SERGİLER DİZİNİ

Türk Sanatçıları
saglamart.com'da

GÜLAY YAŞAYANLAR

MÜMTAZ SAĞLAM

Şeker Ahmed Paşa

1841 - 1907

Şeker Ahmed Paşa’da doğa, giderek tanımlanamayan gerçek-ötesi (düşsel?) bir hâl almaktadır. Görme iradesi, görüneni (nesneyi) ıskaladığı için; iki varlık katmanının imge ile mânâ arasında dolaşan gerçekliğiyle kendini tamamlar. Dolayısıyla nesne ve figürde, kendi-ötesini içinde gizleyen bir tinsellik, temsile yön verir; nesnellik ötesi arzulanan bir derinlik resme boyut kazandırır.

temsilde bir ilişkisizlik arayışı

YAPIT

Manzara

Tarihsiz, Tuval Üzerine Yağlıboya, 138x175 cm. (Ankara Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

H. Zekâi Paşa

1860 -1919

değişim arayışıyla biçimlenen bir özgürleşme hikâyesi

Süleyman Seyyid Bey

1842 - 1913

gerçek ötesi bir doğa tasavvuru

Hüseyin Zekâi Paşa’nın erken dönem kompozisyonlarında, kararlı değişim iradesinin neden olduğu bir gerilim ve ciddiyetten, dahası bir durgunluktan ya da enerji yoksunluğundan söz edilebilir. Bu yüzden, kısıtlı görünen bir görsel dil düzleminde gerçekleşen gelişme idealini yansıtmakla birlikte, tam anlamıyla ortaya çıkan çelişkili bir bütünlüğü de açık eder. Çoğu kez arızalı olduğu vurgulanan bu durum, resmi başkalaştıran güzelliğin nedeni olmaktadır açıkça. Burada gözlenen temel teknik sorunlar, bilgi ya da gözlem yetersizliğiyle ilgili olduğu kadar, bilinçli ve istekli bir şekilde peşine düşülen ve derinlik etkisini imha eden ayrıntıcı belirleme yöneliminden, görüntüyü net ve doğru bir biçimde aktarabilme endişesinden kaynaklanmaktadır.

Süleyman Seyyid Bey’in sanat yaklaşımı izlenimci etkiler ile gerçekçi figür yorumu arasında kalan ve birbirini desteklemeyen iki tercih üzerinde yapılanır. İzlenimci palete ulaşma ve açık hava resminin tipik konseptini yakalama yolunda önemli bir atılım olarak görebileceğimiz peyzaj ve natürmortlarında olağandışı bir ustalıklı yorumla karşılaşılır. Doğadan gözlem yoluyla elde ettiği ışıklı peyzajlar renk perspektifini bilgiyle uygulayan yetkin çözümler olarak netleşir. Ve / fakat ince katmanlar şeklinde oluşturduğu saydam yüzeyler, naturalist bir duyarlığı, gerçekçi bir aşkın doğa yorumunu bütünlemektedir.

Halil Paşa

1852 -1939

resimde izlenimci etkinin sürekliliği

Hoca Ali Rıza

1858 - 1930

modelini öteleyen yapısal bir bütünlük

Halil Paşa’yı dönemi içerisinde ayrıcalıklı kılan bir önemli husus da, dil ve duyarlık açısından sanatında gösterdiği üslûp sürekliliğidir. Figür ve ölüdoğa çalışmalarında da gözlenen, algılama ve biçimleme sürecinde belirginleşen üstün nitelik, kendi sistemli yapısı içerisinde oranları ve düzeyi belirli bir soyutlama eğilimini yönlendirir. Benzer şeklini Hoca Ali Rıza ve Nazmi Ziya Güran’da da görebileceğimiz bu boya sürekliliği ve hızla da ilişkili bu görme/algılama düzeyini, izlenimci etkide gelişen Türk Resmi’ni bir aşama olarak görmek mümkündür.

Hoca Ali Rıza, resmimizde bir dönem zorunluluk gibi kavranan köklü biçimleme önerilerini, kendi coşkusallığı içinde dışlamış gibidir. Işıltılı bir renk cümbüşüne dönüşen manzaraları, bildik izlenimci prosedürleri devre dışı bırakan kendiliğinden gözlemleri içerir. Çoğunda bütünü tesis eden ilişkileri zayıflatan algılar söz konusudur. Pek çok şey bu yüzden, doğaya göre değil, pitoreske adanmış bir estetik beğeni uyarınca resmedilir. Tam da bu noktada, Hoca Ali Rıza’nın, dış-dünya algısını ya da model ile bağlantısını kendi öncülleriyle ilişkili gösteren özel konumda olduğu hemen fark edilir.

Osman Hamdi Bey

1840 - 1910

Osman Hamdi Bey

Osman Hamdi Bey resminin gelişim seyri içinde parçalar düzeyinde elde edilen gerçekçi yorum başarısının zamanla istek ve arzulu çabaların bir sonucu olarak bir kompozisyon ve ifade sorunu oluşturmayacak noktaya taşındığını ve resmin bütününe yayıldığını belirtmemiz gerekir. Ancak bu neredeyse Osman Hamdi’nin en son ürettiği yapıtlarda mümkün hâle gelebilmiştir. Türk Resim Sanatının en popüler figür kompozisyonundaki ikna edici potansiyeli, bir biçimsel sorunlar dizgesi olarak değil; dönemin ortaya koyduğu çelişkilerle beslenen bir görsel zenginlik olarak görmek daha doğru olacaktır.

Osman Hamdi Bey
ipek aksüğür: osman hamdi’ye çağının zihniyeti ve estetik değerleri açısından eleştirel bir bakış
refik epikman imzalı mütevazı bir kitapçık: osman hamdi

Abdülmecid Efendi

1868 - 1944

Sultan Abdülaziz’in oğludur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son halifesi olan sanatçı, aynı önemli bir ressam ve sanat hamisidir. Resim dışında hat, müzik ve edebiyatla da ilgilenir. Stanisław Chlebowski, Salvatore Valeri ile Fausto Zonaro’dan resim dersleri aldı. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, 1909’da Abdülmecid Efendi’nin himayesinde kuruldu. Saltanatın ilgasıyla 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından halife seçildi, 1924’te hilafet kaldırılınca diğer hanedan üyeleriyle birlikte yurt dışına çıkarıldı. Önce kısa bir süre için İsviçre’ye giden, ardından Nice’e yerleşen Abdülmecid Efendi, hayatının son yıllarını Paris’te geçirdi.

yeni bir siyaset ve saray imgesi

SERGİ - YAPIT

21 Aralık 2021 - 1 Mayıs 2022, SÜ Sabancı Müzesi, İstanbul.

Haremde Beethoven / Ahenk

Abdülmecid Efendi, Haremde Beethoven / Ahenk, 1915, Tuval Üzerine Yağlıboya, 154×211 cm. (MSGSU İstanbul Resim ve Heykel Müzesi)

İbrahim Çallı

1882 - 1960

1906’da Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girer. 1910 yılında düzenlenen Avrupa sınavında başarılı olarak resim tahsili yapmak üzere devlet tarafından Paris’e gönderilir. Fernand P. Cormon Atölyesi’nde çalışır. Paris dönüşü 1914 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne Salvatore Valéri’nin yardımcısı olarak atanır. 1947 yılında emekli olana dek Akademi’deki görevine devam eder. 1914 Kuşağı’na öncülük eden Çallı, izlenimci etkide figür, portre, peyzaj ve ölüdoğa türlerinde çok sayıda eser üretmiştir. Ayrıca çok sayıda nü boyayarak, çıplak figürün Türk Resmi’nde bir konu alanı olarak benimsenmesini sağlamıştır.

