izmir: kent, hayat ve sanat ilişkisine dair notlar / 2

MÜMTAZ SAĞLAM

İzmir: kent, hayat ve sanat ilişkisine dair notlar / 2 adlı bu yazıda, 1940’lı yıllara dek İzmir’de sanat çalışmalarını sürdüren sanatçı sayısının çok sınırlı olduğunu, bu isimlerin de birbirinden farklı anlayış ve eğilimlere sahip olduğunu, düzenli sergilerin açılamadığı, yoğun ve nitelikli bir sanat-resim ortamının yaratılamadığı gibi konulara değinilmektedir.



İzmir; kent, hayat ve sanat ilişkisine dair yapılcak bir araştırmada ilk aşamada Âbidin Elderoğlu karşımıza çıkar. Ressam Elderoğlu’nun İzmir Atatürk Lisesi’ndeki Öğretmenlik Günleri, İzmir 1952. (Fotoğrafın alındığı kaynak: Abidin Elderoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1981, https://saglamart.com/abidin-elderoglu-ayrilis-ile-baslayan-bulusma

düzenlenen ilk resim sergileri ve Âbidin Elderoğlu gerçeği

Cumhuriyetin ilanını takip eden süreçte, İzmir’de resim sanatı alanındaki birikimlerin değerlendirildiği ilk kişisel sergi 1928 yılında, ilk karma sergi ise 1929 yılında açılır. Ressam Ayetullah Sumer ilk kişisel sergi düzenleyen sanatçıdır. 1928 yılında Marsilya dönüşü yapıtlarını İzmir Türkocağı’nda sanatseverlere sunmuştur. 1929 yılı Temmuz ayına ait Fikirler dergisinin onuncu sayfasında İzmir’de açılan ilk karma serginin heyecanını duymak mümkün olur. Yazar Kemal Emin; “Turgut Bey, Kazım Bey, Rıza Bey, Nazmi Bey (Çekli) ve Kadri (Atamal) Bey’in ortaklaşa tanzim ettikleri serginin İzmir’deki sanat potansiyelini ortaya çıkaran ve takdire şayan bir girişim olduğunu vurgulamaktadır. 1932 yılında İstanbul’da yaşamını sürdüren İbrahim Safi’nin, İzmir Fuarı’nda Atatürk ve İzmir’in Kurtuluşu ile ilgili büyük bir pano resmi hazırlayıp sergilediği bilinmektedir. Aynı yıl İzmir’de düzenlenen İktisat Kongresi’nde İzmirli ressam Binbaşı Nazmi Çekli resimlerini sergiler ve Atatürk tarafından çok beğenilerek gümüş madalya ile onurlandırılır. Ayrıca bir resmi Çankaya Köşkü Koleksiyonuna dahil edilir. 1936 yılında ressam Jak Edizel İzmir Palas Oteli’nde ilk kişisel sergisini düzenler. Dönemin etkili sanat-edebiyat dergisi Fikirler’de ve yerel gazetelerde yer alan sergi haber ve yorumlarından; 1940’lı yıllara dek İzmir’de sanat çalışmalarını sürdüren sanatçı sayısının çok sınırlı olduğu, bu isimlerin de birbirinden farklı anlayış ve eğilimlere sahip olduğu, düzenli sergilerin açılamadığı, yoğun ve nitelikli bir sanat-resim ortamının yaratılamadığı anlaşılmaktadır. Yazılı kaynaklarda 1943 yılında İzmir’de düzenlenen İzmir Ressamlar Cemiyeti Karma Resim Sergisi ile alâkalı yorumlara rastlanır. Bir yıl sonra Âbidin Elderoğlu Buca’da bir kişisel sergi açar. Sergiyi gezen zamanın Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel; sanatçının çabalarını ve sanatını takdir ederek daha rahat koşullarda çalışması için talimat verir. Elderoğlu’nun bu imtiyazla resme daha fazla zaman ayırdığı, özgün üslûbunun ilk belirtilerini bu dönemde gösterdiği bilinmektedir.

