imkânsız birlikteliğin mekânı: ah min-el aşk

GÜLAY YAŞAYANLAR

Ah Min-el Aşk’ta üst üste katlanan çizimlerle yaratılan içsel buluşma hâli, yaşamöyküsel hafızanın oluşturduğu tahribatlarla derinlik kazanmakta, Muallâ ve Berksoy’un sanat ve hayat arasında gidip gelen uyuşmazlıklarının bir çığlığına dönüşmektedir. Her iki sanatçının da ağırlaşan belleği, ürettikçe sakinleşmekte ve hatırladıkça başvurulan çizim ve resimler, daha dışavurumcu bir dokuyu sıkılaştırmaktadır. İçsel hakikatlerin varoluşcu ya da çileci bir bakışla sorgulandığı; her iki sanatçının da ruhsal bir sefalet öngörüsüyle yaşama karşı takındığı bir savunma hâlinin görsel sonuçlarıdır bu resimler.



Ferit Edgü, Ah Min-el Aşk, (Şiirler), Desenler: Fikret Muallâ ve Semiha Berksoy, Alfa Yayınları, 1. Baskı, Nisan 2017, İstanbul, sf.10-11. [https://www.alfakitap.com/ah-min-el-ask-ciltli-ferit-edgu-kitabi]

Ferit Edgü’nün[i] ilk şiir kitabı olan Ah Min-el Aşk’ın[ii] Fikret Muallâ[iii] ve Semiha Berksoy[iv] desenleriyle birlikte sunulan 2017 tarihli son baskısı, aykırı ve anlaşılması zor bir estetik bütünlükle özel anlamlar içeren bir yayıncılık deneyimidir. İlk kez 1978 yılında Fikret Muallâ’nın metin dışı 20 çizimiyle basılan kitap, uzun bir aradan sonra 2017 yılında Semiha Berksoy’un kitap sayfalarına yaptığı müdahaleleri içeren hâliyle yeniden basılır. Böylece Berksoy’un baskın ve baştan çıkarıcı erotik söylemi, Edgü’nün şiirleri ve Muallâ’nın çizimleri üzerine nüfuz etmiş olur. Bu sıradışı resimlerin, Ah Min-el Aşk’a sirayet eden mitik ve masalsı imgelerle, yepyeni bir ilişkisel enerji yaratması önemlidir. İçinde erotizm ile ölümün barındığı bu estetik mekânsal düzlemde Berksoy, adeta Edgü’nün dizeleri ve Muallâ’nın desenleriyle bir aşk düellosuna girişmiştir.

Ah Min-el Aşk, yan yana gelen sanatçıların yoğun düş dünyalarından saçılan bir enerjiyle girişilen umarsız bir huzur arayışı gibidir. Ya da, çılgınca bir söz ve imge akışıyla kurulan, zamana karşı direncini koruyan sanatsal bir varoluş oyunudur. Bir psiko-dinamik olarak aşk, dingin ve gerilimsiz bir sezgiden çok, dağınık ve paramparça, hatta yıkıcı ve katı bir gerçeklik olarak sunulmuştur burada. Biriken coşku ve fantasmalardan, kendinden geçmenin varoluşçu idealizminden beslenen Ah Min-el Aşk’ta; dolayısıyla kıvrılma, bükülme ve sapma gibi romantik sarsılmaların duyumsandığı yenileyici ve yaratıcı bir yoğunlukla karşılaşmak doğaldır.


mektuplarda yaşanan tutkulu bir aşk paradigması

Semiha Berksoy’un müdahale ettiği kitap sayfaları, bir çeşit üstün aşk vurgusu denilebilecek bir kavramsallaşmayı, düşünce düzeyinde yaşanan patolojik bir durumu yansıtmaktadır aslında. Muallâ ve Berksoy mektuplaşmalarının alt metninde hissedilen kılık değiştirmiş aşırı samimiyet ve dostluğu, iki sanatçının her şeyden sakınarak koruduğu ve asla zarar görmemesi için çaba harcadığı açıktır. Uzun süreli mektuplaşmalar, saplantılı kimliklerin ahlâkî ve ihtimamlı paradokslarını anlamlandırma üzerine bir takım ipuçlarını zaten bize vermektedir.[v] İki sanatçı arasında yaşanan gayriiradi bir aşkın dili üzerinde de yoğunlaşan bu kurgu, söz konusu mektuplaşmanın izinde gelişen bir haz manifestosuna dönüşmüştür çoktan.

