adnan çoker: sınırsız mekân düşüncesini sürekli kılmak

MÜMTAZ SAĞLAM

1960’lı yıllarda soyut-dışavurumculuğa atıflı, dinamik ve coşkulu bir resmin olanaklarını sorgulayan Adnan Çoker; bu süreçten derinlik kavramını öne çıkaran ve bunu minimal bir estetik kavrayışla somutlaştıran ve 1980’li yıllarda ise olgunlaştıran yeni bir resim anlayışıyla çıkmayı bilmiştir. Bir bakıma geçişli espas’ın denetim altına alındığı bu evrede, resmin mutlak dengeli yapısını önemseyen kavramsal nitelikleri baskın kompozisyonlar, geometrik soyut yaklaşımın ilkeleri doğrultusunda denenmektedir. Sınırsız mekân düşüncesinin sürekli kılındığı bu üretim sürecinde oluşan belirli tematik diziler, dönemsel ayrımlar halinde günümüze dek süregelir.



Adnan Çoker, Küreye Doğru, 1989, Tuval Üzerine Akrilik, 180×180 cm. (TCMB Sanat Koleksiyonu) https://sanalmuze.tcmb.gov.tr/

Adnan Çoker[i], Türkiye’de gelişen resim sanatının en önemli temsilcilerinden biridir. 22 Ağustos 2022 tarihinde aramızdan ayrılan sanatçının modernist bir algı çerçevesinde biçimlenen sanatı, radikal ve kavramsal bir dönüşümün ürünü olarak nitelenebilir. 1970’li yılların ilk yarısından itibaren, geometrik ve soyut bir kavrayışın biçimsel olasılıklarını tartışan Çoker’in, temel referanslarını Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin anıtsal etkili yapı unsurlarından alan kompozisyonlar üretmesi, hiç kuşkusuz ki büyük önem taşımaktadır.


özgün bir sanat tavrının gelişim hikâyesi

Akademi mezuniyetini takip eden süreçte, Adnan Çoker’in resminde belirgin olan figür bağlantılı lekeci-soyut dışavurumcu niteliğin, yerini biçimci kaygıları yansıtan somut renk ve leke alanlarına bıraktığı görülür. Non-figüratif bağlamda, çağrışım olasılıklarını hızla terk eden, tekrarla sağlanmış bir ritm ve uyuma yaslanan bu kompozisyon çeşitlemeleri, dikkat çekici bir dinamizme sahiptir. Özellikle Lütfü Günay ile birlikte 1953 yılında Ankara’da düzenledikleri Sergi Öncesi[ii] adlı etkinlik, söz konusu değişimi görünür kılar. Burada, hat kaligrafisinin dinamizmiyle hareket, ritm ve derinlik gibi sorunlara üretilen görsel karşılıklar izâhlı bir şekilde izleyiciye gösterilir.[iii]

Paris’te iki ayrı aşamada geçen yılların ardından, resim yüzeyinde bağımsızlaşan renk ve leke alanlarının somutlaşmasıyla ilişkili değişim, yeni bir resim düşüncesini ve pratiğini tanımlayacak ölçüde belirginleşir ve onu uzun süre taşıyacak olan yüzeye-siyah zeminle kavuşur. Bu zemin, yapısal-birim elemanların sınırlanmış iç-alanlarının simetrik bir dizilimle resme dönüştürüldüğü, bir yüzeydir artık… Değişim II ve İki Görüntü gibi kompozisyonlarda beliren ve anıtsal form inşasını andıran mimari bir kavrayış, kısa bir sürede Siyah Resimler olarak da tabir edilen 1969 tarihli bir sergiyle örneklenir ve yeni bir süreci niteleyecek güce ulaşır. Keza; 1973 yılında İstanbul’da Amerikan Kültür Merkezi’nde düzenlenen Siyah Simetri adlı sergi, Çoker’in; söz konusu yaklaşımla ulaştığı görselliği ilk kez bir sergi bütünlüğü içinde sunar.[iv] Burada geliştirilen indirgenmiş soyut formların, kubbe ve minare gibi mimari yapılarla özdeşleştirlmesi, bilinçli bir yönelim olarak şema düzeniyle anlam üretimi arasında kurulan ilişkiye dair bir referans alanını önümüze açar. Bu resimlerde soyutlanmış form ile kubbe formunun sınırladığı alanların hâlâ boyasal leke oluşumlarıyla kaplı olması ilginçtir. Bu şekilde şema düzeniyle içerik arayışı yolunda bir prototipe ulaşılmış gibidir. Ancak Çoker, bir içeriği karşılayan biçimsel düzeni oluşturmak kadar, bir söylem biçimin düzenini de burada tartışmakta; yeni biçim olasılıklarıyla sistematik ve sürekli bir düzen oluşturma pratiği içinde kalmayı tercih etmektedir.

Ayrıca bu yapılandırma tercihi, minimalist bir yaklaşımla ışık ve renk etkileriyle düzenlemeyi güçlendirmekte, resme mistik bir boyut, gerilim ve derinlik katmaktadır. Söz gelimi, tuval yüzeyinin tepesine konumlandırılmış bir yarım daire ya da üçgenin indirgenmiş bir form olarak yarattığı tinsel çağrışımlar, biçimlerin temsil işlevine ve gücüne işaret eder.[v] Açık hâle gelen bir mekân düzlemi, minimal görsel kodlarla bütünleştikçe, derinlikli bir anlam evreni önümüzde boyutlanmaktadır.

