georg baselitz resminde yapıntı-figür ve çıplak beden
MÜMTAZ SAĞLAM
Georg Baselitz resminde, birer soyut-dışavurumcu hadise olarak varlığını duyumsatan yapıntı-figür ve çıplak beden, büyük bir dizilimin ve buna alan açan söylemin nesnesi olarak her defasında bir bozma ve yeniden kurma eyleminin düzlemi hâline gelmektedir. Bu yeni figüratif algı ve dönüştürme meselesi, doğrudan doğruya gerçekliğe karşılık arayan, aktüel ya da simgesel göndermelerle içerik ve anlam kazanan bir belirlenim sürecinden başka bir şey değildir. Baselitz, yapıntı beden-çıplak figür dolayımında yaşanan abartılı fizyonomik savrulmalar üzerinden önemli tespitlerde bulunmaktadır. Değişim ve yenilenme sürekliliği içinde beden üzerinden yürüttüğü stratejik uygulama, tematik ayrımlarla tümel bir kavrayışın izlerini sabitlemekte, kozmik boşluğa ithaflı ölüm ve öte dünya gibi kavram ve ortamlara ilişkin duygu yüklü sahneler üretmektedir.
Georg Baselitz’in tepkisel söylemi, tematik bağlamlar hâlinde kendi üzerine bükülen bir derinlik ve yoğunlaşma içindedir. [1] Bu kapsamda, son dönemde yaygınlaşan geriye dönük bağlantılar, yapıt-özne ilişkilerine dair içkin ve duyarlı sonuçlar üreten yeni biçimsel arayışları karşımıza çıkarır. Nitekim Baselitz’in son sergileri; bir ilişkiler, davranışlar, psikolojik dönüşümler ve değişen üretim biçimlerine dair bir bilanço olarak da okunabilir. [2] Bu süreçte, bir manipülasyon unsuru olarak aşırı indirgeme olasılıklarının negatif bir unsura çevirdiği, zamanın izini doğrudan yansıtan ve boşlukta salınan hayalet figür-beden ise, hâlâ baş aşağı durmaktadır.
Figür-beden; aslında bu resimlerde karmaşık ama bütünlüklü bir yapısal tasavvur hâlinde sunulmasına rağmen, dolayımsız bir konumdaymış gibi görünür. Ancak ve aynı zamanda, yüzeyde oluşturulan bir yapıntı, dış dünyayla ilişkili alan açan ve eylem-imgeye evrilen bir plastik olgudur. Dahası kültür, tarih ve sosyolojiyle bağlantılı, ortak bilince dayalı gönderimleri olan, çarpık, savruk ve soyut, kült bir varlık ya da nesnedir. Dolayısıyla resmin ağır koşullarında biçimlenmiş tek unsur olarak tipolojik sürekliliği tesis eden ve tepkisel dışavurumun öznesi olarak geliştirilen, kendi içine bükülmüş zihinsel, yoğun ve enerjik bir yapıdır. Bir dönüştürme pratiği ya da yöntemi olarak resim yüzeyini örgütleyerek, biçimsel gelişmeleri birbirine bağlayan yegâne unsurdur. Bu bakımdan, anıtsal etkili bir figür-beden ikonografisine dönüşen her deneyimin, önceki biçimsel yapılanma birikiminin ürettiği görsel kültür üzerine yapılandığını özellikle belirtmek gerekir. [3]
ölümlü beden tutkusu
Georg Baselitz’in son dönem resimlerinde bir hayalet-imge hâlinde beliren beden örüntüsü, aslında fiziksel bir artığa ya da tortuya benzer. Düpedüz boyar maddenin kalıntılarından oluşan bir tasavvurdur. Özellikle karanlık-siyah dipyüzeye yatırılan ve çıplak bedenin ölümlü hâline vurgu yapan figürler, yabancılaştırılmış bir dünyanın temsiliyle uğraşmaktadır. Pürüzlü dokusuyla bu arkeolojik varlık; hakikat sonrasının aşkın bir nesnesi, sürekli değişimin simgesel, ve mutlak, ama kof, hatta çürümüş bir hâlidir. Daha ilk bakışta duyumsanan dokunsal etki de, zaten, yüzeyin maddesel gerçekliği ile alâkalıdır. Bu şekilde şeyleşen beden; açıkça, ilkelsi bir duyarlığın görünür kıldığı parçalı ve çarpık varlığın neredeyse yok edilmiş bir tasarımıdır. Bilişsel düzeyde mevcudiyetini ve kaynağını ima eden Baselitz’in bu beden politikası ve gösterimi; özellikle son dönemde, anılarıyla kesişen bir zamanın izini süren, dev boyutlu hayaletleri üreten, melez, kırılgan nesne ya da simgeler üreten bir imgelem dolayımında gerçekleşmektedir.
