nejad: lirik anlatımcı bir soyutlama

MÜMTAZ SAĞLAM

“Nejad’da, dinamik ve renkçi niteliğiyle baştan beri farklılığını ve özgünlüğünü koruyan bu tavrın, 1970’li yıllarda lirik karakterini iyice öne çıkaran dış-dünya gözlemlerini duyarlı bir ruhsallık içinde soyutlayarak betimleyen çok önemli yapıtlar ürettiği gözlenir. Bu dönem resimlerinde yolculuklar eşliğinde belirginleşen, yöresel aidiyeti temsil eden “ışık” olgusunu ayrıcalıklı tutan ve bunu diğer görsel izlenimlerle buluşturan dinamik bir boyasallık dikkat çekicidir. Bu çerçevede geleneksel Orta Asya dokusunu, mimarisini, yöreye egemen olan atmosferi algılamak mümkündür. İzlenimlerin bu ölçüde hızlı ve canlı bir biçimde kaydedilmesi Nejad’ın resim dilindeki tazeliğin de bir nedenidir.



Nejad, “Collioure Manzarası”, 1954, Tuval Üzerine Yağlıboya, 46×55 cm, Papko Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu. https://www.instagram.com/challenge/?next=/papkoartcollection/

Paris Okulu ile genel hatları belirlenmiş soyut-lekeci anlatım Nejad’ın sanatında taşıyıcı ekseni oluşturur. Çünkü, çizgi istifinin ve renk duyarlığının biçimlediği bu soyut kavrayış zamanla renksel niteliğiyle aşkınlaşan lirik bir anlatımcılığı doruğa ulaştırır. Baştan sona mekân bağlantılarını, dış-dünya gözlemini yadsımayan; biçimi, mekansal dinamiklerle bağdaştırarak kuran ve geliştiren, soyut niteliğini psiko-sosyal çehreli bir gerilime ve hüzne bağlayan, yenilikçi bir tavır olarak önem ve ayrıcalık taşır.

Resimlerinde mekânı ve ritmi sürekli bir sorun olarak algılayan Nejad, sanat yaşamının her döneminde yerel, kültürel bağlantılarına açık göndermelerde bulunur. Başta Bizans mimarisine yönelik atıflarıyla dikkati çeker. Aynı şekilde, İstanbul’un sunduğu geniş kültürel miras, mozaikler, seramikler ve vitraylar sanatçının mekân kavrayışıyla ilişkili, yalınlaştırılmış, indirgenmiş ama etkileri yoğun kaynaklar halindedir. Bu bakımdan Nejad’ın soyutlamalarını etkili kılan renkçi ve dışavurumcu karakteri; Paris Okulu’nun oluşturduğu bir kimlik olduğu kadar, İstanbul ile bağlantılı duygusal bir açılım olarak da görmek olanaklıdır.

Yaşamını gönüllü bir sürgün olarak farklı coğrafyalarda geçiren Nejad’ın, son yıllarında küçük bir Polonya kasabasına yerleşmiş olması ayrıca ilginç bir durumdur. Bu dönemde Nejad’ın sanatının kendi sınırları içinde giderek dönüştüğü, imgesel yapıntılarının giderek soyut lekeler halini alarak temsil değerlerinin çözüldüğü görülür. Dinamik ve renkçi niteliğiyle baştan beri farklılığını ve özgünlüğünü koruyan bu tavrın, 1970’li yıllarda lirik karakterini iyice öne çıkaran dış-dünya gözlemlerini duyarlı bir ruhsallık içinde soyutlayarak betimleyen çok önemli yapıtlar ürettiği gözlenir. Bu dönem resimlerinde yolculuklar eşliğinde belirginleşen, yöresel aidiyeti temsil eden ışık olgusunu ayrıcalıklı tutan ve bunu diğer görsel izlenimlerle buluşturan dinamik bir boyasallık dikkat çekicidir. Bu çerçevede geleneksel Orta Asya dokusunu, mimarisini, yöreye egemen olan atmosferi algılamak mümkündür. İzlenimlerin bu ölçüde hızlı ve canlı bir biçimde kaydedilmesi Nejad’ın resim dilindeki tazeliğin de bir nedenidir. Gözlemle biçimlenen, figürden soyuta bağlantılı ve özgün karakterini koruyarak sağlanan geçişle bütünlenen görsel irade son derece etkili sonuçları üretir. Hem de beraberinde yoğun bir iç-enerjiyi ve ruhsal gerilimi taşıyarak…  


Nejad Melih Devrim (1923 İstanbul – 1995 Nowy-Sacz / Polonya) / Annesi ressam Fahrelnissa Zeid’in teşvikiyle erken yaşta resimle ilgilenmeye başlamıştır. 1941 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Leopold Levy Atölyesi’ne girer. Yeniler Grubu hareketi içinde yer alır. 1946 yılında Paris’e yerleşir. 1950’li yıllarda Paris Okulu bünyesinde lirik-soyut estetiğin uygulayıcılarından biri olarak sergilere katılır.1941 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Leopold Levy Atölyesine girer. 1946 yılında Paris’e yerleşir. 1950’li yıllarda Paris Okulu bünyesinde lirik-soyut estetiğin uygulayıcılarından biri olarak sergilere katılır. Paris Okulu ile genel hatları beliren soyut-lekeci anlatım, Nejad Devrim’in sanatında taşıyıcı ekseni oluşturur. Çünkü, çizgi istifinin ve renk duyarlığının biçimlediği bu soyut kavrayış, zamanla renksel niteliğiyle aşkınlaşan lirik bir anlatımcılığı doruğa ulaştırır. Baştan sona mekan bağlantılarını, dış-dünya gözlemini yadsımayan; biçimi, mekânsal dinamiklerle bağdaştırarak kuran ve geliştiren, soyut niteliğini psiko-sosyal çehreli bir gerilime ve hüzne bağlayan, yenilikçi bir tavır olarak önem ve ayrıcalık taşır. Resimlerinde mekanı ve ritmi sürekli bir sorun olarak algılayan Nejad Devrim, sanat yaşamının her döneminde yerel, kültürel bağlantılarına açık göndermelerde bulunur. Başta Bizans mimarisine yönelik atıflarıyla dikkati çeker. Aynı şekilde, İstanbul’un sunduğu geniş kültürel miras, mozaikler, seramikler, vitraylar sanatçının mekan kavrayışıyla ilişkili, yalınlaştırılmış, indirgenmiş ama etkileri yoğun kaynaklar halindedir.