gotthard graubner: bir “duygu sığınağı” olarak resim

MÜMTAZ SAĞLAM

“Gotthard Graubner, resmi düşünsel bir eylem olarak  kabul etmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere Graubner’in sanatsal tavrı, gizli bir nihilizme de sırtını dayar. Resmin güncel ve kategorik oluşumlarına açık bir ilgisizliği ortaya çıkaran bu karşı eylem, resmin saf anlamını ve kalitesini hedefleyen, ona ulaşma oranında kendine yaşam hakkı tanıyan bir duruşa göre ayarlanmış gibidir.”


Gotthard Graubner, Walter Storm Gallerie, Münih, Karışık Teknik Uygulama, 2013. (https://www.storms-galerie.de/exhibition/gotthard-graubner)

Ressam ve öğretim üyesi olarak son dönem Alman sanatında etkin olan Gotthard Graubner, 2013 yılında 83 yaşında iken yaşamını yitirdi. Stuttgart Dış İlişkiler Enstitüsü’nün (Ifa) 1997 yılında İzmir’de düzenlediği kapsamlı sergide, sanatçının son yıllarında oluşturduğu yapıtları büyük ilgi görmüştü. Tuval-minder formlarını çakıştıran bu soyut-nesne uzantılı çalışmaları Dieter Honisch, “renkli mekân ressamlığı” kavramı üzerinden değerlendirmek gerektiğini söyler. Renkli mekân ressamlığı ya da renkli mekân resmi kavramlarından yine Honisch’e atfen, her yapıtta, renklerin bazen yakınlığa, ama genelde karşıtlığa dayalı bir gerginlik ile yeniden oluştuğu ve iki boyutlu etkiden yani düzlemden kurtularak mekânsal bir etkiye sahip olduğu anlamını çıkarabiliriz. (1) Bu ön tanımdan hareketle Graubner’in renk sorunu üzerine yoğunlaşan bir ressam olduğu hemen anlaşılır. Ancak, gözlemlerimizi derinleştirdiğimizde; sanatçının, renk olgusunu özellikle kavramsal bir zeminde, rengin tüm temsil ve işlev yetisini tartışır biçimde ele aldığını görmekte gecikmeyiz. Gerçekten de Graubner; bağımsız bir renk alanı yaratma idealiyle hareket ederek, bir aidiyet tartışmasını dışlayan yani nesnel dünyaya atıfsız düzenlemeler oluşturmaktadır. Bu boyama sürecinde düşünce ve eylem birlikteliğini tesis etme amacıyla duyuşlarıyla ve sezgileriyle hareket eden temel belirleyici ise, Graubner’in sanatçı kimliğinin ta kendisidir. Ve kendi deyimiyle, renk ile mekânı düşüncelerde, kavram ve görüntüde aynı anda görselleştiren ayrıntılı renk manzaraları oluşturmaktadır.

Aslında Graubner, monokrom espriyi temelde tutan bir yönelim içerisindedir. Ayrıca, saydamlaştırılmış renk etkileriyle, sözünü ettiğimiz renge bağımlı mekânsal etkili ve derinlikli resme yeni anlamlar katar. Bu, ayrıca renge ilişkin, rengin olasılıklarını tartışan bir deneyselliği ortaya çıkarır. Aynı zamanda, bu renk ilişkisinden türeyen bir kütlesellik etkisini de vurgulamak gerekir. Renk kütleleri burada cisimleşerek resmin organik bütünlüğüne katkıda bulunmaktadır. Ancak, Graubner’i renk kullanımında her zaman kurallı davranış içinde görmeyiz. Tam tersine sanatçı, karşıt renklerin uyumundan türeyen özgün bir tadın yaratıcısıdır. Graubner, soyutlama ediminde, jestüel bir dışavuruma yakın duran, duyumsal bir algıya bağımlı doğaçlama tavrıyla öne çıkmakla birlikte ulaştığı soyut niteliğin bir ölçüde mantıksal müdahalelerle nihaî yapısını belirlemiş olduğu şeklinde bir izlenime sahiptir.