Örnekse 2015 tarihli Oh Rosy, Oh Rosy adlı kompozisyonun puslu ve dumanlı ortamında oturan, kan ve ateşi andıran kırmızıyla boyanmış çıplak bedenler; korozyona uğramış, paslanmış bir yüzeye kazınan trajik görüntü içindedir. [4] Beyaz, gri ve sarı renkli çizgisel müdahalelerle tamamlanan ve/fakat belirsizliğe atıflı bu çıplak betimleme, sanat tarihinden alınan referanslarla yeni bir temsilin uzantısı olarak öngörülür. Elke ve Georg Baselitz’in model olarak kullanıldığı bilgisine rağmen, figürlerin anonimliği ve çıplak çaresizliği bedeniyle bağlantısız bir konuma evrilir. Pus ve dumanla üzeri örtülen bu manipülatif alanda icra edilen arkeolojik tanımlama ve kazıma pratiği ile iz bırakan dramatik bir kurguya dönüşür her zaman. [5]
Bu süreçte sergilenen figür-beden dizilimi, ters yüz edilmiş düzlemde ayrıca duygusal tonları da taşıyabilen bir biçimlemeye rağmen tedirgin, tuhaf ve karmaşık bir duruş içindedir. Baskıresim teknikleri ve görüntü transferiyle oluşturulan bu üretimin, kendine kişisel ve kültürel bir alan açarak ilerlediğini, estetik bağlamda etkili ve aşırı bir biçimsel örüntü üzerinden katı ve kasvetli bir şekilde sunulduğunu belirtmek mümkündür. Sözgelimi, 2016 yılında düzenlenen Wir Fahren Aus / We’re off adlı kişisel sergisinde farklı versiyonlarıyla birlikte sergilenen ve bütünlük ilişkisinin çok güçlü ve etkili bir şekilde kurulduğu bu tür resimlerde, çıplak kadın ve erkek figürlerinin son derecede dramatik ve/fakat dinamik, geçişli ve akışkan bir estetik düzleme kavuşturulduğu görülür. Tümüyle belirsizliğe atıflı bu düzenlemede yüzlere ve ellere yapılan vurgulu betimleme, akıtılmış çizgilerle bütünleşen dinamik görsellik ise son derece etkileyicidir.
Keza, yan yana oturan yaşlı ve çıplak bedenler, pek çok kompozisyonda ima edilen yatak/kanepe eklentisiyle, erotik bir niteleme olmaktan çıkar, ölümün beklendiği bir yere dönüşür. Hayalet figürler için tasarlanmış, varoluş meselesinin son durağını çağrıştıran varsayımsal bir nesne-mekân unsurudur. Karanlık zeminde, bu tür bir beden imgesiyle yüzleşen sanatçı; arkeolojik bir tortuyu andıran tensel dokuyla, ölümcül bir ironinin gerçekçi bir yansımasını oluşturur. Öte dünyayı yansıtan siyah boşlukta süzülen yer yer cinsiyetsiz bırakılan bu ölümcül gri-beyaz figürler, kaçınılmaz trajedinin sahnesinde itinayla sunulur. Düzleştirilmiş, soyut ve boyutsuz, hatta hacimsiz ve ölü bedeni çağrıştıran negatif bu imgeler; ayrıca tül, bez ve naylon kadın çorabı gibi nesnelerle kolajlanarak bu dramatik betimlemeyi pekiştirir.
