Jack O’Brien’in “The Reward” adlı kişisel sergisinde, polietilen veya bezle sarılmış nesneleri sergileyen sanatçı, açık bir şekilde güvencesizlik hâline gönderme yapan yaklaşımını çeşitlendirmiş durumda. Spiral metal bir merdiveni merkeze alan büyük uygulamasından da anlaşılacağı üzere, nesnelerin işlev ve anlamlarını paradoksal bir biçimde bir idealizm eleştirisine uğratıyor ve adeta dünyayı koruma altına almaya çalışıyor.
In Jack O’Brien’s solo exhibition ‘The Reward’, the artist, who exhibits objects wrapped in polythene or cloth, has diversified his approach, which explicitly refers to the state of precarity. As can be seen in his large application centred on a spiral metal staircase, he paradoxically criticises the functions and meanings of objects as idealism and tries to protect the world.
Mire Lee, izleyiciyi çürüyen ve deforme olmuş bir bedenin gerçekliğiyle yüzleştiriyor. Mekânın tarihine göndermeler yapan sanatçı, melezleşmiş mekanik bir organizma aracılığıyla gizemli durumları ve tuhaf varlıkları anımsatan bulanık bir alan yaratıyor.
Mire Lee confronts the viewer with the reality of a decaying and deformed body. Making references to the history of the space, she creates a blurred space reminiscent of mysterious situations and strange beings through a hybridised mechanical organism.
Lauren Halsey, heykelin çevresel dinamiklerini mekânsal bağlam içinde taşıyan büyük ve parçalı kolaj alanlarını bir araya getirmektedir. Esnek ve akışkan bu imgelem, enformasyon yığınına dönüşen bir aşırılık içindedir ve ortak bir görsel hafızanın tasarlanmış hâli gibidir.
Lauren Halsey brings together large and fragmented collage fields that carry the environmental dynamics of sculpture within a spatial context. Flexible and fluid, this imagery is in a state of excess that becomes a mass of information, and is like the designed version of a shared visual memory.
Nijerya’da yaşamakta ve çalışmaktadır. Basit malzemeleri titizlikle, ayırt edici görsel etki yaratan örgü teknikleriyle kurma ve karmaşık asamblajlara dönüştürme becerisiyle tanınır. Nijerya Üniversitesi Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda uzun yıllar öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. Yerli kültüre ait sembolleri, motifleri ve ideografik ve sembolik unsurları çalışmalarında kullanır. Geri dönüşüm merkezlerinden temin ettiği binlerce katlanmış ve buruşturulmuş metal parçasını, şişe kapaklarını bakır telle birbirine bağlayarak büyük ölçekli heykeller üretmektedir.
He lives and works in Nigeria. He is known for his ability to meticulously construct and transform simple materials into complex assemblages using weaving techniques that create a distinctive visual effect. For many years he was a lecturer at the School of Fine Arts, University of Nigeria. He uses indigenous cultural symbols, motifs and ideographic and symbolic elements in his work. He produces large-scale sculptures by connecting thousands of folded and crumpled pieces of metal and bottle caps from recycling centres with copper wire.
Rhode Island School of Design’da sanat ve tasarım alanında öğrenim gördü. Roma’da yaşadığı dönemde Rönesans resmini yakından inceleme fırsatını buldu. İlk çalışmalarında karanlık bir mizah anlayışı ile Batı sanatı tarihine yönelik saygılı bir duruş içindedir. Resmin yanı sıra baskıresim, heykel, enstalasyon ve video gibi çeşitli malzeme, tür ve tekniklerle eser üreten sanatçı, genelde popüler kültüre yönelik eleştirel bir yaklaşım içindedir. Özellikle kadına odaklı mecazları araştıran bir tavır içinde kalarak; toplumsal cinsiyet, ırk, gelir eşitsizliği, dengesizlik ve şiddet gibi konuları işlemiştir.
She studied art and design at the Rhode Island School of Design. During his time in Rome, he had the opportunity to closely analyse Renaissance painting. In his early works, he has a dark sense of humour and a respectful stance towards the history of Western art. In addition to painting, the artist, who produces works with various materials, genres and techniques such as printmaking, sculpture, installation and video, generally has a critical approach towards popular culture. She has dealt with issues such as gender, race, income inequality, imbalance and violence, while remaining in an attitude that explores metaphors especially focused on women.
