nurhan atasoy: 1582 sûrnâme-i hümayun / düğün kitabı

MÜMTAZ SAĞLAM

Nakkaş Osman’ın tasvir yaklaşımı, Osmanlı minyatürünü Doğulu ekollerden farklı kılan, belgeci ve göstermeci bir tavrın ortaya koyduğu soyutlama esaslı yeni bir estetik kavrayış olarak nitelenebilir. Burada geliştirilen renkli, çizgisel ve dekoratif düzlemde, siyasal statülerin temsiline uygun, şematik ve soyut bir görsel düzen önerilmiş; zarif olduğu kadar güncel ve gerçekçi de olabilen bir üslûp çerçevesinde, XVI. yüzyıl klasik tasvir anlayışının değerli örnekleri ortaya çıkarılmıştır.




Nakkaş Osman, Sûrnâme-i Hümayun, Yazma Eserin Müellifi: İntizâmî, 1589, TSMK H1344, (Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi), İstanbul. [https://www.millisaraylar.gov.tr/saray-kosk-ve-kasirlar/topkapi-sarayi]

Bu minyatürlerde karşılıklı sayfalarda devam eden bir akış düzeni mevcuttur. Atmeydanı’nda düzenlenen geçit törenleri, mekânı betimleyen mimari unsurların arasından belli yönde ve disiplinde devam eder. Söz gelimi üç yılan başlı burmalı sütun, dikilitaş gibi meydana aidiyet kazandıran unsurların dikkatle çizildiği mekân aslında kompozisyonun iki bölümlü ayrımından büyük ve altta olanına tekabül eder. Olayın geçtiği bu mekân tezyin edilmiş bir ara duvarla bölünür ve geri planda İbrahim Paşa Sarayı’nın şahnişine ve balkonuna devlet erkanı olayı takip eder bir vaziyette yerleştirilir. Padişah’ın oturarak iri ve büyük bir figür olarak çizildiği bu bölümü tam karşıdan, olayın geçtiği alanı ise yukarıdan izleriz. Bu bakış esprisi tipik bir eşzamanlı kavrayışın ürünüdür. İki ayrı mekânda ayrı ayrı olaylar, farklı bakış açılarından tasvir edilir.

Sultan III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü nedeniyle düzenlenen ve elli iki gün süren şenlikleri anlatan Sûrnâme-i Hümayun, İntizâmî tarafından yazılan ve Nakkaş Osman atölyesinde resimlenen el yazması bir kitaptır. [i] Atmeydanı’nda gerçekleşen törenleri, esnaf gruplarının, rakkas ve cambazların hünerlerini takdim ederek geçişini, devletin ihtişamı ile birlikte bir bakış düzeni ve ciddiyeti içinde gösterir. Sûrnâme bu haliyle; Osmanlı resminin gerçekçi ve belgesel yönünü, soyutlamacı niteliğini ve hikâyeci yaklaşımını en belirgin bir şekilde örnekleyen önemli bir ortak yapım durumundadır. [ii] 


klasik osmanlı tasvir anlayışının değerli bir örneği

III. Murad Sûrnâmesi’nde yer alan minyatürlerle ilgili yapılan ilk kapsamlı araştırmalardan biri de Nurhan Atasoy’a aittir. Atasoy’un 1962 yılında tamamladığı doktora tezi, 1997 yılında Koçbank tarafından özenli bir basımla 1582 Sûrnâme-i Hümayun – Düğün Kitabı adıyla yayımlanmıştır.[ii]  El yazması aslına uygun bir biçimde, karşılıklı bir sayfa düzeni içinde basılan minyatürler;[iii] orijinal büyüklüğüne sadık kalındığı için daha geçerli bilgilere ulaşma fırsatı  vermektedir. Keza, bu bağlamada Atasoy; sanat tarihi disiplininden gelen araştırmacı ve gözlemci kimliğiyle Osman’ınminyatürleri üzerinde ikonografik çözümlemeler gerçekleştirmekte, olayların akış düzeniyle ilgili yaptığı ayrımlar üzerinden sahneyi bütünleyen figürlerin, karakterleri ve edimleri üzerinde durmakta betimlenen ortamı ve nesneleri tanımlamaya çalışmaktadır.

