ali avni çelebi: yapısal dengenin ve deneysel bir yeniliğin peşinde

MÜMTAZ SAĞLAM

“Ressamca duyuşların belirginleşmesiyle başkalaşan, değişim olasılıklarını hep canlı tutan Ali Avni Çelebi resmi; başlangıçtaki hesaplı, dengeli ve sentez iradesini yansıtan ağırlığını giderek terk etmiş, asıl karakterini ve özgünlüğünü tam anlamıyla boyasal performansın niteliğinde bulan yeni bir yönelim içine girmiştir. Dinamik, ritmik ve coşkulu etkilerle bütünlenmiş resimsel bir düzen ya da alan oluşturma fikri ve çabası olarak da bu radikal değişimi tanımlamak mümkündür.


Ali Avni Çelebi, “Maskeli Balo”, 1928, Tuval Üzerine Yağlıboya, 138×186 cm, MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu. https://irhm.msgsu.edu.tr/

Ali Avni Çelebi, Türk resminde modernleşme olarak nitelendirilebilecek olan değişimin (Zeki Kocamemi ile birlikte) iki öncüsünden biridir. Hans Hofmann’ın açık etkileri üzerinden biçimlenen dışavurumcu ve kübist esintilerle örülü bu figüratif yaklaşım, Türk resminde bir yenilik olarak değerlendirilebilecek ayrıcalıklar içermektedir. 1930’lu yıllarla birlikte iyice belirginleşir ve modernizme özgü bir gelişmeci bir program-model olarak benimsenir ve uygulanır.

Ali Avni Çelebi, söz konusu biçimci duyarlığı, hızlı ve tepkisel bir ifade imkânı olarak anlamış ve içselleştirmiştir. Hofmann’dan sirayet eden koyu renklerle dışavurumcu etkileri koruyarak; soyutlama eğilimli resimlere özgü duygusal mesafeyi yok etmesini bilmiştir. İlerleyen dönemde konu tercihlerinde gözlenen basitlik ve gündelik hayatın hızına atıflı resim üretme kararlılığı ile performansa dayalı bu formülasyonun, bilinçli bir tercih olduğunu bize gösterir.

Resmin performansa bağlı değeri, aslında düşünsel bir yeniliktir. Yani, resmin oluş sürecine verilen öncelik burada çok önemlidir. Dahası, resmin bir şey anlatmaktan önceki hâlini, dinamik boyasal karakterini öncelemek ise başlıbaşına eylemsel bir hadisedir. “Maskeli Balo”, “Berber”, “Yaralı Asker” ve “Vitrin” gibi iddialı kompozisyonlar bu yenilikçi kavrayışa doğrudan işaret eder. Çelebi’nin sonraki yıllarda sıklıkla tekrarladığı “Balıkçılar” gibi tematik çeşitlemelerde ise, mevcut yorumun kübist-konstrüktivist karakterinin yerini, dışavurumcu bir anlatıma terketmeye başladığı görülür. Ancak Çelebi’nin yoğun ve hızlı üretimle yapısal denge ve gücünü yitirmeyen deneysel bir yeniliğin peşinde olduğunu da söylememiz gerekir.

Yinelemek gerekirse, ressamca duyuşların belirginleşmesiyle başkalaşan, değişim olasılıklarını hep canlı tutan Ali Avni Çelebi resmi; başlangıçtaki hesaplı, dengeli ve sentez iradesini yansıtan ağırlığını giderek terk etmiş, asıl karakterini ve özgünlüğünü tam anlamıyla boyasal performansın niteliğinde bulan yeni bir yönelim içine girmiştir. Dinamik, ritmik ve coşkulu etkilerle bütünlenmiş bir resimsel düzen ya da alan oluşturma fikri ve çabası olarak da bu radikal değişimi tanımlamak mümkündür.

Dolayısıyla merkezde tuttuğu figürasyonu her durumda koruyan bu düzenleme, oluşan deformasyonla abartılı ve güçlü görünen bir etkiyle buluşmayı hedefler. Çelebi’nin anlık bir yapısal düzen kurma çabası sonuçta, düpedüz resimsel olan sonuca hasredilmiştir. Tam da bu nedenle içerik derinliği ya da bağlamı yaratmayan bir özgür alanda, sergilenen performansla resim bir anda bütünlemektedir. Pek çok sanatçıda cılız ve ruhsuz tekrarlar olarak gözlenen bu üretim tarzı, Çelebi’de ise üslûbun temel niteliğini ve kalite düzeyini belirleyecek bir güce sahiptir. Ayrıca burada hızla ifade edilen boyama-biçimleme eylemi, açıkça zamana hâkim olma düşüncesi ve çabasıyla anlam kazanmaktadır. Dahası belirleyici bir husus olarak hız ve hareket kavramlarının peşinde biçimlenen bir resim üretimi hadisesi, plastik bütünlüğü öneren bir görsel ideolojiye dönüşmektedir.