1967 yılında Saint Martin’s School of Art’da tanıştılar. Birlikte yaşadılar ve çalıştılar. The Singing Sculpture adlı performanslarını elleri ve yüzleri renkli metalik tozlarla kaplı bir şekilde Londra sokaklarında gerçekleştirerek dikkat çektiler. Ardından fotoğraf tekniklerini kullanarak oluşturdukları büyük boyutlu kolaj düzenlemeleriyle sanat yaklaşımlarını belirginleştirdiler. Hareketli bir göçmen ve işçi sınıfı mahallesi olan Doğu Londra’da yaşamayı tercih ettiler. Atölyelerini burada kurarak bölgenin toplumsal ve siyasal koşullarında ortaya çıkan yaşantıyı yakından gözlediler, yerel kültürü sıra dışı bir görsellikle yansıtmaya çalıştılar.
They met in 1967 at Saint Martin’s School of Art. They lived and worked together. They drew attention to their performance The Singing Sculpture by performing on the streets of London with their hands and faces covered with coloured metallic powders. They then used photographic techniques to create large-scale collage arrangements that crystallised their artistic approach. They preferred to live in East London, a vibrant immigrant and working class neighbourhood. By setting up their workshops here, they closely observed the social and political conditions of the region and tried to reflect the local culture with an extraordinary visuality.
Sofya Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi gördü. Bir süre Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam ettikten sonra 1958’de Paris’e gitti. Nouveaux Realistes (Yeni Gerçekçiler) grubunun üyesi oldu. 1964’de New York’a yerleşerek ABD vatandaşlığına geçti. Eşi Jeanne-Claude ile birlikte, binaları, ağaçları, adaları ve köprüleri paketleyen sanatçı, insan yapımı nesneler ve araziler üzerinde geçici, hafif izler oluşturup sonrasında ortadan kaybolan bir mimarlık anlayışına sahiptir.
He studied painting at the Academy of Fine Arts in Sofia. After attending the Academy of Fine Arts in Vienna for a while, he travelled to Paris in 1958. He became a member of the Nouveaux Realistes (New Realists) group. In 1964, he settled in New York and became a US citizen. Together with his wife Jeanne-Claude, the artist, who packs buildings, trees, islands and bridges, has an understanding of architecture that creates temporary, light traces on man-made objects and landscapes and then disappears.
Central Saint Martins ve Goldsmiths University of London’da başladığı heykel eğitimini UCL Slade School of Fine Art’da tamamlamıştır. Heykel pratiğinin merkezinde bir psikodinamik olarak beden olgusu belirir. Bedenlerin kapladıkları alanla arasındaki ilişkilere odaklanır. Figüratif denemelerinin yanı sıra, anıtsal yerleştirmeler ve kamusal alan projeleri üzerinde çalışır. Bu vesileyle sanat alanını, yeni formlarla birlikte, yeni davranışların, düşüncelerin ve duyguların ortaya çıkabileceği bir paylaşım ve üretim alanı olarak tanımlamaya özen gösterir.
He started her sculpture education at Central Saint Martins and Goldsmiths University of London and completed it at UCL Slade School of Fine Art. At the centre of his sculptural practice is the phenomenon of the body as a psychodynamic. He focuses on the relationship between bodies and the space they occupy. In addition to figurative experiments, he works on monumental installations and public space projects. In this way, he takes care to define the field of art as a space of sharing and production where new forms, new behaviours, thoughts and feelings can emerge.
29 yaşında ABD’ye taşındı ve Rhode Island Tasarım Okulu’nda resim eğitimi gördü. Daha sonra Yale Üniversitesi’nde heykel okudu. Bir sürekli göçmen olarak sınırlar, kimlik, aidiyet ve mekân gibi kavramlar eşliğinde ev’in anlamını saplantılı bir şekilde sorgulayan işler üretmektedir. Şu anda Londra’da yaşayan ve çalışan sanatçı, Lehmann Maupin Gallery (New York, Hong Kong, Seul) ile Victoria Miro Gallery (Londra / Venedik) tarafından temsil edilmektedir.
