marco tirelli: kolektif belleğe ilişkin metaforlar

MÜMTAZ SAĞLAM

Marco Tirelli’nin laboratuvar ürünlerini çağrıştıran çizim, tasarım ve üç boyutlu nesnelerden oluşan çalışmaları, genelde araştırma yöntemlerinin sürekliliğinde biçimlenen, dizisellik arz eden ve bir aradalığın oluşturduğu bir estetik tavra sırtını dayamakta. Dolayısıyla zihinsel süreçlerde nihaî halini arayan iki boyutlu imgeler; bir çeşit “bulunmuş nesne” idealizmi olarak da tanımlayabileceğimiz saf ve steril bir ortamda Tirelli’ye ilişkin bir ikonografiyi tamamlama arayışı içindedir.


Marco Tirelli, Installation
Marco Tirelli, Installation, 55. Venedik Bienali İtalya Pavyonu, 2013. http://www.marcotirelli.com/

55. Venedik Bienali’nde en dikkat çekici sunum alanlarından birini de İtalya pavyonu olarak tahsis edilen “Padiglione Italia” oluşturdu. Arselane bölgesindeki tarihi dokuyu tamamlayan bu mekânda İtalya, Bartolomeo Pietromarchi’nin küratörlüğünde düzenlenen ve ondört sanatçının işlerini kapsayan “Vice Versa/Tam Tersi” adlı sergiyle temsil edildi. Pietromarchi, kaleme aldığı çerçeve metinde, serginin İtalyan sanatının tarihine yönelik irdeleyici bir bakış deneyimi olarak görülmesini ister. Sergiye hâkim olan düzenleme yaklaşımını ise, sanatçı düşleri ile tarihi gerçekler arasındaki tuhaf boşlukta biçimlenen kimlik mekanlarına yönelik bir yolculuk olarak kurguladığını belirtir. Söz konusu tuhaf ve tedirgin edici aralığın; karmaşık ve katmanlı bu anlatıları, güncel duyarlığın yansımaları olarak önemli ve ayrıcalıklı bir hale getirdiğini ifade eder.

Kavram çiftlerinden oluşan yedi ana başlık altında düzenlenen Vice Versa, esas itibariyle söz konusu tematik bağlamların oluşturduğu diyalektik ilişkiden dinamiğini alan kişisel yaklaşımları bir araya getiriyor. Özellikle değişen zamana tanıklık eden bellek mekanlarına ve kamusal alan tartışmalarına farklı yorum getiren pratiklere yan yanalık kazandırmaya ve etkileşimli bir söylem alanı oluşturmaya çalışıyor. Daha çok, parçalı yapılar üzerinden oluşturulan anlatı bütünlüklerine öncelik verilerek listeleme, arşivleme, toparlama tercihlerinde kararlılık gösteren bir sanatçı seçimi öne çıkıyor. İmgesel olanla gerçek olanın bir aradalığından türeyen trajik boşlukları yansıtan kapsamlı yerleştirmeler, ortak imgelerin ve nesne düzenin yol açtığı geçişli ve dramatik mekansal durumlara dikkatimizi çekiyor.


marco tirelli: kolektif belleğe ilişkin metaforlar

Tam da bu noktada, “Bakış/Yüzey” başlıklı ayrımda yer alan Marco Tirelli’nin (1956) “Senza Titolo/İsimsiz” adlı yerleştirmesi, Vice Versa’nın tematik çerçevesini bütünleyen etkili bir düzenleme olarak öne çıkıyor.

Marco Tirelli’nin laboratuvar ürünlerini çağrıştıran çizim, tasarım ve üç boyutlu nesnelerden oluşan çalışmaları, genelde araştırma yöntemlerinin sürekliliğinde biçimlenen, dizisellik arz eden ve bir aradalığın oluşturduğu bir estetik tavra sırtını dayamakta. Dolayısıyla zihinsel süreçlerde nihaî halini arayan iki boyutlu imgeler; bir çeşit “bulunmuş nesne” idealizmi olarak da tanımlayabileceğimiz saf ve steril bir ortamda Marco Tirelli’ye ilişkin bir ikonografiyi tamamlama arayışı içindedir. Çizim ve tasarımlarda iyice belirgin hale getirilerek yüzleştiğimiz mimari kavrayış, düşünme ve biçimleme yönelimi; iç dünya ve düşgücünün ölçülü dışavurumunu, bir uzam ve derinlik sorunu eşliğinde sunarak bu ilginç tasavvuru mümkün kılar. Sonuçta, soyut ve kavramsal bir düzeye tekabül edecek şekilde heykelsileşen bir imge/nesne dolayımı söz konusudur burada.