Ali Avni Çelebi ve Zeki Kocamemi resimlerinde ayrımsanan modernizm de zaten büyük ölçüde bu görsel ideolojiyle ve plastik alanın örgütleniş biçimiyle ilgilidir. Açıkça bir anlatıya, öyküsel içeriğin derinliğine bel bağlamayan bu yenilikçi ve biçimci tavır; dışavurumcu etkilerle zenginleşen ve itibar edilen bir duruşa-modele dönüşmüştür. İki sanatçıya atıflı bu algı yeniliği, Türk sanatının temsil yükümlülüğü adına yaşanmış radikal bir değişime karşılık gelir. Dahası, uzunca bir süre Konstrüktivizm ve Kübizme karşı gösterilen aşırılaşmış ilgiyi de dengeleyen bir ölçü olarak değerini ve güncelliğini hep korur. https://saglamart.com/ali-avni-celebi-ozgun-bir-dogaclama


ayrıca bknz. https://saglamart.com/ali-avni-celebi-ozgun-bir-dogaclama

Ali Avni Çelebi (1904-1994) / 1918 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi’ne girer. İbrahim Çallı’nın öğrencisi olur. Hikmet Onat’dan desen dersleri alır. 1922 yılında kendi imkanlarını kullanarak Almanya’ya gider. Münih ve Berlin’de sanatının geliştirmeye çalışır. Bir yıl sonra Hans Hofmann atölyesine geçer, Devlet bursu alarak 1927 yılına dek burada çalışmalarını sürdürür. Zorunlu hizmeti nedeniyle bir süre Konya’da öğretmenlik yapar. 1929 yılında Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alır. 1931 yılından sonra İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde hoca olarak görev yapmaya başlar. Çalışmalarında gözlenen yenilik ve farklılık nedeniyle bu görevinden ayrılır. 1938 yılında Leopold Levy’nin müdürlüğü döneminde yeniden bu göreve atanır. 1968 yılında emekli olana dek bu görevini sürdürür.

Hans Hofmann (1880–1966) II. Dünya Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nde gelişen Soyut Dışavurumcu sanat hareketinin önemli isimlerinden biridir. 1930 yılına dek Avrupa’da bir sanat eğitimcisi olarak tanınır. Aralarında Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi, Mahmut Cûda, Ali Karsan, Nusret Suman ve Saip Tuna gibi Türkiyeli sanatçıların da bulunduğu çok sayıda sanatçının yetişmesine destek vermiştir. 1933’te Almanya’yı terk ederek ABD’ne yerleşmiştir. Hofmann; Soyut Dışavurumculuğun, Cezanne’ın yapısal form kavrayışı, Matisse’in renk kullanımı ve Kübizm’in değişken plan ayrımlarından etkilenen, “itme ve çekme” adını verdiği bir eylemsel bir pratik ve kuramsal zemin üzerinden gelişmesine öncülük etmiştir. (bknz. hanshofmann.org)

Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği /  Sanatsal sorunları bir birlik hareketiyle gündeme taşımayı, yaygın sanat anlayışını bir anlamda eleştirmeyi, plastik sanatların daha sağlıklı temeller üzerinde gelişmesini önermeyi düşünen “Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği”, 1928-42 yılları arasında etkinlik gösterir. Müstakiller, estetik ve plastik açıdan, izlenimci alışkanlıkların yaygınlaşması sonucu neredeyse görmezden gelinen, üç boyutlu ve derinlikli mekan olgusunun ve kavramının önemini vurgulamak; aynı şekilde yine Cézanne’dan türeyen kaygılarla (nesnelerin hacimsel değerleri ile birlikte kavranması önerisiyle) yapı sorununu düşünsel ve plastik düzeyde tartışmak isterler. Dolaylı olarak Türk resminde bir düşünce ve yaklaşım değişiminin kaynağı olarak görülen Hans Hoffman’ın (1880-1966) renkli kübizm yorumunu çağrıştıran ve yine Cézanne’a kadar inen öğretisi, sanatın özünü; plan, modülasyon, boşluk ve yapı gibi değerleri öne çıkaran radikal bir sanat tartışması üzerine yoğunlaşan bir anlayışa sahiptirler. Müstakiller hareketini, Cumhuriyetin erken dönemiyle bir heyecan ve misyon beraberliği içinde değerlendirmek mümkündür. Bu süreçte yaşanan yenilikçi çabalar, Müstakillerin beklentileriyle kolayca örtüşmüştür.

Zeki Kocamemi (1900-1959) / 1916 yılında Hikmet Onat ve Çallı Atölyelerinde başladığı eğitimi 1922 yılında bitirerek, bir yıl sonra Almanya’ya gitti. Beş yıl süreyle Hans Hofmann Özel Sanat Okulunda çalıştı. Dönüşünde bir süre Trabzon’da resim öğretmenliği yaptı. 1929 yılında kurulan Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliğinin kurucu üyelerindendir. 1936 yılında inkılap resimleri sergisi için ünlü “Mekkâre Erleri” adlı tablosunu yapmıştır. 1939 yılında da Atatürk’ün naşının naklini anlatan büyük kompozisyonuyla I. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde birincilik ödülünü kazanmıştır. 1938-44 yılları arasında düzenlenen Yurt Gezileri kapsamında Rize ve Konya’da görev almış, çok sayıda yöre peyzajı üretmiştir.