sezer tansuğ: şenlikname düzeni

MÜMTAZ SAĞLAM

Sezer Tansuğ; Şenlikname Düzeni’nin kapsamlı temel yapı ve çeşitleme başlıklı bölümünde esasta düzen şemalarını, mekân/zaman diyalektiği çerçevesinde olayı ve gerçekliğini ifade düzeyini sorunlaştırmakta, Osman ve Levni’de üslup tavrı olarak pekişen plastik çözümleri karşılaştırmaktadır. Üretilen çözümlerde; “Osmanlı minyatürünü içten bir bakışla, minyatüre aykırı bir tasvir çeşidi olarak nitelendirmeye varabiliriz” derken de, özellikle Levni ile gelinen noktadaki gelişim ve değişimin özetini yapar gibidir.



“… Şenlikname Düzeni, Doğu/İslâm kültür ve sanat ortamına mal edilmiş tasvir örneklerine duyuş ve düşünüş sorunsalı açısından bakan özgün bir denemedir.”
İntizâmî, “III. Murad’ın Altın Sikkeler Saçması”, Sûrnâme-i Hümâyûn, Resimler: Nakkaş Osman, yak.1588, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, TSM H1344, fol. 46b-47a, İstanbul. [https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-55560/topkapi-sarayi-muzesi-yazma-eser-kutuphanesi.html]

Sanat yazarı, eleştirmen Sezer Tansuğ’un [i] 1953 yılında doktora tezi kapsamında başlattığı bir çalışma olan Şenlikname Düzeni [ii], Doğu/İslâm kültür ve sanat ortamına mal edilmiş tasvir örneklerine, “duyuş ve düşünüş” sorunsalı açısından bakan özgün bir denemedir. Türk aydınının, Batı uygarlığı karşısında kendi kültürel yapısının önemini kavramaya başladığı bir döneme rastlayan ve bu farkındalık halinin bir örneği olan Şenlikname Düzeni; öte yandan benimsediği yapısal kavrayış ve yapısal çözümleme peşinde Osmanlı Minyatür Sanatı hakkında çok değerli bilgileri, saptamaları içermektedir. Kendi deyimiyle Tansuğ, tasvir incelemesinde yapı sorunlarını öne çıkaran ve önemseyen bir yaklaşımı sergiler burada. Üslubun biçimle özü bağdaştırdığı yanları sorgulamaktadır. Ön yargıları devre dışı bırakarak, yapısını parça-bütün ilişkilerini araştırdığı yapıtla arasında kurulmuş bağıntıları vurgulamak istemektedir.

1961 tarihinde basılan bu çalışmada Tansuğ; öncelikle surname adı verilen ve Osmanlı padişahlarının sünnet ve evlenme düğünlerinde; şehzadelerin, sultanların doğumlarında düzenledikleri şenlikleri ve seyirlik oyunları ele alan minyatürleri ele alır. Bir yazma eser bünyesinde, metne güç ve boyut katan bu minyatürler, bir nakkaş tavrının ve davranışının da sergilendiği, üslup gelişmelerinin açığa çıktığı bir alana dönüşür.

Surnâme minyatürleri XVI. yüzyıl ve XVIII. yüzyıl süresince önceden belirlenmiş bir biçimleme yaklaşımının, genel şema düşüncesinin üzerinde yapılanır. Bir sahne düşüncesiyle değerlendirebileceğimiz dinamik bir “geçit alanı” yaratılır. Burada nakkaş için Tansuğ’un deyimiyle durum bir anda değişir ve sanatçı “önceden belirlenmiş özün dışında kalıverir”. Olaydan sezilerek elde edilen bir duyarlıkla, eldeki biçimsel veriler ve kalıplar arasında ilişki kurmak; bu ilişkiyi başarmak, buradaki nakkaş tavrının belirleyici özelliği olarak gösterir. Bu noktada, yeteneği, ustalığı, sezgici davranışı ile devreye giren nakkaş; olayın tasvirinde doğal gerçeğin akışına katılıverir. Nakkaş, bir bakıma biçimsel kalıpları zorlayarak, bir kişilik çabası içine girer. Tansuğ’a göre kişisellik ölçütü; ortak bir duyarlığı somutlama, günlük bir olayı bir düşü derinliğine kavuşturabilen ve efsaneleştiren bir ustalığa kadar ulaştırır nakkaşı. Dolayısıyla; minyatürü bir anlamda biçimsel açıdan bağlayıcı, daraltıcı bir görsel alan olarak görmememizi öneren Tansuğ, öykünün üslubun içinde eritildiği bu ifade biçimine, gerçek duyuş ve düşünce açısından yaklaşıp, düzen şemasını kavrayarak yapıt içerisindeki nitelikleri anlamımız gerektiğini belirtir.


