izmir’de resim, mekân ve zaman

GÜLAY YAŞAYANLAR

İzmir gibi merkez dışına konumlanmış ve kendi kültür evrenini oluşturmuş, dahası düşünce ve davranış modellerini geliştirmiş bir kentte, kavramsal bakışın işler hâle getirdiği bir imgelem üzerinden farklı bir dünyayı kurgulamak her zaman mümkündür. Böylelikle kolektif hafızaya ait yer ve mekânlara sembolik anlamlar yüklemek, mevcut sorunların çözümünü dönemsel koşullar bağlamında bu zeminde aramak doğaldır. Bu yüzden, İzmir’in ışıklı ve mütevazı ortamında gelişen toplumsal ve kültürel hayatı niteleyen imgelerin fazlasıyla bireysel, bağımsız ve sıcak tonlarla yüklü olduğu gözlenir. Bu farklılık, çoğu zaman İzmir’in entelektüel birikiminin yansıması olarak, gerçekleşen sanatsal dışavurumun enerjisini oluşturur.


Yeni binasında hizmet vermeye başlayan İzmir Resim ve Heykel Müzesi’nde İzmir’de Resim, Mekân ve Zaman adıyla düzenlenen sergi, bağımsız varoluşuyla aslında ayrı bir bakışı talep ediyor. Kent-sanat ve hayat ilişkisinin sürekliliğinde beliren duyumsama ve yorum farklılıklarına odaklanan bu sergi, özellikle 1940’lı ve 1980’li yıllar itibarıyla İzmir’de yaşayan ve çalışan bazı sanatçıların müze koleksiyonunda yer alan resimlerine dikkatimizi çekiyor. [1]

İzmir gibi merkez dışına konumlanmış ve kendi kültür evrenini oluşturmuş, dahası düşünce ve davranış modellerini geliştirmiş bir kentte, kavramsal bakışın işler hâle getirdiği bir imgelem üzerinden farklı bir dünyayı kurgulamak her zaman mümkündür. Böylelikle kolektif hafızaya ait yer ve mekânlara sembolik anlamlar yüklemek, mevcut sorunların çözümünü dönemsel koşullar bağlamında bu zeminde aramak doğaldır. Bu yüzden, İzmir’in ışıklı ve mütevazı ortamında gelişen toplumsal ve kültürel hayatı niteleyen imgelerin fazlasıyla bireysel, bağımsız ve sıcak tonlarla yüklü olduğu gözlenir. Bu farklılık, çoğu zaman İzmir’in entelektüel birikiminin yansıması olarak gerçekleşen sanatsal dışavurumun enerjisini oluşturur. [2]

Açıkça belirtmek gerekirse; İzmir’in konumuyla ilişkili olarak duyumsanan farkındalık, sanatçıları daha özgün ve güçlü arayışlara taşırken, kentsel alanın da kararlı ve gelişmeye açık deneyimler için uygun bir zemin olarak kavranmasına neden olmuştur. Burada, kente dair duygusal bileşenlerin niteliği ve izleriyle biçimlenen bir şimdinin mekân ve zaman örüntüsü, nitelikli işlere evrilmekte ve henüz ortaya çıkmamış duyumlara yön vermektedir. Böylece, görsel dilin devinimiyle mümkün hâle gelen deneyimler, dramatize edilen bir yapı olarak kültürel hafızaya dâhil edilmektedir. Aslında kendini sakınan bir kent olarak İzmir, yeni-modern düşünme ve üretimin verileriyle, hayata ve sanata dair sorgulama pratiklerini canlı tutmakta; gücünü ve kozmopolit değerlerini bu şekilde korumaktadır.

İzmir’de farklı zamanlarda yaşayan ya da burada bulunmanın ayrıcalığı ile hareket ederek sanat üretiminde bulunan Fahrünnissa Zeid, Cevad Şakir Kabaağaçlı, Şeref Akdik, Âbidin Elderoğlu, Celâl Uzel, Kadri Atamal, Fahir Aksoy, Turgut Pura, Vedat Mavitan, Nurettin Ergüven, Şeref Bigalı, Cavit Atmaca, Güven Zeyrek, Kadir Ata ve Adem Genç gibi pek çok sanatçı; eserleriyle kendilerine arındırılmış bir iç alan yaratmış ve işlevsel bir anlatım üzerinden kendilerini ifade etmiştir. Şu bilinmelidir ki İzmir, sanatçıların koşulşuz ve yoğun biçimde üretim pratiğine bulaştığı bir yerdir. [3]



