gülay yaşayanlar: yapıları saflıktan koruyan queer bir tahayyül

MÜMTAZ SAGLAM

Gülay Yaşayanlar resminde bir beden temsiline dönüşen bu kara-yamuk yapılarla queer’leşen tahayyülün sır dolu anlatılara ithaf edildiği de ileri sürülebilir. Ya da, ortaya konulan beden/gövde tasavvurunun, zapt edilmiş bir eril zihniyeti yansıttığı söylenebilir. Ancak biçimsiz yapısıyla bu bütünselliği aşarak, figüratif bağlantıları iptal eden bu kurgunun, daha düşünsel gerekçelerle karşılık bulan bir dışavurum ya da aktarım eylemiyle nitenlemesi yerinde olacaktır. Soyut ve kavramsallaşan bir dizgede, queer bağlantılarını koruyarak ilerleyen görsellik; özellikle norm meselesini deşen; sıradışı kavramların genel algıdaki karşılıklarına müdahale etmektedir. Dolayısıyla alışkanlıklara dayalı algı sınırlarının iptaliyle ve imgenin boşluğa yuvarlanmasıyla ilgili bir performans gerçekleşmektedir burada.


Gülay Yaşayanlar, “Belirsiz Şeyler, #105”, 2015, Kağıt Üzerine Karışık Teknik Uygulama, 56×78 cm. 2015. https://saglamartspace.com/gulay

Gülay Yaşayanlar resminde, imgesel yapılanmanın bilinci ve benliği yansıtan bir yumru gövde inşasına dönüşmesi, burada öne çıkan beden algısını gözden geçirmemizi gerekli kılar. Daha çok leke bütünlüğü şeklinde kurulan bu yapı, sadece fiziksel ya da biyolojik nitelemeden gücünü almaz. Başkalaşan, bir anda oluşan tuhaf ve karmaşık bu yapı, güncel kültürel ve politik kaygılarla da ilişkilidir. Zihinsel yoğunluğu yansıtan, hem kendini hem de karşıtladığı durumları içeren bir yapıdır. İdeolojik bir değerlendirmeyle, yargılama gücünün kendini bir tahripkâr sürece sokarak ürettiği, tedirgin edici boşluğu ikâme eden bir barınaktır.

Yinelersek; bu imge, dipsiz bir boşlukta ve yapayalnızdır. Aslında özdeşleşmeyi kabul etmeyen bu ısrarlı tek başınalık sadece onu ortaya koyan zihin dünyasına bağlı gibidir. Burada üzerinde durulması gereken şey, bu imge-yapıların; genelde organsız sunulan melez bir beden tipolojisinden yola çıkılarak çoğalması meselesidir. Tekrarı meşrulaştıran bir çeşitlilik içindeki imge-yapılar; aynılık üzerine yapılan tartışmaların açık bir sınır ihlâline dönüşmesine yol açar. Kaynağını her defasında aşmak durumunda kalan yaratma girişiminin, özgün farklılıklar içeren aşırı yorumlara ulaşması kaçınılmazdır. Üstelik, beden algısına ilmek atıp, organlarını terk eden, meçhul ve müphem boşluğa hevesle itilen yapılarla bunu mümkün kılmak hiç de kolay değildir.

Israrla önümüze sürülen gövde, bu imaja tarihsel bir nitelik kazandırmak, ona görünürlük sağladığı oranda onu doğal kılmak amacında gibidir. Bir yandan da resim tekniklerinin alanında kalarak cisimselleştirilen bir imajla bunun mümkün olabileceğini göstermektedir. Mevcut görsel kültürün verili alanında bir anda spekülatif bir görüntü sorunu yaratarak meçhule, muğlaklığa, queer tahayyüle[1] kayan bir anlatımla temsil koşulları tersine çevrilmektedir.

Resim pratiği; kendiliğindenlik içinde ve bir anda, kimi kez de boyasal eylemin doğasından kaynaklanan sonuçlara bağlı bir şekilde, yoğun bir kütle oluşturma çabası içindedir. Kendiliğindenliğe verilen bu öncelik malzemedeki sınırlı kapsam ile kısıtlı görünen eylemin çakıştırılması prensibine dayanmaktadır. Kurma-bozma, sıkıştırarak, bükerek, içine katlayarak bunu yapma; belirsizliği koruyan bir disiplin içinde uç noktada temayüz eden heteropik bir sonuca bağlanma ritüeli içinde bu sürecin gerçekleştiğini görmekteyiz. Dolayısıyla bu ilkesel yörüngede yaşayan abartılı müdahaleler, kimliksizleştirme vurguları ya da metafor kullanma arayışları, tıpkı Levent Şentürk’ün mimari bağlama çekerek ifade ettiği gibi “iyi bir zamanlama ve yerinde bir hamle işe Kuir sonuçlar hazırlayabilir[2]

Form ya da imge düzeyinde oluşan/çoğalmış ve çeşitlenmiş görsel birikim, tekrarla ilişkilendirdiğimiz üretim düşüncesi üzerinden bio-benzeşim kavramıyla niteleyebiliriz.[3] Bir örme, yüzey ve doku katmanları oluşturma tekniğine bağlı kalarak eş-zamanlı bir şekilde ortaya çıkan formların tipiklik/aynılık seviyesinde bir ikonsal duruşla, üretme ve çoğalma edimiyle queer bir duruşa sahip olduğu açıktır.

