şeref akdik: iyimser bir modern *

GÜLAY YAŞAYANLAR

Şeref Akdik’in izlenimci bir duyarlıkla biçimlenen, duygusal bir atmosferin ağır bastığı resimleri, hiç kuşkusuz ki, sanata olan koşulsuz inancının ve bağlılığının ürünleridir. Gerçekçi bir görüntüyle hayal dünyasını birleştiren bu dinamik yaklaşım, arka planında modernist bir inşa sürecini ve toplumsal değişim özlemini ısrarla anlatır. Türkiye’nin kültürel gelişimini yansıtan kimlikleri, mekânları ve yeni yaşam biçimlerini kaydeden bütünlüklü bir öznel çabanın ürünüdür. Burada netleşen sempatik söylemin, sanatçının bilinçdışında şekillenen sevgi yüklü bir potansiyeli barındırması ise ayrıca önemlidir.


Bir süredir yeni binasında hizmet vermekte olan İzmir Resim ve Heykel Müzesi’nde düzenlenen kalıcı etkinliklerden biri de, Şeref Akdik: İyimser Bir Modern adlı sergidir. [1] Erken Cumhuriyet Dönemi’nin kültürel ve toplumsal alanda gelişme idealini tuvallerine taşıyan ressam Şeref Akdik’in anısına yönelik olarak hazırlanan bu sergi, sanatçının vefatından sonra ailesi tarafından müzeye bağışlanan resimlerle oluşturulan bir mini retrospektif niteliğinde. [2] Böylece, soluksuz bir şekilde resim yapan Akdik’in, özellikle portrelerinde beliren müşfik bakışa ve karakter oluşturma gücüne vurgu yapılıyor, ayrıca sanatçının izleyeni ferahlatan manzaralarına farklı bir bakış yöneltiliyor.



coşkulu bir portre performansı

Nazlı Ecevit, Uyuyan Kadın ve Köpekli Kadın gibi unutulmaz portre yorumlarıyla tanıdığımız Şeref Akdik; aslında kadının toplumsal yapı içindeki rolünü, modernist ütopyanın bir parçası olacak şekilde belirleme ve onu özel bir mekân düzenlemesi içinde gösterme çabasındadır. [3] Özellikle 1940’lı yılların kültürel dinamikleri göz önüne alındığında, bu çok önemli bir girişimdir. Oturan, kitap okuyan, saçını tarayan, pencereden dışarıyı seyreden, güçlü ve nefes alan çok sayıda kadın figürü, kararlı fırça vuruşlarıyla tuval yüzeyine taşınmıştır. Kadın imgesini, bulunduğu mekânı dönüştüren bir yaklaşımla ele alan Akdik; farklı ruh hâllerine sahip kadınları özel bir algının peşinde özenle betimlemektedir.

Bu yüzden Akdik’in portreleri; özneyi/modeli bize tanıtan en doğal görüntünün keşfiyle alâkalıdır. Karakter özelliklerinin yakalandığı bir anda beliren her portre, gerilimli bir performans sonucunda romantik bir muammanın da içine gömülür. Modelin karakteriyle uyumlu görünen özel ve sıcak tonlarla vurgulanan tensel doku üzerinden sanki örtülü ve ölçülü bir erotizmi çağrıştırır. Hatta bakışı ele geçiren kışkırtıcı gizil bir güce sahip olur. Dahası, bu portreler; şeffaf bir perdenin ardından yansıyan kadınsı halleriyle bir iç ahengin psikolojisini cisimleştiren sempatik duruş ve huzur içindedir. Etkili, samimi, sahici ve kendine has bu imge diziliminde, bakışın talep ettiği bir öyküye odaklanılmakta ve portrenin ruhsal sınırları özenle korunmaktadır. Dışarıya sızan kimi melankolik vurgulara rağmen, ideal bir dünyanın net ve ışıklı atmosferi bize başarıyla sunulmaktadır.

