hoca ali rıza: modelini öteleyen yapısal bir bütünlük

MÜMTAZ SAĞLAM

Hoca Ali Rıza, bir dönemi ve zihniyeti (ölçülü) bir değişim arzusu içinde ifade eden resmiyle; uysal ve ağırbaşlı görünen bir yaratıcı iradenin buyruğunda biçimlenen, hüzün dolu bir duygusallık ile yer yer tuhaf görünen gerçeküstücü bir yorumu bağdaştıran özel çözümler olarak karşımızdadır…



Hoca Ali Rıza (1858-1930), Türk resim sanatının başlangıç ve gelişim evrelerinde yaşanan düşünce değişimini çalışmalarında çok net yansıtan asker kökenli bir sanatçıdır. Fotoğraf realizmini hedeflemiş bir yansıtma çabasını, izlenimci duyuşlarla biçimlenen ve giderek özgürleşen bir arayışa adayan bu yaklaşımda, Batılı biçimleme yöntemlerini kullanarak, olabildiğince yerli ve Doğulu bir tasavvuru olanaklı kılan bir sanat tavrına tanık oluruz. Arkas Sanat Merkezi’nde yer alan düzenleme, bu gelişim doğrultusunu bir kez daha görmemizi sağlıyor. Özellikle; küçük boyutlu eskiz, desen ve suluboyalar üzerinden; hızlı ve doğrudan bir biçimleme ile oluşan görsel üretimlerin hem içtenlikli bir resim dünyasını anlama olanağını vermesi hem de sözünü ettiğimiz değişim iradesinin yönünü ve kapsamını örneklemesi bu bakımdan çok önemli.

Aslında eskiz ve desen mahiyetinde oluşturulmuş bu görünümleri, Hoca Ali Rıza’nın sahip bulunduğu gözlemci tavrın benzersiz örnekleri olarak nitelemek yerinde olacaktır. Zaman içinde hayal mahsulü eklentilerle resme müdahale eden, hatta neredeyse naivite’ye bel bağlayan irade, henüz bu resimlerde kararlı bir gözlemci konumundadır. Daha çok Hoca Ali Rıza’nın manzara algısına da yön veren ve zamanla çelişik bir hal alan bakış; aslında yerli beğeniye ve beklentilere yanıt verecek şekilde kendini düzenlemektedir. Yine burada mevcut olan karmaşa, Osmanlı kimliğinin ve tasvir düşüncesinin talep ettiği algı ve beğeni ile alâkalı zihinsel bir açmaza işaret etmektedir. Resmi değerli ve önemli kılan husus ise, zaten söz konusu duygu ve düşünce ortamının çelişik bütünlüğüne hasredilen bu içtenlikli tercih ve biçimleme önerileridir. Üstelik, Avrupa’da öğrenim görmeden elde edilmiş bir disiplin ile bu değişimi planlayan ve yaşayan Hoca Ali Rıza; ışığı ve rengi, bu saflık değeri ve saydamlık ilişkileriyle yansıtmada ulaştığı ayrıcalıklı konumun yeterince farkındadır.

hoca ali rıza ve yenilikçi bir bakış açısı

Sezer Tansuğ’un ifadesiyle, gözün zihne egemen olma savaşımını verdiği bir süreçte, ışıkla doğal nesne ilişkisini irdeleyerek yenilikçi bir bakış açısını gündeme getiren bir isimdir Hoca Ali Rıza… XIX. yüzyıl sonlarına denk gelen bu zaman diliminde, Batılı biçimleme verilerine dayanarak, tuhaf sapmalarla birleşen özgün bir resimleme iradesini ortaya sanatçı; bu yönüyle değerlendirildiğinde izlenimci duyarlığı radikal bir yaklaşımla Türk resmine taşıyan bir öncü konumundadır. Hatta, Halil Paşa ile birlikte; resmimizdeki Batılı yönelimde Avrupalı kaynaklardan bile daha etkili bir rolleri olduğu iddia edilebilir. Çünkü resimsel dilin gelişiminde, ışık etkilerinin, nesne ve figür bağlamında temel belirleyici sorunlarından biri haline getirildiği, coşkulu yorumları bu iki isimde de görmekteyiz. Ancak Halil Paşa’ya oranla Doğulu mizacı daha ağır basan bir estetik beğeninin, ısrarcı ve titiz bir duyarlığın Hoca Ali Rıza’nın resimlerini karakterize ettiğini belirtmek gerekir. Tarihsel ve kentsel dokuyu; yer yer İslâmî simgelerle (camii, türbe, sebil, dergâh vb.) donanmış bir kapsam dahilinde işlevsizleştirilmiş minik figür katkılarıyla farklı bir estetik kavrayışa, olgunlaşmış bir dünya/hayat yorumuna tabi tutar. Kendi deyimiyle “…tabiatta mevcut ilâhi kudreti idrâk eyleme” düşüncesiyle resim eylemini örtüştüren sanatçı, büyük oranda açık havada gerçekleştirdiği bu eylem sırasında saygı ve tevekkül içinde çalışmış, doğayı mistik bir kavrayışla ifade etmektedir. 

