orhan pamuk: benim adım kırmızı

MÜMTAZ SAĞLAM

Orhan Pamuk, Benim Adım Kırmızı‘da, Nakkaş Osman’ı bir roman kişisi hâline getirerek, onu Osmanlı tasvir anlayışı, tasvir geleneği, adâb ve usulleri konusunda sıklıkla konuşturur. Ayrıca roman, üstat Osman atölyesini, atölyeye yayılan ruh ve inanç atmosferini, atölyede geçerli olan hiyerarşik ilişkileri çok net bir biçimde betimlemektedir. Burada yaşlı ve yorgun bir şekilde tiplenen üstat Osman, tasvirin güzelliğiyle insanı saygıya, iş-düşünceye ve imana çağırması gerektiğini söyler. Değişimden yana değildir. Şahsi bir üslûp aramayı tehlikeli bulur. İmza ve üslûp peşinde olan nakkaşın “körlük” içinde kalacağını, Allah’ın karanlığında belireni göremeyeceğini söylemektedir. Zaten bu süreçte nakkaşın kimliği ve üslûbu önemli değildir. Nakkaşhanenin süreklilik arz eden ve ortak bir karakter olarak beliren yaratıcı ruhu (üslûbu) önemlidir.


Nobel ödüllü romancı Orhan Pamuk[i], büyük ilgi gören Benim Adım Kırmızı adlı romanını, 1591 yılının İstanbul’unda, dokuz gün içinde yaşanan bir olaylar dizisi üzerine kurar.[ii] Sultanı III. Murad, saray nakkaşhanesinden (Nakkaş Osman’dan) ayrı bir şekilde, Frenk üstatlarını şaşırtacak ölçüde görkemli bir gizli kitap yaptırmak ister. Bu görevi verdiği Enişte Efendi, birbirinden habersiz olmak koşulu ile, Osman’ın dört usta nakkaşına Batılı ve Acem ustaların usullerinden oluşan karma çizimler yaptırır. Toplam on adetten oluşan bu resimler, zamanla usta nakkaşlar arasında bir imza ve üslûp tartışmasına zemin hazırlar. Perspektif usullerin ve portreciliğin söz konusu edildiği bu tartışmalarda, geleneksel minyatür ressamlığı bir duruş ve algılama şekli olarak merkeze alınır.

Benim Adım Kırmızı; nakkaşlık kurumunun geleneğiyle ilgili pek çok anı ve efsane çerçevesinde belirginleşen tasvir anlayışını inanç ve gelenek bağlamında irdeler. Körlük, Allah’ın istediğini ve gördüğünü çizme gibi erdemle, terbiye ve ahlâk ile harmanlanan bir görsel iradenin ve musavvir tavrının genel hatları roman dili içerisinde gündeme getirilir. Anlatılan olay, bir yandan korku ve kaygılardan kaynaklı cinayetlerle, katil nakkaşın belirlenmesine dönük arayışlarla tipik bir polisiyeye dönüşürken, diğer yandan Şeküre ile Kara’nın ihtiras dolu aşkı ve buluşamama öyküleriyle zenginleşir.


osman, nakışresim, usul ve üslûp

Genel yapısı itibariyle bir dönem romanı gibi duran Benim Adım Kırmızı, Nakkaş Osman’ı bir roman kişisi hâline getirerek, onu Osmanlı tasvir anlayışı, tasvir geleneği, adâb ve usulleri konusunda sıklıkla konuşturmasıdır. Ayrıca roman, üstat Osman atölyesini, atölyeye yayılan ruh ve inanç atmosferini, atölyede geçerli olan hiyerarşik ilişkileri çok net bir biçimde betimlemektedir. Burada yaşlı ve yorgun bir şekilde tiplenen üstat Osman, tasvirin güzelliğiyle insanı saygıya, iş-düşünceye ve imana çağırması gerektiğini söyler. Değişimden yana değildir. Şahsi bir üslûp aramayı tehlikeli bulur. İmza ve üslûp peşinde olan nakkaşın “körlük” içinde kalacağını, Allah’ın karanlığında belireni göremeyeceğini söylemektedir. Zaten bu süreçte nakkaşın kimliği ve üslûbu önemli değildir. Nakkaşhanenin süreklilik arz eden ve ortak bir karakter olarak beliren yaratıcı ruhu (üslûbu) önemlidir. Ancak, (ve öte yandan) gizli kitap projesinde ayrı ayrı parçaları sultan adına boyayan/resmeden usta nakkaşlar, bu erdemleri terk etmiş, Venedikli ustaların buluşu olan perspektif usullerin dahası bu tuhaf ve kuraldışı tasvirin cazibesine kapılmışlardır. Cinayetler de aslında, istediği gibi korkusuzca resim yapmak isteyen nakkaş arkadaşları tarafından işlenmiştir.