Şeref Akdik’in ustaca ele aldığı bu portre düzeni ve temsil stratejisi üzerine bugün çok şey söylenebilir. Hatta sarf edilecek yeni sözler, ideal kadın imgesinin her dönemde ayrı ve katmanlı bir boyut içermesiyle ilişkili olabilir. Akdik’in kendi döneminde giriştiği ve bir toplumsal gerçeklik hadisesi olarak vurguladığı imge tercihleri, bu yüzden anlamlı ve önemli görünmektedir. Geliştirdiği karakter-imgeyi, görev ya da sorumluluk alanı içinde gören ve gösteren Akdik, aynı zamanda kendi hikâyesini de anlatan içtenlikli resimleriyle samimi bir yaşam öngörüsünü bize aktarmaktadır.



bir dış-mekân yansıması olarak manzara

Şeref Akdik; kendisini kuşatan bir iç huzurun peşinde yerel imgeleri üretmek üzere manzaraya da yönelmektedir. Böylelikle, mesajlarla yüklü portre denemelerinin yanı sıra, anlık ve değişken bir zeminde yapılanan yeni bir anlatı düzlemine daha alan açmaktadır. Burada, uyumlu renk geçişleriyle sanki dokunulmamış yerleri anlatan, görüntüyü adeta idealize eden özgün bir lirizmin izlerini bulmak olasıdır. Akdik’in görsel bilincini bütünleyen bu manzaraları, genelde rastlantısal olmayan anlık önsezilerinin bir ürünü ve memleket sevgisinin bir tezahürü olarak görmek mümkündür.

Akdik’in manzaraları, aslında bulunduğu yeri gözlemleyen ve hızlı bir şekilde teşhir eden, dinamik bir kavrayışın ürünleridir. Dingin bir atmosfer içinde yapılanan bu resimler, doğayla girişilen sessiz ve mütevazı bir diyaloğun izlerini yansıtır. Post-izlenimci bir yorum tekniğiyle resmi saran ruhsal bir derinliğe, melodramatik bir boyuta sahiptir. Yine de karamsar olmayan bir bakışla biçimlenen doğayla özdeşleşme hâlinin dolaysız birer sonucu olan bu bol ışıklı ve canlı görüntüler, sanatçının ruhunu, duyarlığını ve içtenliğini yansıtan pencerelere dönüşür.

Akdik manzaralarında, duyumsama kapasitesiyle ilişkili bir biçimde; ele aldığı yerel imgeleri hiyararşik bir yapılanmayla düzenlemekte, önsezileriyle bütünleştirerek bir tasvir mantığı uyarınca atıfta bulunduğu yere ait kılmaktadır. Böylece görüntünün yer ve zamanıyla da bağlantılı olan, sıcak ve devingen izlenimler, söz konusu duyumsamanın gücünü arttırmaktadır. Dolayısıyla sergilenen tuhaf ve aşırı duyarlılık bağlamında, gezdiği yerlerin ışığını ve soluğunu hissettiren ve ütopik bir hayal gücünü devrede tutan sanatçının, sıradan olan görüntüye nüfuz eden yaratıcı dönüştürme potansiyelinden söz etmek gerekir. Bu kavrayış ayrıca, yüceltilmiş bir duygulanımın ortaya çıkardığı saf bir düzen kaygısını da açıkça hissettirir bize.

Akdik’te aslında ideal bakış açısına odaklı bir manzaraya koşullanan sıkıştırılmış bir atmosfer, ufuk düzlemiyle birlikte anlamlı bir derinlik kazanmakta ve önden arkaya doğru genişleyen bir yüzeyi içsel gerekçelerle örgütlemektedir. Bu nedenle; her şeyin bir arada olduğu (gökyüzü, ağaç, nehir, deniz) olanaklı bir manzaranın tasvirinde, sıradanlığı aşan duygusal bir auranın, doğanın dinamik gücünü görünür kılması oldukça önemlidir. Zaten bir manzara üretiminin, yaşamöyküsel belirleyicilerin de eşliğinde sembolik bir kavrayış formuna bürünmesi, sanatçının mütevazı bakışıyla anlam kazanan ve fark yaratan bir durumdur.


kimlikler, mekânlar ve yeni yaşam biçimleri

Şeref Akdik’in izlenimci bir duyarlıkla biçimlenen, duygusal bir atmosferin ağır bastığı resimleri, hiç kuşkusuz ki, sanata olan koşulsuz inancının ve bağlılığının ürünleridir. Gerçekçi bir görüntüyle hayal dünyasını birleştiren bu dinamik yaklaşım, arka planında modernist bir inşa sürecini ve toplumsal değişim özlemini ısrarla anlatır. Dahası Türkiye’nin kültürel gelişimini yansıtan kimlikleri, mekânları ve yeni yaşam biçimlerini kaydeden öznel bir çabaya dönüşür. Burada netleşen sempatik söylemin, sanatçının bilinçdışında şekillenen sevgi yüklü bir potansiyeli barındırması ise ayrıca önemlidir.


Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2023, Tüm hakları saklıdır. / All Rights Reserved.

Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/izmir-resim-ve-heykel-muzesi-bir-mekan-yaratma-psikolojisi

[*] Şeref Akdik: İyimser Bir Modern / Şeref Akdik: An Optimistic Modern, İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu’ndan Derlenen Mini Retrospektif, Küratör: Prof. Gülay Yaşayanlar, Nisan 2023, İzmir Resim ve Heykel Müzesi, Alsancak-İzmir. (Proje Sahibi: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, Proje Yönetimi: Dr. Alper Özkan, Koordinatör: Dr. Ayşe Füruzan Caman, Sergileme Tasarımı ve Yapım: Saglamartspace, Çalışma Ekibi: Mümtaz Sağlam, Varol Topaç, Seda Sentürk, Ramazan Göksu Göçen, Sergi Kurulumu: Simurg Fine Art Lojistik ve Danışmanlık Tic. Ltd. Şti., Çerçeve: Galeri Ege-Reha Şair.) 

[1]   Bu yazı, sergi küratörü Gülay Yaşayanlar’ın Şeref Akdik ile ilgili olarak hazırladığı iki ayrı yazıdan derlenmiştir. Bkz. Gülay Yaşayanlar, “İyimser Bir Modern – Şeref Akdik’in Portreleri”, “Gözlem, Duyum ve Sempati – Şeref Akdik’in Manzaraları”, Şeref Akdik: İyimser Bir Modern / Şeref Akdik: An Optimistic Modern, Türkçe/İngilizce, Çeviri: Ankara Tercime Merkezi, Tasarım: Saglamartspace, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve İzmir Resim Heykel Müzesi Yayını, 168 sayfa, Basım: Metro Mabaacılık Tic. Ltd. Şti, Haziran 2023 İzmir.

[2]   Şeref Akdik (1899-1972) Mekteb-i Sultânî’de (Galatasaray Lisesi) ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde hüsnühat dersi veren Reîsülhattâtîn Kâmil Akdik’in oğlu olarak İstanbul’da doğdu. Babasından hat eğitimi alan Akdik, ortaöğrenimini Fatih Rüşdiyesi’nde tamamladı. 1911’de Osmanlı Ressamlar Cemiyeti tarafından çocuklar için düzenlenen müsabakaya katıldı ve ikinci oldu. 1913’te Hoca Ali Rıza, 1914’te İbrahim Çallı ile tanıştı. 1915’te Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne girdi. İlk hocası Joseph Warnia-Zarzecki’den desen ve alçı heykel, daha sonra Ömer Adil ve İbrahim Çallı’nın atölyelerinde yağlı boya ve Hikmet Onat’dan desen dersleri aldı. 1916’da Birinci Dünya Savaşı nedeniyle askere alındı, eğitimi kesintiye uğradı. 1918’de savaşın bitimiyle okula geri döndü. 1925’te açılan Avrupa Sınavı’nı kazanarak sanat eğitimi almak üzere Paris’e gönderildi. Académie Julian’da Paul-Albert Laurens’ın öğrencisi oldu. Bu dönemde Paris’in dışına çıkarak Almanya, Belçika ve İtalya’daki müzeleri gezdi. 1928’de Türkiye’ye döndükten sonra Sivas ve Ankara’da resim öğretmenliği yaptı. Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kurucu üyesi olan Akdik, Devlet Resim ve Heykel Sergileri’ne düzenli olarak katıldı. 1951’de Güzel Sanatlar Akademisi’nde atölye hocası oldu. Babasından aldığı geleneksel sanatlar eğitimi ile hüsn-i hat ve ebru eserleri de üreten sanatçı 1964’te emekli olana kadar Akademi’de resim ve hat dersleri vermeye devam etti.

[3]   Bahsedilen resimler için bkz. Şeref Akdik, Uyuyan Kadın, 1929, Tuval Üzerine Yağlıboya, 38×45 cm. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu. https://irhm.msgsu.edu.tr , Şeref Akdik, Nazlı Ecevit Portresi, 1932, Tuval Üzerine Yağlıboya, 100×80 cm. Ahu-Can Has  Koleksiyonu. Şeref Akdik, Köpekli Kadın, 1930, Tuval Üzerine Yağlıboya, 130×75 cm. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu. https://irhm.msgsu.edu.tr