resimde tinsel uzamın inşası / giriş

MÜMTAZ SAGLAM

“Türkiyeli sanatçının dinsel terminoloji ve mitoloji içerisinde ahiret, kıyamet, kıyamet sonrası gibi güncelliğini koruyan ve özellikle 2000’li yılların başında çok tartışılan kavramlar üzerine yorum yapma olanağı bile neredeyse hiç oluşmamış; mitoloji ile psikolojiyi içiçe ele alma ve sentezleme yeterliği olmayan sanatçılarımızın etkili ve derinlikli anlatılar geliştirmesi gecikmiştir. Doğu-İslâm düşüncesinin niteliği, kavram ve imge düzeyinde sanat yapıtlarıyla ilişkilendirilmemiş ve bir kıyaslama ya da tartışma zemini yaratılmasından özenle kaçınılmıştır.”


Komet, “İsimsiz”, 2015, Tuval Üzerine Yağlıboya, 61×74 cm. https://www.galerisoyut.com.tr/artist/komet/

Kaotik, ağır ve kasvetli bir atmosfere sahip trajik ve dramatik olayların görselleştirilmesi, Türkiye’de gelişen resim sanatı için muteber bir tercih konusu değildir. Esasında resmin biçimsel sorunlarıyla baş etme çabası içinde olan Türkiyeli sanatçıların, karma, katmanlı ve çok figürlü bir duygulanım resmine hazır olamadığı bir gerçektir. Fransız İzlenimci resminin coşkulu yanıyla uzun süre meşgul olan bu kesimin, 1940’lı yıllara değin toplumsal ve kültürel yapının plastik idealleri ya da beklentileri arasında bir tercihte bulunamaması zaten yeterince ilginçtir. Ayrıca sözü edilen süreçte siyasal ve ekonomik yapının birey üzerinde sarsıcı etkilerinin yaşandığı gerçeği de göz önüne alındığında, yaşamsal olan ile sanatsal olan arasında bir beklenti birliğinin oluşması çok zordur. Bu nedenle anlatılara içkin boyut, derinlik ve anlam kazandırma pratiklerinin gecikmesi normaldir.

Sanat çalışmasının doğrudan betimleme ve yansıtma yükümlüğülüğünü aşarak, doğal bir tepkinin ayrıksı duygular ile eleştirel düşüncenin de ifade edildiği bir düzleme dönüşme sürecinde yaşanan gecikmeler üzerinde tabii ki durulmalıdır. Sanatçılarımız belli ki, kuşkularla pekişmiş bir kopuş duygusu ile simgelere sığınarak ifade edebilecekleri bir özel durumun farkında değildir. Entelektüel bir dönüşümü sağlayacak deneyim ve bilgi birikiminden de oldukça uzaktadır. Ya da; savaşın trajik gerçekleri ile yüz yüze gelmiş bir ülkenin yurttaşları olarak, kendi bireysel acı ve ıstıraplarını bastırma yolunu tercih etmişlerdir. Büyük ölçüde, siyasi ve dini inançtan uzakta kalan, yer yer kadercilikle örtüşen tepkisizliğin nedeni bu olabilir.

Türkiyeli sanatçı, dinsel inancını estetik üretimi için bir konu alanı olarak belirmekte çekinceli bir davranış içindedir. Dinsel alanın farklı bir eksen üzerindeki seyri, sürekli olarak karşı karşıya gelmeme düşüncesi tarafından kontrol edilmektedir. Ancak, Batılı anlamda Türkiye’de gelişen resmin kendini, Hıristiyan din ve inanç biçimleriyle sıkı ilişki içinde gelişen Batı sanatından beslenen bir dizgede kurumsallaştığı anımsandığında aşırılaşan bu seküler duyarlığın özel bir anlama karşılık geldiği de unutulmamalıdır. Nitekim, Türkiyeli sanatçının dinsel terminoloji ve mitoloji içerisinde ahiret, kıyamet, kıyamet sonrası gibi güncelliğini koruyan ve özellikle 2000’li yılların başında çok tartışılan kavramlar üzerine yorum yapma olanağı bile neredeyse hiç oluşmamış; mitoloji ile psikolojiyi içiçe ele alma ve sentezleme yeterliği olmayan sanatçılarımızın etkili ve derinlikli anlatılar geliştirmesi gecikmiştir. Doğu-İslâm düşüncesinin niteliği, kavram ve imge düzeyinde sanat yapıtlarıyla ilişkilendirilmemiş ve bir kıyaslama ya da tartışma zemini yaratılmasından özenle kaçınılmıştır. Bu durum, geleneksel bağlantıları korumaya kararlı nakışresim duyarlığını da gelişmekten alıkoymuş, bu görsel alan tümüyle sözel bir tartışma ve temsil boyutuyla yetinen korumacı yaklaşımların eline teslim edilmiştir.

Özetle belirtmek gerekirse; Türkiyeli sanatçılar, yüzyılın ilk yarısında kavramsal dönüşüm için gerekli olan simgesel bir dili yaratmakta büyük bir zorluk çekmiştir. Günümüzde ise; bu tür tartışmaları bireysel ilgi alanları çerçevesinde özellikle de çağdaş düşünce ve sanat hareketlerinin ona sağladığı yeni referansların katkısıyla deneme-icra etme sürecindedirler artık. Özellikle de, inkârcı ve gelenek-dışı tavırlardan beslenen ya da eleştirel gerçekçi duyarlığın misyon edindiği değerler açısından hareket edenlerin; bireyin tinsel uzamdaki varlık-yokluk, ölüm-yaşam gibi çatışmalı durumlarını yeni tartışmaların merkezine çektikleri, bu değerlendirme fırsatından büyük bir içtenlikle yaralandıkları görülmektedir.


(Bkz. Apokalypsis, Emlak Bankası Sanat Galerisi Yayını, İstanbul, Mayıs 1999)

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/aykiri-bir-anlati-duzlemi-post-apokaliptik-tasavvur