bir manzara: kadifekale’den izmir

İzmir’de Resim, Mekân ve Zaman adlı sergiyi simgeleyen süpriz görüntülerden ilki hiç kuşkusuz ressam Fahrünnisa Zeid’e aittir. Kadifekale’den İzmir adlı bu çalışma, serginin dayanak noktalarından biri olarak yerini almaktadır. [4] Sanatçının değişim arayışlarına karşılık gelen bu çalışmada sahici bir duygulanım boyutunu yakaladığı açık bir biçimde gözlenir. Zeid bu çalışmada, dairesel çizgilerin sürekliliğinde beliren bir desen ağıyla yepyeni ve farklı bir bakışı zihinlere yer edecek şekilde gerçekleştirir. İçinde bulunduğu ruh hâli, bu dinamik görüntünün yarattığı enerjiyle bütünleşmiştir. Dolayısıyla maharetli bir illüzyonist olarak Zeid burada alegorik betimlemelerle yüklü bir manzara ressamı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Zeid’in 1945 yılında İzmir’de ürettiği, nostaljik bir duyarlığın gizemiyle yüklü bu görünüm, İzmir’e adeta duygusal bir şekilde dokunan çizgilerin, aykırı estetik kaygılarla şekillenen bir hayal gücünün ürünü olduğunu hissettirir. Körfez manzarasını başkalaştıran bu özgün biçimleme, Kadifekale’den başlayan, körfez üzerinden Yamanlar Dağı’na uzanan bir görünümden çok, zihinsel bir bakış deneyimidir artık. Zeid için manzara burada, kurgusal niteliği olan resmedilmiş bir imge olmakla birlikte, esasında işlenmiş bir bilinçdışı anlayışına dair resme yüklenmiş hisleri ve tutkuları açık etmektedir.



belirgin estetik kavrayışları sorunsallaştırmak

Tıpkı Zeid gibi Şakirpaşa Ailesi’nin bir üyesi olan ve 1947 yılında yerleştiği İzmir’de uzun yıllar öykü, deneme ve roman yazarı olarak çalışan Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın bir antik heykelden hareketle oluşturduğu desen, sergiye ayrı bir zenginlik katmaktadır. Siyah zemin üzerinde beyaz çizgilerle kurulan bu anlatım, ideal dünya ile olan paradoksal bir ilişkinin, bilinçdışından yansıyan zahiri bir görüntüsü gibi durmaktadır. Bu ikonik heykelciğin deseni, Kabaağaçlı’nın hareketli geçmişiyle kendisini buluşturan ve ayrıca duygulu ve kararlı bir iyimserlik arayışının göstergesidir hiç kuşkusuz. [5] Şeref Akdik’in küçük boyutlu İzmir Fuarı Dokuz Eylül Kapısı adlı çalışması da bu bağlamda, geçen zamanın katmanlarını zihne kazıyan sakin bir İzmir görüntüsüdür. Deyim yerindeyse, döngüsel bir şimdinin kırılgan anlarına dair kamusal bir masumiyet alanı olarak tasvir edilmiştir. [6]  

1932 yılında İzmir’e yerleşen ve 1950’li yıllara dek yaptığı öğretmenlik görevinin yanı sıra kültürel ortamın gelişmesi adına önemli çalışmaların içinde olan Âbidin Elderoğlu’nun Bizim Sokak / Akşamüstü adlı resmi de bu ortamda, günlük yaşam ritüellerinin yansıdığı tanıdık bir sokak görüntüsü gibi durmaktadır. [7] Bu çalışmada, betimlenen mahal-yer, hiç şüphesiz sanatçının yakından gözlediği bir alandır. Kurmaca bir hikâyenin sahnesini andıran sarı bir ışığın yayıldığı bu resimde, duygusal yüküyle ağırlaşan mütevazı bir yaşamın akışına yer verilmektedir. Anlık izlenimlere dayalı, insanın içini ısıtan bir görüntünün, fırça izlerine döküldüğü ıssız bir sokak atmosferi, kendi sessizliği içinde resmedilmektedir. Sanki, mütevazı olgularla her gün yeniden boyutlanan ve yeni bir hikâyeyle günü tamamlayan bir manzara vardır karşımızda.

Elderoğlu ile birlikte İzmir’de kültür-sanat ortamının gelişmesi adına büyük emek veren Celâl Uzel’in 1949 tarihli Halkapınar Deresinden adlı manzarası da bu bağlamda, İzmir ve çevresinin resim dili ve olanaklarıyla ne kadar rahat görselleştirilebileceğinin bir kanıtı gibidir. [8] Başarılı bir izlenimci yorum tekniğine sahip olan Uzel’in bu biçimleme yaklaşımı, kısmen gerçekçi duyuşlarla da zenginleşen ilginç bir senteze dayalıdır. Bu anlamda Halkapınar Deresi’nden, Celâl Uzel’in İzmir’e ait ender peyzajlardan biri olmanın yanı sıra; ışık değerlerini sorunsallaştıran, anlık tespitlerin kaydedilmesine yönelik, hızlı bir boyama-biçimleme yaklaşımının ürünü olan bir resim olarak karşımızda durmaktadır. Dolayısıyla; duyarlı fırça vuruşlarıyla biçimlenen bu resim, doğal yaşam alanının hatıralarda saklı, hislere dokunan ve onları canlandıran hâliyle etkili bir seyir atmosferine sahiptir. 

