turan aksoy: imkânsız bütünlüklere adanmış bir anlatı

MÜMTAZ SAĞLAM

Turan Aksoy resimleri, büyük oranda yaşanan süreçle ilişkili, bazı (özel) durumların hassas göstergeleri üzerinde netleşir. Referansların iptal edildiği, meçhul tanıklıklar üzerine yapılanan bu tasavvur, aslında dahil olmaya cüret bile edemediğimiz bir yabansı ve soğuk bir alana dönüşmüştür.


Turan Aksoy, “Otoportre”, 2012, Tuval Üzerine Akrilik, 195×142 cm. (https://www.piartworks.com/exhibitions/151-turan-aksoy-dissymmetrical/overview/)

Turan Aksoy; resimlerinde, iç-sıkıntısını ifade eden psişik yorumların peşindedir. Figür, mekân ve nesneleri, mantık kurallarıyla çelişen özel bir algılama yöntemiyle çatışmalı hale getiren sanatçı; açık bir güvensizlik duygusuyla hareket etmektedir. Belirgin bir şekilde deformasyon ve soyutlama eğilimiyle, bilinç niteliğinin ortaya koyduğu entelektüel enerjiyi buluşturan bir yaklaşım içindedir. Sürekli kıldığı sade dil, kaotik ve steril olanın çelişkili bütünlüğünde karşılığını bulur. Dolayısıyla kararlı biçimleme isteğini, malzeme ve teknik değişimlerini ya da seçilmiş nesneler üzerinden akan düşünce geçişlerini hep bu çelişki besler.

turan aksoy / temsil hiyerarşisini iptal eden kurgu

Aksoy aynı zamanda, ortamı ıssızlaştıran bir ilişkisizlik durumu veya oyunu kurmanın peşindedir. Böylece, anlatıyı kuran-geliştiren olay örgüsünü, bilinen yaklaşımların ötesine, yani imkânsız’a sürükler. Bu aşamada beliren ve sıklıkla ifade edeceğimiz ilişkisizlik halinin, kapalı bir hikâyenin (kurmacanın?) esas unsuru haline geldiği görülür. Oluşan huzursuz ve gergin bağlam ile izleyici arasında kurulan temasta, kendini aradan çeken bir irade söz konusudur. Sanki, Aksoy; kendini ele vermemekte direnen, tüm akışı neredeyse çıkmaza götüren bir tahayyül tarzının sahibi olarak karşımızdadır.

Turan Aksoy’un, duygu yoğunluklu çözümlemeleri, izleyeni daha başta sarsıcı ve tuhaf bir görsel alana sahnelenir. Issız ve sessiz bir ortamda, burayı tahrip eden figür ve nesnelerle maruz bırakır. Dahası, adını koymakta veya anlamlandırmakta zorlandığımız bir iletişimsizlik durumu, aslında kavram düzeyinde farklı bir bağlantı haline karşılık gelir. Bir kopuş ve kayboluş durumuna işaret eder. Gerçeklik algısı üzerinde oluşan tereddütleri, özellikle psişik bağlamda beliren bir sistemi çağrıştırır. Burada öncelikle, söz konusu ilişkisizliğin sebebi ya da sonucu gibi duran yabancılaşma halinin, içe-dönük yönelimi radikal bir tavır olarak belirginleştiren başlıca etken olduğunu belirtmek gerekir. Dolayısıyla; bir yalnızlık ikonu biçiminde tasarlanan ve sunulan nesneler, tüm basitliği içinde kendi düz anlamlarını öteleyerek otobiyografik bir hikâyenin derin içeriğine sürüklenir. Bu yüzden Aksoy’un tüm pekiştirme yöntemlerinden imtina ederek sunduğu bu indirgenmiş imge düzeneği, bir yandan yarattığı iç enerji ile kendi özgül alanında diklenirken, diğer yandan da ortak sorunlara yönelik tartışmaların bir parçası haline gelir. Sözgelimi, “göz kabı” ve “dil kutusu” gibi metaforlara yer veren Aksoy’un; kökleşen toplumsal cinsiyet algısı üzerinde oluşan zihinsel yapımızı ve algı alışkanlıklarımızı ters yüz eden ya da bu algıyı dışlayan ve bir mağduriyet hissi içinde bunu dillendiren bir söylemi geliştirdiği ileri sürülebilir. Aksoy, imge ve nesneler üzerinden güçlü bir zihin enerjisiyle donattığı çalışmalarında, esas itibariyle yürürlükteki ahlâk ve değerler sistemini, mizahî bir dil üzerinden eleştirmektedir.

