içsel bir performans alanı: “l’air de paris / paris havası”

GÜLAY YAŞAYANLAR

L’air de Paris / Paris Havası; ilişkisel bir zeminde bir araya gelen ve sanatçıları besleyen bir aurayı sergi mekânına yaymakta ve dönem ruhunu canlı tutmaya çalışmaktadır. Böylece, 1945-1968 yılları arasında yaşanan sanatla bağlantlı hikâyelerin yarattığı ruhsallık üzerinden bu şeffaf ve duygusal alana yayılan Paris Havası, modernist ideallere göre biçimlenen sanatsal bir olgunun, çok boyutlu bir şekilde yeniden sorgulanması anlamını taşımaktadır. Tarihsel bir hadisenin ne şekilde analiz edilebileceğine dair tutarlı bir yaklaşımı önermektedir. Dahası, sanat tarihine mal olmuş katmanlı ve çok parçalı bir olayın, güncel bakışlarla yeniden ve nasıl tasarlanabileceğine dair örnek uygulamalarla doludur.



L’air de Paris – Paris Havası, Çağdaş Türk Sanatı,1945-1968, Küratör: Dr. Necmi Sönmez, Arkas Sanat Merkezi, 28.09.2022-12.02.2023, Arkas Sanat Merkezi, İzmir. [https://arkassanatmerkezi.com/portfolio/lair-de-paris-paris-havasi/]

Necmi Sönmez küratörlüğünde düzenlenen L’air de Paris-Paris Havası / 1945-1968 adlı serginin; Türk sanatında yaşanan radikal bir yönelimin üzerinde durduğunu, bir döneme özgü yaratıcı duyarlığı öne çıkardığını söylemek mümkün.[i] Bu bağlamda sergi; ağırlıklı olarak II. Dünya Savaşı’nın ardından Paris’te yaşamayı tercih eden ve karşılaştığı yeni ifade olasılıklarına duyarsız kalmayan, hatta gelişmelerin içinde yer alarak ona katkı sağlayan Türk sanatçılarına ve yapıtlarına yer veriyor.[ii]

Bilindiği üzere Paris, her zaman zorlu sanatsal mücadelelerin yaşandığı bir kenttir. Burada, gelenekçi değerlerin bir anda alaşağı edildiği, informel bir kavrayışla oluşan soyut ve soyutlama eğilimli tepkisel resimlerin ortaya çıktığı ve bireysel üslûpların yeni görsel hazların eşliğinde pekiştiği bir ortam söz konusudur. Tam da bu süreçte, Paris’e giden Türk sanatçılarının Paris Okulu olarak adlandırılan hareketin esas aktörleri arasında yer aldığı ve büyük ilgi gördüğü tarihsel bir gerçekliktir.[iii] Fahrelnissa Zeid, Nejad Devrim, Mübin Orhon, Selim Turan, Avni Arbaş, Tiraje, Abidin Dino ve Albert Bitran gibi isimlerin yaklaşımlarında belirginlik kazanan özgüven dolu pek çok bağımsız tavrı, Doğulu enerji ve gücü; hiç kuşkusuz ki uzun soluklu kültürel, sosyal ve psikolojik yüzleşmelerin bir sonucu olarak görmek gerekir. Çünkü bu, aynı zamanda geleceğe dönük, dönemin ruhuna uygun bir masumiyetle iç içe gelişen bir olgudur. Açıkça bilinç dışından sızan ve içsel aidiyetleri baz alan yeni bir soyutlama dilini devreye sokan; imkânsız görünen koşullar altında sanat tavırlarını netleştiren ve bireysel fark unsurlarını ortaya çıkarmalarını sağlayan önemli bir gelişmedir.

Paris Okulu sürecinde; Türk sanatçılarının soyut ve soyutlama eğilimli bir düzleme evrilen işleri, kendi estetik vaadlerini aşan bir ivmeyle sürekli risk barındıran içsel bir performansa dönüşmektedir. Ve eşgüdümlü bir şekilde anlatıyı tesis eden bir ruhsal bütünlüğü yakalamaktadır. Aslında, kendiyle çatışmalı bir ruhun taleplerini resim yüzeyine taşımak, özgün bir anlam-yorum evreni yaratabilmek adına önemlidir. Bu yüzden, açık bir bir duygu yoğunluğuyla kendine has bir tatmin duygusu ve hınç (ressentiment) eşliğinde girişilen bu hareketli boyasal resim serüvenini, sanatçı yaklaşımlarıyla ilişkilendirerek anlamaya çalışmak daha uygundur. Fahrelnissa Zeid, Nejad Devrim ve Mübin Orhon gibi sanatçılarda belirgin hâle gelen, düşünsel ve duygusal bileşenleri açığa çıkaran hakiki izlere, mevcut sezgisel gücün ayrıcalığına ancak bu şekilde ulaşılabilir.[iv]