1932 yılında İzmir’e yerleşen Âbidin Elderoğlu, Türk Resminde 1950’li yıllarda iyice belirginleşen soyut eğilimlerin en önemli temsilcilerinden biridir. Elderoğlu; İzmir’de plastik sanatlar ortamının gelişmesi için olağanüstü çabalar harcamıştır. Ancak yirmi yıla yakın bir süre yaşadığı İzmir’de, nedense kente ilişkin bir peysaj ya da eskiz üretmemiştir. Elderoğlu’nun İzmir’de bulunduğu yıllarda özellikle de 1940’lı yılların ikinci yarısında, resminde yaşanan değişim dikkat çekicidir. Soyutlama esaslı arayışların peşinde biçimlenen bu evrede, figüratif bir yönelimden kurtulan soyut düzlemlerin ilişkisine dayalı bir yüzey resmi anlayışı belirginleşir. Bu arayış, Ankara’da geçen yıllarda büyük ölçüde netleşir; çizgisel bir ritm ve ona bağlı bir renksel düzenleme yaklaşımı, özgün bir ifade düzeyi olarak gelişir. Açıkça belirtmek gerekirse, Elderoğlu’nun soyutlama kalitesinin; hat kaligrafisinin estetiğini anımsatmakla beraber, daha çok resimsel düzenlemenin sonucuyla bağlantılı bir yakınlıktan ibaret olduğunu ve/veya kültürel bir sentezin doğal yansımaları olduğunu düşünmek daha doğru olur. Âbidin Elderoğlu’nun sanatı; açıkça, resmin yönelimleriyle, iç-plastiğin gerekleriyle alâkalıdır.



Naci Kalmukoğlu, “İzmir Fuarı’ndan Kadifekale”, Mukavva üzerine Yağlıboya, 32×39 cm, İstanbul Kültür Üniversitesi Koleksiyonu https://www.iku.edu.tr/tr/haberler/akinguc-koleksiyonu-ikusagda

çağdaş sanat algısının yerleşme süreci

1960’lı yıllarda Buca Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nün eğitim-öğretim hizmetine başlamasıyla oluşturulan sanatçı formasyonuna sahip öğretim kadrosunun bireysel çabaları kentin sanat yaşamına kuşku yok ki bir dinamizm kazandırmıştır. Abidin Elderoğlu ve Celal Uzel ile başlayan etkinlikler sürecini taşıma misyonunu üstlenen ve aslında uzun süreli olarak resimlerinde İzmir’i anlatan ilk ressam olan Şeref Bigalı; gündelik hayatın ritmini yakalamak isteyen bir arayış içindedir. İnsanı merkeze alan yoğun bir yaşamsal içeriği hızlı ve dinamik bir boyasal dışavurumla ifade eden bir yaklaşım geliştirmiştir. Dolayısıyla mekân olarak seçtiği yerler çoğu kez tanımsızdır. Ama sözgelimi Hisar Camii ile Kemeraltı Caddesi’nde yaşanan sahnelerin betimlendiğini hemen anlamak mümkündür. Bigalı’nın resim yaklaşımındaki dışavurumcu nitelik, dinamik bir dil ve aktarım esasıyla kenti sarmalar. Çoğu kez yağmur altında betimlenen mekanlar, psişik vurgularla zenginleşen benzersiz bir bütünleşmenin sahneleri haline gelir. Bu yüzden Bigalı’nın resimleri, belki de döneminde bile fark edilmeyen özgür bir biçimleme iradesinin gücünü ifade eder.

Kenti simgeleyen yapılar ya da mekânsal alanlarla ilişki kurmadan İzmir’i çalışan önemli ressamlardan bir diğeri de Cavit Atmaca’dır. 1971 yılından itibaren bu yana aralıksız bir şekilde İzmir ve çevresinde süregiden hayatı gözlemlemektedir. Lirik ve soyut niteliklerle bütünlenen anlatımcı bir tarza sahip olan Atmaca, İzmir’e özgü bir peysaj türü geliştirecek ölçüde, kente sinen atmosfer etkisini görselleştirmiştir. Başlangıçta bir tanıma ve gözlem sürecine dayanan körfez konulu yerel nitelikli resimleri, figür resmiyle soyutlama arasındaki geçişmeden anlamını ve önemini kazanır. Tümüyle soyut yapıntıların eşiğinde, resmini tematik bağlamından koparmayan Atmaca, soyut imgeler aracılığıyla, kenti (İzmir’i) dile getirecek plastisiteyi yakalamayı hedefler. Atmaca’da, kent ve kıyı/sahil yaşamının içerdiği; sessiz, sakin ve biraz da hüzünle yoğrulmuş bir atmosferin de ayrıcalıklı gözlemlerini buluruz. Bu yüzden, gerek İnciraltı, gerekse Hisarönü gibi görünümleri tipik kent peysajları olarak değil de, kentin tinsel havasını duyumsatan peysaj-portreler olarak nitelemek daha doğru olacaktır.