mekânı ve zamanı bölen aykırı öneriler

Turan Aksoy; algısal bütünlüğü parçalayarak tuhaf ve tekinsiz bir boyuta iteleyen eylemsel bir tavır içindedir… Dolayısıyla; sosyal, siyasal atıflarla ya da cinsellikle bağlantılı bir söylemle üretilen içeriğe, mekân ve zamanla ilgili vurguların eklemlenme olasılığı, geliştirdiği simgesel dilin olanakları içinde fazlasıyla mevcuttur. İronik olan ile gerçek olanın yakıcı bir aradalığına öncelik veren bu kavramsal geri planda; metafizik çağrışımlarla dolu bir mekân kavrayışı ve zamansal
bir sıkıştırmadan bahsedilebilir. Sanatçı, figürü ve ortamı mantıkdışı bir süreklilik içinde
konumlandırırken, ihmâllere bel bağlamış bir zaman belirsizliği kendiliğinden belirir.
Bu yüzden söz konusu anlatımlar şimdi’ye ilişkin değildir ve rasyonel bir sürecin kurallı bütünlüğünü reddeder. Parçalı ve alâkasız görünen saptamalar, kopukluk
meselesini bir anlatım değeri olarak, görsel dil üzerinden bize sunar. Bu şekilde, Aksoy’un resmine sinen soluk ve belirsiz ifadenin, oluşturduğu dolaysız dil üzerinden psişik etkileri
güçlendirdiğini söylemek doğru olur. Yer yer tasarıma dönüşen imgelemin, yalnız ve sakin bir direnişin simgeleriyle (ranza ve ecza dolabı gibi) belleklerimizi zorladığı ortadadır.
Buradaki yalınlaştırma, sonuçta kurmacayı sorun haline
getiren bir çabanın ürünüdür. Süreci betimleyen doğrudanlık ve kendiliğindenlik ise; esasında anlatımı otobiyografik bağlantılarla ilişkilendiren öncelikli değerlere işaret eder. Çünkü; dar, sıkışmış, tek başına bırakılmış ve üstelik çarpıtılmış bu tür imgeler, psişik öngörülerle kendi
gerçekliklerini temsil etmeyen, silinmiş ve paradoksal bir varoluş düşüncesi üzerinde yapılanarak
oldukça şahsileştiriImiş durumdadır.

Bu bakımdan Turan Aksoy’un resimleri, büyük oranda yaşanan süreçle ilişkili, bazı (özel) durumların hassas göstergeleri üzerinde netleşir. Referansların iptal edildiği, meçhul tanıklıklar üzerine yapılanan bu tasavvur, aslında dahil olmaya cüret bile edemediğimiz bir yabansı ve soğuk bir alana dönüşmüştür.

