alexis gritchenko ve istanbul resimleri: lirizmle donanmış bir modernizm

GÜLAY YAŞAYANLAR

Alexis Gritchenko’nun bir sığınmacı olarak İstanbul’da geçirdiği sürede, resimlerinde belirgin hâle gelen dinamizmin, daha çok hayatta kalma çabaları ve çalışma tutkusuyla bağlantılı görsel deneyimlerini etkileyen başlıca husus olabileceğini belirtmek gerekir. Sanatçı; işgâl yıllarının İstanbul’unda karşılaştığı sıkıntılı koşullar altında, özellikle kendi iç çatışmalarını dengeleyen, yaratıcı düşlerle yüklü bir dünya tasavvuruna ulaşmış, yepyeni bir duyarlık ve ruh hâli içinde İstanbul’u resimlemek istemiştir.  



1919 yılında geldiği İstanbul’da 1921 yılına dek kalan Alexis Gritchkenko, gündelik hayatı görüntüleyen çok sayıda resim üretmiştir. [1-2] Özellikle mavi ve pembe ile vurgulanmış bu resimlerde yansıtılan indirgemeci mekânsal imgelem, hiç kuşkusuz ki ruhu bütünleyen depressif bir niteliğe sahiptir. Zorlu bir yaşamın heyecanlı ve duygusal çalkantısı, onu öncelikle yakınlık duyduğu cami, kilise ve mezarlık gibi mekânlara yöneltmiş, sıcak ve yumuşak renk geçişleriyle yakaladığı dinamik formlar üzerinden etkili sahnelere taşımıştır. [3] Daha çok duygusal bir atmosferin izini süren bu resimler, ayrıca ve tüm zamanlar itibariyla, saf düşünsel bir estetik düzlemde belirginleşen bir estetik kaliteye sahiptir. 

Gritchenko’nun, farklı ve hızlı bir boya pratiğiyle tasvir ettiği İstanbul resimleri, kenti başkalaştıran ve sanki görüntünün öte yüzüyle ilgili, işlevselliğinden sıyrılmış, parçalara ayrılmış yüzlerce çalışmadan oluşur. İstanbul’un ortak hafızamızda yer eden tarihi ve mimari unsurlarını, işgâl altındaki gündelik yaşam alanlarıyla ilişkilendiren bu resimlerdeki soyutlanmış kimi detaylar ise, âdeta önemsiz hâle getirilmektedir. Buna rağmen, resimlere sinen bir enerjiden, şimdiye uzanan zaman yüküyle canlı tutulan estetik bir yaklaşımdan, katmanlı söylem gücünden desteğini alan bir içe bakış deneyiminden de söz etmek mümkündür. Şizoid bağlantılarla derinleşen bir duygusallığın eşiğinde Boğaz kıyılarıyla, Haliç ve Ayasofya siluetleriyle giriştiği sorgulayıcı ilişkileri de yine bu kapsama dahil etmek gerekir. Nitekim, camilerde ibadet edenler ve dervişler gibi görüntülerin, üslûbun olanaklarıyla ruhanî bir boyuta sürüklenerek, birer ikon-imge hâline getirilmesi bu bakımdan yeterince anlamlıdır. Dolayısıyla bu süreçte Gritchenko; dengeli, ironik ve karşılaştırmalı tarihselci bir bakışla, İstanbul’un büyüleyici aurasına eklemlenen ve fetişleşen öznel görüntüleri bir bir ortaya çıkarmıştır. 


lirizmle donanmış bir modernizm 

Gritchenko’nun İstanbul’a bakışı; tarihsel bağlam içinde, Bizans sanatını temsil eden, dinsel motiflerle kurulan özdeşliğe dayalı duran ve dolayısıyla kendi içinde karşıtlıklar barındıran bir niteliğe sahiptir. Dahası bu yaklaşımı; farklı inançları simgeleyen göstergelerle girişilen bir teşhis ya da tasnif çabasının biçimlediğini, üstelik ruhanî bir boyutta yaşanan kimlik temsili gibi bir sorunu aşma çabasının bu süreci belirlediğini ileri sürebiliriz. Yer yer Bizans-Ortodoks algısını duyumsatan bu bakışın; surlar, semtler, sokaklar ya da çarşı-pazar görüntülerinde, duygusallığı aşan tutkulu bir psikoloji eşliğinde netleştiği ortadadır. Burada, yani sanatçının zihninde pek çok şeyin çatıştığını, ve/fakat moderniteye yaslanan simgesel mecazlarla yetinildiğini anlamaktayız. Gritchenko belli ki, yazgısıyla baş etmeye çalıştığı bir dönemde, kübist yorumu önceleyen resimli öykülerle, farklı görsel önerilere dönüşen bir düşünme ve üretme eylemini örneklemektedir. O yüzden buradaki yeni dil ve lirizmle donanmış bir modernizme işaret etmek gerekir. [4]