Melez yapıların, bizatihi kendileri bir uzlaşmama halinin ürünüdür. Bünyesel farklılık, baştan neden olduğu mesafe ile kimliğin ayrıksı konumunu keskinleştirir. Bu yüzden olduğu gibi kabul edilen yapısı itibariyle zaten dışarıda tutulan durumlarıyla; değişken ve bağımsız bir görünüm içindedirler. Kıyaslanacakları kendi türüne ait bir model bulunmamaktadır. Yenlikçi bir ruhun gereğince düzen fikrini reddeden deneysel bir form/biçim stratejisi söz konusudur. Bu şekilde elde edilen yapı; maddesel bir yoğunluğa sahip amorf, neredeyse boş sözcüğüne anlam yüklediğimiz bulanık ve melez bir karaktere sahiptir. Dolayısıyla bu resim yaklaşımı, genel hareket doğrultusunu belirsizliğe katkı ilkesi üzerine oturtmaktadır.[4] Yalnızca geçişlerden oluşan hiçbir işlevsel ve bilindik unsur içermeyen yapılar oluşturan bu tavır, yaygın anlayışlara karşı muğlak ve belirsiz olanı diline dolamakta, ürettiği mekansal bağlamda mutlak imge tipolojisini eleştirmektedir. Küçük, dar bir alanda yapılan yığma ile aslında işleyen bilincin yoğunluğunu uzamsal bir derinlik halinde yansıtmaktadır. Kendi plastik sürecisini tanımlayarak bedenselleşen yapı, böylece başkalaşma, ayrılma kendi mekansal alanında bağımsızlaşma eğilimine girer. Yığma, biriktirme ve çoğaltma eylemiyle örtüşen bu resim pratiği; queer’leşen ve başkalaşan yapı gerçekliğine ısrarla vurgu yapmak istemektedir.

Özellikle kıvrımlar, katmanlar ve özel dokular yoluyla içi boş, saydam görünen yoğunlaşmış biçimler, yapı ve gövdelerle; içerdiği mecaz, ima yoluyla dolan bir gerilimi canlı tutar. Boş/dolu ya da saydam/yoğun gibi, iç enerjiyi besleyen çatışmalar burada her zaman gündemdedir.

Ayrıca, bir beden temsiline dönüşen bu kara-yamuk yapılarla queer’leşen tahayyülün sır dolu anlatılara ithaf edildiği de ileri sürülebilir. Ya da, ortaya konulan beden/gövde tasavvurunun, zapt edilmiş bir eril zihniyeti yansıttığı söylenebilir. Ancak biçimsiz yapısıyla bu bütünselliği aşarak, figüratif bağlantıları iptal eden bu kurgunun, daha düşünsel gerekçelerle karşılık bulan bir dışavurum ya da aktarım eylemiyle nitenlemesi yerinde olacaktır. Soyut ve kavramsallaşan bir dizgede, queer bağlantılarını koruyarak ilerleyen görsellik; özellikle norm meselesini deşen; sıradışı kavramların genel algıdaki karşılıklarına müdahale etmektedir. Dolayısıyla alışkanlıklara dayalı algı sınırlarının iptaliyle ve imgenin boşluğa yuvarlanmasıyla ilgili bir performans gerçekleşmektedir burada. Böylece baskılanmış tüm algılamaları, görsel dilin tuhaflaştırıcı ya da manipule edici imkânlarıyla iptal eden, tersine çeviren biçimleme eylemi; esnek ve yumuşak ama eleştirel bir tepkiyle yoğrulmuş bir patolojik bütüne ithaf edilmektedir. Patolojik kütle üzerinden maddileştirilen bu yaklaşım, normaldışının tasavvuru ile müdahale edilmiş alanlar, algılar ve hususlara yönelik eleştirel bir dil geliştirerek, tepkisel bir ilişki biçimine dikkat çekmektedir.

Beyaz boşluk, saflık ve tehlike arasındaki quer ilişkinin reel temsilini sağlamaktadır en başta. Saflık ve temizlik ile birlikte; kirlenmeyi, kirliliği ve bozulmuş olanı gösteren bir düzenektir beyaz boşluk her şeyden önce. Biri diğerini riske eden, hem var eden hem de imha eden bir ilişkiyi gerilimli olarak nitelemek boşuna değildir. Kirlenerek queer bir içerik ve temsile yönelen beyaz boşluk, üzerinde yamuk, bozuk, tuhaf, sapkın, kirli, düşük gibi anlamlarla zenginleşen yapıları barındırmaktadır. [5]

Bu kapsamda da, söz konusu yapıları saflıktan alıkoyan bir queer tahayyül’den söz etmek mümkündür. Burada gözlemlediğimiz kavramsallaştırma eğilimi ve simgeye dönüştürerek ifade etme deneyimleriyle elde edilen yapıların ve durumların düzen dışı gerçekliği ile; queer tartışmalarının reddettiği şeyler yakın ilişki içindedir. En azından çözümlenemez görünen, bildik nesne/figür, düzen algısının ötesinde işleyen tahayyülün, hiçbir şey iken her şey olabilen geçişliliğini queer okuma üzerinden anlamlı bulmak mümkündür.


İzmir – İstanbul 2015

[1] Queer, “tuhaf, acayip, şüpheli, iğreti, dengesiz, kötü, değersiz” gibi kelimelerle karşılanıyor. Queer felsefe ve sanat, zaten tam da bu dışlanmış olma halini politize ederek yepyeni bir direniş alanı inşa ediyor. (Bkz. Levent Şentürk, Kuir Mekan, Kült Yayınları, İST Ocak 2015, sf.128)

[2]  (Bkz. Levent Şentürk, Kuir Mekan, Kült Yayınları, İST Ocak 2015, sf.24)

[3]  A.g.k., sf.21

[4] A.g.k., sf.12

[5] A.g.k., sf.10

İngilizce metin için bakınız: https://saglamart.com/gulay-yasayanlar-a-queer-imagination-that-rids-the-structure-of