turan erol: dağ

MÜMTAZ SAĞLAM

“Dağ imgesiyle adeta içsel bir yoğunlaşmanın sonucu olarak buluşan Turan Erol, resmimizin boyasal nitelikle elde edilmiş en vurucu ve en etkili doğa yorumlarını serer gözlerimizin önüne… Yerel aidiyetleriyle ve kendiyle sınırlı kalmayan aşkın bir imge gerçekliği; bir görüntüye, doğa kesitine odaklanmayan aynı oranda pek çok dağ ve tepe’nin yarattığı duygulanımla eşdeğer bir alan ve gönderim zenginliği söz konusudur burada. Adı “Ağrı” olan dağ, bir süre sonra genel anlamda bütün ulu dağların temsili olan bir aşkın imgeye dönüşmüştür.”



Türkiye’de gelişen resim hareketinin vazgeçilmez konu alanı olarak görebileceğimiz manzara’nın, Batılı referanslarla biçimlenmiş ve/fakat Doğulu düşünce ve zihniyet kalıplarından kurtulamayan Türkiyeli sanatçılar için baştan bu yana modelle ilişkisi sorunlu bir algılama üzerinde yapılandığı yadsınamaz. Ve bu tutku, esas itibariyle doğa ile kurulan uzlaşmalı bir ilişkiyle vücut bulur. Taşıyıcı motif bağlamında merkeze odaklanan bir imge (deniz, dağ, tepe ya da ağaç gibi), bilimsel perspektifi de dışlayabilen özel bir yorumla kendini inşa eder.

Bu yüzyıllık geleneğin bir uzantısı olarak karşımızda duran Turan Erol’un manzara algısında gözlenen yorum farklılığı ise dikkate değer ayrıcalıklar içerir: Sözgelimi Erol’un dağ dizilerinde, görkemli bir imge olarak resme yerleşen şey, asla bir kaya kütlesi olarak göremeyeceğimiz bir konseptle bizi karşılar. Yüce ya da kutsal olanı, doğanın azametini betimlediği bu yapıda, basit bir kurgusal düzeni tercih eder. Tekil unsurla kurulan yüzeyde biçim-anlam ilişkisine girebilecek tek şeyin; karanlığa, yalnızlığa ve göksel alanla ilişkili olana yönelik okumalara izin verecek tinsel vurgular olduğu kolayca farkedilir.

Dağ imgesiyle adeta içsel bir yoğunlaşmanın sonucu olarak buluşan Turan Erol, resmimizin boyasal nitelikle elde edilmiş en vurucu ve en etkili doğa yorumlarını serer gözlerimizin önüne… Yerel aidiyetleriyle ve kendiyle sınırlı kalmayan aşkın bir imge gerçekliği; bir görüntüye, doğa kesitine odaklanmayan aynı oranda pek çok dağ ve tepe’nin yarattığı duygulanımla eşdeğer bir alan ve gönderim zenginliği söz konusudur burada. Adı “Ağrı” olan dağ, bir süre sonra genel anlamda bütün ulu dağların temsili olan bir aşkın imgeye dönüşmüştür.

Erol’un resmindeki dış dünya / doğa temsili, 1960’lı ve 70’li yıllarda genel karakterini bütünleyen soyutlamacı ve lekeci etkilerle zaten, somut ve gerçekçi bir tavrın uzağında netleşmiştir. Bu kapsama giren ve çoğu Bodrum’la ilintili kıyı, sahil, ev, baraka veya tekne görüntülerinin simgesel düzeyde betimlendiği içsel bir kategorinin eşiğinde anlamını bulan dış mekân algısına dayanır. Bu da açıkça, öznel değerlerin öncelikli olduğu, modeli bir tasavvur halinde ve prototip şeklinde kabul ederek resmi bunun üzerine kuran farklı bir görsel iradeyi devreye sokar.

Dolayısıyla; Turan Erol’un odaklandığı dış dünya tercihi, (yerine göre kır, kent, koy, sahil, dağ ya da deniz) aslında, bir yandan da kendiyle buluştuğu, kendi plastik-estetik evreniyle hesaplaştığı bir üretimin ortamına dönüşür.

Çoğu sanatçının ölüdoğa resimlerle ya da portre ve otoportre ile giriştiği bu yüzleşme halini, Turan Erol manzara resimlerinde yaşar gibidir. Doğanın gerçekçi temsilinden uzakta biçimlenen bu resimlerde, çağdaş resim anlayışları, soyutlama ve dışavurum sorunları bağlamında sentezlenen, bilgi ve birikimin yansıdığı ara deneyimler tamamlayıcı olmaktadır çünkü. Erol da tam bu noktada, Batı resminin görme ve betimleme kültürüyle sıkıca harmanlanmış ve fakat kendi taleplerini öncelikli tutarak geliştirdiği özel yorumu sürekli kılmıştır. Dolayısıyla burada, model ile manzara resmi arasında dönüştürücü etkisiyle öne çıkan bir sanatçı kimliğine ya da konumuna dikkat çekmek gerekir. Bu birikim ve deneyim; resmi öngörme, kompozisyonu en olgun ve tam haliyle önceden kavramış olma ayrıcalığıyla ilişkilidir. Sonuçta pentürle örtüşen biçimleme, kendiliğinden oluşan bir akış sürecidir belki de… Dikkat edilirse, Erol’un manzaralarını bütünleyen yan unsurlar, renk tercihleri, çizgisel betimlemeler sadece plastik kalitenin gerekli kıldığı eklenti ya da vurgular halindedir. Resminin temel yapısal niteliği ise; düpedüz kavramsal bir dile, söylemsel bir retoriğe göre biçimlenip çeşitlenmektedir.


ayrıca bakınız: https://saglamart.com/turan-erol-bir-icsel-butunlesme-hali