1971 yılında yaşamının son döneminde İzmir’e yerleşen Nurettin Ergüven’i de görsel değerler açısından anlamaya çalışmak yine İzmir kent tarihi için gerekli ve önemlidir. Ergüven, belki de yurtdışında aldığı eğitim ve görgünün sonucu oluşan bir idealizmin peşindedir. Ülkemizde sadece resim yaparak, resmin üretim koşullarını yine resimden gelen maddi destekle sağlamaya çalışarak, yaşamını sürdürme kararlılığını uygulamaya koyan ilk sanatçılardan biridir. Doğal olarak dönemin zorlu ekonomik koşulları, ülkenin henüz gelişmeyen sanat piyasası ve devletin sağladığı olanakların kısıtlı oluşu gibi nedenler Ergüven’in, ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmasını engelleyememiştir.

Nurettin Ergüven’in sanatına bütünsel bir bakışla yaklaştığımızda, peysaj yorumlarında şaşırtıcı bir özgünlük boyutu yakaladığımızı fark ederiz. Gizemli bir atmosfer resmine dönüşen peysajlar ait oldukları yerle olan ilişkilerini kısmen iptal eden bir dönüşüm içinde tamamlanırlar. Bu bakımdan sanatçının resmimizde pek benzeri bulunmayan bu tuhaf manzara yorumları, dış gerçekliğin temsilinde simgeci bir duyarlığın ve boyutun ifadesi olarak karşımıza çıkar. 1969 tarihi Fethiye’de Gurup ve 1971 tarihli Peysaj adlı yapıtları, söz konusu deneyselci iradenin peşinde olduğu değişim arayışını net biçimde örnekler. Ergüven açıkça, yalın ve indirgenmiş formlarla, hızlı bir biçimleme sürecinde dış-dünyayla ilişkisini giderek koparır. Bakılan yerin özeti gibi duran bir görüntüyü, inşa ve dışavurum eylemine tabi tutar. Oluş hali pratiğini bu yüzden izlenimci yorumculardan başka bir yolda yeniden deneyimler. Sonuçta burada ortaya çıkan peysaj düşüncesine atıflı yapı, doğaçlama ve dışavurum deneyi; daha ahenksiz , aykırı ve/fakat mütevazı bir görüntüyle özgün bir çerçevede farklılaşır.

Adı ve sanatı İzmir’le özdeşleşen Vedat Mavitan‘ın yapıtları ise, modernist estetiği savunan bir tasarım titizliği içinde kendi biçimsel karşılığını bulur. İzmir Enternasyonal Fuarı için yaptığı çok sayıda unutulmaz afiş, bu anlayışın kavram boyutundaki somut karşılıklarını sunar gibidir. Resimlerinde de fikirlerin soyut ve simgesel bir anlatımdan yanadır.

Ancak İzmir’i değişmez konu alanı olarak seçen en ayrıcalıklı ressamın ise Fahri Sümer olduğu asla tartışma götürmez. Özellikle İzmir’i simgeleyen belirli alan ve mekânları tercih eden Sümer; İnciraltı, Konak Meydanı (Saat Kulesi), Alsancak cadde ve sokaklarını (özellikle de Kordon ve Pasaport İskelesi’ni) öykünen sayısız resme imza atmıştır. Suluboya, yağlıboya ve gravür tekniklerinde İzmir’i neredeyse 40 yıldır resimleyen Fahri Sümer’in izinden giderek, son dönemin İzmir tipolojisini belirlemek olanaklıdır. Gerçekten de, yakın tarihin mimari karakterini yansıtan Sümer’in cadde ve sokak görünümlerinde, farklı bir İzmir pitoreski sunulmaktadır. Örnekse, Pasaport İskelesi’nde alışılmış kompozisyon ilkelerini, klasik kaynaklardan gücünü alan biçimleme anlayışını aşan bir yaklaşımla karşılaşırız. İzleyiciyi alışılmadık bir seyir eksenine oturtan Sümer, açıkça burada aşkın bir yorum arayışı içindedir. Dramatik bir yaşam sahnesine dönüşen İskele tasavvuru, tüm ayrıntıların göz ardı edildiği bir betimlemeye rağmen, görsel çehresine kayıtsız kalamayacağımız bir içtenliği paylaşır bizimle. Bir İzmir timsali olarak unutulmaz bir kareye dönüşür. Özetlersek Fahri Sümer, resimlerinde anlam derinliğini katlayan, güncel ve gerçekçi bir yorumla İzmir’i betimlemektedir. Farklı gün ve saatlerde ısrarla çeşitlenen bu sahneler; kentle estetik bağlamda yaşanan bir bütünleşmenin sonuçlarını yansıtmakta, özel bir duygu halinin ve tanıklığın belgeleri olarak değer kazanmaktadır.


Bkz. İstanbul Art News, İzmir Özel Eki, Sayı: 15, Aralık 2014, İstanbul.

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/izmirde-genc-sanatin-uretim-dinamigi-i ve https://saglamart.com/izmir-kent-hayat-ve-sanat-iliskisine-dair-notlar-3