Söz gelimi lk aşamada, Osman’ın elinde ve gözetiminde hazırlanmış olan minyatürlerde mimari unsurların yüzeylerinde uygulanan tezyinatın her defasında farklı bir anlayışa göre biçimlenmiş olduğunu tespit etmektedir. Nakkaşların bu yüzeylerde bağımsız çalışılarak kendi soyut ve geometrik algılarını yansıtan bir tezyine başvurduklarını ya da farkında olmadan bu ayrıma neden olduklarını ileri sürmektedir. Atasoy, sûrnâmenin hızla bitirilmesi gerektiği için nakkaşların hızlı çalışmaya zorlandıkları, farklı tezyinatın bunun sonucu ortaya çıktığı görüşündedir.[iv]

Benzer şekilde, karşılıklı sayfa düzeni içinde devam eden kompozisyonlarda İbrahim Paşa Sarayı’nın çatı ve kubbeleri arasında kalan gök boşluğunun da bir peyzajla tamamlandığı dikkatleri çeker. Ve bu ara bölgede her minyatürde farklı bir peyzajın eklendiği, ağaç sayısının değişebildiği, boyama ve biçimlemenin de farklılıklar içerdiği görülür. Tıpkı, farklı dekorlamada olduğu gibi, Nakkaş Osman ve ekibinde çalışanların bu peyzaj alanını bilerek ve isteyerek farklı şekillerde resmettikleri bu bölgeyi ressamca bir özgürlük alanı olarak kullandıkları, kompozisyonun bütününe yansıyan çizgi disiplini ve renk anlayışını burada açıkça terk edebildikleri anlaşılır.

Nurhan Atasoy bu tür tespitlerle, bu hazine değerindeki sözel ve görsel birikime yaklaşmakta, biçimsel yapılanma düzlemini neredeyse öteleyen bir yaklaşım içinde kalarak, konu çeşitliliği ve detayda kalan zenginlikleri göz önüne çıkarmayı öncelemektedir. Özellikle figürasyon üzerine giderek, hangi tiplemenin kimi temsil ettiği, esnaf grupları ve halk kesimlerin burada nasıl yansıtıldığı ya da olay örgüsünü tamamlayan adetler ve teamüllerin nasıl gerçekleştiği gibi sorulara yanıt aramayı tercih etmektedir.


osman’a özgü yorumun estetik niteliğini ve ayrıcalığı

Çalışma boyunca ayrıntı alma tekniğiyle minyatürleri çözümlemeye gayret eden ve bazı ayrıcalıklı ifade özelliklerini göstermeye çalışan Atasoy’un bu yaklaşımının Nakkaş Osman’ın bütüncül tarzını, zarafet içeren ekonomik biçimleme, çizgi ve istif yaklaşımını, dahası renk ve kompozisyon anlayışıyla farklılaşan üslûp düzeyini tam olarak ifade etmede sıkıntılı ya da eksik göründüğü ortadadır. Hiç kuşku yoktur ki bu tür bir çalışmada; kişileri, nesneleri ve/veya mekânları tanımlamanın, estetik yaklaşımı kavramada belki birinci aşama olarak verilmesi çok normaldir. Ama, pek çok sanat tarihi araştırmasında da gözlendiği gibi, nakkaş ve üslûp yaklaşımı üzerinden ya da döneme egemen olan estetik algı kategorileri üzerinden giderek; dönemin tarihsel ve sosyal koşulları bağlamında bir üslûp çözümlemesine ve özgün yorumlara burada da ihtiyaç duyulduğu açıktır.

