izmir resim ve heykel müzesi için bir seyir rotası – 2

GÜLAY YAŞAYANLAR

Mübin Orhon’un müze çalışmaları sürecinde koleksiyona kazandırılan ve bir iç-dünya tasavvurunun idealizmini temsil eden, kendine özgü sahiciliğin, renkli fakat nesnesiz bir düzlemde tüm yüzeye yayıldığı resimleri; sanki yoğun bir düşünme performansına, iç-görüye dayalı derin ve anlamlı bir yolculuğa eşlik etmektedir. Orhon’un sanat pratiğinde, bir iç dünya serzenişi olarak üretilen ve metafizik boyuta sahip bu resimler; bir yandan da modernist rüyanın peşinde giden bir psikolojiyi yansıtmaktadır. Dolayısıyla Orhon’da monokrom hâle gelen renk alanları ve soyut-dışavurumcu kompozisyon anlayışı, neredeyse felsefî bir söylem olarak dış yüzeyi kaplarken, belki de aşkınlaşan bir zihnin dramına yön vermekte ve tuval yüzeyinde kurulan gizemli yapıları tahakküm altına almaktadır.


Yazının ilk bölümü için bakınız: https://saglamart.com/izmir-resim-ve-heykel-muzesi-seyir-rotasi


Müze koleksiyonundan derlenen Mekânın Duygusu; Zaman, Temsil ve Düzen adlı sürekli sergi, iki kata yayılmış durumda. Birinci katta 1950’li yıllara ulaşan süreci tanıtan bu düzenleme, ikinci katta 1950’li ve 1970’li yıllar arasında ilgi gören soyut resim ve soyutlama uygulamalarıyla buna karşı yapılanan figüratif yaklaşımın örneklerini içeriyor. Son olarak ayrı bir salonda; Farklı, Yeni ve Özgün başlığı altında, plastik sanatlar alanında yaşanan güncel gelişmelere yönelik kapsamlı bir bakış sergileniyor.



soyut resim pratiğinin çekici görselliği

Soyut ve Soyutlama adlı salonda üç önemli eseriyle bizi karşılayan Sabri Berkel’i, nitelikli soyut düzenlemeleriyle ayrıcalık kazanan bir sanatçı olarak tanımlamak yerinde olur. Sabri Berkel’de, yalın ve soyut renk lekeleriyle dengelenen kompozisyon algısı, yer yer kaligrafik etkilere atıf yapan kavramsal bir dil deneyimine dönüşür. Bu aşamada beliren estetik kavrayışın, renk alanlarına evrildiği bir söylem düzeyini oluşturmak her zaman farklı ve özel bir durumdur. [1] Aynı yıllarda Paris’te yaşayan Paris Okulu sanatçılarından Mübin Orhon’un resimlerinde de, varoluşsal tartışmalar yaratan özgün bir tavırdan söz etmek mümkündür. [2] Orhon’un müze çalışmaları sürecinde koleksiyona kazandırılan ve bir iç-dünya tasavvurunun idealizmini temsil eden, kendine özgü sahiciliğin, renkli fakat nesnesiz bir düzlemde tüm yüzeye yayıldığı resimleri; sanki yoğun bir düşünme performansına, iç-görüye dayalı derin ve anlamlı bir yolculuğa eşlik etmektedir. [3] Orhon’un sanat pratiğinde, bir iç dünya serzenişi olarak üretilen ve metafizik boyuta sahip bu resimler; bir yandan da modernist rüyanın peşinde giden bir psikolojiyi yansıtmaktadır. Dolayısıyla Orhon’da monokrom hâle gelen renk alanları ve soyut-dışavurumcu kompozisyon anlayışı, neredeyse felsefî bir söylem olarak dış yüzeyi kaplarken, belki de aşkınlaşan bir zihnin dramına yön vermekte ve tuval yüzeyinde kurulan gizemli yapıları tahakküm altına almaktadır. [4]