YAPIT

Nazimi Yaver Yenal Portresi

Tarihsiz, Tuval Üzerine Yağlıboya, 90x75 cm. (Türel Koleksiyonu)

ibrahim çallı: kendini sürekli yenileyen bir tavır

Feyhaman Duran

1886 - 1970

Feyhaman Duran’ın gözlem gücünün ayrıcalığı, portre alanında onu hep güçlü kılan başlıca husus olmuştur. Hızlı, atak ve son derece isabetli fırça vuruşlarıyla örülen bu pratik; modele duyulan sempatiyle girişilmiş, yüzü kayıt altına alan bir biçimleme deneyine dönüşmüştür. Duran da zaten, modelin iç dünyasına yönelen ve portre ritüeline sadık kalan bir duruşu-düzeni ve eylemi fazlasıyla önemsemektedir. Bu bakımdan bazı portreleri, modelle ilişkisini yitirmesine karşın, belli ön izlenimle yetinilen bir betimlemeden ibaret gibidir. Böylece; modeli vasıta hâline getiren, plastik hazların peşine düşen, başkasıyla girilen sözde diyalogdan taşan yüzün ötesidir burada resim.

feyhaman duran'da otoportre: performatif bir söylem

SERGİ - YAPIT

21 Aralık 2021 - 1 Mayıs 2022, SÜ Sabancı Müzesi, İstanbul.

Otoportre

Feyhaman Duran, Otoportre, (Tarihsiz), Tuval Üzerine Yağlıboya, 35×28.5 cm. (İstanbul Üniversitesi Feyhaman Duran Koleksiyonu)

feyhaman duran'da başkalaşan portre pratiği
feyhaman ve otoportre: bir kendiyle yüzleşme edimi

Hikmet Onat

1882 -1977

hikmet onat: ritüele dönüşen resim eylemi

Namık İsmail

1890 - 1935

namık ismail: sahipsizliğe mahkûm çıplak bir beden

Hikmet Onat, Boğaziçi pitoreskini değişmez bir konu alanı olarak benimseyen br sanatçıdır. Özellikle açık hava’da gerçekleştirdiği İstanbul görünümleri ile, bir dönemin görsel niteliğini tuvallere taşımıştır. 1920’lerden sonra iyice şekillenen izlenimci duyarlığını, modelle (görünenle) adeta içselleşen bir özdeşleşme ile dinamik bir yapılaşma modeli haline getirdi. Doğaya bağlılığını, Doğulu bir kabullenme içerisinde duygulu ve coşkulu bir atmosfer içerisinde resimlerine yansıttı. İzlenimci tuş tekniği diyebileceğimiz ve fırça yetkinliği ile açıklayabileceğimiz bir form ve inşa yöntemi ile üst düzeyde ve çok sayıda yapıt üretmiştir.

Namık İsmail, erotik beklentilere karşılık gelen bu kompozisyonu aracılığıyla çıplaklığı alışık olmadığımız ölçüde sıradanlaştırma eğiliminde gibidir. İyi bir icrayla ulaşılacak olan mükemmel görsellik ya da sonuç önemlidir burada. Bu nedenle, çıplak figürün pozundan güç kazanan ero-psişik etkinin/boyutun, bir hedef ya da sonuç olarak baştan devrede olup olmadığını bilmek gerekir. Ancak; mevcut hâliyle, düpedüz izleyiciyi sarsan bu kompozisyonun, Türkiye’de gelişen plastik sanatlar ortamının tanık olduğu en radikal çıplak yorumlarından biri olduğu kesindir.

Sami Yetik

1860 -1919

ressam sami yetik ve izmir resimleri

Özellikle Kadifekale simgesini, İzmir’i simgeleyen bir motif olarak sıklıkla vurgulayan Sami Yetik, yöresel gözlem kadar, kendi ruh halinin yansıması olan ve plastik ideallerinin peşinde gerçekleşen bir fırça işçiliğini de yeğlemiş gibidir. Belki mevsim koşullarının da etkisiyle, ışıklı ve renkli görünümler yerine, kasvetli bir atmosferi resmeden sanatçının, otuzlu yılların sonunda ortaya koyduğu sanatsal tavırla çelişmeyen ve tüm karakteristik belirtileri içeren İzmir peysajları, resim sanatımız açısından büyük önem taşımaktadır

Avni Lifij

1886 -1927

"avni lifij - çağının yenisi", 2020

SERGİ

15 Ekim 2019 - 12 Ocak 2020, Sergi Konsepti: Dr. Nazan Ölçer, SU Sabancı Müzesi, İstanbul.

Avni Lifij: Çağının Yenisi” adlı sergi, sanatçının kimliğini Türkiye’de ilk kez tüm yönleriyle, bütünlüklü olarak değerlendiren, mensubu olduğu 1914 Kuşağı ve Türkiye sanat tarihindeki öncül konumu ile birlikte aydınlatmayı amaçlayan bir etkinliktir.

Romantik duyumsamaya özgü hüznü, izlenimci coşkuyla, buluşturan dinamik bir süreçte bunu dışavuran Avni Lifij; resmin oluş hali gerçekliğinin üzerinde ciddiyetle durmamızı gerektirir. Haşim’in işaret ettiği ve Mehmet Ergüven’in de bu doğrultuda yorumladığı tekinsiz kişilik yapısının, sanatçının fotoğraflarında sergilediği kibarlık ve bohem görüntüsünün aksine cüretli ve riskli deneyimleri gündeme getirmektedir. Aslında Lifij, resim yaparken hissettiği özgürlüğün ne denli önemli olduğuna, yerine göre kural ve sınır ihlalinin gelişmeyi tetikleyen gücüne dikkati çeken bir öncüdür.

Nazmi Ziya Güran

1881 - 1937

İstanbul manzaraları, Nazmi Ziya’nın görüntü tercihinin bir duyuş aktarım ayrıcalığının mekânları olarak kaldığını boyasal gerçekliğin burada resim olarak hedeflenen esas sonuç halinde kavrandığını bize gösterir. Belli ölçüde mekanı görüntüyü patolojik hale getiren bu örgütlü soyut görüntü sorunsalı Türk sanatında doğal algısının ya da düşüncenin çevrildiği bir başka boyuta işaret eder. Ve Fransız izlenimciliğini de en doğru yansıtan deneysel örneklere sonuçları yakınlaşır. Bir bilgi alanı ve kaynak nesnesine dönüşen doğa bağlantısı; Nazmi Ziya’nın bir çok resminde, muğlak belirsiz bir referans alanı, öykünme ötesi bir mekân-resim mekânı tasavvuru için ilişkisel bir ortam bir bağlantı unsuru hâline getirilerek, cinsel bağlantının şeklini değiştirir.

YAKINDA ...

nazmi ziya güran
nazmi ziya güran
nazmi ziya güran
nazmi ziya güran

Ali Avni Çelebi

1904 - 1994

Ali Avni Çelebi’nin ayrıcalığı; aslında, kübizmle ve ekspresyonizmle alâkalı yeni ve dinamik bir yaklaşımı Türkiye sanat ortamına önermiş olmasından kaynaklanır. Dönemin koşulları içinde düşündüğümüzde oldukça yenilikçi bir hamledir bu. Plastik niteliğin ön planda tutulduğu; üstelik figüratif anlatımın dinamik bir boyasal tavırla özdeşleşerek sunulduğu etkileyici bir görsel dildir. Dolayısıyla bu radikal değişim önerisi, Türkiye’de resmin modernleşme yolunda döndüğü önemli bir kıvrıma işaret eder. Ayrıca bu dönüşüm, Zeki Kocamemi’nin de desteğiyle resim sanatının temel yönünü değiştiren öncü bir hamle olarak kabul edilir. Yapı sağlamlığı, planlı anlatım, dramatik ifade, inşa-kurgu, dışavurum ve doğaçlama ile hız ve hareket gibi biçimleme sürecini yönlendiren ciddi kavram ve olgular, artık sanatçılarımızın daha yakından ilgi duyduğu sorunları teşkil eder.

ali avni çelebi: deneysel bir yeniliğin peşinde
ali avni çelebi: özgün bir doğaçlama süreci

Zeki Kocamemi

1881 - 1937

Zeki Kocamemi’nin tavrını başlangıçta farklı ve yeni kılan temel husus; dış-dünyayı-modeli veya nesneyi öncelikle bir görüntü sorunsalı olarak kavraması, geliştirdiği kurgusal mekanizmalarla resmi yeniden kurmayı denemesidir. Bu istem büyük ölçüde Cezanné kaynaklı bir görme ve algılama modelinin ürettiği yapısal kavrama eğilimidir. Resmin biçimsel sorunlarını, özellikle hacim ve derinlikle, biçim ve yüzeyle alâkalı görünen bir temel yapılanma sürecini göz ardı etmeden, dinamik bir boyasal eylemin hızla ürettiği renk lekelerinin bu kuruluşun ana karakterini teşkil ettiği görülür. Özellikle Kocamemi’de özgün bir tavır halinde doruğa ulaşan bu biçim iradesi, giderek dramatik etkiyi devreye sokan dışavurumcu duyumsama ile başkalaşır, etkili bir görsellik boyutuna ulaşır.

YAKINDA ...

zeki kocamemi
zeki kocamemi
zeki kocamemi

Mahmut Cûda

1904 - 1987

mahmut cûda: (buğulu) ve gerçekçi bir yorumun peşinde

Nurullah Berk

1906 - 1982

nurullah berk: biçimci irade ve yenilikçi resim düşüncesi

Mahmut Cûda'nın özellikle 1940’lı yıllarda sistemli bir şekilde yöneldiği, kurgusal nitelikli ölüdoğa çalışmaları, esasında içerdiği özel ve seçilmiş nesnelerle kendine yeni anlam aralıkları yaratmak ister. Yapısal kavramaya ve biçimlemeye ilişkin çok net tespitler içeren iyi hesaplanmış bu kompozisyonlarda; dönemin ön plana çıkardığı estetik kaygıların ötesinde, kendi resim dünyasını yaratmaya çalışan bir tavrın plastik ideallerini de yansıtan özel yorum deneyleri karşımıza çıkar.

