gülay yaşayanlar: boşluk ile tanımlanan zamansal belirsizlik

MÜMTAZ SAGLAM

Gülay Yaşayanlar resimlerinde beyaz zeminle özdeş kılınan boşluk, aslında nesneyi mutlak, yalnız ve tuhaf kılan başlıca etkendir. Dolayısıyla bu boşluk duygusu, bir ifade tercihi olmaktan önce, imgesel olana tüm dikkati çekme, ayrıntıya odaklanma fikriyle alâkalıdır. Böylece mekânsal durum, bizi içinde tutan, yapının ironik bir şekilde yol açtığı iç mekâna evrilir. Dışarısı düşünsel bir kaynak ve alan olarak etkisizleştirilerek imge dahilinde yaşanan içkinleşmenin önü açılır. Herhangi bir yanılsama, doğrudan betimleme içermeyen bu yapının iç mekânı: dolambaçlı, kademeli, derinlikli, dar, karmaşık ve tinsel bir alandır. Bu yalıtılmış, indirgenmiş, iç dünya ile onu ortaya koyan yapma eyleminin aynı oranda öznel olandan simgesele evrilme sürecinin ilişkileri, görsel dili kuran gerekçelere dayanarak oluşturur.


Gülay Yaşayanlar resimlerinde beyaz zeminle özdeş kılınan boşluk, aslında nesneyi mutlak, yalnız ve tuhaf kılan başlıca etkendir. Dolayısıyla bu boşluk duygusu, bir ifade tercihi olmaktan önce, imgesel olana tüm dikkati çekme, ayrıntıya odaklanma fikriyle alakâlıdır.
Gülay Yaşayanlar, “Belirsiz Şeyler, #96”, 2015, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 35×50 cm. https://saglamartspace.com/gulay

Gülay Yaşayanlar’ın boşlukta yapılanan resimleri, bellekte mevcut olan geçmişe ve bugüne yönelik imalar içeren ve saf biçim üzerinden anlam öneren bir kurmaca mantığa sırtını dayar. Geçmişi ötelerken geleceğe mesafeli kalan distopik bir boşluğa sürüklenir. Boşluk (her defasında yinelediğimiz üzere), işleyen temsili taşıyan, farklılık ve derinlik etkisini teşvik eden, mesafe ile zaman duygusunu ilişkilendirdiğimiz yegane alan olarak karşımıza çıkar. Üstelik bu resimlerde açık bir biçimde tespit edilemeyen zaman; belirsizlik halini simgeleyen sürreal bir boyuttur. Bu zeminde imgede yoğunlaşan katmanlı yapı; söz konusu sürreal düzlemde güncel olanla bağlantısını yitiren, cisimselleştiği oranda bu dünyadan kopan bir değişim içindedir. Gerçekleşen temsil ise bu ötelemenin olanaklı bir dil dönüşümü olarak kavrandığnı gösterir. Bu kurmaca esasen bir kopuş ve öteye evrilen tasarım fikriyle netleşir. Yabansı ve tuhaf görünen bir imge bütünlüğüne adanmış duyumsal süreçlerin sonucu olarak buraya ulaşılmıştır. Biçimin içine ikâme edilmiş zamanı, duyumsal gerekçelerle büken bir denge arayışı, kendi kapalı yapısı içinde deyim yerindeyse yeni bir dünya tasarlamaktadır.

Çok boyutlu, derinlikli ve katmanlı hale getirilmiş yapıları çakıştıran, dar alanlara sıkıştıran bu tavır, zamansal geçişlere dayalı bir ifade düzeyi yaratmaktadır kendine. Gerçekten de; bu iri gövdelere sıkışan zaman bildirimi, esasında resme yansıyan bilincin-belleğin niteleme gücünü belirleyen güncel atıflardan oluşur. Bir yandan gizemlileştirilen, bir yandan da bilinmezlik sınırına taşınarak görsel dilin idealize ettiği biçime dönüşen atıflar, doğal olarak çakışan bir zaman derinliği ve geçişliliği yaratır. Hatta resmin; nesneye atıflı bir ilişki biçimini önerdiği durumlarda bile; gizemli, soyut ve karanlık niteliğini bu zamansal belirsizlik oluşturur.

Bu yüzden, resim aslında sürekli bir şimdi’ye atıflıdır. Tüm belirsizlik, muğlaklık anlarını niteleyen bir şimdilik belirlenimi içindedir. Görsel dili bütünleyen unsurların bir arada ve bir anda kavramsal bir unsur olarak ortaya koyduğu yapı, kendini en iyi bu şekilde ifade eder. Karanlık düşlerde varlık olarak beliren şey; eşzamanlı bir belirleme deneyimidir. İçsel olanla biçimsel kategorilerin, duygu ile bilginin çakıştırıldığı bir zamanı koparıp, bir biçimleme vasıtasıyla ifade etme, gösterme pratiğidir.