Gritchenko’nun İstanbul resimlerinde Bizans etkisini öncelikle vurgulayan biçimci bir iradeyle hareket ettiği, teolojik kavramları duyumsatan ahlâkçı bir geleneğe bağlı kalarak, ikna edici bir strateji uyarınca dengeli yaklaşım geliştirdiği bilinmektedir. Bu sayede, Gritchenko’nun ikona estetiğiyle bağ kurduğu resimlerinde; kubbeli ve kemerli yapılardan fütüristik Ayasofya çizimlerine dek çok sayıda imgenin tarihsel ve diyalektik birliğiyle alâkalı bir yorumu geliştirdiğini söylemek mümkündür. Tuttuğu günlüklerde takındığı aşırı detaycı yaklaşımın, burada zamanı ve mekânları niteleyen indirgemeci bir görsel tahayyül için seferber edilmesi de ayrıca ilginçtir. Burada, Rus avangard sanatının içinde yoğrulmuş modernist bir sanatçının, etik ve psikolojik kaygılarla, gündelik hayata ve mekânlara odaklandığı, değişken bir ruh hâlinin eşliğinde Bizans ikonalarını çağrıştıran bir estetik düzlemde kübik soyutlamalar hâlinde bu kenti resimlediği görülmektedir. 


yaratıcı düşlerle dolu bir dünya tasavvuru

Ayrıca bu resimlerde gözlediğimiz yüzeye yayılan ritmik dokunuşları, yine Bizans ikonalarından temellük eden bir sorgulamayla ilişkilendirmek, aslında tüm görselliği tayin eden paradoksal sentez hakkında da bilgi içermektedir. Ama öncelikle; Gritchenko’nun bir sığınmacı olarak İstanbul’da geçirdiği sürede, resimlerinde belirgin hâle gelen dinamizmin, daha çok hayatta kalma çabaları ve çalışma tutkusuyla bağlantılı görsel deneyimlerini etkileyen başlıca husus olabileceğini belirtmek gerekir. Sanatçı; işgâl yıllarının İstanbul’unda karşılaştığı sıkıntılı koşullar altında, özellikle kendi iç çatışmalarını dengeleyen, yaratıcı düşlerle yüklü bir dünya tasavvuruna ulaşmış, yepyeni bir duyarlık ve ruh hâli içinde İstanbul’u resimlemek istemiştir.  


Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2024 / All Rights Reserved.

Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/alexis-gritchenko

NOTLAR

[1] Alexis Gritchenko (1883-1977), Ukraynalı sanatçı ve sanat yazarı Gritchenko, küçük yaşlarda aldığı karma eğitim nedeniyle dinsel konulara, inançlara ve ritüellere ilgi duyar. Eski Rus ikonalarının görsel düzeni hakkında yayınlanmış çalışmaları bulunmaktadır. 20. yüzyılın başlarında Moskova’da gelişen modern sanat hareketlerinin içinde olmuştur. Kübizm ve fütürizm etkileri taşıyan dynamocolor akımının kuramcısıdır. Aralarında avangard ressamlar Malevich, Kandinsky ve Tatlin’in de olduğu ortak sergilere katılır. 1917 Ekim Devrimi’nin ardından yaşanan iç savaştan kaçarak Kasım 1919’da İstanbul’a gelir. 1921 yılına dek sığınmacı olarak bu kentte yaşar. 1921 yılında Paris’e yerleşir. Salon d’Automne (Güz Salonu) başta olmak üzere, Avrupa’da ve Amerika’da düzenlenen pek çok sergiye katılır. 1958 yılında New York’ta Alexis Gritchenko Vakfı kurulur. 2006 yılında bu koleksiyondaki eserleri sanatçının vasiyeti üzerine Ukrayna Ulusal Sanat Müzesi’ne devredilir. Ayrıca bakınız: http://www.mesher.org/Uploads/ExhibitionPageMaterial/mesher_bulten_alexis-gritchenko-acilis_06022020.pdf

[2] Alexsis Gritchenko: İstanbul Yılları, (Sergi), Küratörler: Ebru Esra Satıcı, Şeyda Çetin, Meşher, Mart-Mayıs 2020, İstanbul. Bu süreçte yayınlanan sergi katalogları ile sanatçının günlüklerini içeren yayın için bakınız: Alexsis Gritchenko: İstanbul Yılları, (Katalog), Editör: Nilüfer Şaşmazer, Yazarlar: Ayşenur Güler, Vita Susak, Çeviri: Yiğit Adam, Beyza Altay, Ali Berktay, Serra Yentürk, Vehbi Koç Vakfı Yayınları, 1. Baskı, 328 sf. Şubat 2020, İstanbul. Alexsis Gritchenko: Günlükler, Yapı Kredi Yayınları, Çeviren: Ali Berktay, Mart-Mayıs 2021, İstanbul.

[3] Gritchenko’nun çalışmalarına ilgi duyan ünlü arkeolog Thomas Whittemore ile tanışması da bu döneme denk gelir. Sanatçının 1922 tarihinde Paris’te İstanbul, Mavi Pembe adıyla düzenlediği ilk kişisel sergisi, yine bu dönemin ürünlerini yansıtması bakımından oldukça önemlidir.

[4] Dolayısıyla Doğu’nun büyülü dünyasına atıflı, kübik esintilerle yüklü bu resimler, dönemin İstanbul sanat ortamına egemen olan izlenimci resim anlayışı ile mevcut beğeniye de eleştirel göndermeler içerir aynı zamanda.