Nurullah Berk resminde biçimci irade ile gündeme gelen esas yenilik, düzlemsi resim düşüncesini, soyutlama esaslı yüzey resmi pratiğiyle ortaya çıkarması, önermesi ve ısrarla bu konsepti sürdürmüş olmasındadır. Resmin bir tasarım hadisesi olarak kavrandığı-kavramsallaştığı bir aşamada doğal olarak resim dekoratifleşmektedir. Böylece; geleneksel nakışresim estetiğine ve görselliğine duyulan ilgi bir anda araçsallaşır. Resim düzleminin inşası, tasarımsal olarak düzlemin görsel bütünlüğüne, derinliği öteleyen biçimci bir varoluşa adanır.

Şeref Akdik

1889 -1972

şeref akdik: bağımsız ve gözlemci bir tavır

SERGİ - YAYIN

Açılış : 29 Nisan 2023, Mini Retrospektif, Küratör: Prof. Gülay Yaşayanlar, İzmir Resim ve Heykel Müzesi, İzmir.

Kitap-Katalog: Gülay Yaşayanlar, Şeref Akdik: İyimser Bir Modern / An Optimist Modern, Türkçe ve İngilizce, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Yayını, Haziran 2023, İzmir.

Şeref Akdik’in izlenimci bir duyarlıkla biçimlenen, duygusal bir atmosferin ağır bastığı resimleri, hiç kuşkusuz ki, sanata olan koşulsuz inancının ve bağlılığının ürünleridir. Gerçekçi bir görüntüyle hayal dünyasını birleştiren bu dinamik yaklaşım, arka planında modernist bir inşa sürecini ve toplumsal değişim özlemini ısrarla anlatır. Türkiye’nin kültürel gelişimini yansıtan kimlikleri, mekânları ve yeni yaşam biçimlerini kaydeden bütünlüklü bir öznel çabanın ürünüdür. Burada netleşen sempatik söylemin, sanatçının bilinçdışında şekillenen sevgi yüklü bir potansiyeli barındırması ise ayrıca önemlidir.

Nurettin Ergüven

1905 - 1979

nurettin ergüven: bağımsız bir tavır

Nurettin Ergüven’in renkçi ve biçimci bir iradenin buyruğunda gerçekleşen cesur kompozisyon arayışları; esas itibariyle dinamik bir fırça işçiliğiyle kurulan resim yüzeyinde, derinlikle alâkalı tespitler şeklinde netleşir ve peyzajla bütünleşen bir resim düşüncesi, özgün bir biçimleme tavrı olarak kendini ifade eder. Ayrıca yapı sorununa verdiği önem, nesne ve figüre yönelik hacimsel ilgiler, tüm düzen endişesine karşın doğaçlamayı çağrıştıran eylem bu sanat tavrının gerçek ipuçlarını içerir.

Celâl Uzel

1901 - 1965

celal uzel: coşkulu bir peysaj yorumu

Celal Uzel'in ölüdoğa kompozisyonlarında kontrollü bir düzen anlayışı ve net bir biçimleme isteği gözlenirken, yoğun renk ve ışık etkileri altında gerçekleşen peyzajlarında daha coşkulu ve dinamik bir hava sezinlenir. Sanatçının ayrıca; bu üslûp yaklaşımıyla oluşturduğu peysaj ve ölüdoğa kompozisyonlarında yakaladığı psikolojik boyut da dikkat çekici derecede etkilidir. Bu nedenle Uzel’in İzlenimci biçimleme yaklaşımı, kısmen gerçekçi duyuşlarla da zenginleşen ilginç bir senteze dayalı durur.

Nejad Devrim

1923 - 1995

Zamanla okunur imgeye giderek sırtını çeviren Nejad, resimlerinde tüm donanımını, tasarlanmış bir yapısal bütün oluşturma adına devreye sokmaktadır. Burada, düzensizliğe yakın bir savrulmayla ritmik, dinamik ve yinelenmiş parçalı birim-alan diyalektiğine bağlı kalarak resmini kurmaktadır. Dağılma ve birleşme esaslı bir döngüde biçimlenen bu yaratıcı çaba, görsel alanı doğrudan mistik bir boyut olarak kavrayan ve soyutlayan bir iradenin etkisi altındadır. Özetle belirtmek gerekirse; kısa değişim evreleri içinde kendini yenileyen Nejad’ın sanatı, Doğu’ya özgü kimlik vurgularıyla yüklü, sürekli bir şekilde iç huzuru ararken hep hüzne bulanan dramatik bir iç yolculuğun ifadesi olarak görülebilir.

nejad: lirik bir duyumsama ve algılama
nejad: psişik bir zihin-mekân olgusu
nejad; manhattan n.y.

YAPIT

Manhattan N.Y

Nejad, Manhattan N.Y., 1980, Tuval Üzerine Yağlıboya, 51×61 cm. (Lüset-Mustafa Taviloğlu Koleksiyonu)

Melodramatik bir biçimde gökdelen kalıntılarının, parçalı ve dikey renk alanlarına sızdığı Manhattan N.Y.; öte yandan, heterojen renklerin bir aradalığından oluşan mental bir coğrafyayı imlemektedir. O yüzden de gökdelenlere sıkışıp kalan algılama ve anlama yetisini, bu sert ve dinamik biçimlemede hissetmek fazlasıyla mümkündür. Psişik vurgularla, hem evrensel bir menzile dönüşen bir gerçeklik betimlenmekte, hem de metafizik enerjiyle yüklü ve derinlikli bir tehdit alanına karşı duyulan tedirginlik ifşa edilmektedir. Böylelikle şeylerin ve durumların birbirleriyle olan gergin teması sorgulanmakta; kentsel bir tema üzerinden mahrem bir şekilde içselleşen bir betimleme gündeme getirilmektedir.

nejad ve kent tasavvurları I - II
nejad ve kent tasavvurları - II
nejad: yoğun bir iç-enerjinin yansıma alanı olarak resim

Selim Turan

1915 - 1994

selim turan resminde dil, süreklilik ve değişim
selim turan: bir savrulma serüveni

"Selim Turan’ın entelektüel birikimi; Paris’te yaşanan dönüşümü daha hızlı bir şekilde anlamasını ve eşzamanlı bir şekilde bu üretim sürecine dahil olmasını sağlamıştır. İkonografik düzenlemelerin soyutlandığı varsayımını yedeğinde tutan bu resim anlayışı, Pierre Soulages ve Hans Hartung’un da açık etkileriyle girişilen özgün biçimleme deneylerine dönüşmekte gecikmemiştir. Dolayısıyla Turan; Paris yıllarının ilk evresinde ciddi bir şekilde, soyut-dışavurumcu pratikten ibaret olan sıra dışı bir resim gerçekliğiyle yüzleşmek durumunda kalmıştır. Ve buradan çıkardığı sonuçla (ısrarla non-figüratif bir bağlama çekmek istediğimiz) soyut-dışavurumcu pratiği, ömrünün sonuna dek uyguladığı sahici bir performans olarak görmemizi sağlamıştır." Mümtaz Sağlam

Mübin Orhon

1924 -1981

mübin orhon: marjinalleşen dil ve söylem bütünlüğü

Hakkı Anlı

1906 - 1991

hakkı anlı: soyut-anıtsal bir bütünlüğün peşinde

Mübin Orhon resmini; sınır ihlâlleri içinde kendini kuran, mistik derinliğe sahip gerilimli bir plastik hadise ve bir eylem-zaman gerçekliği olarak tanımlamak mümkündür. Döngüsel hareketlerle içe kıvrılan bu biçimleme eylemi, yüzey-boşluk ilişkisini derinlikli bir alanı olarak kavramaktadır. Mübin; resmini henüz dingin, düz ve monokrom etkilere bürünen düşünsel bir üretim kavrayışına taşımadığı bu evrede, duygusal bağlantılara öncelik vermektedir. Gizemli bir ışık arayışının peşinde, özellikle nesnesiz boşluğa evrilen görkemli bir gökyüzü tasvirini anımsatan işlere imza atmaktadır. Dolayısıyla, bu biçimsiz soyut boşluğa; ruhsal sıkışma hâlinin bir tasavvuru olarak bakılabilir.

