otoportre; kimlik temsili, imha ve inşa

MÜMTAZ SAĞLAM

Otoportre pratiği; hiç kuşkusuz ki, baştan tuhaflaşan ve ilginç bir deneyim hâlini alan kendine bakış meselesi olarak okunabilir. Dahası, hakiki bir itiraf niteliğine de bürünen bu tür sunumlarda; suretin tanıklığı, kolay ve aracısız bir yönelimle yüze ve gerisine dair çok şeyi içerir. Ya da, kültürel belleğe atıf yapan, son derece özel ve içkin bir görsel bir alanı yapılandırır. Burada yüze sinen ifadenin tespiti, kişilikle olduğu kadar, anlatıyla örtüşen duygusal bir arka plana ulaşmanın da ön koşuludur. Tıpkı, Luc Tuymans’ın ya da Gerhard Richter’in silerek oluşturduğu görüntü manipülasyonuyla otoportreyi nitelemesi örneklerinde görüldüğü gibi, makul görünen bir yer değiştirmeye ve ötelemeye dönüşür. Cindy Sherman’ın kamera önünde, psikolojik bağlantılarla ve toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkili bir temsilde, bambaşka kimliklere bürünmesini de yine bu kapsamda değerlendirmek mümkündür. 




Cindy Sherman, İsimsiz Film Kareleri / Untitled Film Stills 17, 1978, Siyah Beyaz Fotoğraf / Black-White Photograph, Gümüş Jelatin Baskı / Silver Gelatin Print, Gümüş Jelatin Baskı, 18×24 cm. [https://montecristomagazine.com/magazine/volume-12/]

Sanatçı öznenin kendi suretini resimlemesi, dolaysız bir şekilde kendi zamanını ve varoluşunu sorgulaması anlamına gelir. Bu anlamda otoportre; kendine bakışla biçimlenen görsel düzeniyle, tarihe düşülen bir belge niteliğindedir. 

Günümüzde sanatçının kendi görüntüsünü ele alış biçimi, farklı nedenlerle yaşanan kimi deformasyonlar, fantezist müdahale, soyutlama ya da silikleştirme gibi edimler nedeniyle, meseleyi bütünleşik bir tasvire doğru sürüklemekte, karmaşıklaşan bir yüzleşme gerçekliğinin beyanına dönüşmektedir. Sözgelimi; sarsılmış, yorgun ve tuhaf bir tipoloji içinde görünmenin barındırdığı içerik ya da anlam; travmatik gerçekliği, bir öteleme ve teşhir tarzı olarak sunar. Belli ki, bu ön koşul ile aynanın karşısına geçen sanatçının aykırı ya da sıra dışı bir estetik olguya dönüşen yüzü; tuhaf, çirkin ve kaba bir takdimle, neredeyse amorf bir görüntü unsuru hâlini alır. 

Öte yandan, otoportrenin mevcut anlatım potansiyeli, özellikle her dönemde sanatçı öznenin duyarlılıklarına, davranışlarına veya tercihlerine yönelik bildirimlerle yüklüdür. Dolayısıyla bu pratik her dönemde, yüz üzerinden özne ile yapıt geçirgenliğine ulaşan son derece güncel ve gerçekçi bir plastik olgudur. Burada farklılık, ayrım ya da benzerliklere yönelik vurgularla zenginleşen kimlik tahayyülü; sıradışı bir derinlikte yapılan değerlendirmelerle yüzün ötesi ile ilgili sonuçlara ulaşmaktadır. Bu nedenle; ifadesizleştirme, duygusuzlaştırma ya da ruhsuzlaşma gibi performatif uygulamaların, eleştirel ve aşkınlaşan gerçekçi niteliği üzerinde özenle durmak gerekir. Toplumsal ve siyasal nedenlerle cinsiyet tartışmaları ekseninde ortaya çıkan kimlik krizlerine ya da ağır iletişimsizlik hâllerine vurgu yapan, travmatik görüntülerle buna işaret eden örneklere de ayrıca önem verilmelidir. 

Bu dolayımda kolektif bir sorunla özdeşleşen otoportre pratiği; hiç kuşkusuz ki, baştan tuhaflaşan ve ilginç bir deneyim hâlini alan kendine bakış meselesi olarak okunabilir. Dahası, hakiki bir itiraf niteliğine de bürünen bu tür sunumlarda; suretin tanıklığı, kolay ve aracısız bir yönelimle yüze ve gerisine dair çok şeyi içerir. Ya da, kültürel belleğe atıf yapan, son derece özel ve içkin bir görsel bir alanı yapılandırır. Burada yüze sinen ifadenin tespiti, kişilikle olduğu kadar, anlatıyla örtüşen duygusal bir arka plana ulaşmanın da ön koşuludur. Tıpkı, Luc Tuymans’ın ya da Gerhard Richter’in silerek oluşturduğu görüntü manipülasyonuyla otoportreyi nitelemesi örneklerinde görüldüğü gibi, makul görünen bir yer değiştirmeye ve ötelemeye dönüşür. Cindy Sherman‘ın kamera önünde, psikolojik bağlantılarla ve toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkili bir temsilde, bambaşka kimliklere bürünmesini de yine bu kapsamda değerlendirmek mümkündür. 

Portre ve/veya otoportre; psikanalitik belirlenimler eşliğinde kimlik, rol ve statü değerleri üzerinden ulaşılan gözlemin sonuçlarını açıkça sunar. Özellikle öteki kavramıyla ilgili tartışmalara eklemlenen bu durum, otoportreyi kendi ile yüzleşme gerçekliği içinde yapılanan, ayrı bir yaratma meselesi hâline getirir. Burada biçimlenen özne tasavvuru; cinsiyet temsili ve kimlik inşası gibi özsel ya da içsel bağlantılar üzerinden narsisizme dönük bir iç eylem alanı olarak karşımıza çıkar. İleri aşamada beliren erotik bir çekim ya da tahrikten, arzu-haz olgusuna dönüşen bir durumdan da söz edilebilir. Öznellik akışında ortaya çıkan belirtiler, bilinçdışından akıp gelen tutkulu gözlem, ifşa edilen suret, dolaysız aktarımla aşırılaşan biçimleme, neredeyse nevroza sürüklenmiş bir dışavurum hadisesidir artık. Tam da bu yüzden her otoportre deneyiminin, bir tür yolundan sapma olasılığına göre biçimlendiğini düşünmek bu bakımdan yanlış olmaz. Zaten; uzlaşmaz, bulanık ve sorunlu bir bakışın, düz ve doğrudan bir gözlem-resim diyaloğuyla otoportreye şekil vermesini beklemek nafiledir çoğu zaman.


Mümtaz Sağlam, Copyright © 2024 / All Rights Reserved.

Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/feyhaman-duran-otoportre-2