travma ve mesafe: turan aksoy’da absurd’a sürüklenen derin içerik

Öte yandan; Turan Aksoy’un resimlerinde açığa çıkan indirgeme yönelimi, nesneyi en basit biçimyle tanımlama halidir. Burada belirleyici olan müdahale arzusu, saf ve doğrudan biçimlemenin önşartı gibidir. Zarafeti kurgusal düzenlemeye hâkim kılan bu arzu, daha ziyade resmi saran hikâye bütünlüğünü de tesis eder. Hikâye, modern tipolojiyle çelişen, duyarlı fakat oldukça sert mesajlarla örülmüştür. Özne; zaaflarla özdeşleşen, hayatı ve sanatı beyhudeleştiren itiraflarla, eleştirel bir tavır sergilemektedir. Aksoy’un çabası, bir bakıma içinde yaşadığımız zamanı, kurumsal yapılar ve özne bağlamında tanımlama uğraşı olarak ifade edilebilir. Açıkça birey-toplum ilişkisizliğinin ürünü olan travmatik durumlara atıflı bir dizi çalışmanın kurduğu alana, mantıkdışı bağlantılarla dahil olmamızı ister. Son önem çalışmalarını içeren bir genel kapsam olarak gördüğü portre, bir yandan kendi huzursuzluğunu betimlerken, ilişkisizlikler haline ilişkin yoğun ve derin bir temsil olarak netlik kazanır. Kolektif belleğin bulanıklaştığı anlarda, yarattığı tahribatla şekillenir. Bir çeşit dışlanma kültürü ile beslenen, travma ve tecrit arasında düğümlenen bir bakış, yeni tanımlar önerir böylelikle… Özel yaşam içeriğini alt-üst eden; saflık, kötülük, ölüm ile aşk olgularını kötücül ya da romantik bağlantılarla yan yana getiren yorumlar, bu aykırı dilin göstereni ve parodik tasvirin uzamsal boyutu olarak görsel dile dönüştürülür. Renksiz ve boyutsuz hale getirilmiş bir iç-dünyayı yansıtan resimler, bu nedenle güçlü dışlanma ikonları olarak belirginleşir. Kesiti alınmış mekân ve figüratif unsurlar, ruhsal kopuş’a işaret eden metafizik yorumlar haline gelir. Keza; tersine biçimlenen bir portre, giderek duygusuzlaşan çehresiyle bir rahatsızlık anıtı olarak neredeyse taşlaşır.

Aslında, toplumsal düzen içinde farklılaşan mahrem ve psişik alan tanımlarını ayrımsadığımızda Aksoy’un resimleri, bir yandan bulanıklaşan tinsel hiyerarşiyi yansıtırken, diğer yandan da değişen arzu politikalarına karşılık gelen uyarımlarla doludur. Bu şekilde kendini doğrudan ele vermeyen melez biçimler ve mekânlar; Aksoy’da netleşen aykırı görsel dil ve estetik gereğince sürekli bir direniş halindedir.

Turan Aksoy’un iç dünyasına uzanabilmek, göstermek istediği anlamı kavrayabilmek; imha ve ihlâl gibi kavram ya da durumlar üzerinden bunları kestirebilmekle ancak mümkündür. Ruh durumunu yansıtan nesnelerin simgesel değeri, doğruluk ölçülerimizi sınayan hassas göstergeler olarak görülebilir. Yapısal açıdan uğradıkları müdahalelerle basitleştirilen bu soluk yüzlü simge yapılar, Aksoy’un kurmaca anlatısını giderek daha soyut bir boşlukta inşa eder. Burada işlevsizliğe mahkûm nesne ya da imgenin yalnızlığı; üslûp yaklaşımının tezahürü olmaktan uzaklaşarak; kendi paralel evrenine bizi konumlandırır.

Aslında, Turan Aksoy’un anlattığı özel hikâyeler, sarsıcı ve yakıcı yanıyla her zaman ilgimizi çeker. İçimizi ürperten bir temas aralığında konumlanan bu steril dünya ile buluşma anında duyduğumuz tedirginlik ve yalnızlık ise, üzerinde düşünmemiz gereken ayrı bir konudur.


Turan Aksoy / Bir Portre: Huzursuz, Katalog, Pi-Art Works Galerisi Yayını, Şubat 2013, İstanbul.

ayrıca bakınız: https://t24.com.tr/k24/yazi/turan-aksoy-kibris-in-hayati-poz-olmaktan-cikaran-gercekligi,3038