Hakkı Anlı’nın, zor ve imkânsız görünen ilişki biçimlerinin denendiği sanat yaklaşımında, imgeyi öteleyen soyut-kapalı boşluğun yarattığı gerilimi duymak her zaman olasıdır. Bu eylem-biçim sürekliliği, kendi tinsel bütünlüğünü oluşturan bir estetik varoluşa adanmış gibi durmakta ve aslında sözel dilin katkılarına ihtiyaç duyulacak ölçüde dinamik ve içe dönük bir karanlığı simgelemektedir. Resmin mutlak dinamizmi, bu karanlıkta sonsuz bir öteleme ve reddetme eğilimiyle yeni bir dünyaya açılmakta, soyut-anıtsal bir bütünlükle karşımıza çıkmaktadır. Dahası, Anlı’nın resimleri, yarattığı algı modeli üzerinden modernist bir idealin aldığı karanlık ama o ölçüde mükemmel hâli-biçimi yansıtmaktadır.

Fikret Muallâ

1903 - 1967

sınırda bir ressam
imkânsız birlikteliğin mekânı: ah min-el aşk (edgü-muallâ ve berksoy)

Fikret Muallâ; çağdaş resim akımlarını bilinçli biçimde izlemek yerine, duygu ve coşkularının peşinde kendine özgü bir lirizm ve çocuksu ifade anlayışını yakalamıştır. Neredeyse her resme yön veren, dışarıya dönük bakış, aslında bir iç-gözlem sürecinin yansımaları olarak da yorumlanabilir. Bu anlamda oldukça güçlü bir sanatçı tavrı karşımızdadır. Böylece, Fovist ve Dışavurumcu duyarlık ve ifade olanaklarının sentezini yaratan Fikret Muallâ, yakaladığı lirizm boyutuyla başkalaşan, dünya acısı ile melankolinin sınırlarında gezinen bir ressam olarak bizi mutlu etmeye devam etmektedir…

ah min-el aşk desenleri ve fikret muallâ

YAYIN

Ah Min-el Aşk

Ferit Edgü, Ah Min-el Aşk, (Şiirler), Metin Dışı 20 Resim: Fikret Muallâ, Ada Yayınları, I. Basım, Ekim 1978, İstanbul. (1100 adet basılmış ve numaralandırılmıştır.) Ayrıca bkz. Alfa Yayınları’nda I. Basım: Ferit Edgü, Ah Min-el Aşk, Metin Dışı Resimler: Fikret Muallâ ve Semiha Berksoy, Alfa Yayınları, I. Basım, Nisan 2017, İstanbul.

Ah Min-el Aşk’taki genel huzursuzluğun görsel uzamını belirleyen Muallâ’nın çizimleri, aslında sahici bir tutkunun dışavurulmuş hamleleridir. Hayalet imgelerin yarattığı saplantı ve kaygılarla, burada tüm zamanlarda peşini bırakmayan nihilist ve hırçın bir psikozu yansıtır. Yegâne varlığı hayata tutunmak olan radikal bir sertlik içinde, süregiden tekinsiz bir ruhsal yolculuğun etkili ve güçlü tanıklarıdır. Dolayısıyla, tersine işleyen huzursuz bir yaşamın derin bağlantıları, bu çizimlerde ifşa olmakta ve onu iyice ayrıştıran bir psikolojik yalıtım etkisi yaratmaktadır. Bu durum, sanatçının işlerindeki özgün niteliği pekiştirmekte ve/fakat kaygı ve korkularını da sürekli canlı tutmaktadır. Dahası, kimi zaman da Muallâ’yı duyusal bir yoksunluğa sürüklemekte ve karar verme anlarında/alanlarında sanki ona müdahale etmektedir.

Avni Arbaş

1919 - 2003

avni arbaş: aykırı ve gerçekçi bir duyarlığın izinde

Abidin Dino

1906 - 1991

abidin dino: güçlü bir çizgi sembolizmi

Sanat yaşamının tüm evrelerinde özgür yaklaşımlı bir boyama ve biçimleme eylemini gerçekleştiren Avni Arbaş’ın yapıtları, plastisite ön koşullu ifade sürekliliğin önemli örneklerini içerir. Açık biçimde nesneyi ve figürü resim eylemi için “araç” haline getiren yaratıcı irade, hiçbir güzelleme kaygısına yer vermeksizin, hatta aykırı bir estetik ve kavrayışla son derece etkili çalışmaları ortaya çıkarabilmektedir. Tümüyle soyuta yönelik bir alt yapı ve algılama zemini üzerinde, ayrıntıyı (dahası modeli) göz ardı eden, dinamik bir dışavuruma ya da doğaçlamaya dönük bir boyama ritüelinin duyarlı sonuçlarıyla yüzleşmek mümkündür burada….

Abidin Dino’nun görsel diline sinen aykırı ve güce-iktidara karşı direnç içeren eleştirel ve tepkisel tavrı, doğal olarak bu görsel dili dışavurumcu bir niteliği de sürükler. Böylelikle zenginleşen ve çeşitlenen bu resim ve desenler, imgesel ve soyut düzleme taşınan ironiyle biçimlenen güçlü bir çizgi sembolizmiyle dramatik, gerçekçüstücü ve ifadeci bir niteliği barındırır. Zaten Abidin’in çizgi dili, tematik bağlamlara özgü değişim gücünü, insan gözlemiyle alâkalı bir bütünleştirme ayrıcalığından alır. Çizginin bu derecede kesintisiz akışını mümkün kılan ve soyutlanmış bir görsellik hadisesi hâlini alan şey ise, aslında aşkın bir desen performansından ibarettir.

Zeki Faik İzer

1905 - 1988

zeki faik izer: lirik soyuta evrilen etkili bir performans
zeki faik izer: imge ve ötesi / sahici bir soyutlama serüveni

Zeki Faik İzer’de gözlenen yorum kalitesi ve ısrarında bu yönde bir dilsel bütünleşme arayışının etkisinin olduğu düşünülebilir. Çünkü İzer’de soyutlamacı pratik, bir yüzey organizasyonunu denemek ve gerçekleştirmek fikri üzere kurulur. Konu ya da içerik bakımından bu pratiği güdüleyen basit bir ilişkiyle yetinmesi, meseleyi bir biçimsel hadise olarak kavramak istemesiyle ilgilidir. Yani; Soyut-Dışavurumcu yönelimin esas belirleyeni olarak görülen tinsel ve düşünsel gerekçeleri burada duyumsamak olanaklı değildir. Zaten İzer de; esas gücünü, kendine ait bir gerçeklik algısı (dış-dünya) üzerinden almakta, ilişkisel bir mantıkla yöneldiği senteze dayalı bir doğaçlama performansına odaklanmaktadır. Dolayısıyla elde ettiği post-pentürel etkilerle yoluna devam ederek; soyut, kavramsal bir nitelik ve düzeye ulaşmaktadır.

Sabri Berkel

1907 - 1993

sabri berkel: saf biçimlerin ilişkisi

Sabri Berkel, 1960’lı yılların ikinci yarısıyla birlikte örneklediği bu çalışmalarla, minimal ve kavramsal sorunları ve algılamayı gündeme taşımaya hazırlanan Türk sanatçılarına bir zemin hazırlamıştır aslında. Salt soyutun, geometrik soyutun bir doğrudan ifade alanı yada tercihi olabileceği inancıyla; nesnel atıfları imha ederek ulaşılan bu resim anlayışı dönemine göre öncü bir nitelik taşır.1940’lardan itibaren örneklerini gördüğümüz lirik bağlantılarla şekillenen ve dışavurumcu soyutlamalar bir şekilde sözünü ettiğimiz atıfları devrede tutarlar. Berkel burada düşünce temelli bir simgesel / soyut form geliştirme, motif oluşturma ve organik bütünlüğü bir tasarım mantığıyla ilişkili bir şekilde somutlaştırmaktadır.

Semiha Berksoy

1910 - 2004

semiha berksoy: modernist ve marjinal

Âbidin Elderoğlu

1901 - 1974

"ayrılış" ile başlayan buluşma

Semiha Berksoy; hafızasında yer eden imgeleri tek tek resim yüzeyine aktarırken, gerçeküstücü bir duyarlıkla coşkulu bir çizgi ve renk yoğunluğunu oluşturur. Böylesi bir kaotik ortamda soluk alıp veren bu irade, resimlerdeki naif enerjiyi tuhaflaştıran aşk, erotizm ve ölüm gibi temalar eşliğinde melankolik bir yolculuğa çıkar. Zaten; düşsel karmaşanın dolaysız bir şekilde yansıdığı bu pratikte, dünyevî bir sarsılmayla birlikte yapılanan, sezgisel talepler içinde kıvranan ya da arzulayan bir özne sorunsalı mevcuttur. Dolayısıyla bu resimler, çileci bir psikolojiye eklemlenmiş bir direniş hâlinin ürünleri olup, risk barındıran erişilmez, ayrıcalıklı ve aşırıklarla örülü bir görsel alana sahiptir.

