william kentridge: self-portrait as a coffee-pot -2
GÜLAY YAŞAYANLAR
William Kentridge, Dadacı bir mantıkla yaratılan ve trajik bir dile yaslanan tarihsel figürler üzerinden ırkçı siyaset anlayışlarına, yıkımlarla çöken ideolojilere ve anlamını yitiren modernist ütopyalara atıflı bir geçmişi, yaşanan umutsuzluk ve çaresizlikleri yansıtan dans ve müziklerle birlikte görünür kılmaktadır. Bir bakıma koşulları zorlu bir dünyanın umut vaad eden bir yere evrilmesinin günümüzde ne kadar güçleştiğini ve neredeyse imkânsız hâle geldiğini teatral bir şekilde anlatmaktadır. Bu yüzden de, Kentridge, henüz tamamlanmamış arızalı bir tarihsel süreçte şimdiyi deşmeye devam etmektedir.
Self-portrait as a Coffee-pot; William Kentridge’in pandemi döneminde sanat çalışmalarını sürdürdüğü atölye mekânında geçen hayatını bir monolog kurgusu altında anlatan ve üretim sürecinde özellikle seçilmiş kimi nesnelerin kendi hikâyelerini nasıl oluşturduğuna değinen farklı bir film. [1] Bu ilginç ve deneysel yapımda Kentridge, atölye ortamında yaşanan steril anları simgeleyen ve filme de adını veren kahve makinesini; dinlendirici ve motivasyonunu artırıcı varlığıyla atölye ruhunu pekiştiren bir nesne-figür olarak öne çıkarmaktadır. Kahve makinesi gerçekten de; Kentridge ile özdeş hâle gelerek adeta onunla birlikte düşünceler ve düzenlemeler arasında dolaşan, her anlatıya sirayet ederek hareket alanını genişleten etkili bir metafora dönüşmüştür. Zaten bu nedenle, aşırılıklarla yüklü zengin bir dünyayı betimlerken işe yaramakta ya da geçmişte kalan acıları hafifletmeye yarayan becerisiyle pragmatik bir nesne unvanını almaktadır.
arızalı bir tarihsel süreçte şimdiyi deşmek
William Kentridge’in coşkulu düş gücü ve üretim arzusu, kimi zaman canlandırılmış heybetli bir figürle ya da heykelle, üzeri spot sözcüklerle donatılan bir ağaçla, kimi zaman da savaş zamanlarını yansıtan karmaşık ve travmatik bir görünümle ortaya çıkmaktadır. Bu durum film boyunca da sürmekte, psikolojik duyumsamalarla sürekli çizilen ve silinerek yenilenen imgeler kitap sayfalarında gezinmekte; hareketli bedenler, çiçekli vazolar ve ağaç formları, ritmik bir şekilde dünya gerçekliğini vurgulamakta, travmalı anları anlatırken de kimi zaman siyaha bürünmektedir. Üzerinde yaprak motifleriyle yüklü, ortalığa savrulan bu sayfalar, başka bir zeminde gövdesine kavuşarak çoğu zaman ulu bir ağacı tamamlamaktadır. Aslında doğal yaşamın döngüsünü ihlâl eden yaklaşımıyla Kentridge’i anlatan bu film, yaşanan uyuşmazlıklardan ve tahribatlardan beslenen, sürekli olarak duyuları ve arzuları yenileyen bir çizgi ustasının hareketli performanslarıyla şekillenmektedir.
Böylece; bedensel acıların, sese ve danslara yansıyan amorf birlikteliğini sunan film, ayrıca sömürülen maden işçilerinin fondaki şarkıları ve teatral hareketleriyle sanki geçmişe ağıt yakmaktadır. Kömür kalemle üretilen tonların cazibesiyle oluşturulmuş görüntüler, hakikat ve saf düşünme rotaları üzerinde gelişen monologların eşliğinde; ırk ayrımı ve sömürgeciliğin karanlık dünyası, savaşlarla gündeme gelen yıkım ve ölümler ile yitirilen özgürlüklere dair alegorik öyküler arasında kurulan dilsel bağlantılarla, dengeli ve etkili kurgusal bir düzenleme hâlini almıştır.