Aynı salonda bulunan ve soyutlama esaslı figüratif resimleriyle dikkatleri çeken Fikret Muallâ ise, aykırı psiko-anlatısıyla kendini karakterlerinin içine havale ederek gizlemekte, sorunlu ve huzursuz görünen bir yaşamı renkli bir sosyal ortam mizanseniyle betimlemektedir. Muallâ’nın resim mekânları, yaratılan mesafe algısıyla yabancılaşarak, iç gerçekliğin sıyrıldığı bir başka bilince, mekâna ve algıya evrilmektedir. Belli ki, bu resimlerde sanatçı; hafızada beliren düşle gerçek arasındaki kaotik mesafede gizlenmiş olan huzuru aramaktadır. [5]    



gündelik hayatın ritmine gerçekçi bakış

Soyut ve soyutlamacı resim yönelimininin alternatifi gibi duran; toplumsal ve gerçekçi duyarlığa dayalı bir figür resmi anlayışı, yeni içerik alanları ve ifade olanaklarıyla etkili bir üretim alanına dönüşür. Net olarak 1940’lı yıllarda görünür hâle gelen ve başta Nuri İyem olmak üzere, Turgut Atalay ve Avni Arbaş gibi Yeniler Grubu [6] üyeleriyle, Nedim Günsür ve Neşet Günal gibi sanatçıların devam ettirdiği bu anlayış, müzede ikinci kat düzenlemesinin bir bölümünü oluşturuyor. Gündelik Hayatın Ritmi başlığı altında sunulan bu bölümde, yaygınlaşan figüratif yönelimin 1980’li yıllara ulaşan örneklerine yer veriliyor. Sözgelimi, bu eğilimin öncülerinden biri olan Nuri İyem’in Anadolu kadınlarına ait ikon-portrelerinde; kendi duygusal ritmini ve içerik yükünü koruyan bir biçimlemenin nasıl gerçekleştiğine tanık oluruz. [7] İyem, abartılı iri gözlerle kadınların ayrıksı yalnızlığını, iç çatışmalarını ve isyanını yansıtmaktadır. Benzer şekilde, Nedim Günsür’ün kısmen naif duyarlıkla ilişkili resimleri, süregiden yaşam sahnelerini aktaran duygusal bir zenginliğin gerçekçi izlerini taşır. Ya da Avni Arbaş’ın yöneliminde, yalınlaştırılmış imgelerden oluşan soyutlamacı özgün bir form arayışını yansıtan dramatik bir mizansene dönüşür.

Bu kapsamda, 1980’li yıllarla birlikte Akademi ortamında yaygınlaşan figür resmini Neşet Günal ile ilişkilendirmek mümkündür. Aynı zamanda varoluşsal sorunlara da kapı aralayan toplumsal gerçekçi bu resim anlayışı, kırsal hayatın dünyayla olan asgari ilişkisinin sorgulandığı tepkisel bir dil üzerinden de gelişimini sürdürür. Neşet Günal, 1961 yılında oluşturduğu Başakçılar adlı düzenlemede, dokulu bir yüzeye uyguladığı brutal bir desenle insanların çalışma azmini, hırsını ve/fakat aynı ölçüde yaşadığı derin yoksulluğu ya da yorgunluğu anlatır. [8] Neredeyse ıssız bir manzara dekoru önünde resimlenen bu tür gerçekçi yorumlar, kısa sürede popüler bir olguya dönüşerek, figür resminin gelişimine bir yöntem önerisi sunacak hâle gelir.

Bu üslûp/tarz etkileşiminin ilk temsilcisi sayılan Neş’e Erdok, aslında kendisini açığa alan özgün bir tavrın peşindedir. Kurguladığı psikolojik evrende, soğuk, gerçekçi ve kıpırtısız zeminde sonsuza dek oynayan dışavurumcu bir oyuncu gibidir. 1980’li yıllara ait Portre /Adnan Ekşigil adlı resimde gözlenen figür ve geri plandaki köpek imgesi, bir nevi resmin sınırlarını bozma, zorlama ya da tersyüz etme aşamasında ortaya çıkan, dönüşüme uğramış mantıkî dizgenin katmanlarını ortaya koyan bir gösterge gibidir. [9] Ve burada yapıta yansıyan eleştirel dil, kurgu mekânın melankolik uzamını boylu boyunca sarmaktadır. Figür ve köpek imgesi, zaten nötr bir ilişki içinde olup hem mekânın içinde ve ötesinde; hem gerçek, hem de şeffaf ve renksiz bir boşluğun içindedir. Dolayısıyla resimdeki psikolojik yoğunluğu, bir bakıma bozuma uğramış ve adeta kendi zamanının yalnızlığını yaşayan bir figürde duyumsamak ve kavramak mümkündür.