osman ve levni

Bu genel düşünce ve çerçevesinde araştırmasını nakkaş tavrı ile minyatür dizilerinde temel yapı ve çeşitleme adlı iki hazırlık metniyle sunan Sezer Tansuğ; Batılı bir tasvir sanatçısından farklılığını vurguladığı Nakkaşın, minyatürlerde sahip olduğu hareket alanını açımlayan bir yapı/düzen tartışmasını öncelikli hale getirir. Sözü III. Murad Surnâmesi’ne getirerek; Nakkaş Osman’ın, el yazması kitap içerisindeki genel kurgu özelliklerini, mekansal aidiyeti belirten simge unsurları, dekor anlayışı içerisindeki tasvirini betimlemeye çalışır. Aynı dekora sığdırılan, değişmez mekanlarda sunulan bir birinden çok farklı olayların bir dizi mantığı içerisinde ele alındığı bu resimlerde, çeşitleme olayın zamana bağlı akışını da gösteren, amaçlı bir anlatım özelliği olarak belirdiğini ifade eder. Bu noktada, XVIII. yüzyıl başına ait olan Surnâme-i Vehbî minyatürlerinde yani Nakkaş Levni’de, gerek bakış, düzen, kavrayış ve ifade bakımından değişen seyri de karşılaştırmalı bir biçimde değerlendirir. Levni nakış resmin neredeyse bağımsız bir yüzey tasarımı haline gelişinde önem kazanır. Mekansal sürekliliğin Osman’a göre daha alaşımlı bir biçimde sağlandığı bu tasvirler de, dış mekanlar doğal ve resimsel bir düşünce-amaç değişiminin sonucu gibidir. Şemalar ve kalıplar Levni’de açıkça zorlanır. Levni, aslında Osman’da ortaya çıkan ifade geleneğini bir bakıma bütünlemiş, doğal biçimlerle ilişkili anlatım sürecini devreye sokarak daha özgün bir arayış içine yönelmiştir.

Tansuğ; Şenlikname Düzeni’nin bu kapsamlı temel yapı ve çeşitleme başlıklı bölümünde esasta düzen şemalarını, mekan/zaman diyalektiği çerçevesinde olayı ve gerçekliğini ifade düzeyini sorunlaştırmakta, Osman ve Levni’de üslup tavrı olarak pekişen plastik çözümleri karşılaştırmaktadır. Üretilen çözümlerde gizlenen Tansuğ; Osmanlı minyatürünü içten bir bakışla, minyatüre aykırı bir tasvir çeşidi olarak nitelendirmeye varabiliriz derken de, özellikle Levni’de gelinen noktadaki gelişim ve değişimin özetini yapar gibidir. Burada; hüner gösterme arayışına girmekten çok, gerçeğe duyduğu eğilimi, geliştirdiği biçimleme düzeni/şema’nın sınırları zorlayarak, bu yüzden şemaları çeşitleyerek gerçeğe yönelen bir nakkaş tavrının varlığını göstermek ister. Söz gelimi Levni, dış-gözleme ilişkin verileri, genel sistematiği zorlamadan devreye sokar. Zamanla dış-gözleme atıflı bir tasvir yorumu halini almaya başlar ki; bu da Tansuğ açısından bakıldığında, iki yüzyıllık bir zaman dilimine sığan değişim ve sentez iradesinin doğal bir sonucudur.


Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/sezer-tansug ya da https://saglamart.com/nakkas-osman

[i] Sezer Tansuğ / 1930 yılında Erzurum’da doğmuştur. 1942 yılında ailesi ile birlikte İstanbul’a yerleşir. Haydarpaşa Lisesini bitirdikten sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümünde öğrenim gördü. Üç yıl süreyle bu üniversitede asistan olarak çalıştı. Kabul edilmeyen doktora tezini 1961 yılında Şenlikname Düzeni adıyla yayınladı. Askerlik görevini tamamladıktan sonra 1958 yılında sinemayla ilgilenmeye başladı, Bu sürede ilk kısa metrajlı çizgi filmimiz olan Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü? adlı filmin çekiminde görev alır. 1960 ile 1975 yılları arasında sanat tarihi uzmanı olarak Ayasofya Müzesinde çalışır. 1964 yılında burslu olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunur. 1971 yılında İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik Yüksek Okulu’nda Sanat Tarihi dersleri vermeye başlar.1977-1979 yılları arasında ise İzmir’de bulunur ve Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Öğretim Görevlisi olarak çalışır. Ardından 1982 yılındaki emekliliğine kadar Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV merkezinde çalışmaya devam eder. Şenlikname DüzeniOknameKarşıtı AramakSanata YaklaşımResim KlavuzuHalil Paşa ve Çağdaş Türk Sanatı adlı kitapları yayınlanan Tansuğ; 1955 yılında başladığı yazarlık serüvenini 1998 yılındaki ölümüne dek devam ettirmiştir.

[ii] Sezer Tansuğ’un 1961 yılında küçük bir kitapçık olarak yayınlanan Şenlikname Düzeni adlı bu kitabı, aradan geçen zamanda iki baskı daha yapmıştır. 1993 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından renkli ve büyük boyutlu olarak yayınlanan ikinci baskısı, Tansuğ’un hazırladığı uzun bir giriş yazısıyla zenginleştirilmiştir. Üçüncü baskı ise, Everest Yayınları tarafından 2018 yılında gerçekleştirilmiştir. Sanat tarihçisi Ömer Faruk Şerifoğlu’nun yayına hazırladığı ve önsözünü yazdığı bu basımda, Surnâme-i Hümâyûn adlı elyazması hakkında ayrıntılı bilgiler verilerek metnin yazarı İntizâmî okura tanıtılmaktadır. Ayrıca, Nakkaş Osman’a atfedilen minyatürlerden çok sayıda örnek, bu özenli basımda Tansuğ’un metnine eşlik etmektedir.

I. Basım: Sezer Tansuğ, Şenlikname Düzeni / Türk Minyatüründe Gerçekçi Duyuş ve Gelişme, de Yayınevi, 49 sayfa, 17×12 cm, İstanbul, 1961. II. Basım: Sezer Tansuğ, Şenlikname Düzeni / Türk Minyatüründe Gerçekçi Duyuş ve Gelişme, 72 sayfa, 28×21 cm, Yapı Kredi Yayınevi, İstanbul, 1993. III. Basım: Sezer Tansuğ, Şenlikname Düzeni / Türk Minyatüründe Gerçekçi Duyuş ve Gelişme, 220 sayfa, 19,5×13,5 cm, Everest Yayınevi, İstanbul, 2018.