At the age of 29, he moved to the USA and studied painting at the Rhode Island School of Design. She later studied sculpture at Yale University. As a permanent migrant, she creates work that obsessively questions the meaning of home in relation to borders, identity, belonging and place. Currently living and working in London, she is represented by Lehmann Maupin Gallery (New York, Hong Kong, Seoul) and Victoria Miro Gallery (London / Venice).
Pop Art’ın belirleyici figürlerinden biridir. Britanya’nın yaşayan en karizmatik ve yetenekli sanatçılarından biri olarak kabul edilmektedir. Hockney, 1962’de Londra Kraliyet Sanat Koleji’nden Altın Madalya ile ödüllendirilmesinin ve 1963’teki ilk kişisel sergisinin ardından, ev sahnelerinin kısmen soyutlanmış görüntülerinin ressamı olarak öne çıktı.
He is one of the defining figures of Pop Art. He is recognised as one of Britain’s most charismatic and talented living artists. After being awarded the Gold Medal from the Royal College of Art in London in 1962 and his first solo exhibition in 1963, Hockney emerged as a painter of partially abstracted images of domestic scenes.
Apartheid, sömürgecilik, totaliterlik ve bunların kalıcı etkileri konusunda geliştirdiği eleştirel bakış açısıyla tanınan bir sanatçıdır. 1990’lı yıllarda, yaptığı çizimlerde anlattığı hikâye uyarınca oluşan her değişikliği fotoğraflayarak inşa ettiği basit kurgulu animasyonlarıyla dikkatleri çeker. Aynı zamanda baskıresim, performans ve heykel gibi üretim ve ifade biçimlerine, multi-medya kombinasyonlarını birleştiren çözümlere ve tekniklere de ilgi duymuştur. Kentridge’in çalışmaları, büyük oranda yakın tarihi kaydetme düşüncesiyle, geçmişin kalıntılarından beslenen estetik bir duyarlıkla yeniden yapılandırılmış parçalardan oluşan bir kurmaca olarak tanımlanabilir.
He is an artist known for his critical perspective on apartheid, colonialism, totalitarianism and their lasting effects. In the 1990s, he attracted attention with his simply constructed animations, which he constructed by photographing every change that occurred according to the story he told in his drawings. He is also interested in modes of production and expression such as printmaking, performance and sculpture, as well as solutions and techniques that combine multi-media combinations. Kentridge’s work can be described as a fiction composed largely of fragments reconstructed with an aesthetic sensibility fuelled by the remnants of the past, with the idea of recording recent history.
Apartheid, sömürgecilik, totaliterlik ve bunların kalıcı etkileri konusunda geliştirdiği eleştirel bakış açısıyla tanınan bir sanatçıdır. 1990’lı yıllarda, yaptığı çizimlerde anlattığı hikâye uyarınca oluşan her değişikliği fotoğraflayarak inşa ettiği basit kurgulu animasyonlarıyla dikkatleri çeker. Aynı zamanda baskıresim, performans ve heykel gibi üretim ve ifade biçimlerine, multi-medya kombinasyonlarını birleştiren çözümlere ve tekniklere de ilgi duymuştur. Kentridge’in çalışmaları, büyük oranda yakın tarihi kaydetme düşüncesiyle, geçmişin kalıntılarından beslenen estetik bir duyarlıkla yeniden yapılandırılmış parçalardan oluşan bir kurmaca olarak tanımlanabilir.
He is an artist known for his critical perspective on apartheid, colonialism, totalitarianism and their lasting effects. In the 1990s, he attracted attention with his simply constructed animations, which he constructed by photographing every change that occurred according to the story he told in his drawings. He is also interested in modes of production and expression such as printmaking, performance and sculpture, as well as solutions and techniques that combine multi-media combinations. Kentridge’s work can be described as a fiction composed largely of fragments reconstructed with an aesthetic sensibility fuelled by the remnants of the past, with the idea of recording recent history.
saglamart; dinamik bir anlayış ile hareket eden, kültür-sanat ortamındaki olay ve olgulara, sanatçı tavırlarına, yapıtlara ve yayınlara odaklanan bağımsız bir yayın etkinliğidir. Tüm hakları saklıdır. All rights reserved. Görüntü ve yazılar izinsiz kullanılamaz. Images and texts cannot be used without permission.