Fahrelnissa Zeid, Cehennemim, 1951, Tuval üzerine Yağlıboya, 205×528 cm. İstanbul Modern Sanat Müzesi Koleksiyonu-Şirin Devrim ve Prens Raad Bağışı. [https://www.istanbulmodern.org/tr/sergiler/gecmis-sergiler/fahrelnissa-zeid_2022.html]


l’air de paris; fahrelnissa zeid, nejad ve mübin orhon

L’air de Paris / Paris Havası adlı sergiye yapıtlarıyla değer katan Fahrelnissa Zeid’in öncelikle bir hafıza analisti olarak, tutkulu yaşamının psişik katmanlarını resimlerinde nakşettiği ortadadır. İstiflenmiş parçalı renk alanları, tuval yüzeyinde istikrarsız bir yol haritası gibi özgürce devinmektedir. Burada ilk aşamada gözlenen ve aritmik bir düzende istemli bir şekilde yaratılan karmaşanın ürünü olarak görünen şeyler ise, bilinçdışının derinliklerinden beslenen cüretkâr bir tavrın yansımasıdır. Kendi ruhundaki enerjiyi dışavuran, bu dinamik ve yeni görsel düzenlemeler; gizemli olduğu kadar, sanatçının yaşadığı farklı coğrafyaların kültürlerarası niteliğine atıflı alegorik bir niteliğe sahiptir. Özellikle sonsuzluk hissi veren anıtsal boyutlu kompozisyonları, sarsıcı bir belleğin ve dışavurulan kültürel egoizmin sanki bir manifestosudur. Aynı zamanda hırslı ve tutkulu bir sanat serüveninin, tüm zamanlarda kendini yeniden tanımlayan çatışmacı bir ruhun; modern zamanlara dair keşfedici, geçirgen ve karmaşık bir hayal gücünün güçlü sorgulamalarını içermektedir.

Keza, Nejad Devrim’de de yine şiirsel çağrışımlarla yüklü renkleri taşıyan ama daha farklı bir biçimde yapılanan bir dilden ve ahenkten bahsetmek mümkündür. Çünkü Nejad’ın üslûbu, her zaman insanı ikna etmeye meyilli duran renkli ve daha anlatısal bir yapının ürünüdür. Nejad; resimleriyle bazen bir hikâyeye başvurmaksızın, salt resimsel bir fikrin peşinde kalan bir kendini sınama hâliyle karşılaştırır bizi. Nitekim; Paris’te ürettiği resimlerin lirizmle bütünlenen kurgusu hakkında Necmi Sönmez de benzer vurgular yapmakta ve resminde tekrarlardan ısrarla uzak durduğunu, sıra dışı bir kompozisyon anlayışı geliştirdiğini belirtmektedir.[v] Nihai evrede Nejad’ın uzlaşmaz imge yığınıyla baş eden dışavurumcu soyutlama yöneliminde; duygusal hakikatlerin, yaşam öyküsel bir ritim ve coşkuyla kendine bir akış yolu bulması çok önemlidir.

Benzer şekilde Mübin Orhon’un da adeta birer monoloğa dönüşen resimlerinde, varoluşsal tartışmalar yaratan özgün bir tavır söz konusudur. Bir iç-dünya tasavvurunun idealizminden bahsedilebilir burada. Kendine özgü bir sahiciliğin, renkli fakat nesnesiz bir biçimde tüm yüzeye yayıldığı monokrom etkili bu resimler; sanki, yoğun bir düşünme performansına ve iç-görüye dayalı derin ve anlamlı bir yolculuğa eşlik etmektedir. Tinsel atmosferiyle, bakışları içine alan bu özdeşleyim ve yoğunlaşmanın, düşünceyi takıntılardan arındıran ya da bu olasılığı tartıştıran bir deneyime dönüştüğü açıktır. Zaten Orhon’un sanat pratiğinde, bir iç dünya serzenişi olarak üretilen ve metafizik boyuta sahip bu resimler; modernist rüyanın peşinde giden ve öteki olarak orada olma sorunuyla baş eden bir psikolojiyi yansıtmaktadır. Dolayısıyla Mübin Orhon’da monokrom hâle gelen renk alanları ve soyut-dışavurumcu kompozisyon anlayışı, neredeyse felsefî bir söylem olarak dış yüzeyi kaplarken, belki de aşkınlaşan bir zihnin dramına yön vermekte ve tuval yüzeyinde kurulan gizemli yapıları tahakküm altına almaktadır.