Elderoğlu'nun1935 yılında İzmir Halkevi için yaptığı Ayrılış adlı kompozisyon, gerçekten de resim tarihimizin en tartışmalı yapıtlarından biri olmuştur. Gerek resmin pek alışık olmadığımız kompozisyon özellikleri, gerek içeriği ve gerekse sonradan resmin başına gelenler ilgi çekici bir öyküye dönüşür. Elderoğlu’nun oğullarını askere uğurlayan köylü ailesini anlatan bir eskizi, dönemin Halkevi yetkilileri tarafından beğenilir. Sanatçıya resmi oluşturması için 50 lira ödenir. Eseri tamamlayıp teslim ettiğinde ise, resmin bir kurula sunulacağını öğrenir. Resmin en sağında yer alan genç kadın figürünün konumu nedense kurul tarafından fazlaca sorgulanır. Kurula göre, bu kadın figürü bedensel yapı bakımından uygun bir şekilde resmedilmemiştir...

Turgut Zaim

1906 - 1977

turgut zaim: beş gerçekçi'nin ilki

Adnan Turani

1925 - 2016

adnan turani: bir soyutlama ustası

Turgut Zaim, Tansuğ’un bakışında bozkır yaşantısını belgeci bir gözlemle karşımıza getirmektedir. Kısmi düzeyde başvurulan soyutlama düzeni, kırsal gerçekliği simgesel bir dil üzerinden ifade etme ayrıcalığını ona kazandırmıştır. Anlatıyı bütünleyen her unsur etnografik bir değer taşıyan seçilmiş ve işlevsel bir imgedir yalnızca. Dolayısıyla, Zaim’in gerçekçiliği, gündelik kırsal kesim yaşamının idealize edilmiş duyarlı-belgeci görüntüleri üzerinden tespit edilen bir niteliktir. Bir çelişkiden, sınıfsal ayrımdan, ideolojik bir görüşten, eleştiriden gücünü almaz. Tam tersine uysal, katılımcı, lirik bir duygusallıktan beslenir.

Nesnel algıya yönelik betimlemeci tavrın egemenliğine yeni bir öznelcilik ruhu ile başkaldıran Turani’de, nesne ve figürü olduğu gibi değil, görmek istediği gibi bir biçimleme yaklaşımını üstün tutan bir dilsel yenilik söz konusudur. Boyaresmin icraında yaşanan bu yenilenme ol­gusu, aynı zamanda malzemeye yön veren güdülerin duygusal neden­ler kadar mantıksal etkenlerle olan bağıntısını da açığa çıkarır. Turani, yaratma özgürlüğünün sınırlarının ne denli geniş olduğunu sanki, resminde yaşadığı ve yaşattığı uç-noktalardaki evrilme ile göstermek ister. öğretici ve örnekleyici tavrıyla, resme ilişkin açılımları görev ve sorumluluk alanında gören duyarlıklı bir konu­ma çeker kendisini…

Yüksel Arslan

1933 - 2017

yüksel arslan:yabanıl, esrik ve erotik bir düzlem

YAPIT

Arture #188

Arture 188, Kapital’in Güncelleştirilmesi, 1978, Kağıt Üzerine Karışık Teknik Uygulama. (Santralistanbul Koleksiyonu)

Yüksel Arslan; Paris öncesine ait İlişki, Davranış ve Sıkıntılara Övgü adıyla da vurguladığı erken dönem resimlerinde, kazımayla aşındırılmış yüzeye taşınan imge varsayımlarıyla, gelişme potansiyelini açık eden bir görselliği ortaya koyar. Bu çalışmalarla ima edilen anlam ise, cinsellik ötesi bir içerik alanına duyulan beklentiyi açık eder. Le Capital gibi yeni bir projenin, sıra dışı bir resim denemesinin ve farklı bir gramer olasılığının devrede olduğunu gösterir. Dikkat edilirse Arslan’ın sanatı, Doğulu dil ile Batılı içeriğin karşılaştığı anda beliren bir görselllğe; cazip, tuhaf ve gerçeküstücü bir bileşime ya da uzlaşıma dayanmaktadır. Dolayısıyla, Arslan’ın kültürel bir yüzleşmeden elde ettiği görsel alana, Kapital‘e atıflı resim denemelerini dahil etmesini, büyük cüret isteyen bir değişim arayışı şeklinde değerlendirmek gerekir.

Bedri Rahmi Eyüboğlu

1911 - 1975

bedri rahmi eyüboğlu: binbir bedros/otoportreler

Bedri Rahmi’nin,dikdörtgen yüzeyin kenarlarına sıkışan, tüm alana yayılarak düzleştirdiği her otoportre, çizgisel bir taramayla oluşan doku ve patine edilmiş katmanlı yüzeyle özdeş, soyut ve absurd arasında kalan bir düzenlemedir her şeyden önce. Neredeyse tuvali öteleyen bir yalınlık içinde, tuhaf bir duygusal yorum olarak karşımızda belirir. Dramatik açıdan iri ve kaba gözlerle daralmış çene arasına sıkışan suret, ikonik atıflarla kendi özel bağlamını oluşturur. Bu kapsamda uygulanan pek çok soyut gösterim, portreye ilişkin bariz göstergeleri akla getirecek ölçüde doku ve yüzey görselliğini ihmal ederk, adeta yüzeyin arkaik bağlantı ve göndermelerinin gerisine iteler. Bu yönüyle Binbir Bedros otoportreleri, psişik bir yükle, derinlikli ve boyutlu hale gelir. İleri derecede yoğun ve şiddetli bir bildirimin, soyut-dışavurumcu bir enerjiyle açığa çıkardığı, bireysel bir içe bakışın topraksı dokuyla uzlaştığı bir sonuçtur ayrıca bu…

Lépold Lévy

1882 -1966

léopold lévy ve “müstakil” kalma meselesi üzerine

Léopold Lévy, Türk Resim Sanatının gelişme sürecinde Akademi öğrencileri üzerinde bıraktığı izlerle hatırlanan bir isimdir. Avni Arbaş, Turgut Atalay, Agop Arad, Atalay, Ferruh Başağa, Neşet Günal, Nejad Devrim, Nuri İyem, Mümtaz Yener ve Selim Turan gibi önemli isimlerin yetişmesinde katkıları söz konusudur. Kültürel gelişmelerle uyuşan bir resim algısını, toplumcu gerçekçi duyarlık çerçevesinde etkili bir figür söylemiyle buluşturmayı önererek, figüratif anlatım geleneğinde yaşanacak olan gelişme olasılıklarına zemin hazırladığı söylenebilir.

Cihat Burak

1915 - 1994

beş gerçekçi’den biri: cihat burak

Nedim Günsür

1924 - 1994

nedim günsür: beş gerçekçi'den biri

Cihat Burak’ın gerçekçi duyarlığı, daha güncel bir kategori halinde algıladığını ve gündelik hayatın popüler karakterleri üzerinden geliştirilen eleştirel bir söylemi sarsıcı ve eğlenceli bir şekilde ifade ederken kullandığını ileri sürebiliriz. Bu bağlamda cinselliği de rahat bir şekilde kullanabilmektedir örneğin. Ancak kültürel, sosyal ve aynı oranda siyasi kodlarla örülmüş bu söylemin, bir anda masumiyet mefhumu ekseninde belirginleşen bir hüzünlü, naif veya melankolik bir niteliğe bürünmesi de hayli ilginçtir. Özel yaşam içeriğinin doğal bir akışla yansıdığı resim düzleminde Cihat Burak, hem yalnız bir bilge, hem de Tansuğ’un deyişiyle eşi az bulunur bir nakış erbabıdır aslında.

Günsür’ün ciddi bir stilizasyonla biçimlenen gerçekçi bakışı, 1960’ların İstanbul’unda bir sosyal olgu ve sorun olarak baş gösteren kentleşme bağlamında çeşitlenen sahnelerle kendini yaratır. Daha çok figür gruplarını açık bir yoksulluk evreninde bir araya getiren sanatçı, her durumda kompozisyona durgunluk ve sakinlik katan bir aşkın yorumun peşindedir. Düşsel mekân ve boşluklar yaratarak tipik bir Komet resmine öncelik eder. Gerçekçi bağlama, tuhaf ve tekinsiz mekânsal katkılar yapan Günsür’ün ulaştığı oyunsu, fantastik etkiler, trajik ve duygusal naif metaforlar bu yaklaşımın dil zenginliğini, gelişim dinamiğini açıkça göz önüne serer.