Yinelersek; bu anlatılara müdahale ya da vurguların yapıldığı anın değerler sistemi, zaman bağlamında ona bir güncellik kazandırmaktadır. Ayrıca bu işlerin kurmaca niteliği, bu etkiyi aşarak örnekse, geleceğe ilişkin olan biteni anlatmaya yeltenmez. Bu nedenle, özne’de beliren derin farklılıklar, söz konusu pratiği bir zamanları çakıştırma deneyiminden çıkararak sonu belirsiz bir yaratma işlemine dönüştürebilmektedir. Dolayısıyla deneyimlediğimiz imgeler, bir anda boşluğa evrilerek anlamını reddeden nesneleri akla getirmektedir. Anlam sürekli olarak parçalanmakta, anlatı kendi derinliğinde iyice bulanıklaşmaktadır.

Bu yüzden resmin hem konusu, hem kendisi haline gelen imge üzerinde ikâme olan katlı yapılanma, içerisinde zamansal atıflara ve geçişlere yönelik bir açılıma sahiptir. Şimdiye ilişkin belirlenimleri, aynı oranda geçmiş ve geleceğe ilişkin beklenti, kaygı ya da coşkuları yansıtan ruh durumları ile ilişkilendirmek mümkündür. Burada yeni, farklı ya da deneysel, hatta sıra dışı olanın tarihsel bağlantılarına, imalar üzerinden yürüyen gelecek tasavvurlarına yönelik tespit ve yorumlar da geliştirilebilir. Zaten; ortadaki kurgu ve düzen, zikrettiğimiz ilişkisel yörüngede mekâna ve zamana atfettiğimiz ön kabule dayalı anlamlara yönelik bir belirlenim içindedir. “Beyaz zemin üzerinde yapılanan şekli belirsiz tasvirler” sözcesi bile, bu belirlenim üzerinden işleyen bir okuma önerisi sunmaktadır bize…


gülay yaşayanlar / boşluk ile tanımlanan zamansal belirsizlik

Öte yandan, sıklıkla ifade ettiğimiz üzere beyaz zeminle özdeş kılınan boşluk, aslında nesneyi mutlak, yalnız ve tuhaf kılan başlıca etkendir. Dolayısıyla bu boşluk duygusu, bir ifade tercihi olmaktan önce, imgesel olana tüm dikkati çekme, ayrıntıya odaklanma fikriyle alakâlıdır. Böylece mekânsal durum, bizi içinde tutan, yapının ironik bir şekilde yol açtığı iç mekâna evrilir. Dışarısı düşünsel bir kaynak ve alan olarak etkisizleştirilerek imge dahilinde yaşanan içkinleşmenin önü açılır. Herhangi bir yanılsama, doğrudan betimleme içermeyen bu yapının iç mekânı: dolambaçlı, kademeli, derinlikli, dar, karmaşık ve tinsel bir alandır. Bu yalıtılmış, indirgenmiş, iç dünya ile onu ortaya koyan yapma eyleminin aynı oranda öznel olandan simgesele evrilme sürecinin ilişkileri, görsel dili kuran gerekçelere dayanarak oluşturur. Simgesel dil sonuçta, atıflara dayanmaksızın, leke değeri üzerinden özneyi temsil yükümlüğünü devreye sokar. Aynı şekilde imge, bağımsız kendi anlamına gönderme yapan bir gösterge değerine de ulaşır. Özne’ye ve kendi bütünlüğünden türeyen gösterge değerine aynı anda atıf yapan imge, böylece mesafeli bir gerçeklik olgusu haline gelir. Simge ile özne arasındaki var edici mutlak ilişki, bu mesafeden gücünü alarak özneyi terk ederek bağımsızlaşan, gösterge değeri üzerinden estetik bir dil ve önerilere yoğunlaşan üslûpçu bir niteliğe bürünür. Ürettiği yapı ile arasında oluşan mesafe, gösterge değeri taşıyan imgenin düz anlamını bile temin etmeyecek bir boşluğa savrulmasının da bir sonucudur. Bu yüzden, olasılıklar tartışması ile yapının uyuşmasını sağlamak yerine; göstergeyi saran soyut düzleminde kavramsal çıkarımların izin verdiği dinamik zihinsel zemine çekmek kaçınılmaz gibidir. Aslında bu zihinsel zemin, dönüştürücü gücün kaynağı olarak sanatçıyı işaret etmeye başladığında, belirsiz ya da kopuk görünen ilişkinin güçlü bir şekilde devrede olduğu hemen anlaşılır.

Özetle; bu resimler, boşlukta dolaşan kavramları, bilince karşılık gelerek belirsiz biçimleriyle dolaşan kurmaca unsurları anlatır. Burada, gerçekle doğrudan ilişkisi bulunmayan, sanatçının öz bilincinin yansıdığı, bu farklılığın ve duyarlılığın doğrudan temsilini sağlayan kavramsal bir dönüşümle bağımsızlaşarak ironik armalara dönüşen biçimsiz yapılar kastedilmektedir. Estetik bütünlüğüyle dayandığı görsel dilin olanaklı ve özgün, belirleyici bağlantılarıyla gösterge değeri taşıyan bu unsurlar, sanatsal gücü ve etkisiyle, bir bilinç niteliğini doğrudan tarif etmektedir.


Bkz. Mümtaz Sağlam, Gülay Yaşayanlar / Tahayyül ve Mesafe, Mas Matbaası, Eylül 2015, İstanbul.

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/gulay-yasayanlars-painting

ayrıca bakınız: https://gulayyasayanlar.info