Zaten; bu durum, yani genel itibariyle tüm sanatçılara sirayet eden hassas ve kendine odaklı derin düşünme ve ifade tarzı, L’Air de Paris/Paris Havası adlı bu serginin müzakere ettiği hususlara işaret etmektedir. Necmi Sönmez; özellikle kendisi sanatsal bir anlatıya dönüşen sergileme ve aktarma mizanseniyle mekânı dönüştüren duygusal bir hava ve ritme vurgu yapmaktadır. Nitekim L’air de Paris / Paris Havası; ilişkisel bir zeminde, bir araya gelen ve sanatçıları besleyen bir aurayı sergi mekânına yaymakta ve dönem ruhunu canlı tutmaya çalışmaktadır. Böylece, 1945-1968 yılları arasında yaşanan sanatla bağlantlı hikâyelerin yarattığı ruhsallık üzerinden bu şeffaf ve duygusal alana yayılan Paris Havası, modernist ideallere göre biçimlenen sanatsal bir olgunun, çok boyutlu bir şekilde yeniden sorgulanması anlamını taşımaktadır. Tarihsel bir hadisenin ne şekilde analiz edilebileceğine dair tutarlı bir yaklaşımı önermektedir. Dahası, sanat tarihine mal olmuş katmanlı ve çok parçalı bir olayın, güncel bakışlarla yeniden ve nasıl tasarlanabileceğine dair örnek uygulamalarla doludur.

L’air de Paris / Paris Havası, Necmi Sönmez tarafından incelikle örülen bir inşa çabası olarak karşımızda durmaktadır.


Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2022, Tüm hakları saklıdır. / All Rights Reserved.

Ayrıca Bakınız: https://saglamart.com/soyut-ve-soyutlama-egilimleri-baglaminda-turkiyede-resim-sanati

[i]       Dr. Necmi Sönmez (1968 – İstanbul) Mainz, Paris, Newcastle, Frankfurt Üniversitelerinde Sanat Tarihi ve Klasik Arkeoloji eğitimi aldı. Heykeltıraş Wolfgang Laib üzerine hazırladığı doktora tezini 2000 yılında tamamladı. Kitaplarının yanı sıra gazete ve dergilerde yayınladığı resim eleştirileri, söyleşi ve çevirileriyle de tanınır. 1995’ten itibaren Türkiye, Fransa, Avusturya, Almanya ve Hollanda’da çok sayıda sergi düzenlemitir. 2001-2006 arasında Museum Folkwang Essen’de Çağdaş Sanat Bölümü’nü yönetti. Halen bağımsız küratör, editör ve yazar olarak çalışmalarına devam etmektedir.

[ii]      L’air de Paris – Paris Havası, Çağdaş Türk Sanatı, Küratör: Dr. Necmi Sönmez, Tasarım: Ömer Durmaz, Arkas Sanat Merkezi, 28.09.2022-12.02.2023, Arkas Sanat Merkezi, İzmir. Sergide yer alan sanatçılar: Léopold Lévy, Fikret Mualla ve Hale Asaf öncüler olarak; Fahrelnissa Zeid, Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Hakkı Anlı, Sabri Berkel, Füreya Koral, Abidin Dino, Hulusi Mercan, Selim Turan, Cihat Burak, Adnan Varınca, Şükriye Dikmen, Avni Arbaş, İlhan Koman, Leyla Gamsız, Lütfi Özkök, Neşet Günal, Nejad Devrim, Mübin Orhon, Nedim Günsür, Tiraje Dikmen, Adnan Çoker, Turan Erol, Kuzgun Acar, Semiramis Zorlu, Albert Bitran, Oktay Günday, Ferit İşcan, Erdal Alantar, Remzi Raşa, Güneş Karabuda, Yüksel Arslan, Müzehher Bilen Pasin.

[iii]      Paris Okulu, 1950’li yıllarda Paris’te çeşitli ülkelerden gelen sanatçıların soyut ve dışavurumcu bir duyarlıkla biçimledikleri ortak anlayışın adıdır. Türk sanatçılarının aynı dönemde non-figüratif eksende gerçekleştirdikleri yeni ve başarılı deneyim sürecini Paris Okulu (Ecole de Paris) ile ilişkilendirmek ve bir görme/algılama önerisi halinde beliren Paris Okulu’nu; Çağdaş Türk Sanatını dünya sanat gündemiyle yakınlaştıran bir sürekli etki olarak değerlendirmek doğru olur. 

[iv]      Fahrelnissa Zeid (1901-1991) İstanbul’da Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’nde başlayan sanat eğitimine 1924 yılında Paris’te Académie Ranson ve Atelier Bissière’de devam etti. Paris Okulu hareketi içinde yer aldı. Avrupa, ABD ve Orta Doğu’da çok sayıda sergiye ve bienale katıldı. Nejad Devrim, (1923-1995), Güzel Sanatlar Akademisi Leopold Levy Atölyesi’nde 1941 yılına dek öğrenim görmüştür. 1946 yılında Paris’e yerleşir. 1950’li yıllarda Paris Okulu bünyesinde lirik-soyut estetiğin uygulayıcılarından biri olarak çok sayıda sergiye katılır. Mübin Orhon, (1924-1981), 1947 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümün bitirir. 1948 yılında iktisat doktorası yapmaya gittiği Paris’te resimle ilgilenmeye karar vermiştir.

[v]      Bknz. Necmi Sönmez, Paris Tecrübeleri / École de Paris – Çağdaş Türk Sanatı, 1945-1965, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Haziran 2019, İstanbul. sf.68.