Nuri İyem

1915 - 2005

nuri iyem: beş gerçekçi'den biri

Neşet Günal

1923 - 2002

neşet günal: beş çerçekçi'den biri

Nuri İyem’in tek bir kadın figürüne yer verdiği olabildiğince durgun bir kompozisyonun odağına konumlandırdığı portre dizilerinde, elde ettiği anıtsal etki ve hüzün dolu atmosfer her zaman için çok önemlidir. Zamanla boyasal deneylerin, yüzey ve hacim değerlerindeki farklı vurguların alanı olan kadın portresi, çoğu kez ardına aldığı mekânsal imgeyi bile dışlayan ifade zenginliğine sahiptir. Tümüyle simgesel bir değer taşıyan, kimlikleri anonim, herkese yakın gelen Anadolu kadınının bu derece etkili bir çözümle karşımıza çıkarılması, Nuri İyem’in bakışına yön veren gerçekçi bilinç niteliğinden kaynaklanmaktadır hiç şüphesiz.

Neşet Günal aslında, Anadolu yaşamını bir sahne bilgisi çerçevesinde tipik unsurlar ve seçilmiş imgelerle sunma çabasını, tipik bir indirgemeyle şematize etmektedir. Dolayısıyla figür duruşları, statik yapılanma içerisinde rol alan figür ve nesne dağılımı, hep anlatımcı bir yaklaşımın biçimci kalıplarla uzlaştırılması amacına uygun bir biçimde yapılanır. Bu yüzden burada sembolik bir dil ve gerçekçi anlatım söz konusudur. Statik sahne, indirgenmiş figür ve nesne seçimleri, yan öykü/anlatım aralıklarını perdelediğinden Günal’ın üslûpçu tavrının anlam boyutunda da sapmalara yer yoktur.

Turan Erol

1927 - 2023

turan erol: içsel bir bütünleşme hali
turan erol: manzara

Turan Erol, tuval karşısında 2000’li yılların eşiğinde bile farklılığını koruyan, güncel plastik beklentilere yanıt veren yeni bir betimleme yaklaşımı içindedir. Görsel kültürle her durumda uzlaşan bu irade; resmin imgesel bütünlüğe zarar vermeyen bir soyutlama düzeyinde gerçekleşmeye devam etmektedir. Bu haliyle hem yüzey resminin düzlemsi karakterine uyarlık gösterir, hem de dış-dünya ilişkilerini olanaklı kılan figüratif bir dil-söylem alanını kendine yakın tutmayı bilir. Bu yüzden, Turan Erol’un nesneye ve figüre yönelik ilgisinde ortaya çıkan özgün betimleme yaklaşımı, duygusal gerekçelerle şekillenen bir bakışın izlerini taşır.

Erol Akyavaş

1932 - 1999

erol akyavaş: yeni resimsel öneriler

YAPIT

EROL AKYAVAŞ

Uç Mevkii

Erol Akyavaş, “Uç Mevkii”, Ayrıntı, 1982, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 265×178 cm. TCMB Sanat Koleksiyonu. https://sanalmuze.tcmb.gov.tr/

Erol Akyavaş’ın resimleri öncelikle, içerdiği görsel zenginlik ve bunu tayin eden entelektüel potansiyel ile dikkati çeker. Aynı anda, İslâm kültürü ve sanatının görsel unsurlarıyla metaforik uzantılarla geleneksel bağlantıları mümkün kılan, yeni ve güncel kavramlarla anlam dünyasını katmanlı ve çok boyutlu bir bütünlüğe taşıyan bir yaklaşıma sahiptir. Oluşturduğu resim atmosferi; mistik çağrışımlarla boşluğa sürükleyen bir etkiden ziyade, somut-simge ve kavram çatışmaları ya da önermeleri üzerinden tarih/toplum ve inanç sistemlerine yönelik bir okuma önerir. Bu dil/söylem farklılığı, çoğu kez mesafeli davrandığımız ve/fakat her durumda bizi içine alan inanç meselesine bir yanından eklemlenmesini sağlar. Sonuçta, Akyavaş resminin her resimde aynı şekilde işlemeyen (dolayısıyla formülleşmeden) plastik varoluş süreci, plastisitesi; farklı birleşimler ve simge/metafor tercihleri üzerinden izleyiciye bir iç-dünya sorgulaması davetini mutlaka sunar.

Adnan Çoker

1927 - 2022

adnan çoker: sınırsız mekân düşüncesini sürekli kılmak

YAYIN

ADNAN ÇOKER

Retrospektif 2010

Adnan Çoker, Retrospektif 2010, Tasarım: Harun Acı, İngilizce Çeviri: Gül Doğan, Konsept: Adnan Çoker, Beşiktaş Belediyesi-Beltaş AŞ. Sanat Yayınları: 12, Basım: Promat Basım-Yayın San. ve Tic. 500 sayfa, Büyük Boy, Hardcover, Mart 2010, İstanbul

... Adnan Çoker’in akışın dışında kalan, başka bir bakışla çeşitlenen, tarihsel ve kültürel koşullarla çatışmalı göründüğü kadar, uzlaşı olanağını da beraberinde taşıyan resim deneyimi, bir dönemin estetik kavrayışının tespiti için son derece değerlidir. Ve/fakat bu modernist yenilenme çabasının, bu kararlı duruşun, sanat ortamı ve kurumların, sanat piyasasının ve Akademi’nin uzağında kalmış olması ise son derece manidardır. Çoker’in dönemi içinde marijinal bir konuma evrilen durumu ve temsil ettiği algı düzeyi, hiç kuşkusuz ki çalıştığı dönemde en azından Akademi için bir kazanç olmuştur. Ancak Akademi; bu birikimden ya da anlayıştan yeterince yararlanamamış, hatta kararlı bir şekilde bu mirastan uzak kalmayı tercih ederek, kurumsal yenilenme fırsatını değerlendirmemiştir.

Burhan Doğançay

1929 - 2013

burhan doğançay: yeni kurgular, yeni olasılıklar

MÜZE

BURHAN DOĞANÇAY MÜZESİ - BEYOĞLU / İSTANBUL

Hüseyinağa, Balo Sk. No:42, 34435 Beyoğlu/İstanbul

2004 yılında hizmete açılan müze, Burhan Doğançay’ın sanatsal gelişiminin elli yılını kapsayan bir retrospektifi sunmaktadır. info@dogancaymuseum.org @Dogancaymuseum

Giderek soyut, yüzeysel ve tasarımsal bir hâl alan Doğançay’ın duvar etütleri, seçilmiş renkler ve oluşturulan ışık-gölge ve derinlik etkileriyle basit ve o ölçüde dingin ve dengeli bir kesit olarak görünürler. Bir Pop Art versiyonu olarak ortaya koyulan bu resim-tasarım ürünleri yarattığı duygusal etkilerle biraz farklılaşır. Doğulu bir bakışın izlerini de taşıyan bir yorum ayrıcalığıdır bu. Türk sanat ortamında bu biçimsel yeni görsel dilin yadırganmamasının bir nedeni de bu lirizmle açıklanabilecek değişimdir. Kısa sürede afiş yırtılmalarından kaligrafik etkiye bürünmüş gölge efektleriyle buluşmak bu yüzden hiç yadırganmaz. Yırtılmış afiş efektinin yol açtığı lirizm, kaynağın taşıdığı geçici ve katmanlı dokuyla ters orantılı bir zarafet içinde sunulur. Kültürel belleğe ve kent hayatına ilişkin bir iz; kolajlanan yüzeyler, resimselleşerek etkili bir derinlik izlenimine dönüşür.

Altan Gürman

1935 - 1976

altan gürman: türkiye çağdaş sanatında bir öncü, 2022
altan gürman: biçimci iradenin önceliği

Altan Gürman sanat üretimini, sıra dışı malzeme tercihi ve kullanımıyla elde edilen aykırı estetik boyut ile özdeşleştiren bir yaklaşım içindedir. Örnekse; militarist ya da bürokratik anlamlarla yüklü nesne düzenlemelerinde kullandığı malzemeler, tasarımsal alanı gergin ve tuhaf bir boyuta sürükler. Dönemin siyasal ortamına, toplumsal sorunlara yönelik esaslı ve mesafeli, hatta aşırı birer tepkiyi ifade eder. Bir yandan Fluxus hareketine yakın duran bu mutlak biçim ve dil dönüşümü çabası, diğer yandan da basit ve indirgeyici görünen bir kurmaca üzerinden geleneksel ifade ve pentür anlayışıyla çelişkili görünür. Sıradan malzeme ile sağlanan bu tuhaf, çok boyutlu birleşim, biçimsel yapıyı doğrudan kavramsal düzleme taşıyan bir basitlik içerir. Dahası, malzemenin çağrışımsal gücü ile katmanlaşan siyasal ve eleştirel bir anlamı yüklenerek derinleşmektedir.