Sürekli gezgin hâldeki Berksoy’un farklı şehirlerden Paris’e gönderdiği bu mektuplar, hafızasının en ücra yerlerinde canlanan münzevi deneyimleri içermektedir. Anılarla geçen zamana ve kayıp bir ruha dokunma eyleminden de söz edilebilir burada. Ancak kullanılan dilin şiddetinin artarak devam ettiği bu mektuplarda, özellikle Berksoy’un dil-hayat akışında var olan örtük cinselliği ve şehvetiyle özgürleşen bir aşk deneyimini bulmak da mümkündür. Berksoy sanki kendi suretini veya imgesini kurmakta, hatta ayrıntılandırarak yıllar sonra bunu taşlaşmış ruhanî bir kimlikle Ah Minel Aşk’ın sayfalarına bulaştırmaktadır. 

Zaten her iki (aykırı) sanatçının mektuplarına sinen arzu ve kaygılar, hiç körelmeden devam etmiş, kendi mağrur ruhlarında iz bırakmış, birlikte geçiremedikleri zamanı/anıları daha da kışkırtarak mevcut tutkularını doruğa taşımıştır. Kendi varlığından sıyrılıp biri diğerinin kimliğine yerleşmiştir. Yani, sevgi sözcüklerinin saçıldığı bu dilsel ve marazi alışverişte, bir tür estetik bütünleşme gerçekleşmiştir. ikisinin de düş dünyaları katlanmış, bir sonraki mektuba duyulan özlemi dayanılmaz bir hâle getirmiştir.

Tutkulu bir yalnızlık içgörüsüne dayalı bu aşk paradigması, bir içe gömülme olayını aşarak dilsel metaforlarla zenginleşen kendi tekil eksenini yaratmıştır. Artık ölüm karşısında duyulan şehveti, ironik bir şekilde ifade eder hâle gelmiştir. Berksoy’un ölüm karşısındaki aldırışsızlığı şaşırtıcı değildir bu yüzden. 


Imkânsız birlikteliğin mekânı: ah min-el aşk

Sonuçta Ah Min-el Aşk’ta Muallâ ile Berksoy’un ortak hafızalarına dokunan bir tinsel alanda dünyevi aşkın bükülerek yetersiz kaldığı görülmektedir. Ortaklaşa üretilen şey burada aşk’ın ötesine geçmektedir. Tahakküm altına alınamayan, ideal olan ile gerçeklik arasında sıkışan ve yaşamsal sırlara kaçınılmaz bir şekilde bulaşan bu imkânsız aşk; ebedî endişelerin kısmen ortadan kalktığı, düşünümsel tahribatın şiddetinin azaldığı, aşırılık içeren bir teslimiyet ve tutulma hazzına  karşılık gelmektedir.

Burada şiir, desen ve manipülatif eylem arasında beliren dil karmaşası, disipline edilmeye çalışıldıkça, daha taşkın bir ruhsallığı içeri almaktadır. Bahsedilen aykırılık hâlinin ise aktarılan çizim ve resimlerden çok sanatçıların kendi psikozlarından kaynaklanan bir durum olduğu görülmektedir. Bu nedenle, imkânsız bir birlikteliğin, Ah Min-el Aşk’ta gerçekleşmesi çarpıcı ve önemli bir hadisedir her şeyden önce…

Ve burada üst üste katlanan çizimlerle yaratılan içsel buluşma hâli, yaşamöyküsel hafızanın oluşturduğu tahribatlarla derinlik kazanmakta, Muallâ ve Berksoy’un sanat ve hayat arasında gidip gelen uyuşmazlıklarının bir çığlığına dönüşmektedir. Her iki sanatçının da ağırlaşan belleği, ürettikçe sakinleşmekte ve hatırladıkça başvurulan çizim ve resimler, daha dışavurumcu bir dokuyu sıkılaştırmaktadır. İçsel hakikatlerin varoluşcu ya da çileci bir bakışla sorgulandığı; her iki sanatçının da ruhsal bir sefalet öngörüsüyle yaşama karşı takındığı bir savunma hâlinin görsel sonuçlarıdır bu resimler.

Dolayısıyla, Fikret Muallâ’nın bilinçdışında şekillenen travmatik alanına ya da Semiha Berksoy’un saplantılı hatıra ve düşlerine bizi dahil eden Ah Min-el Aşk; kırılgan ruhsal dünyaların geçen zamana tahammülsüzlüğünü gösteren etkili bir iç çekiştir büyük oranda …


Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2023, Tüm hakları saklıdır. / All Rights Reserved.