Özellikle kağıt işlerinde, plastik ideallerinin peşinde renk, biçim ve uzama ilişkin sorgulamalarını gerçekleştirir. Bir yandan resmin spontane oluşumu kendi varoluşu ile sorunlaşırken, öbür yandan bu varoluşun çevreyle yani resmin fonuyla, öteki yapıntılarla olan ilişkisizliği tartışma konusudur. Ya da, genelleştirirsek resmin organik bütünlüğünün neyi ifade ettiği merak konusu olur. Tümüyle sanatsal algı ve duyumların peşinde biçimlenen bu organizma, ne plastik sürecin yaşanmış deneyimlerinden ne de optik kural ve ilkelerden kendi yapısını belirler. Dieter Honisch’in yerinde açıklamasıyla, Graubner’in resminde “her şey  ancak bir üst-kavram olan bütünlük ile kendi amacını ve anlamını kazanır.” (2)

Graubner’de resim yüzeyi, homojen bir özelliğe sahiptir. Açıkça şekilsiz‘i hedefleyen bir yaratıcı iradenin buyruğunda oluşumunu tamamlar. Şekilsize atıflı yapıntılar, açık ve doğrudan bir içerik önerisini işin başında dışlar. Ve/fakat, Graubner’in resim yüzeyinde elde ettiği mantıksal müdahaleye dayanmayan ortamlar, kendi deyimiyle birer “duygu sığınağı” olarak da adlandırılabilir. Çünkü resimleme sürecinin sonunda doruğa ulaşan bir kopuş ve yoğunlaşma hissedilmektedir. Bir anlamda resimdeki mekâna, sınırları zorlayan bir katılım da gerçekleştirilir. Resmin biçimsel anlamı ve yapısından çok resmin oluşum sürecinde odaklaşan bir buluşma-birleşmedir bu. Aynı zamanda bu durum, Graubner’i renk alanı ressamlarından ayıran, soyut-dışavurumcu niteliğe belli ölçüde yakınlaştıran nedenlerden biridir.

Gotthard Graubner’de dikkatimizi çeken bir diğer husus da, esasta resmi değil, resim anlayışını ortaya koyan bir eylemi gerçekleştirmekte olduğudur. Bir başka deyimle Graubner, resmi düşünsel bir eylem olarak  kabul etmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere Graubner’in sanatsal tavrı, gizli bir nihilizme de sırtını dayar. Resmin güncel ve kategorik oluşumlarına açık bir ilgisizliği ortaya çıkaran bu karşı eylem, resmin saf anlamını ve kalitesini hedefleyen, ona ulaşma oranında kendine yaşam hakkı tanıyan bir duruşa göre ayarlanmış gibidir. Dolayısıyla Graubner, oldukça duyarlı bir çizgide kimliğini koruma endişesiyle hareket eden bir sanatçıdır. Burada hedeflenen mesaj ise, “esasta sanatçı kimliğin ne olması gerektiği” tartışmasına yöneliktir.

Sonuçta; Graubner’in resimsel tavrı, “rengi ressamlığa dönüştüren tamamen bağımsız ve özgün bir yapıya ulaşma” düşüncesi ve idealine bağlanabilir. Dolayısıyla sanatçının her yapıtında hissedilebilecek bu ideal ve bütünlük düşüncesi, somut olarak kavranamayan bir arayışı örnekleyen çeşitlemeleri karşımıza çıkarır. Soyut düzlemde “görselliğin kendisinin sorunlaştırıldığı” bir anlayış, bir deneme ve anlama istenci ya da bağımsızlık arayışı söz konusudur .

Gotthard Graubner’i bir ressam olarak farklı kılan şey ise, her resminde yaşadığı yaratma heyecanı ve sürecini önemsemesidir. Burada resim kendi iç yeterliliğini kanıtladığı anda tamamlanan bir plastik sürecin karşılığıdır. Sanatı düşünce ve eylem olarak sorgulayan köktenci bir tavır karşımızdadır. Bu yüzden Graubner’in resmi, temel plastik sorunlara her defasında çözüm olasılıkları öneren bir diyalektiğe açıkça sırtını dayayan saf bir sanatsal yorumdur. Bu açıdan yaklaştığımızda, Graubner’i düşünce ressamlığı geleneğinin bir temsilcisi olarak nitelemek yanlış olmaz. Çünkü; plastik açıdan sorunsallaştırdığı her edimi, kavramsal bir niteliğin görselleştirilmesi olarak algıladığı ortadadır.


(1)  Dieter Honisch, “Bir Kavram Olarak Ressamlık” , Gotthard Graubner, İfa- Institut für Auslandbeziehungen, Stuttgart, 1997, (Çeviri: H. Yoleri ), s.6. (2)  A.g.k.,s.7.