Mehmet Güleryüz

1938 - 2024

mehmet güleryüz: toplumsal ve siyasal içeriğin temsili

Komet

1941 - 2022

komet: tekinsiz bir imgelem

Mehmet Güleryüz’ün sanatında figüratif bir yapılanma içerisinde gerçekleşen imgelem, etkili bir görsellikle biçimlenmiş, eleştiri ve mizahla örtüşerek, sarsıcı bir tarzın görkemli üretimleri haline gelmiştir. Buradaki mekân tasvirini, betimlenen olayın psişik gerilimi bütünleyen bir sahne olarak görebiliriz. Mekân; figürü taşıyan, onu bir sahnede ve hareket halinde gösteren, resmin gerilimini, dinamizmini doğrudan paylaşan bir yüzeydir çoğu zaman. Buradaki diğer figüratif unsurlar ise; mekansal gerilimi, hareketi, şiddeti, tedirgin edici atmosferi besleyerek resme katkıda bulunmaktadır.

Komet’in düş-mekân resimleri olarak ayrımlaştırabileceğimiz bu tür çalışmalarındaki mekânsal belirlemelerin aslında ortak zihinsel coğrafyalara ait olduklarını görmekteyiz. Bu imgesel yapılanmada bir yere ait olmayan görüntüler, aslında öz yaşamsal bir bağlantıyı, yani sözgelimi çocukluk döneminde iz bırakan bir kenti ya da yaşam alanını çağrıştırırlar. Ortak belleğe atıflı bu anonim mekânların dayandıkları düş formatı gereğince figüratif unsurlarla ilişkiye geçtiği anda esas karakterlerini bütünledikleri anlaşılır. Normal dışılık, figür üzerinden akarak mekâna psişik bir atmosfer etkisi kazandırır burada…

Ömer Uluç

1931 - 2010

ömer uluç: düzen dışı bir resim
ömer uluç: resimde heykelsi formlar

Genel görünüşü itibariyle dinamik bir fırça işçiliğine dayalı duran Ömer Uluç resminde; boşlukta asılı duran biçimlerin arma/motif” bağlamında tartışılır bir aidiyeti söz konusudur. Plastisite’nin buyruğunca tespit edilen biçimsel dizgeler ve diğer figüratif yığıntı; bir nevi kendiliğindenlik esasına göre resim yüzeyinde konuşlanmakta, sanki kendine özel bir serbesti içerisinde resim yüzeyinde (hatta resim alanını ihlal edercesine) dolaşmaktadır. Öyle ki, çağdaş sanatla uzlaştığından kuşku duymadığımız bir ifade düzeyi ve kalitenin, giderek malzeme estetiğiyle buluşan, sürpriz gelişmeleri içinde barındıran bir o kadar da ilginç ve oyunsu bir çözümü kendi kendine dayattığı ortadadır.

Devrim Erbil

1937

devrim erbil: bütünleşik bir değer olarak lirik soyut resim
devrim erbil: "çırpıntı"

Devrim Erbil resminde, soyut-somut diyalektiğini bariz biçimde ayakta tutan ya da bir başka deyişle anlaşılırlığa en yakın olan unsurun, aslında dönüştürülmüş nesne ve figürler olduğu kolayca görülür. Ancak net bir tipolojinin gereği soyutlanmış ve yeni bir sisteme göre organize edilmiş olan bir biçim olarak değil, yüzeye ait bir gerçeklik olarak karşımızdadır tümü de. Biçim-anlam ilişkileri bağlamında biraz daha zorladığımız takdirde, dalgalı bir deniz ve uçuşan kuşlar gibi benzetmeleri rahatlıkla yapabiliriz burada. Esasta ise; Erbil’in ısrarla öne çıkarmak istediği şeyin, resmin şekilsi figürasyonu reddetmeyen bir soyut kavrayış sınırında nasıl oluştuğu örneklemek olduğunu iddia edebiliriz.

Halil Akdeniz

1944 - 2024

halil akdeniz: an observing approach to the problem of pollution in the gulf of İzmir
halil akdeniz: kültür katmanlarına sıkıştırılan zaman
halil akdeniz: time squeezed into cultural realms
halil akdeniz: kültürü görsel dil ile kodlayan pratik

Halil Akdeniz’in bu düzen mantığı çerçevesinde kültür imleri başlığı altında ifade ettiği ve geliştirdiği göstergeler; neredeyse resmin tümünü teşkil eden yapıcı bir niteliğe sahiptir. Sanatçı; doğrudan enformasyon sağlayan bir akışım içerisinde, gösterge üzerinden yürüyen hızlı bir etkileşimi devreye sokmaktadır. Söz konusu imge düzeni; çok yönlü bir gösterimi mümkün kılan, toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik koşullar çerçevesinde konumlanabilen bir algılama deneyimi öneren bir yapıdadır. Keza, yalın ve soyut bir arma/motif olarak resmin kurucu unsuru haline getirilen bu düzen, estetik üretimi tetikleyen düşünsel ve temel bir dinamik haline gelir ayrıca. Kültür imleri; özetle, kültürü taşıyan ve yansıtan ana işlevli unsurlar olmanın yanı sıra, kendi iç plastikleriyle, nesne değerleriyle görüntü ve görsellikleriyle de bu süreci anlamlı kılar.

Bekir Sami Çimen

1940

bekir sami çimen: lirizmle buluşan bir söylem
bekir sami çimen: a different and unique space of expression which meets with lyrısm

Çimen’in doğa-insan ilişkilerini indirgeyerek temsilî işlevler yüklediği renk dizgesi ve şerit istifleri; farklı tasarım kaygılarıyla biçimlenen bir dünya görüşünün de ifadesine zemin yaratır. Bu kapsamda giderek renk sorunu üzerine düğümlenen anlatı, çimen’in resmindeki içerik yapılanmasını da belirleyecek bir etkiye sahip olmaya başlar… Söz konusu temsilî renk tercihleri, tümel bir biçimde resmi niteleyen soyut yapılanmaya rağmen dış-dünyaya (gündelik hayatın dinamizmi, kentsel doku ya da kirlenen doğa vb.) yönelebilen; tipik manzara kurgusunun öngördüğü uyum ve düzen duygusunun da karşımızda olduğu hissini uyandırır. Hatta; üst üste ve yan yana dizilen renk şeritlerinin saydam ve yarı-saydam ilişkileriyle çeşitlenen yeni ara-katmanlar ve yüzeyler, manzara düşüncesine özgü derinliği anımsatan bir perspektifi geçişli bir dille biçimlemiş gibidir.

Nevhiz

1941

nevhiz: resim / anlatı özdeşliği

Nadide Akdeniz

1945

nadide akdeniz: bir gerçekçi duyuş ve düşünüş tarzı

Nevhiz yalın, soyut ve etkileyici haliyle bir çözümleme olarak karşımıza çıkardığı resimleri , içerdiği anlatısal unsurlarla, olası ilişkiler için zemin hazırlayan, buluşma noktaları yaratan, paylaşmayı umduğumuz bir kamusal alanı aralar kendine… Çünkü varolma deneyiminin kendisiyle alâkalı görülen özel alan; Nevhiz’in dünyasını paylaşma/anlama noktasında hızla sosyal-psikolojik bir uzam değişikliğini öngörür. Ve kendiyle yüzleştirmeye kurulmuş bir düzeneğe dönüşür.

Nadide Akdeniz’in çoğu kez bir taslak ya da fotoğraftan yararlanarak hazırladığı bu resimler belli ki, açık-hava ressamlığının ürünü gibi durmaz. Doğa karşısında bu denli net ve hesaplı bir plastik örgütlenişi gerçekleştirmek büyük ölçüde zordur. Zaten Akdeniz’in resminin bu tür bir iddiası ya da yanılsama önerisi de yoktur. Sanatçı, yağlıboya resim tekniğinin olasılıklarını kendine özgü ifade düzeyleri geliştirerek, bu dili yakalamıştır.

Taner Ceylan

1967

taner ceylan: kusursuz ve hazcı bir imgelem

Selma Gürbüz

1960 - 2021

selma gürbüz için üç yazı / ferit edgü

Burada ten’de cisimselleşen katışıksız erotizm, ruhsallığın ötesinde bir tahakküm gösterisine dönüşmüştür. Dolayısıyla fetiş hale gelen şey; erotizm ve öldürme arzusuyla karışık gizemli bir dövüş alanıdır. Neredeyse çılgınlık düzeyindeki içgüdüsel düşmanlık, öteki bedene ve ruha saldırarak onu iğdiş etmeyi ve değersizleştirmeyi öngörür. Diğer yandan bu tür bir aura’da öteki bedene yönelik sahiplenme arzusu, sanatçı tarafından büyük bir ustalık ve özenle içselleştirilir.