Filmde ayrıca; William Kentridge’in yaşamı, ülkesi ve anılarıyla ürettiği performatif işler arasındaki yakın bağlantılar, güncel kaygıları ile yaşadığı panik anlarına dair bulanık fırça darbeleriyle karşılığını bulan psikolojik gerilimler, tutkularıyla başbaşa kaldığı anlarda açığa çıkarak üretiminin doğasını belirlemektedir. Tam da bu anlarda aniden bir heykelin, tuhaf ve büyük çizimlerin spontane bir biçimde belirmesi ve teknik imkânların desteğiyle hikâyesi olan bir animasyona dönüşmesi yeterince ilginçtir. İzlerini bilinçdışından alan ve her şeye evrilebilen bu imgeler, her durumda tarihsel bir geçmişten mitolojik hadiselere, günümüzde yaşananlara değinen şiirsel bir durum ve zengin bir görsellik içindedir. Film bu bağlamda, William Kentridge’in büyüsünün tüm yarıklarda iz bırakan bir duyarlılığı dışavuran, güncel bir ortak bilincin karmaşık ve çatışmalı durumuna işaret etmektedir.
Örneklemek gerekirse; William Kentridge, Dadacı bir mantıkla yaratılan ve trajik bir dile yaslanan tarihsel figürler üzerinden ırkçı siyaset anlayışlarına, yıkımlarla çöken ideolojilere ve anlamını yitiren modernist ütopyalara atıflı bir geçmişi, yaşanan umutsuzluk ve çaresizliklerle birlikte görünür kılmaktadır. Bir bakıma koşulları zorlu bir dünyanın umut vaad eden bir yere evrilmesinin günümüzde ne kadar güçleştiğini ve neredeyse imkânsız hâle geldiğini teatral bir şekilde anlatmaktadır. Bu yüzden de, Kentridge, henüz tamamlanmamış arızalı bir tarihsel süreçte şimdiyi deşmeye devam etmektedir.
Bu film; Kentridge’in sanatsal deneyimlerine yansıyan, dış dünyayla olan ilişkisini belirleyen yaratıcı deneyimlerinin; algılama, dışarıda bırakma ya da başkalaştırma edimleriyle ortaya serilen psikolojik bağlantıların aşırılıklarla bezeli içsel bir envanterini sunmaktadır, Belli ki bu yüzden; insana özgü baskıcı dürtülerin, kişilik yapılarına sinen zulüm ve şiddetin karşısında duran, özgürlük talebi üzerinde direnen dirayetli bir radikal bakışla biçimlenen bu performatif mizansenler, bir akış hâlinde görüntülere yansıtılmaktadır…
.
Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2024 / All Rights Reserved.
Ayrıca Bakınız: https://saglamart.com/self-portrait-as-a-coffee-pot
[2] Self-portrait as a Coffee-pot / Kahve Makinesi Olarak Otoportre (Film), Yaratıcı Yönetmen: William Kentridge, Yapımcı: The Office Performing Arts + Film’den Rachel Chanoff Ve Noah Bashevkin , Louverture Films’den Joslyn Barnes , Luma Vakfı , Genuine Article Pictures ve Syzygy Vakfı Işbirliğiyle. Kurgu: Walter Murch, Editör: Janus Fouché , Žana Marović Ve Joshua Trappler, Görüntü Yönetmeni: Duško Marović , Sasc, Ortak Yönetici Yapımcılar: Brenda Potter , Danny Glover, Susan Rockefeller, Maja Hoffmann, Maida Lynn ve Linda Dodwell, Dağıtım, Yayın Hizmeti ve Yayın Hakları: Mubi. [https://mubi.com/tr/tr/collections/self-portrait-as-coffee-pot]