Öte yandan Hoca Ali Rıza, resmimizde bir dönem zorunluluk gibi kavranan köklü biçimleme önerilerini, kendi coşkusallığı içinde dışlamış gibidir. Işıltılı bir renk cümbüşüne dönüşen manzaraları, bildik izlenimci prosedürleri devre dışı bırakan kendiliğinden gözlemleri içerir. Çoğunda bütünü tesis eden ilişkileri zayıflatan algılar söz konusudur. Pek çok şey bu yüzden, doğaya göre değil, pitoreske adanmış bir estetik beğeni uyarınca resmedilir. Tam da bu noktada, Hoca Ali Rıza’nın, dış-dünya algısını ya da model ile bağlantısını kendi öncülleriyle ilişkili gösteren özel konumda olduğu hemen fark edilir. İzlenimci yönelimi aslında doğanın düşsel yorumu için uygun bir yöntem olarak kullandığını gösterir. Bir gerçekten uzaklaşma halidir açık biçimde bu. Gerçekle bütünleşme, özdeşlik kurma gibi radikal bir ilişkiyi öteleyen bu duygusallık ya da bakıp görememe durumu Şeker Ahmet Paşa’da tartıştığımız kavrayış sorunundan çok farklı değildir. Örnekse; Hoca Ali Rıza’nın Üsküdar sokaklarını betimlediği görünümlerde imgenin anonimliği yani bir yere ait olamama sorunu devam etmektedir. Hoca Ali Rıza’nın resmini büyülü bir şekilde saran atmosfer etkisi, sonuçta onu benzersiz kılan, gizemli, garip ama büyüleyici bir güçle de donatmaktadır sanki… Örnekse, resim tavrında plastisiteyi öncelikli kılan biçimleme iradesi, “Üsküdar’da Kar” ya da “Kurbağalıdere Köprüsü” gibi kompozisyonlarda Hoca Ali Rıza’yı farklı noktalara taşımıştır. Buna karşın rengin saf değerlerini ve saydamlık özelliklerini vurgulayan “Pembe Ev” ya da “Yeşil Mescit” gibi çok sayıdaki Doğulu yaşama özgü tevekkülü ve duygusallığı bir arada barındıran, plastiği yer yer tartışmalı bir hale getiren resimlerde ise, naivite’nin başkalaştırıcı bir öge olarak belirdiği görülür. Hele; bu dönemde, her kıyı-kenar peysajına eklenen yelkenli/tekne görüntüsü, artık resimde olması gereken ve/fakat oluş şekli tartışmalı (fazladan) bir imgedir artık…

Sergide yer alan “Üsküdar/Burhaniye Köyü” adlı manzara ise; içerdiği işlevsiz figüratif unsurları mekân ve derinlik ilişkileriyle bütünleştiremeyen, acemice halledilmişlik ile ustalıklı doğa yorumunu bir arada sunduğu için tuhaf görünen bir kompozisyon olarak ayrıca dikkati çeker. Resmin orta yerine kondurulan köy evi (maket?), oran/orantı hesaplarını alt üst edecek derecede resme eklenmiş gibidir. Çerçevenin içinde gerçek halinden çok daha küçük bir biçimde algılanmış bulunan bu köy evi, resme kendi dünyasını yaratacak şekilde mal edilememiştir. Dolayısıyla merkezdeki bu imgenin kaldırılmasında bir sakınca söz konusu olamaz. Hatta kaldırılması durumunda resimdeki oran ve düzen hiyerarşisi büyük ölçüde normale döner. Aksi halde, şu an gördüğümüz gibi, bilgiyle ve resim teknikleriyle alâkası kurulamayan, resmi kendi içinde farklı özgül alanlara bölen ve fakirleştiren bir görsel düşüncenin bir açmazıyla daha karşılaşmış oluruz. 

Yine tuhaf olduğu kadar ilginç ve önemli olan bir başka durum da; Hoca Ali Rıza’nın kayalıklar konulu resimlerinde yaşanır. Sanatçı, bu kapsamdaki resimlerinde klasik manzara anlayışının dışına çıkarak, mistik çağrışımlarla dolu bir deneysel alan yaratmaktadır kendine… Kayalıklar çeşitlemesi, aslında modelini öteleyen bir kavramsal bütünlük içinde yapılanmaktadır. Resmi bir biçimleme organizasyonu olarak öneren, konu bağlantısını ve içerik akışını reddederek aşkın bir boyama ve biçimleme tavrına kendini atfeden bir irade söz konusudur burada. Aynı şekilde mağara konulu kompozisyonlar da, bu bakış ve yorum tercihini sıra dışı bir konuma sürüklemektedir. Metafor değeri bile yüklenemeyen imgesel yapılanma, tuhaf bir mekânsal bütünlük içinde merak uyandıran yanıyla öylece ortada durmaktadır. Klasik kurgu ve kompozisyon olasılıkları, yerini bu taş parçaları ya da delik görüntüsüyle manzara fikrini uzlaştıran bir ara bölgede konumlamaktadır kendini…

Bir dönemi ve zihniyeti (ölçülü) bir değişim arzusu içinde ifade eden Hoca Ali Rıza’da resim; uysal ve ağırbaşlı görünen bir yaratıcı iradenin buyruğunda biçimlenen, hüzün dolu bir duygusallık ile yer yer tuhaf görünen gerçeküstücü bir yorumu bağdaştıran özel çözümler olarak karşımızdadır…


Notlar

1 Sezer Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatına Temel Yaklaşımlar, Bilgi Yayınevi, Ankara 1997, s.137.
2 Naciye Turgut – Ö. Faruk Şerifoğlu, “Üsküdar’dan Bebek’e Hoca Ali Rıza’nın İstanbul’u”, Skylife, Mart 2005, Sayı: 260, s.118.
3 Bkz. Hoca Ali Rıza 1858-1930, Metin: Sema Olcay, Arkas Sanat Merkezi&Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ortak Yayını, İstanbul-İzmir, Eylül 2014.

Bkz. Sanat Dünyamız, Sayı:000, Yıl: 0000

ayrıca bakınız: http://www.arkassanatmerkezi.com/article.aspx?pageID=197