Ferit Edgü; açık söylemek gerekirse, Selma Gürbüz’ün resimlerine sinen tılsımlı, mistik boyuta büyük yakınlık duyar. Gürbüz’ün suretleri, ona göre saklı ve durağan bir zamana aittir. Farklı bir derinlik anlayışı içinde dizilen, gölge olarak resimlenen yabanıl varlıkları kapsamaktadır. Gürbüz’ün resimlerini çevreleyen referans alanıyla, karanlık ve tuhaf, bu düşsel bir evrenle uğraşmaktan sanki haz duyar. Bulduğu aralıklardan bu evrene sızarak; bu özel suretler, gölgeler ve varlıklar âlemiyle ilgilenir.

Timur Çelik

1960

timur çelik: kabul airport I-II, ustaca biçimlenen bir empati retoriği
timur çelik: kabul airport I-II, iki apokaliptik tasvir

Kabil Havaalanı resimlerini; yarattıkları psikolojik etkiyle, figüratif düzenlemenin ikna gücünü arkasına alan ve eleştirel dinamiğiyle öne çıkan bir pentür kavrayışı içinde yapılanan, dünya hâlini anlatan distopik birer tasvir olarak görmek gerekir. Bu resimlerin basit, etkili (hazır) imge düzeni; zamana uygun bir algılamayla ikna, çağrışım ya da ima gücünü kullanan, güncel durumla aramızda oluşan mesafeyi bize gösteren, tarihsel bir uyarı ya da ithamlardan oluşmaktadır. Pornografikleşen imgelem burada, kötücül bir durumla, yeni-romantik direncin belirdiği bir sahne oluşturma pratiğidir her şeyden önce… Anlatılan hikâyenin güncel gerçekliğini, ahlâki bir doğruculukla tartışan ve tanıklığın verdiği acıyla, imgenin mutlaklığını adeta buharlaştıran bu resimler, eskiz mahiyetinde bir görsel nota ya da tutanağa çaresizce evrilmektedir.

Turan Aksoy

1965

turan aksoy: imkânsız bütünlüklere adanmış bir anlatı
turan aksoy: a narrative dedicated to imposibble integrities

Turan Aksoy, resimlerinde; iç-sıkıntısını ifade eden psişik yorumların peşindedir. Figür, mekân ve nesneleri, mantık kurallarıyla çelişen özel bir algılama yöntemiyle çatışmalı hale getiren sanatçı; açık bir güvensizlik duygusuyla hareket etmektedir. Belirgin bir şekilde deformasyon ve soyutlama eğilimiyle, bilinç niteliğinin ortaya koyduğu entelektüel enerjiyi buluşturan bir yaklaşım içindedir. Sürekli kıldığı sade dil, kaotik ve steril olanın çelişkili bütünlüğünde karşılığını bulur. Dolayısıyla kararlı biçimleme isteğini, malzeme ve teknik değişimlerini ya da seçilmiş nesneler üzerinden akan düşünce geçişlerini hep bu çelişki besle

Hayri Esmer

1966

spatial sensation in paintings by hayri esmer
hayri esmer: boşluk ve sınır 2018
a performance dedicated to structural integrity
hayri esmer: mekânsal duyumsama

Hayri Esmer, “Boşluk ve Sınır” kavramlarıyla tanımlamaya çalıştığı sorunsalı, estetik düzleme taşınan yapısal unsurlar ve metaforlar ile sunmakta; soyut ve ayrışmış görünen bir tasavvur üzerinden görselleştirmektedir. İdeal bir düzleme duyulan gereksinime vurgu yapan bu arayış, dış dünyasal ve doğa kaynaklı göndermelerle değil, doğrudan sistematik ve düşünsel metotlarla ilişkili simgesel anlamlar üzerinden gerçekleşmektedir. Bu tür öznel duygulanımlar çerçevesinde, mekân bağlantıları son derece güçlü olan yapısal unsurların karşıtlık ve uyum ilişkileriyle kurulan bütünlüklü bir algı, farkındalık ve süreklilik hali ile ayrıcalık kazanan nitelikli bir yorum karşımızdadır.

Refik Anadol

1985

refik anadol / makine hatıraları: uzay / machine memoirs: space
refik anadol / "makine hatıraları" ya da yeni bilinmeyenlerin inşası, 2021

Refik Anadol’un hafıza analizi; yerleşik imgelerin tacizine uğradığı anda biçimlenen ve zihinde dağılan yeni ve sanal psiko-coğrafyalar üretmektedir. Makinelerin tahayyül etme gücünü geliştirmeye dayalı bu performans, travmalarımızı görsel hale getiren bir kurgu’nun aritmik olan yapısını da sonuçta hayatla bitiştirmektedir. Bu yüzden, üretilen veri heykellerinin tam anlamıyla şiddetli bir heterotopik varlığa bürünmesi, mevcut heybetli temsilin olanaklarını da yeniden gündeme getirmektedir.

Ekrem Yalçındağ

1964

ekrem yalçındağ/natures: fark yaratan deneysel bir yüzey tasarımı
ekrem yalçındağ resminde yeni bir süreklilik ve yayılım hâli
ekrem yalçındağ/natures: radikal bir değişimin eşiğinde
ekrem yalçındağ: iptal edilmiş zamanda sonsuz bir yineleme

Ekrem Yalçındağ; geometrik ve soyut formlarla özenle kurduğu bir yapıyı, sanki bertaraf etme eğiliminde gibidir. Resmi başka bir şekilde algılamamızı önermekte; resmin biçim dilini sarsan farklı bir gönderme alanı yaratmakta; resmi bütünleyen mekânı (boşluğu) daha da rasyonel bir şekilde kavramaktadır. Böylece resmi kuşatan fantastik boşluğu, daha gerçekçi ve dekoratif bir konuma taşımaktadır. Bu sayede ortaya çıkan uzamsal çakışma ise, Yalçındağ resminin temel varoluş dayanaklarından biri hâline gelmektedir. Çünkü; resmin mevcut plastik niteliğine yeni bir resim tanımlamasını olanaklı kılacak şekilde müdahale eden yeni bir katman, düz ve bütünlüklü etki sağlayacak biçimde resme eklenmektedir. Dolayısıyla bu çift katmanlı fantastik yapılanmayla resim, daha kurgusal ve soyut bir karaktere evrilmektedir.

Ramazan Bayrakoğlu

1966

ramazan bayrakoğlu: anna / dile gelen gerçekçilik fetişizmi
ramazan bayrakoğlu: ortak belleği sarsmak

Anna'da boyayla girişilen bu tür aşırı gerçekçi deneylerde birim yüzeylere dokunan renkler, ruhsallığın temsil edildiği yerler haline gelmiştir. Kendine özgü bir zaman ve mekânın da taşıyıcısı olan bu portrede fetişleşen görüntü, yeni içe bakış ve/veya tahayyül deneyimlerinin de bir tezahürünü sunmaktadır. Son kertede görüntüyü kuşatan bu imge düzeninde sıra dışı unsurların peşinden giden Bayrakoğlu, resimlerinden taşan duygu pozları ile gerçekçi etkinin iktidarını sorgulamaya devam etmektedir.

Gözde Yenipazarlı

........

gözde yenipazarlı: london/walking anywhere
gözde yenipazarlı: fluid space of cultural memory / london

Borga Kantürk

1978

borga kantürk: queer mekânların peşinde
borga kantürk: bir tecrit mekanında dolanan sanatçı

Hakan Kırdar

1963

hakan kırdar: anıt ormanı / bir yok ediliş vurgusu

Nejat Satı

1982

nejat satı: gerçeğin yükünden kurtulmuş yalın yüzeyler

Tufan Baltalar

1972

tufan baltalar: zaman ötesi bir düş dünyası

Elmas Deniz

1981

elmas deniz: yeni-ütopyacı bir söylem / keder

KİTAP / KATALOG

Gülay Yaşayanlar

TAHAYYÜL VE MESAFE / IMAGINATION AND DİSTANCE
METİN/TEXT: MÜMTAZ SAGLAM, Çeviri/TranslatIon: KENAN DİKİLİTAŞ, MAS MATBAACILIK A.Ş., İSTANBUL EYLÜL 2015.

temsilin çekici belirsizliği üzerine
bir "tür ötesine sapma" meselesi
kavramsal bir zemine sürüklenen kurmaca
belirsizliğin biçimi ya da saf biçim algısı üzerine
bir aşırı deneyim hali
yapıları saflıktan koruyan queer bir tahayyül
conceptual charactreistics of creative action
yaratıcı eylemin kavramsal niteliği
söyleşi: tahayyül ve mesafe
boşluk ile tanımlanan zamansal belirsizlik
onarım fikriyle içe katlanmış karanlık yapılar
on the perception of empty or pure form of vagueness
temporal indefiniteness defined by space
a queer imagination that constrains the structure from purity
fiction drifting towards a conceptual basis
erotik çağrışımlarla yüklü muğlak bir anlamın peşinde
https://gulayyasayanlar.info