beş gerçekçi’nin ilki: turgut zaim

MÜMTAZ SAĞLAM

“Turgut Zaim’in resmi aslında (Tansuğ’da da nitelendiği üzere), sevimli karakter ve onların istifi üzerinde yapılanır. Bu da kır-köy yaşantısının potansiyel mutluluk enerjisini yansıtmakta olanaklı bir yöntem olduğu fikrini bize benimsetir. Bu durum, açıkça betimlenen figür ve yaşantıyı ötelememizin esas nedenine dönüşmektedir oysa. Zaim’in olumlandığı kadar, kendini de dışarıda tutan ötelemeci bakışı yüzünden eleştirilmesi de aynı ölçüde mümkündür. Zaim’in özenle yarattığı yaşama ilişkin sevgi boyutunun; giderek imkânsız ve gerçekçi algı açısından sorunlu bir hal alması kaçınılmazdır.


Turgut Zaim, Ayrıntı, Duralit Üzerine Yağlıboya, 45×42 cm. (Görsel için bknz. “Cumhuriyetin Elli Yılında Plastik Sanatlar”, Tunca Sanat Yayınları, İstanbul 2010, sf.85. https://www.tuncasanat.com/)   

Sezer Tansuğ’un beş ressam arasında ele aldığı ilk isim Turgut Zaim’dir. Klişeleşmiş figür çalışmalarını, ikon etkisi yaratan bir üslûp içinde sunmaktadır Zaim. Aynı şekilde bağımsız ve renkçi tavrı, bu usta şemacı yaklaşımın bir tamamlayıcı özelliğidir. Bozkır yaşantısını, gerçek-dışı bir söylemin parıltısıyla kuşatmaktadır Zaim.

Tansuğ’un Zaim resmi üzerine geliştirdiği okuma, coşkulu ve olumlayıcı bir dille biçimlenir. Bunun temel nedeni, Zaim’de dile gelen şematik tasvirin üst üste ve yan yana yığılan figür gruplandırmalarının geleneksel tasvirle kurulduğunu düşündüğü sahici bağlantılar olabilir. Yoksa “çağdaş bir biçim dili” olarak gösterilen Zaim yaklaşımına gerçekçilik sorunsalı açısından yapılacak değerlendirmelerin belli açmazlara uğraması kaçınılmazdır. Yöresel verileri, dekoratif bir ilgi düzeyine çekerek resimleyen Zaim’in gerçekçi duyarlığa sırtını dayadığını varsayan yorum anlayışı, zamansal ve düşünsel düzlemde inandırıcı ve etkileyici olmaktan uzaklaşabilecektir.

Zaim’in resmi aslında (Tansuğ’da da nitelendiği üzere), sevimli karakter ve onların istifi üzerinde yapılanır. Bu da kır-köy yaşantısının potansiyel mutluluk enerjisini yansıtmakta olanaklı bir yöntem olduğu fikrini bize benimsetir. Bu durum, açıkça betimlenen figür ve yaşantıyı ötelememizin esas nedenine dönüşmektedir oysa. Zaim’in olumlandığı kadar, kendini de dışarıda tutan ötelemeci bakışı yüzünden eleştirilmesi de aynı ölçüde mümkündür. Zaim’in özenle yarattığı yaşamın; horozlar, sıpalar, kediler ve keçilerle takviye edilmiş sevgi boyutunun; giderek imkânsız ve gerçekçi algı açısından sorunlu bir hal alması kaçınılmazdır.

Tansuğ’un Zaim’de genelde olumladığı üslûp kalitesinin göstergesi olarak öne çıkardığı şey ise; figür yorumunda sergilediği ısrarlı ve kararlı duruştur. Bağımsız renkçi tavrıdır, dahası rengin temsil değerlerini düşünsel ilişkilerle belirleme eğilimidir. Ancak burada ortaya koyulan birikim, aslında Zaim’in üslûbuna değil, üslûpçu yaklaşımına odaklanmaktadır. Başka deyişle Zaim, bir üslûplaştırma eylemi içinde hareket ederek, bir stil ya da tarz sahibi olmakla beraber; mantığı ve sınırları belli olan bir stilizasyonu uygulamakla yetinmektedir.

