izmir resim ve heykel müzesi için seyir rotası – 1

GÜLAY YAŞAYANLAR

Mekânın Duygusu: Zaman, Temsil ve Düzen adıyla sunulan sürekli müze sergisi, birinci katta İzlenimci Coşku adı verilen galeride asker kökenli ressam-sanatçılarla, (Şeker Ahmed Paşa, Süleyman Seyyid Bey, Hüseyin Zekâi Paşa ve hakkında fazla bir bilgiye sahip olamadığımız Mülâzım Remzi’ye ait tuval örnekleriyle başlamaktadır. Bu düzenleme, Halil Paşa ve Hikmet Onat ya da Sami Yetik üzerinden 1914 Kuşağı sanatçılarına ulaşmakta; Özellikle Hüseyin Avni Lifij, Nazmi Ziya Güran, İbrahim Çallı, Şevket Dağ ve Feyhaman Duran gibi Akademi mezunu sivil isimlerle yüzyıl başını anlatan bir dönem temsilini yerine getirmektedir.


İzmir Resim ve Heykel Müzesi‘nin eski Alsancak Tekel Sigara Fabrikası alanında bulunan bir sanayi yapısının mekânsal dönüşümüyle çağdaş bir müze binası olarak yeniden düzenlenmesi, doğal olarak  yaşanan sürece ilişkin farklı hikâyeleri barındırır. Ortak hafızada yer etmiş pek çok hatırayı aralayan, çok parçalı ve eşzamanlı bir kurulumla ortaya çıkarılan bu estetik yapılanma; müzenin tarihiyle ilişkili bilgiler üzerine katlanarak yepyeni bir başlangıca işaret etmektedir. Bu arada, müzeyi donatan ve yeni yerlerine alışma sürecindeki eserlere yönelik bakış denemeleri de, yeni anlam olasılıklarıyla mekânın duygusal bütünlüğüne hiç kuşkusuz katkı sağlayacaktır. İki kata ve farklı alanlara yayılan bu kurgusal düzenleme, gerçekten de, her bir eser için yarattığı bağımsız alanla birlikte, tarihsel geçişlere dayalı bir canlandırmayla yeni seyir rotalarını önermektedir.



yeni bir görsel dil ve ifade alanı olarak resim

Mekânın Duygusu: Zaman, Temsil ve Düzen [1] adıyla sunulan sürekli müze sergisi, birinci katta İzlenimci Coşku adı verilen galeride asker kökenli ressam-sanatçılarla, (Şeker Ahmed Paşa, Süleyman Seyyid Bey, Hüseyin Zekâi Paşa ve hakkında fazla bir bilgiye sahip olamadığımız Mülâzım Remzi’ye ait tuval örnekleriyle başlamaktadır. Bu düzenleme, Halil Paşa ve Hikmet Onat ya da Sami Yetik üzerinden 1914 Kuşağı sanatçılarına ulaşmakta; Özellikle Hüseyin Avni Lifij, Nazmi Ziya Güran, İbrahim Çallı, Şevket Dağ ve Feyhaman Duran gibi Akademi mezunu sivil isimlerle yüzyıl başını anlatan bir dönem temsilini yerine getirmektedir. [2]

Asker kökenli Osmanlı ressamlarının kısa sürede yaşadığı değişimi net bir şekilde ifade eden ve çok sayıda eseriyle koleksiyona güç katan Halil Paşa’nın izlenimci etkilerle yüklü manzaraları, lirizmle alâkalı duyumlara doğada aranan bir karşılık gibidir. Aynı şekilde, Hüseyin Avni Lifij’de de belirginleşen izlenimci etkilerin, ışıkla daha da görünür kılındığı ve böylece doğada gizli olan melankolinin, manzaradan sıyrılarak resimlerin tümüne bulaştığını gözlemek mümkündür. Ya da; Nazmi Ziya Güran’ın, duygusal tonlardan oluşan ve adeta masumiyet düşlerine zemin hazırlayan Bahar adlı resminde olduğu gibi, yine izlenimci bakışla üretilmiş ve dünyevileşmiş bir tasavvura dönüşür. Haz yüklü bu resim, tüm bakışları açıkça zapteden sıra dışı bir görselliğe sahiptir. [3] Aynı salonda yer alan ve ilk kadın ressamlarımızdan biri olan Müfide Kadri’ye ait kompozisyon ise; tuhaf bir derinlik algısı yaratacak düzeyde dramatize edilmiş mesafeli bir duyum içindedir. [4] Kadınsı bir bakış ve duyarlıkla biçimlenen bu kompozisyon, ironik ve duygusal anlamlarla yüklü bir içerisi vurgusuna sahiptir. İnce detaylarla örülü bir masa üzerinde meyvelerle donatılmış bu ölüdoğa, sol kısmında yer alan pencerenin dışına taşarak Kız Kulesi’ne kadar uzanır. Bir yandan, Boğaz’a ve dolayısıyla dışarıya duyulan özlemi ifşa eden iki mekânlı bu tuhaf resim, dışarıyı içeriye davet eden bir tezyin olarak sabırla üretilmiştir. Sanatçının iç dünyasını açıkça dışavuran bu ölüdoğa, uzaktaki puslu bir İstanbul manzarasıyla bütünleşerek, adeta zamanın ve dünyanın sonuna ilişkin bildirimlerle yüklü gibidir.



