ömer uluç: düzen dışı bir resim için tanımlamalar

MÜMTAZ SAĞLAM

“Genel görünüşü itibariyle dinamik bir fırça işçiliğine dayalı duran Ömer Uluç resminde; boşlukta asılı duran biçimlerin arma/motif” bağlamında tartışılır bir aidiyeti söz konusudur. Plastisite’nin buyruğunca tespit edilen biçimsel dizgeler ve diğer figüratif yığıntı; bir nevi kendiliğindenlik esasına  göre resim yüzeyinde konuşlanmakta, sanki kendine özel bir serbesti içerisinde resim yüzeyinde (hatta resim alanını ihlal edercesine) dolaşmaktadır.


Ömer Uluç, “Baba ve Oğul”, 1999, 120×120 cm. Karışık Teknik Uygulama.

Yüzeyin boyasal olanaklarını tartışarak resmini kuran Ömer Uluç, 1990’lı yılların başında fırça hareketleriyle oluşturduğu kümeleri bu kurguya dahil eder. Yani, resmi ortaya çıkaran “oluş” esprisini, psiko-dinamik bir unsur haline getirerek, karalama ritüelinden türeyen ve giderek yabansı portre ve figürlere dönüşen yapıları (arma) sorunlaştırır. Modele ve doğa görünümlerine bağlantılı gibi duran ve/fakat kendi aşkın soyut dizgesinde çoğalan Uluç’un resimlerinde özgür bırakılan fırça baş döndüren bir performans içindedir.

Aslında, Ömer Uluç; “yalın ve basit” görünen bir tasarımı, “karmaşanın ifadesi” sorunu üzerine kurar gibidir. Burada, örgütlü bir karmaşa’dan bahsetmek daha doğrudur. Israrla konusuzluğa atıflı bir resim düşüncesinin salt resimsel unsurlarla nasıl mümkün kılındığı önemlidir. Uluç’un aslında her tuvalinde yaşanan bu dönüştürücü eylem,  bir başkalaştırma ile yepyeni bir anlam ve içerikle buluşma deneyimidir aynı zamanda.

Genel görünüşü itibariyle dinamik bir fırça işçiliğine dayalı duran Ömer Uluç resminde; boşlukta asılı duran biçimlerin arma/motif” bağlamında tartışılır bir aidiyeti söz konusudur. Plastisite’nin buyruğunca tespit edilen biçimsel dizgeler ve diğer figüratif yığıntı; bir nevi kendiliğindenlik esasına  göre resim yüzeyinde konuşlanmakta, sanki kendine özel bir serbesti içerisinde resim yüzeyinde (hatta resim alanını ihlal edercesine) dolaşmaktadır. Öyle ki, çağdaş sanatla uzlaştığından kuşku duymadığımız bir ifade düzeyi ve kalitenin,  giderek malzeme estetiğiyle  buluşan, sürpriz gelişmeleri içinde barındıran bir o kadar da ilginç ve oyunsu bir çözümü kendi kendine dayattığı ortadadır.

Sözgelimi, çözüm önerilerinden (ve Ömer Uluç resmindeki değişmez yeni niteliğin nedenlerinden) biri olan ve aynı oranda Uluç’un sanatını karakterize eden yineleme düşüncesi ve buna bağlı olarak çeşitleme diye netleştirebileceğimiz bir hareket ve davranış tarzı burada büyük önem arz etmektedir. Uluç’un resimleme düşüncesi ve girişiminin esas belirleyicisi olan yineleme ile,  birbirine benzeyen kurgular, nihaî evrede farklılaşarak görsel bir düzen endişesiyle değişime zorlanırlar. Böylece her resim, kendi oluşma sürecini son aşamada tayin eder. Benzer görsel olgular ve yapıntılarla resmi kurma olasılıklarına bir örnek daha katılmış olur. Daha çok soyut ve geometrik-soyut kompozisyonlara ilgi duyan sanatçılarda karşımıza çıkan bu düşünce ve hareket tarzı, Uluç’un soyutlama eğilimli dar figürasyonunda da aynı ölçüde geçerli ve belirleyicidir. Oluş sürecinde kendini var eden resim, soyutlamacı yaklaşımın izin verdiği ölçüde figüre ilgi duymakta, imgelemin sınırını bu koşullarda gerçekleşebilen bir maniyerizmle sınırlı tutmaktadır. Bozuma uğramış olanı bozma yaklaşımı, sanatçıyı daha baştan algısal bütünlüğü zedeleyen çelişkili bir eylemin içinde tutar. Çünkü simge düzeyinde basitleştirilmiş yapı, homojen yüzeyde önemsiz kılınmış gibidir. Ve/fakat ondan başka da önem kazanacak bir şey yoktur. Bu tür ikilemler üzerine tesis edilen resim, onu anlama çabalarımıza da direnme halindedir her zaman…

Ayrıca bknz. https://saglamart.com/omer-uluc-resminde-heykelsi-formlar