Ayrıca Bakınız: https://saglamart.com/semiha-berksoy

[i]       Ferit Edgü (1936- ) 1950 kuşağı yazarlarındandır. Minimal öykünün önemli temsilcilerindendir. Varoluşçuluk ve gerçeküstücülükten etkilenmiştir. Özellikle ilk dönem öykülerine karamsar bir hava hâkimdir. Kendini arayan, hayatla yüzleşen bireyleri işlemeye özen gösterir. Kendine sade, kısa ve öz bir şekilde kurulan bir anlatım dili oluşturmuştur. Gençlik yıllarında Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde öğrenim görmüş, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi olmuştur. Ayrıca Paris’te Academie Feu’da altı yıla yakın seramik eğitimi almıştır. Türkiye’ye döndükten sonra DATA adlı reklam şirketini ve Ada Yayınları‘nı kurmuştur. 1976-1990 yılları arasında etkin olan Ada Yayınları’nda, çağdaş Türk ve dünya yazarlarının, şairlerinin kitaplarını yayınlamıştır. Bir Gemide adlı kitabıyla 1979 Sait Faik Armağanı, Ders Notları ile 1979 Türk Dil Kurumu Ödülü, Eylül’ün Gölgesinde Bir Yazdı ile 1988 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü aldı. Abidin Dino, Yüksel Arslan, Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu, Füreya, Aliye Berger, Ergin İnan ve Selma Gürbüz gibi sanatçılar üzerine yayınlanmış kitapları vardır. 

[ii]      Ferit Edgü, Ah Min-el Aşk, Metin Dışı Resimler: Fikret Muallâ ve Semiha Berksoy, Alfa Yayınları, I. Basım, Nisan 2017, İstanbul.

[iii]      Fikret Muallâ, (1898-1967) Galatasaray Lisesinde okuduktan sonra, mühendislik öğrenimi için gittiği Almanya’da resimle ilgilendi. 1930’da Türkiye’ye dönerek Galatasaray Lisesi ve Ayvalık Ortaokulu’nda resim öğretmenliği yaptı. Yeni Adam dergisi için desenler hazırlayan sanatçı, Nazım Hikmet’in Varan 3 adlı şiir kitabını da resimledi. 1936’da bir süre Bakırköy Akıl Hastanesi’nde tedavi gören sanatçı, daha sonra Abidin Dino’nun önerisiyle New York Dünya Sergisi’ndeki Türk Pavyonu’nda sergilenmek üzere otuz kadar İstanbul manzarası yaptı. 1939’da çizdiği bazı desenler müstehcen bulununca hakkında dava açıldı, bu davadan beraat ettikten sonra Paris’e yerleşti. Savaş yıllarının bunalımı, yurt özlemi, alkol tutkusu ve büyük bir sorun halinde yaşadığı polis fobisi nedeniyle birkaç kez daha tedavi altına alınan sanatçı, 1954’te Paris’te ilk kişisel sergisini açtı. 1950’lerin sonunda tanıştığı Madam Angles, sanatçının bakımını üstlendi. Yapıtlarında renkçi ve dışavurumcu tutumla fovizmin sentezine ulaşan Mualla, Paris’in sokaklarını, kahvelerini ve eğlence yerlerini guvaş, yağlıboya, suluboya ile resme aktardı. Resmin temel sorunlarıyla ve akımlarla ilgilenmeyen sanatçı, iç dünyasının etkisiyle, lirik bir anlatım geliştirmiştir.

[iv]      Semiha Berksoy, (1910-2004) Türkiye’nin uluslararası alanda tanınmış ilk sanatçılarından biridir. 19 yaşında Güzel Sanatlar Akademisi, Namık Ismail Atölyesi’ne kabul edilir. Ertesi yıl ise Muhsin Ertuğrul tarafından açılan Darülbedayi Tiyatro Okulu sınavını kazanır. Sanata çok yönlü yaklaşımıyla gerçek bir öncü olan Berksoy; ilk sesli Türk filminde ve ilk Türk operasında, yurtiçi ve yurtdışında sayısız önemli temsilde sahne alır. Berlin Yüksek Müzik Akademisi’ni birincilikle bitirir. ‘Birinci Sınıf Opera Sanatçısı’, ‘Başartist (Primadonna)’ ve ‘Devlet Sanatçısı’ unvanlarına layık görülür. Görsel sanatlarla da yakından ilgilenen Berksoy, 1997 Istanbul Bienali, 1998 Manifesta II, 2005 Venedik Bienali, 2019 Sharjah Bienali, gibi önemli uluslarası sergilerde eserleriyle yer alır. Semiha Berksoy tutkularını, aşklarını ve acılarını, çizgisel, ironik ve yalın bir dille resimlerine aktarırken, yaşam, ölüm ve zamanın sınırlarının aşıldığı yeni bir boyut yaratır. Yaşantısını üretiminin merkezi haline getiren Berksoy, yaşamını ve sanatını birbirinden ayırmaz; resimleri cesur, coşkulu, özgün kişiliğinin yanı sıra bütüncül sanat eğitimi, deneyimi ve anlayışının da birer örneğidir. [bknz. galerist.com.tr]

[v]      Semiha Berksoy-Fikret Muallâ, İki Aykırının Mektupları, Sunu: Ferit Edgü, Kırmızı Kedi Yayınları, 1. Basım, İstanbul 2018. (Bu kitabın ilk basımı: Semiha Berksoy-Fikret Muallâ, İki Aykırının Mektupları, Boyut Yayınları, İstanbul 2005.