borga kantürk: queer mekânların peşinde

GÜLAY YAŞAYANLAR

Borga Kantürk queer mekanları çağrıştıran fotoğraflarında , ilk bakışta heterotopik mekânlara yönelik bir çağrışım yaratsa da; oluşturulan yer, oradan uzaklaşma, yok olma ya da kendini boşluğun eşiğinde hissetmenin aksayan ifadesine dönüşür… yani queer de diyebileceğimiz -öteki ayrım noktalarına ulaşan- bir tahayyülün veya aşırılığın aktarımıdır. “ 


Buradaki tavan, duvar ve beton yüzey bir olumsuzlama ya da queer mekan da diyebileceğimiz -öteki ayrım noktalarına ulaşan bir tahayyülün veya aşırılığın aktarımıdır. Borga Kantürk, “Sergi 1”, 2013, Renkli Fotoğraf, 50×70 cm. http://borgakanturkportfolio.blogspot.com/


Borga Kantürk’ün fotoğrafları; mekân duyumu ile standartlaşmış monotonluk arasında sıkışıp kalan gerçekliklerin, cazibeli ama o ölçüde rahatsız edici yanlarına vurgu yapmaktadır. Hatırlama, düşünme ve konumlandırma deneyimlerinden yola çıkan, hırpalanan kimliklere özgü tabi olamama halinin sorunsallaştırıldığı bir kara şiir düzlemidir… Ya da; radikal bir isyan modeli de diyebileceğimiz, kolektif yaşam döngüsündeki özdeşleşme, ayrışma ve kopmaların, her gün umarsızca yok olan küçük farklılıkların hissiyatına öncelik veren lirik bir direnme halidir. Başka deyişle, temas aralıklarında gelip geçici olgulara ilişkin duyumsanabilir şeyleri, kurucu bir arzu ögesi olarak kavrayıp, üretimin nesnesi haline getirebilmeyi deneyen başlı başına bir yeniden üretimdir. Yani nesne öncesi, mekân öncesi ve bilinç öncesi durum ya da söylemlere ilişkin bir ilksel yapının oluşumuna benzer muammalarla biçimlenen bir süreçtir.

Borga Kantürk, ayrıca; baskıcı sistemlerin dayattığı doğruları aralayarak, yeni metinsel dizgelere ulaşmanın alternatif bir yöntemini sunmaktadır bu işlerinde. Farklılaştırılmış bir iç mantığın, fotografik kurgularla devam eden bir doğaçlamanın bir seriye dönüşen dökümüdür bu. Zaten peşine düşülen bu belirsiz ve esnek alanların en can alıcı tarafı da, aslında temsil edilemeyene dair güçlü ipuçlarını barındırmasıdır. Çünkü; tavan, duvar, zemin gibi beton yüzeylerin mekânsallığını çağrıştıran ama henüz tanımlanmış bir işlevden yoksun olan brutal hâl, trajik olanın belirsizliğine işaret etmektedir. Parçalı bir kimliğin sürekli değişen nihilist karakterine vurgu yapan bir bilinçdışı yönelim deneyimidir. Başa dönersek; söz konusu görüntüler, post-deneysel birer metin gibidir.

Belki boşlukta konumlanan ve yer değiştiren mekânsal örgütlenmeye dahil olamayan “eğreti şeylere dair” bir analizdir burada kastedilen… Örnekse; tavandan sarkan bir imgenin (ip ya da zincir gibi) anlamdan uzaklaşan yapısı, batık ve nafile bir dünya çağrışımı yapmaktadır. Rahatsız eden bir mekân-zaman algısı, doğrudan hiçliğe evrilmektedir. Yer’siz olma haline işaret eden, konumlanacak yeri olmayan duygulanımların peşine düşülmektedir. Bu şekilde görüntüye yansıyan detaylar, ilk bakışta heterotopik mekânlara yönelik bir çağrışım yaratsa da; oluşturulan yer, oradan uzaklaşma, yok olma ya da kendini boşluğun eşiğinde hissetmenin aksayan ifadesine dönüşür. Buradaki tavan, duvar ve beton yüzey bir olumsuzlama ya da queer de diyebileceğimiz -öteki ayrım noktalarına ulaşan- bir tahayyülün veya aşırılığın aktarımıdır.   

Zaten, söz konusu görüntülerde açığa çıkamayan ya da araya sıkışan yüzeylere vurgu yapan, tereddütlü ve en az öngörülebilir olanı hissettiren bir algılamaya dikkat çekilmektedir. Burada mekânı dışlayan bir geri çekilme ve sıyrılmadan bile bahsedilebilir. Kantürk’ün işleri, aslında boş alan kurgusunun minör bir karşılığı veya bir keşif mekânı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani mekânın ontolojisini yenileyen bir queer akış ile özdeş hale gelen performatif bir nitelik söz konusudur.


İzmir, 2021

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/borga-kanturk