Özetle; 1960’lı yıllarda soyut-dışavurumculuğa atıflı, dinamik ve coşkulu bir resmin olanaklarını sorgulayan Çoker; bu süreçten derinlik kavramını öne çıkaran ve bunu minimal bir estetik kavrayışla somutlaştıran ve 1980’li yıllarda ise olgunlaştıran yeni bir resim anlayışıyla çıkmayı bilmiştir. Bir bakıma geçişli espas’ın denetim altına alındığı bu evrede, resmin mutlak dengeli yapısını önemseyen kavramsal nitelikleri baskın kompozisyonlar, geometrik soyut yaklaşımın ilkeleri doğrultusunda denenmektedir. Sınırsız mekân düşüncesinin sürekli kılındığı bu üretim sürecinde oluşan belirli tematik diziler, dönemsel ayrımlar halinde günümüze dek süregelir.

Bu kapsamda Çoker, 2000’li yıllarla birlikte resminin temel yapısal düzenine müdahale eden ve simetrik düzeni terk eden kompozisyonlara yönelir. Resme çakılı duran yapı unsurlarının konumlarını iptal edilerek yeni bir simetri kavrayışı içine girer. Daha hareketli ve parçalı bu düzenleme yaklaşımı, mekanikleşen bir kurgu deneyi olarak görünür. Açık mekânda duyumsanan derinlik ve boyut etkisini güçlendiren, biçim-anlam ilişkisi düzeyinde ise; kozmik ilişkilere kayan bir yönelim söz konusudur. Yapısal Ritm adıyla çeşitlenen bu resimler, sanatçının son yıllarda yaşadığı kısmen sıkıntılı sonuçlar üreten bir algı değişiminin göstergeleridir.[vi]


marijinal konumda ya da akışın dışında kalmak

Adnan Çoker’in yaklaşımı, resmin radikal bir estetik nesneye evrildiği anda; nesnel ve tinsel olanın eşzamanlı bir şekilde bütünleşmesiyle oluşan plastik bir yeterliliğe sırtını dayar ve gelişme olanaklarını zorlar. Burada ortaya çıkan biçimci sorunlara odaklanma kararlılığını, bir karşı duruş olarak anlamak gerekir.

Aslında Adnan Çoker’in akışın dışında kalan, başka bir bakışla çeşitlenen, tarihsel ve kültürel koşullarla çatışmalı göründüğü kadar, uzlaşı olanağını da beraberinde taşıyan resim deneyimi, bir dönemin estetik kavrayışının tespiti için son derece değerlidir. Ve/fakat bu modernist yenilenme çabasının, bu kararlı duruşun, sanat ortamı ve kurumların, sanat piyasasının ve Akademi’nin uzağında kalmış olması ise son derece manidardır. Çoker’in dönemi içinde marijinal bir konuma evrilen durumu ve temsil ettiği algı düzeyi, hiç kuşkusuz ki çalıştığı dönemde en azından Akademi için bir kazanç olmuştur. Ancak Akademi; bu birikimden ya da anlayıştan yeterince yararlanamamış, hatta kararlı bir şekilde bu mirastan uzak kalmayı tercih ederek, kurumsal yenilenme fırsatını değerlendirmemiştir.

Son tahlilde Adnan Çoker, siyahla özdeşleşmiş geometrik soyutun sunduğu sınırlı görünen bir dil ile olanaklı bir resim dünyası yaratabilen ve kurduğu kavramsal geçişlerle derin sosyal ve kültürel anlamları bu sürece davet eden usta bir yorumcu olarak her zaman hatırlanacaktır.


Mümtaz Sağlam, Copyright © 2022, Tüm hakları saklıdır. / All Rights Reserved.

Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/soyut-ve-soyutlama-egilimleri-baglaminda-turkiyede-resim-sanati

[i]         Adnan Çoker (1927-2022) / Türkiye’nin önde gelen sanatçılarından biridir. 1944-1951 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi’nde Zeki Kocamemi atölyesinde öğrenim gördü. 1951-1955 arasında heykel sanatçısı Hadi Bara ile çalıştı. 1955 yılında devlet sınavını kazanarak Paris’e gitti ve 1956-57’de André Lhoté atölyesinde, 1957-1960 yılları arasında da Henri Goetz atölyesinde çalıştı. 1960’ta Türkiye’ye döndü ve Güzel Sanatlar Akademisinde göreve başladı. 1964 yılında Fransız Hükümeti bursuyla yeniden Paris’e gitti ve Goetz atölyesinde çalışmalarda bulundu. 1995 ylında Akademi’den (MSGSU) emekli oldu. 2010 yılında sanatçı hakkında çok sayıda bilgi, belge ve resim örneği içeren kapsamlı bir kitap çalışması yayınlandı. (Bknz. Adnan Çoker / Retrospektif, Beşiktaş Belediyesi-Beltaş A.Ş. Sanat Yayınları, Mart 2010, İstanbul)

[ii]        Adnan Çoker ve Lütfü Günay, Sergi Öncesi, Ortak Sergi, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Salonu, 1953, Ankara.

[iii]       Bknz. Adnan Çoker, Siyah Simetri, Kişisel Sergi, Amerikan Kültür Merkezi, 20 Mart – 2 Nisan 1973, İstanbul.

[iv]        Adnan Çoker; Çifte Minare+Çifte Minare, 1972, Tuval Üzerine Yağlıboya, 140×160 cm.

[v]        Adnan Çoker; Alınlık, 1985, Tuval Üzerine Yağlıboya, 150×150 cm ve Malevich’e Saygı, 1985-89, Tuval Üzerine Yağlıboya, 150×150 cm.

[vi]        Bknz. Adnan Çoker / Yapısal Ritm, (Metin: Yalçın Sadak), Mac Art Gallery Yayınları, Mart 2007, İstanbul.