İzmirli ressamlardan Kadri Atamal’ın bu sergiye ayrı bir değer katan 1953 tarihli Sarı Lâle adlı eseri ise, adlandırılmamış bir duygu paradigmasının dışa taştığı ve hayal gücünden nasibini fazlasıyla alan simgesel bir görüntüdür. [9] Duyuları yan yana getiren bu resimde, önerilen bakış estetiğini oluşturan imgelem, sarı bir lâle etrafında konumlanır. Atamal’ın biçimci iradesiyle süzülüp gelen bu sarı taç yapraklı lâle, bir yandan kendi gergin romantizmini yaratırken, öte yandan gerçekçi duyguların gerilimini azaltmaya adanmış bir algı deneyimini de sunar bize. Bu yüzden de Atamal’ın katı bir biçimlemenin ürünü olan bu ölüdoğası, aslında kendini sürekli canlı tutarak kuruyup gitmeyi reddeden ikonik bir imgeye dönüşmüştür çoktan.

Bu arada, yaşamının son dönemini İzmir’de geçiren ve 1972 yılında İzmir’e yerleşen Fahir Aksoy, geliştirdiği resim dilinin gerçekliğini en içten duyuşlarla ifade eden tavrıyla dikkatleri çeker. Sergide yer alan 1981 tarihli İsimsiz adlı kompozisyonu, renkçi bir üslûp ve bezemeci bir inşayla biçimlenen, naif anlatımla ele alınan bir manzaradır. [10] Kişiyi bulunduğu zamandan alıkoyan ve temiz bir dünyaya taşıyan görsel bir düzene sahiptir. Aksoy, resimlerinde doğal ve saf bir dünya kurgulamakla meşgul olurken, tüm ayrıntılarıyla tasnif edilen çocuksu bir dünyada soluklanmayı tercih eder. O yüzden; gerçekleştirdiği bir çok manzarayı tamamlayan derinliksiz yüzey, etkili bir duyarlığın dile getirdiği bir yaşam sevincinin -tıpkı bu resimde olduğu gibi- geniş bir boşluğa yayılmış hâlidir.   



arınmış bir sanatsal gösteri

İzmir’de Resim, Mekân ve Zaman adlı sergi, öne çıkarılan sanatçı yaklaşımlarından da anlaşılacağı üzere, mekân ve zaman arasında etkileşimli bir olgu olarak biçimlenen İzmir’in yaratma potansiyeline ve oluşan birikimin estetik niteliğine bakıyor. Özellikle, belirgin estetik kavrayışları, sanatçı ve eser bağlamında sorunsallaştırarak, yapılacak derinlikli yorumlar ve yeni anlamlar için elverişli bir zemin oluşturmaya çalışıyor. Sergiyi bütünleyen kitap-katalog da aynı gerekçelerle, İzmir’le ilişkili sanat eserlerinin duygusal ve kavramsal derinliğini netleştiren arınmış bir sanatsal gösterinin belgesine dönüşüyor.


Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2023, Tüm hakları saklıdır. / All Rights Reserved.

Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/izmir-resim-ve-heykel-muzesi-birikimi-sergilemek

[1]   İzmir’de Resim, Mekân ve Zaman / Painting in İzmir, Place and Time, Küratörler: Gülay Yaşayanlar – Mümtaz Sağlam, İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu’ndan Bir Seçki, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve İzmir Resim ve Heykel Müzesi Yapımı, İzmir Kültür Sanat Fabrikası, Nisan 2023, İzmir.

[2]   Bkz. Prof. Gülay Yaşayanlar, “İzmir’de Sanat Üretme Pratikleri Üzerine Bir Düşünme Deneyimi”, İzmir’de Resim, Mekân ve Zaman, Türkçe/İngilizce, Çeviri: Ankara Tercüme Merkezi, Tasarım: saglamartspace, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve İzmir Resim ve Heykel Müzesi Yayınları, Basım: Metro Matbaacılık Tic. A.Ş., 122 sayfa, Haziran 2023, İzmir, sf.17

[3]   Prof. Gülay Yaşayanlar, İzmir’de Resim, Mekân ve Zaman, A.g.m., sf. 22.

[4]   Fahrünnissa Zeid (1901-1991), Kadifekale’den İzmir, 1945, Kâğıt Üzerine Suluboya ve Çini Mürekkebi, 46×57 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[5] Cevat Şakir Kabağaçlı (1886-1973), İsimsiz/Desen, Siyah Fon Kâğıdı  Üzerine Beyaz Guajboya, 20×13 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[6] Şeref Akdik (1899-1972), İzmir Fuarı Dokuz Eylül Kapısı, 1949, Mukavva Üzerine Yağlıboya, 19×27 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[7] Âbidin Elderoğlu (1901-1974), Bizim Sokak/Akşamüstü, 1946, Mukavva Üzerine Yağlıboya, 38×46 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[8] Celâl Uzel (1901-1965), Halkapınar Deresi’nden, 1949, Tuval Üzerine Yağlıboya, 38×46 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[9] Kadri Atamal (1903-1988), Sarı Lâle, 1953, Duralit Üzerine Yağlıboya, 63.5×50.5 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)

[10] Fahir Aksoy (1917-2008), İsimsiz, 1981, Tuval Üzerine Yağlıboya, 90×150 cm. (İzmir Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)