Bu yüzden Tansuğ, Zaim’in dünyasını algılama anlayışını ifade etmeye çalışırken “tanrısal masumiyet”, “masalsı”, “tosun tosun giden kıvrımlar” gibi sözcük ve kavramlara başvurmaktadır. Dahası Tansuğ, Turgut Zaim’in yer yer naiveteye atıflı görünen stilize edilmiş figüratif anlatımlarını derin bir gözlemciliğe bağlar. Bunların Anadolu gerçekliğini özümseyen ve biçim diline yansıyan göstergeleri olduğunu düşünür. En azından Zaim, 1970’li yılların sosyal ve kültürel koşullarından daha geriye dönük bir bakışı anlamlı kılan, biçimleme iradesiyle sahici yorumlara sahip görünmektedir. 

Özetle; Turgut Zaim, Tansuğ’un bakışında bozkır yaşantısını belgeci bir gözlemle karşımıza getirmektedir. Kısmi düzeyde başvurulan soyutlama düzeni, kırsal gerçekliği simgesel bir dil üzerinden ifade etme ayrıcalığını ona kazandırmıştır. Anlatıyı bütünleyen her unsur etnografik bir değer taşıyan seçilmiş ve işlevsel bir imgedir yalnızca. Dolayısıyla, Zaim’in gerçekçiliği, gündelik kırsal kesim yaşamının idealize edilmiş duyarlı-belgeci görüntüleri üzerinden tespit edilen bir niteliktir. Bir çelişkiden, sınıfsal ayrımdan, ideolojik bir görüşten, eleştiriden gücünü almaz. Tam tersine uysal, katılımcı, lirik bir duygusallıktan beslenir. Bu tür mesajlara yüklenmeyen Zaim; soyut ve mesafeli görünen donuk bir biçimcilikten muzdarip olmamıştır.

Öte yandan, Zaim’in geleneksel tasvirle biçimsel düzeyde, barışık görünen ve/fakat mekânsal bağlamda derinlik taşımayan yaklaşımını tiyatro ve opera dekoratörlüğü ile ilişkilendirmek de mümkündür. Geleneksel renk ve çizgi anlayışını görünür kılan bu figüratif tavrın belli düzen şemalarında çeşitlenmesini Tansuğ, Zaim’in “sahneye koyan” kimliğiyle açıklıyor. Ayrıca bunu bir formasyon sorunu şeklinde belirginleştiren Tansuğ, burada biçim üzerine verilmiş bir kararın varlığından bahseder. Değişim ve riskten uzak duran bu şema ve yüzey kavrayışının Zaim için belli olumsuzluklar da taşıdığını söyler. Ancak, yinelenen seyirlik konuların anlatımcı bir duygusallıkla canlılık ve etki kazandığını, kişisel bir mistik kavrayışın, düşünceli bir iç dünyanın ipuçlarının resme yansıdığını iddia eder. Durgun, duru ve olabildiğince gözlemci bu bakışın şiirsel, lirik bir tat taşıdığı bu yanıyla özgün ve dinamik bir karakter içinde yapılandığını anlamamızı ister.


Turgut Zaim / 1906 İstanbul – 1977 Ankara / Sanayi-i Nefise Mektebinde İbrahim Çallı Atölyesinde 1920’li yıllarda öğrenim gördü. 1930 yılında mezun oldu. 1932 yılında Ankara’ya yerleşerek Devlet Tiyatrosu ile Devlet Opera ve Balesi’nde dekoratör olarak çalıştı. Sanat yaşamının ilk dönemlerinde Paris’e gitmesi ve beklentilerine karşılık bulamayacağına inanarak geri dönmesi hadisesi, Türk Resim Sanatının en sık bahsedilen konularından biridir. Bu, Zaim’in baştan bu yana Batılı kaynaklara yakınlık duymamasıyla ilgilidir. Zaim, geleneksel tasvir anlayışından beslenen bir figüratif tarz geliştirmiştir. Göçer tipte yaşayan Anadolu insanının gündelik hayatını, kendine özgü simgesel figür tiplemeleriyle lirik bir duyarlıkla anlatmayı denemiştir.

https://saglamart.com/bes-gercekci-turk-ressami