mehmet vahit bey: bazı istilâhât-ı mühimme-i sınâiyye hakkında mütâla’ât
Mehmet Vahit Bey, terimlere salt Türkçe karşılık önermekle kalmayıp, elinden geldiğince iki kültür alanı çerçevesinde el alıp, tartışmak istiyor. Kavramların kökenine inmeye çalışarak, duygusal etkenlerin dışına çıkıyor, güncel ve işlevsel bir tanım aralığı yakalamaya çalışıyor. Bu yaklaşımıyla Batıcı bulunup eleştirilmesine ve görmezden gelinmesine rağmen, kavramları değerlendirmede ne denli olgucu davrandığını, nesnel ve bilimsel bir bakışı ve sentez iradesine hakim kılma isteğini görmek mümkündür. Bu şekilde, dilimizde var olmayan bir çok kavram, inşa edilmiştir burada. Dili geliştirme ve yeni bir terminoloji oluşturmasının, tümüyle uyarlama ve bire bir karşılık arama çabasından öte bir durum olduğu, ya da Vahit Bey’in de örneklediği gibi; kültürel ve yerel anlam alanlarını da devreye sokan bir karşılaştırmalı içerik/anlam çalışmasıyla alâkalı olacağı böylece anlaşılmıştır.
Mehmet Vahit Bey’in 1901 yılında yayınladığı Bazı İstilâhât-ı Mühimme-i Sınaiyye Hakkında Mütâla’ât başlıklı risâlesi; 19. yüzyıl kültür hayatının modernite ekseninde yeniden kurumsallaşma isteğinin yarattığı çarpıcı ruh hâlini yansıtır.[i] Öyle ki; sanatsal yaratmaya ilişkin sürecin ve duygu hâlleri ve davranış biçimlerinin ya da yaşanan düşünce açılımlarının ifadesini Batılı çerçevede karşılayacak olan deyim, kavram ve terimlerin yetersizliği bir anda ortaya çıkar. Bu yüzden, Doğu/İslâm kültür ve düşünce yaşamının ürettiği kavram ve bilgilerin tekabüliyetinde yaşanan sorunlar, modernizm bağlamında Batılı terminolojiyi çevirme ve uyarlama çabasını olabildiğince gerekli ve önemli bir hâle getirmiştir.
Sanat ve kültür alanında, özellikle; Tanzimat’la başlayan terminoloji tartışmaları; Batılı tipte aydın düşüncesinin ve tavrının pekişmesiyle giderek yaşanan zihniyet çelişkisinin bir yansıma alanı haline gelir. Daha art ya da ar sözcüğünün bile karşılığını bulmada zorlanan ve birbirleriyle uzlaşamayan bu ortamda sanat sözcüğünde uzlaşılması bile zaman almıştır.
Bu kapsamda; kayınpederi Osman Hamdi Bey ile birlikte çalışan; güzel sanatlar, eski eserler ve sanat tarihi alanına yönelik yazıları ve çevirileri ile dikkati çeken Mehmet Vahit Bey; ülkemizdeki ilk sanat tarihi muallimi ve müderirrisi olarak da nitelendirilir.[ii] Gerek telif, gerekse çeviri yapıtları ve makaleleri aracılığıyla Türkiye’de plastik sanatlar üzerine yapılan ilk ciddi ve önemli çalışmaların sahibidir. Çeviri düzleminde başlayan bu çalışmalarda, sanat kavram ve terimlerinin Fransızca, Almanca karşılıkları ile Türkçeleri bir arada verilir. Bir gazete yazısı formatında başlayan bu çalışma, yeni düzenlemelerle ve eklemelerle bir risâle hâline getirilir.