Örnekse; bu çalışmanın asıl tamamlanma tarihinden bir yıl önce, Sezer Tansuğ tarafından kaleme alınan Şenlikname Düzeni [v] adlı değerlendirme, tam anlamıyla sözünü ettiğimiz bu (ikincil) sürecin karşılığı olup, sanki kendini bu alanda duyumsanan eksikliğini gidermeye adamış gibidir.

Unutmamak gerekir ki; Nakkaş Osman’ın belirginleşen tasvir yaklaşımı, Osmanlı minyatürünü Doğulu ekollerden farklı kılan, belgeci ve göstermeci bir tavrın ortaya koyduğu, soyutlama esaslı yeni bir estetik kavrayışı ifade etmektedir. Burada renkli, çizgisel ve dekoratif düzlemde, siyasal statülerin temsiline uygun, şematik ve soyut bir görsel düzen önerilmiş; zarif olduğu kadar güncel ve gerçekçi de olabilen bir üslûp çerçevesinde, XVI. yüzyıl klasik tasvir anlayışının değerli örnekleri ortaya çıkarılmıştır.

XVI. yüzyıl yazma eserlerinde yer alan resimlerde gözlenen bu görsel düzen, kuşkusuz ki Nakkaş Osman ile başlayan ve onunla ilişkilendirilen, daha çok şehnâme ve sûrnâme kitaplarındaki metinsel bağlamı ve öykü akışını ifade edebilme arayışlarına yanıt veren bir çözümdür. Bugün ketebe kayıtlarında belirtilmediği halde pek çok yazma esere ait resmin Nakkaş Osman’a atfedilmesinin sebebi, orijinal tarzın ve üslûbun gerçek sahibi olmasıyla ilgilidir. Yani, Osman ismi bugün bir nakkaş kişiliğini işaret etmekle birlikte; bir görsel düzeni, minyatürde ortaklaşa paylaşılmış bir uygulama anlayışını da ifade etmektedir.


Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/minyatur-gorselligi-ve-osmanli-bakisi ya da https://saglamart.com/senlikname-duzeni

[i]     1582 Surnâme-i Hümâyûn’un yazarı İntizâmî mahlâsını kullanır. Hakkında fazla bilgi yoktur. Kitabın bazı sayfaları kaybolduğu için ismine rastlanmaz. Bazı müsvedde ve taslakların asıl kitapla taşıdığı ve anlatım benzerlikleri nedeniyle, Sûrnâme-i Hümâyûn’un yazarı İntizâmî olarak kabul edilir. Ancak pek çok kaynakta İntizâmî yerine dönemin şehnâmecisi Seyyid Lokman’ın adı geçer. Büyük olasılıkla Lokman gözetiminde İntizâmî’nin eseri kitaplaştırılmış, Nakkaş Osman atölyesinde resmedilmiştir.

[ii]     Sûrnâmeler, Osmanlı devrinde padişah çocuklarının doğumları, şehzadelerin sünnet düğünleri, padişahların kız kardeşlerinin ya da kızlarının düğünleri sebebiyle yapılan şenlikleri detaylı bir şekilde anlatan, edebi bir dilde manzum, mensur ya da hem manzum hem mensur olarak yazılmış eserlerdir. Bu eserler tarih, sanat tarihi, sosyoloji, edebiyat gibi pek çok bilim dalı için birinci elden kaynak durumundadır. Bknz. Mehmet Arslan, Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri 1, Manzum Sûrnâmeler, Sarayburnu Kitaplığı, İstanbul, 2008, s. 6.

[ii]      Nurhan Atasoy, 1582 – Sûrnâme- i Hümayun / Düğün Kitabı, Koçbank Yayını, İstanbul, 1997.

[iii]      Sûrnâme minyatürleri 30×21,5 cm boyutlarındaki bir çerçevenin içinde yer alırlar.

[iv]      Nurhan Atasoy, A.g.k., sf.15.

[v]      Sezer Tansuğ, Şenlikname Düzeni, de Yayınları, 1961, İstanbul.