Pamuk; roman boyunca tasvir geleneğini anlamlı kılan Doğulu minyatür algısını tanıtan pek çok anlatıya yer verir. Bunlardan biri İsfahan’lı Musavvir Şeyh Muhammed’dir. Siyah kalem tarzıyla şeytanları, boynuzlu cinleri, yarı insan yarı canavar yaratıkları, girişken ve pervasız bir nakkaş tavrıyla ısrarla resimlemiştir. Hatta portre ressamlığına soyunmuş, hünerli bir üslûpla cinsî konulara el atmış, atları, köpekleri çoşkulu bir şekilde minyatürlerine sokmuştur. Yaşlılığında ise sofu bir şeyhin müridi olan Muhammed, tasvirde ulaştığı noktayı inkâr etmiş, bulduğu resimleri yok etmiştir. İçinde çok sayıda resminin bulunduğu bir kütüphaneyi ateşe verirken çıkan korkunç yangında kendi de acılar ve pişmanlıklar içinde yanarak can vermiştir. Ancak Şeyh Muhammed ölmeden önce, kendi resimlerinin yakıp yok edildikçe nasıl çoğaldıklarına, kendinden sonra gelen kuşakların onun üslûbuyla nasıl dünyayı görmeye başladıklarına da tanık olmuştur.

Çoğu üslûp ve kimlik meselesine düğümlenen ve her birinde mutlak kıssalar bulunan bu öykülerin ortaya koyduğu dil ve anlam zenginliğinde Pamuk; üstât Osman’ı sık sık romanın merkezine alarak; onun Frenk usullerine uygun bir şekilde hazırlanan kitabın resimleriyle karşılaşmasını finale bağlar. Osman, önce reddettiği, hünerden yoksun bulduğu bu resimlerin, kendi hünerli ustaları tarafından neden resimlendiğini anlamaya çalışır. Örnekse; resimlerde başkalaşan at çizimine odaklandığında, at resmine bakar gibi değil de, ata bakar gibi baktığını şaşkınlıkla fark eder. Enderunda günler ve saatler boyunca, yazma eserler ve minyatürler üzerinde bir incelemeye ve durum değerlendirmesine girişir. Büyük ciltli ve çok değerli onlarca kitabı gözden geçiren Osman, sonunda Tebrizli büyük usta Behzat’ın çizimlerinde bu at imgesine yeniden rastlar. Bu büyülü kitaptan ve yaşadıklarından etkilenen Osman, tıpkı tarihteki büyük nakkaşlar gibi kitabın içinde saklanan ve Behzat’ı kör eden sorguç iğnesiyle kendini kör eder.

Bu arada roman, kişileri, nesneleri, figürleri, renkleri, şeytanı ve ölümlü konuşturarak kendi seyrinde devam etmektedir. Minyatür ise uzun sürecek, utançlı ve kederli bir dönemin sessizliğine bürünmüştür.


Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/nakkas-osman

[i]      Orhan Pamuk,2006 yılında Nobel edebiyat ödülü kazanan Türk yazarı. 1952 yılında İstanbul’da doğmuştur. Robert Kolej’den mezun olduktan sonra bir süre İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mimarlık okudu. Daha sonra gazetecilik eğitimini tercih etti. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’nı 1982, Kara Kitap’ı 1990 yılında yayınlandı. 2012 yılında Masumiyet Müzesi adlı romanıyla aynı adı taşıyan butik müzeyi kurdu. Sessiz Ev, Saf ve Düşünceli Romancı, Babamın Bavulu, İstanbul: Hatıralar ve Şehir, Kar, Öteki Renkler, Yeni Hayat, Gizli Yüz, Beyaz Kale, Pamuk’un yayınlanan diğer kitapları arasındadır.

[ii]     Orhan Pamuk, Benim Adım Kırmızı, İletişim Yayınları, İstanbul, Aralık 1998