Mehmet Vahit Bey, sanat kavram ve terimlerine Türkçe karşılık ararken aslında, edebiyat ve felsefe gibi alanlardan yararlanarak bir çeşit lûgat cedvel-i hâline dönüşen sözcüklere geçmeden, kavram ve terimlerin anlamlarının ne olabileceği konusunda bir değerlendirmeye (mütâla’at) girişir. Sanat dalları için değişebilen anlam olasılıklarını gündeme getirerek, hızla konuyu özetleme yoluna gider. Söz gelimi Fransızca Art, sözcüğünü tüm karşılıkları ve anlam yapıları ile tartışarak; sun, say’at, sınâ’at ve fen sözcükleriyle karşılar. Son tahlilde ise, Celal Esad Arseven’in de itirazına rağmen bir sınâ’at sözcüğünü kullanmayı önerir.[iii]
Ancak risâlenin önsözü mahiyetinde kaleme aldığı Beyân-ı Maksad adlı 11 Şubat 1331 tarihli yazıda, tabirlerin tam karşılıklarını bulma konusunda yanılmış olabileceğini, daha münasiplerinin ve bulunmasını teşvik edeceği düşüncesiyle irfana arz eylemiş olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Özetle; bu bakış açısıyla sanat tabirlerini bir bir inceleyen Vahit Bey’i farklı lisanlarda (Arapça, Farsça, Türkçe, Rumca, Almanca, Fransızca) genel ve özel çerçeveler dahilinde ele alıp ayrıntılı bir mukayese sonucu, anlam ve içerik çözümlemesine yönelir. Mantık yürütme yoluyla, üretilecek çevirinin ya da karşılığın uzlaşımını sorunsallaştırır. Özellikle, yakın alanlardan edebiyat/müzik ve diğer sanat biçimlerinden sağlanan verilerle “yer bulma”, “intisap etme”, “anlam ve işlev” denkliği elde etme gibi; “muvâfık” düşecek “müradifi” olarak “istimal eylemekte mahsur”, “tercümede garâbet yaratmayacak”, “mahdud ve mansur” bir manada kalmayacak bir tabirin yaratılmasını hedeflemektedir.
Kahraman Bostancı tarafından bu risâle üzerine hazırlanan ve 2003 yılında yayınlanan kitapçığın sunuş yazısını kaleme alan Uğur Tanyeli’nin de bahsettiği üzere Vahit Bey’in yaklaşımının önemi, terimlere salt Türkçe karşılık önermekle kalmayıp, elinden geldiğince iki kültür alanı çerçevesinde el alıp, tartışmak istemesinden geliyor.[iv] Kavramların kökenine inmeye çalışarak, duygusal etkenlerin dışına çıkıyor, güncel ve işlevsel bir tanım aralığı yakalamaya çalışıyor. Bu yaklaşımıyla Batıcı bulunup eleştirilmesine ve görmezden gelinmesine rağmen, kavramları değerlendirmede ne denli olgucu davrandığını, nesnel ve bilimsel bir bakışı ve sentez iradesine hakim kılma isteğini görmek mümkündür. Bu şekilde, dilimizde var olmayan bir çok kavram, inşa edilmiştir burada. Dili geliştirme ve yeni bir terminoloji oluşturma arayışının, tümüyle uyarlama ve bire bir karşılık arama çabasından öte bir durum olduğu, ya da Vahit Bey’in de örneklediği gibi; kültürel ve yerel anlam alanlarını da devreye sokan bir karşılaştırmalı içerik/anlam çalışmasıyla alâkalı olacağı böylece anlaşılmıştır.
[i] Mehmet Vahit Bey, Bazı İstilâhât-ı Mühimme-i Sınaiyye Hakkında Mütâla’ât, Matbaa-I Âmire, 33 sayfa, 1330/1901, İstanbul.
[ii] Mehmet Vahit Bey (1873-1931, İstanbul) Sanat, estetik ve sanat tarihi alanında kitapları, makaleleri ev çevirileri olan, asker kökenli bir düşünce adamıdır. Kayınpederi Osman Hamdi Bey ile birlikte eski eserler ve güzel sanatlar üzerine çalışmıştır. Sanayi-i Nefise Mektebi’nde 1908-1931 yılları arasında ders vermiştir. Hayat, Dergâh gibi dönemin önemli dergilerinde çok sayıda makalesi yayınlanmıştır.
[iii] Celal Esad Arseven ise art sözcüğüne karşılık sanat sözcüğünün kullanılmasını önerir.
[iv] Kahraman BOSTANCI, Mehmet Vahit Bey ve Güzel Sanatlar Üzerine Bir Terminoloji Risâlesi, (Sunu: Uğur Tanyeli), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2003, İstanbul.