Birinci katta düzenlenen Modernizmin Peşinde adlı diğer salon, yine yüzyıl başında egemen olan İzlenimci etkilerin yayılım gücünü göstermeye devam eder. Hemen girişte yer alan İbrahim Çallı’ya ait manzara, sözü edilen izlenimci atmosferin ruhuyla zenginleşen benzersiz bir anlatıdır. Burada, pastoral bir sihir halinde resme yayılan ışık, izlenimci yaklaşımı netleşmiş bir fırça-tuş yorumu ve saydamlığı içinde manzaranın bütününe hâkimdir. Ve kontrollü bir öte-yaka tasavvuruna ait tüm kıvrımları berrak titreşimlerle aydınlatır. Ancak aynı salonda yer alan Ali Avni Çelebi’den Cevat Dereli’ye, Refik Epikman ve Mahmut Cûda’ya [5] uzanan sıralama ise, giderek dışavurumcu etkilerin belirginleştiği bir bakış değişikliğini görünür kılar. Bu kapsamda özellikle Ali Avni Çelebi’nin dışavurumcu bir duyarlık ve konstruktif nitelikli etkilerle üretttiği resimler, Kübizme atıflı planlı ve yapısal formlar üzerinden akıcı bir dil imkânı sunarken, daha kavramsal bir inşa anlayışının kullanılması bakımından öncü bir nitelik taşır. Derinlik etkilerinin azaldığı yeni bir yüzey resmi anlayışını öneren bu düzenleme, söz konusu değişimin önemli bir örneğidir. [6]

Söz konusu dönemde; Türk Resmini uzun bir süre etkisi altında tutan izlenimci alışkanlıklara, serbest bir biçimlemeyle karşılık veren, soyut ve soyutlama eğilimi içinde olan Zeki Faik İzer, Cemal Tollu ve Nurullah Berk gibi sanatçılar tarafından daha güçlü ve derinlikli bir şekilde vurgulanan bir evren tahayyülünden, biçimci bir yönelimden ayrıca bahsedilebilir. [7] Birinci katta yer alan Biçimçi Arayışlar adlı bu sunum, d Grubu sanatçıları ile bu harekete sonradan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu ve Halil Dikmen gibi sanatçılar üzerinden yüzyılın ikinci yarısında tanık olunan soyutlama öngörülü yenilikçi arayışlara geçişi mümkün kılar. Bu süreçte, soyut düzenlemeleriyle kendine farklı bir konum yaratan Zeki Faik İzer’in farklılaştığı hemen görülür: İzer; bu bağlamda soyut resmi, ritim ve hıza bağlı bir devinim öngörüsüyle tasarlarlayan, bilinçdışından yansıyan duygusal aktarımları eşzamanlı olarak renge ve lekeye dönüştüren dışavurumcu bir eylem içindedir. Ve ürettiği resimler, öznenin dünya ile olan şiirsel bağlantılarının bir izdüşümü gibidir. [8]

Yazının devamı için bakınız: https://saglamart.com/izmir-resim-ve-heykel-muzesi-seyir-rotasi-2


Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2023, Tüm hakları saklıdır. / All Rights Reserved.

Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/izmir-resim-ve-heykel-muzesi-bir-mekan-yaratma-psikolojisi

[1]   Mekânın Duygusu: Zaman, Temsil ve Düzen / The Sense of Place: Time, Representation and Order, Küratör: Prof. Mümtaz Sağlam, İzmir Resim ve Heykel Müzesi Sürekli Koleksiyon Sergisi, İzmir Resim ve Heykel Müzesi, Nisan 2023, Alsancak-İzmir. (Proje Sahibi: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, Proje Yönetimi: Dr. Alper Özkan, Koordinatör: Dr. Ayşe Füruzan Caman, Danışman: Prof. Gülay Yaşayanlar, Sergileme Tasarımı ve Yapım: Saglamartspace, Çalışma Ekibi: Varol Topaç, Seda Sentürk, Ramazan Göksu Göçen, Kurulum: Simurg Fine Art, Çerçeve: Galeri Ege/Reha Şair) 

[2]   1914 Kuşağı; Akademi eğitimlerinin hemen ardından yurtdışında pekişen sanat tavırları nedeniyle adları izlenimci sıfatıyla birlikte anılır. Olağanüstü yeteneklerle donanmış güçlü sanatçılardır. Özellikle Fransız resminde örneklenen izlenimci yaklaşımı biçimsel düzeyde benimsemiş ve başarıyla uygulamışlardır. Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Nazmi Ziya Güran, Sami Yetik, Feyhaman Duran ve Namık İsmail, gibi sanatçılarda doruğa çıkan bu resimleme çabası, zamanla yerel duyarlıkla ütünleşen özgür ve işlek bir fırça işçiliğine ve kendiliğindenliğe bağlı, dokusal kaliteyi de öne çıkaran bir üslûp tarzına dönüşmüştür. 1914 Kuşağı sanatçılarının, boyasal ilgilerini manzara dışındaki resim türlerine de yöneltmiş olmaları ayrıca önemli bir olgudur.

[3]   Nazmi Ziya Güran (1881-1937), Manzara/Bahar, 1936, Tuval Üzerine Yağlıboya, 50×61 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[4]   Müfide Kadri (1890-1912), Natürmort, Tuval Üzerine Yağlıboya, 54×73 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[5]   Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği; sanatsal sorunları bir birlik hareketiyle gündeme taşımayı, yaygın sanat anlayışını bir anlamda eleştirmeyi önerir ve plastik sanatların ülkemizde daha sağlıklı temeller üzerinde gelişmesi için büyük çaba gösterir. 1928-42 yılları arasında etkinlik gösteren Müstakiller, estetik ve plastik açıdan, izlenimci alışkanlıkların yaygınlaşması sonucu neredeyse görmezden gelinen, üç boyutlu ve derinlikli mekân olgusunun önemini vurgulamak, aynı şekilde yine yapı sorununu düşünsel ve plastik düzeyde tartışmak isterler. Dolaylı olarak Türk resminde bir düşünce ve yaklaşım değişiminin kaynağı olarak görülen, sanatın özünü; plan, modülasyon, boşluk ve yapı gibi değerler üzerinden öne çıkaran radikal bir sanat bir anlayışına sahiptirler.

[6]   Ali Avni Çelebi (1904-1993), Manzara, 1940, Kontraplak Üzerine Yağlıboya, 50.5×60 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[7]   d Grubu; Türkiye’de sınırlı bir katılımla kurulmuş görünen ve fakat kapsamı ve etkisi büyük olan grup hareketinin adıdır. Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Cemal Tollu, Elif Naci, Abidin Dino ve Zühtü Müridoğlu’nun 1933 yılında oluşturduğu bu topluluğun öncelikli hedefi, sanat ortamını canlandırmak, gerçek anlamda yaşayan bir sanat anlayışını ülkeye yaymak şeklinde ifade edilmiştir. Bu doğrultuda, gerektiğinde aşırı görünmekten bile ürkmeyen doğru yaklaşımları uyarlamak ise pratikte benimsenen bir ilke olmuştur. d Grubu, bir üslûp tarzı yaratma konusunda başarılı görünür ve kübist esintilerle örülü “aşırı biçimci” plan ayrımlarına dayalı gelişen bir desen/resim anlayışını örnekler.

[8]   Zeki Faik İzer (1905-1988), Tophane’den Haliç, (Ayrıntı), Mukavva Üzerine Yağlıboya, 49×49 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)