Yazının üçüncü bölümü için bakınız: https://saglamart.com/izmir-resim-ve-heykel-muzesi-bir-seyir-rotasi-3


Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2023, Tüm hakları saklıdır. / All Rights Reserved.

Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/izmir-resim-ve-heykel-muzesi-bir-mekan-yaratma-psikolojisi

[1]   Sabri Berkel (1907-1993), Kompozisyon, 1961-1962, Tuval Üzerine Yağlıboya, 140×280 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[2]   Paris Okulu; 1950’li yıllarda Paris’te çeşitli ülkelerden gelen sanatçıların soyut ve dışavurumcu bir duyarıkla biçimledikleri ortak anlayışın adı. Türk sanatçılarının aynı dönemde’ “non-figüratif” eksende gerçekleştirdikleri yeni ve başarılı deneyim sürecini “Paris Okulu” (Ecole de Paris) ile ilişkilendirmek ve bir görme/algılama önerisi halinde beliren Paris Okulu’nu; Çağdaş Türk Resim Sanatı’nı dünya sanat gündemiyle yakınlaştıran bir sürekli etki olarak değerlendirmek doğru olur.

[3]   Bkz. Mübin Orhon (1924-1981), Soyut, Kırmızı Fon Kartonu Üzerine Guajboya, 50×35 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[4]   Bkz. Gülay Yaşayanlar, “İçsel Bir Performans Alanı: L’air de Paris / Paris Havası”, https://saglamart.com/icsel-bir-performans-alani-lair-de-paris-paris-havasi, Yayın Tarihi: 3 Ekim 2022, Erişim Tarihi: 25 Haziran 2023.

[5]   Bkz. Gülay Yaşayanlar, “Ah Min-el Aşk Desenleri ve Fikret Muallâ”, https://saglamart.com/fikret-mualla-ah-min-el-ask, Yayın Tarihi: 12 Ocak 2023, Erişim Tarihi: 6 Temmuz 2023.

[6]   Yeniler Grubu; figür resminde toplumcu gerçekçi etkileri araştıran ve gelişen politik bilinçleriyle gündelik hayata ilişkin tespitler yaparak bir anlamda sosyal bir eleştiriyi de hedefleyen bir grup hareketinin adıdır. 1941 yılında Liman konulu bir sergiyle kamuoyunun karşısına çıkarlar. İkinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle, yokluk ve sıkıntı içindeki toplumsal yaşama, özellikle de kıyı-kenar insanlarına yönelik bu sıcak duygulu bakış, doğal olarak dikkatleri çeker. Yeniler, esas anlamda d Grubu’nun sergilediği aşırı biçimci ve kentsoylu tavra karşı, toplumcu gerçekçi duyarlığa sırtını dayayan, ortalama insanı merkeze alan anlatımcı bir resim anlayışını önerir. Savaş sonrasında gözlenen yeni resim yaklaşımlarına duyulan ilgi ve bazı grup üyelerinin yurt dışına çıkışları neticesinde 1950’li yıllarda etkinliklerine son verdikleri görülür.

[7]   Bkz. Nuri İyem (1915-2005), Köylü Kadın, Tuval Üzerine Yağlıboya, 100.5×70 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[8]   Neşet Günal (1923-2002), Başakçılar, 1961, Çuval Bezi Üzerine Yağlıboya, 145×204 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[9]   Neş’e Erdok (1940 – ), Portre/Adnan Ekşigil, 1981?, Tuval Üzerine Yağlıboya, 180×130 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)