Dolayısıyla; temsil değerleri üzerinden yaklaşıldığında, bir çeşit anılar manzumesine dönüşen bu düzenlemeye, sanki “şeylere” mimari formatta bir profil oluşturma, eklektik bir estetik tavrı meşrulaştırma çabası yön vermektedir. Çizim ya da tasarımlarda ideolojikleşen bütünlük, ortak alanı paylaştığı küçük heykelsi nesneler ile Marco Tirelli’nin dönemsel tanıklığını belgeleyen dingin bir gerilime hizmet eder. Sanatçının toparladığı, dönüştürerek yan yana getirdiği imge ve nesne yığılımı, böylece hayat ve sanat üzerine bilgi üreten estetik bir çözümlemenin sonuçları olarak görülebilir. Tirelli adına tescillenen bir görsel arşive dönüşen bu düzenleme ve nesne yığınağı, gerek soyut ve kavramsal yanıyla, gerekse nesneler üzerinden kolayca okunabilen çağrışımlarıyla didaktik görünen ama o ölçüde de duygusal bileşenleri olan; ya da, radikal görünen ama o yine ölçüde rasyonel olabilen bir sanat tavrının sahiciliği üzerinde bizi düşünmeye davet eder.

Bu arada, büyük bir organizasyona dönüşen bu enstalatif sunum pratiği, kendini oluşturan parça-bütün ilişkisi/zliği/nde derin ve yeni anlamlarla yüklenerek psişik bir ortamı tesis eder. Söz konusu ortam; çok boyutlu malzeme olanakları ve biçim/anlam döngüsü içinde karmaşık, eşzamanlı ve kavramsal ilişkilerin sahnesi haline gelir. Marco Tirelli, gerçek gibi duran ve son derece mutlak bir halde betimlenen bu uzama, tuhaf nesne temsilleriyle şizofrenik bir bağlamı adeta davet eder. Ancak, dönüşüm ve değişimi makul ve zorunlu gösteren bu mutlak ve zarif estetik varoluş, arkeolojik bir imge düzeni yaratma çabası olarak kavramsallaşan bir anlam kazanır.

İki boyutlu yüzeylerde bir çeşit nesne tipolojisi yaratmaya çalışan, geleneksel biçimleme diline atıflı, malzeme tercihi ve olanakları konusunda ise koşulları zorlayan; böylece anlatımı deneysel ve yeni bir mantıkla ilişkilendiren bir eylemsel yaklaşım içinde kendi sınırlarını tartışan bu irade; zamanla bilindik nesneyle ona yakın duran dönüşmüş ama kavramsal niteliği baskın nesneleri yan yana getirmeyi denemektedir. Burada bir anda metafizik bir bağlam içine yerleşen anlatı, düşünsel bir alan açarak kimlik ve kültürü marjinalleştiren bir derinlik kazanır. Bir yandan duygulu görünen imge kırıntıları, bir yandan zihinsel üretimin sonucu olan soyut-mutlak ya da mimari üretimlerle bir eleştiri ve sempati aralığında birbirine temas etmektedir. Dolayısıyla genel anlatı bütünlüğü karakterize eden bu melezleşme durumu; ortak kültürün ve tarihin imgesel tasvir ya da tahayyül yoluyla özgünleştiği bir pratik olarak dikkatimizi çekmektedir.


Marco Tirelli (1956) Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun oldu. Mekan ve ışık sorunun tartışan yalın formlar üzerine sanat tavrını pekiştirdi. Distile etme çağrışımlı gerçek görsel verilerin kayıtlarını tutma çabasıyla başlayan araştırmalar, giderek karışık malzeme estetiğiyle biçimlenen bir sürecin izinde gelişimini sürdürdü. Zamanla, imgesel ve zihinsel düzlemde üretilen bu biçimler arasındaki ilişkiyi sorgulayan çizimler ve üç boyutlu nesne ve mekan üretimleri bu yaklaşımın temelini oluşturdu. Esas itibariyle soyutlama yönelimli bir algının olanak ve sınırlarını keşfederek başlayan süreç, büyük mekan düzenlemeleriyle kolektif belleğin metaforları olarak karşımızdadır.