şeref akdik: bağımsız bir gözlemci tavır

MÜMTAZ SAĞLAM

Şeref Akdik, derinlik ve hacimle ilgili sorunlara ilgi duymakla birlikte, Çallı Kuşağı’na atıflı renkçi bir peyzaj geleneğini de sürdüren bir geçiş sürecinin de temsilcisi gibidir. Özellikle 1950’li yıllarda öncelik kazanan İstanbul peyzajları, 1960’lara doğru iyice belirginleşen renkçi bir yaklaşımla; çok net, kararlı belge niteliğindeki görünümlerle buluşturur bizi. Çoğu kez de, doğa görünümünün resme dönüşme süreci, yöresel aidiyeti yok eden müdahalelerle anonimleştirilmiş ve resim eyleminin kendisi olarak önerilmiştir.


Şeref Akdik, “Köpekli Kadın”, 1930, Tuval üzerine Yağlıboya, 130×75 cm. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu. https://irhm.msgsu.edu.tr/

Şeref Akdik, Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği hareketi içinde yer aldığı dönemde, bir yandan kırsal kesim yaşamını öyküleyen figüratif düzenlemeler yaparken diğer yandan da toplusal ve siyasal gündemi de yansıtan Atatürk ve Devrimleriyle ilgili kompozisyonlara da öncelik vermiştir. Belirli ölçüde Mahmud Cûda’nın desen ve eskizlerinde karşımıza çıkan bu duyumsamayı, illüstratif bir yönelim olarak tespit etmek yanlış olmaz. Bu bağlamda koleksiyonda yer alan 1956 tarihli “Çini Yapanlar” adlı çok figürlü düzenleme, tıpkı bir alfabe resmi gibi, eğitici ve öğretici önermeleri aktarmakla yükümlü gibidir. Siyasal ve sosyal içerikli bir söylemi, Atatürkçü ve devrimleri savunan kimliğini çekinmeden dile getiren Akdik, ünlü “Harf İnkılâbı” (1930) ve “Mektebe Kayıt” adlı yapıtlarında bu tercihinin unutulmaz örneklerini vermiştir. “Çini Yapanlar” da benzer biçimde Akdik’in konu ağırlıklı, illüstratif etkide bir görsellik içeren sosyal içerikli bir denemelerinde biridir.

Müstakiller hareketi içinde öne çıkan yapısal sağlamlık kaygısı ya da derinlikli bir mekânsal etkinin sürekliğinde figürün işlerlik kazanması sorunu, sanki Şeref Akdik’te diğer sanatçılar kadar önde ve belirleyici değildir. Özellikle peyzajlarda, 1914 Kuşağı’nın genel görsel niteliğini anımsatan ya da sürdüren bir etkinin varlığını rahatlıkla görebiliriz. Ancak, figür ve nesne yorumunda yapıya ve hacme ilişkin hususların tayin edici esas değerlere dönüştüğünü de belirtmek gerekir. Öte yandan Şeref Akdik, öncelikle kadın portrelerinde, modelin karakter yapısıyla yüzüne sinen derin anlamı buluşturan başarılı bir gözlemci tavır içerisindedir. Hayata bakışını, mutlu ve huzurlu bir iç-dünyanın yansıdığı ressamca bir duyarlıkla buluşturan önemli bir yorumcudur. Aslında dönemin ruhu kavramını kendine özgü bir coşku ve kabullenme ile benimseyen ve yapıtlarında yansıtan Akdik’deki, yurdun muhtelif yörelerinden yaptığı peyzajlarda ve kırsal kesimin yaşamına ilişkin figüratif resimlerinde anlatım zenginliğine dönüşen bu coşkulu ifadeyi, toplumcu gerçekçi ve belgeci bir disiplinin yakınlarında değerlendirmek çok yanlış olmaz.

Derinlik ve hacimle ilgili sorunlara ilgi duymakla birlikte, Çallı Kuşağı’na atıflı renkçi bir peyzaj geleneğini de sürdüren Şeref Akdik, bir geçiş sürecinin de temsilcisi gibidir.Özellikle 1950’li yıllarda öncelik kazanan İstanbul peyzajları, 1960’lara doğru iyice belirginleşen renkçi bir yaklaşımla; çok net, kararlı belge niteliğindeki görünümlerle buluşturur bizi. Çoğu kez de, doğa görünümünün resme dönüşme süreci, yöresel aidiyeti yok eden müdahalelerle anonimleştirilmiş ve resim eyleminin kendisi olarak önerilmiştir.

Çok figürlü kompozisyonlarda ise Şeref Akdik’in eskiz ve desenlerine başvurduğu hatta fotoğraftan hareket ederek yaptığı ön çalışmalar ile resmin nihai yapısını tayin ettiği bilinmektedir. Bu yüzden 1960’lı yıllarda üretiği düzenlemelerde figür, bir poz endişesiyle ve sanki sahnede canlandırılan bir mizansen gereğince yaşamsal enerjiden yoksun biçimde resmedilir. Bu resimler, sanatçının peysaj yorumlarındaki duyarlı ve çoşkulu yorumunun gölgesinde kalmıştır.


Bkz. Mümtaz Sağlam, TCMB Sanat Koleksiyonu 1, TCMB Yayını, Ankara, 2002.

Şeref Akdik (1899-1972) Bir süre Hoca Ali Rıza ve İbrahim Çallı ile çalıştıktan sonra 1915 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. Askerlik nedeniyle ara verdiği öğrenimini 1924 yılında tamamladı. 1925’te Avrupa sınavını kazanarak gittiği Paris’te Julian Akademisi’ne kaydoldu. Albert Laurens ile çalıştı. 1928 yılında yurda dönerek Sivas ve Ankara’da resim öğretmenliği yaptı. Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan Akdik, 1932 yılından itibaren öğretmenlik görevine İstanbul’da devam etti. “Yurt Gezileri” organizasyonunda görev alarak, 1940 yılında İçel’de ve 1943 yılında da Erzincan’da çalıştı. 1951 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademi’sine öğretim üyesi olarak atandı. Bu görevinden 1964 yılında emekli oldu.