başka bi̇r dil ve mantıkla uzlaşı çabası
Georg Baselitz’in son dönemini niteleyen üretim süreci, değişme ve yenilenme arayışlarıyla birlikte, mevcut ve geride bırakılan birikim üzerine gerçekleşen bir yoğunlaşmadan ibarettir. Burada, geçmişte ötelenen ya da ulaşılan biçimsel bütünlük, red ya da kabul mantığıyla değerlendirilmekte, daha içkin ve basit bir kurguyla yeniden ele alınmaktadır. Oluşan karmaşık atıf alanı, aynı zamanda sanat tarihine bakışla diğer sanatçı ve yapıtlarla girişilen, dil ve mantık uzlaşı çabasıyla çakıştırılmaktadır. Ankunft ve Nackte Ankunft adını verdiği 2018 tarihli iki ayrı Merdivenden İnen Çıplak uyarlaması bu bakımdan her iki kaynağa bağlı, görsel bilincin kaynaklarına ve aslında yine kendine yönelen ya da tıpkı Mark Rothko portresinde olduğu gibi ironik ve ima dolu bağlantı üzerinden mümkün hâle gelen bir buluşma veya uzlaşma deneyimidir. [6-7]
Marcel Duchamp’tan alınan referanslarla kurulan Ankunft diptiğinde Elke figürünün, çıplak ve soyut, düz ve bulanık bir hâliyle, ikonografik ama hayaleti çağrıştıran ölümcül vurgusuyla; duyarlı ve duygusal boyuta ilişkin özel anlamlar içerdiğini düşünmek yanlış olmaz. Aynı şekilde baş aşağı duran bu tasvir, biçim disiplinlinin güçlü bir referans eşliğinde soyut ve kavramsal bir mekân derinliği ile değiştirdiği belirsizliği açık eder. Oysa, merdiveni çağrıştıran mimari çizim ayrıntısının iptali ile, kazıyarak veya sıyırarak elde ettiği çıplak bedenin (eylem-imgenin) ulaştığı akışkan yapıntı gerçekliği kolayca anlaşılabilir. Yapılan sanat tarihine ilişkin göndermenin netliğinin, resimsel düzeni parodileştiren etkisinden bahsetmek gerekir. Ancak görünürlük biçiminin bir fazlalığa dönüşmesi riskine karşılık, farklı bir deneyim ve gerçekliğe işaret eden ve açık bir şekilde yaşlı beden bilgisi ile görselliği üzerinden kırılgan ve dokunaklı bir tasvirle ulaşılan ölümcül bir durum söz konusudur burada.
Sanki burada, figür örüntüsünün yoksul biçimine ve ilkelsi bir duyarlılıkla inşa edilen özgün niteliklerine rağmen, evrensel bilginin kültürel izlerine dönüşen bu tür göndermeler, romantik bir yönelimle kökten bir deneyime savrulma psikolojisine bağlı görünmektedir. O yüzden Baselitz, güçlü imgelemiyle, dev figüratif örüntüler üzerinden adeta kendi gerçekliğini ve hikâyesini anıtlaştıran bir tinsel yüceltme çabası içindedir. Bu gösterim, son derece etkili, sıra dışı, aşırı, şaşırtıcı, tutkulu, duygusal ve organik bir söyleme sahiptir. Dramatikleşen biçim; bizi değil, kavramak durumunda kaldığımız başka bir düzlemi, duyuş ve düşünüş biçimini de yansıtmaktadır.
yapıntı figür ve çıplak beden
Nihayetinde birer soyut-dışavurumcu hadise olarak varlığını duyumsatan yapıntı-figür ve çıplak beden, büyük bir dizilimin ve buna alan açan söylemin nesnesi olarak her defasında bir bozma ve yeniden kurma eyleminin düzlemi hâline gelmektedir. Bu yeni figüratif algı ve dönüştürme meselesi, doğrudan doğruya gerçekliğe karşılık arayan, aktüel ya da simgesel göndermelerle içerik ve anlam kazanan bir belirlenim sürecinden başka bir şey değildir. Baselitz, yapıntı beden-çıplak figür dolayımında yaşanan abartılı fizyonomik savrulmalar üzerinden önemli tespitlerde bulunmaktadır. Değişim ve yenilenme sürekliliği içinde beden üzerinden yürüttüğü stratejik uygulama, tematik ayrımlarla tümel bir kavrayışın izlerini sabitlemekte, kozmik boşluğa ithaflı ölüm ve öte dünya gibi kavram ve ortamlara ilişkin duygu yüklü sahneler üretmektedir.
Mümtaz Sağlam, Copyright © 2024 / All Rights Reserved.
Ayrıca Bakınız: https://saglamart.com/georg-baselitz-benzersiz-ve-tamamen-kisisel
[1] Georg Baselitz, 1938’de Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde Saksonya Bölgesinde kırsal bir yerleşim olan Deutschbaselitz’de doğdu. 1957’de, Doğu Berlin Güzel Sanatlar ve Uygulamalı Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi aldı. Aynı yıl, Batı Berlin Sanat Akademisi’ne geçti ve çalışmalarını 1962’de orada tamamladı. Kariyerinin başlangıcında resme egemen olan iki akıma, Doğu Bloku Sosyalist Realizmi ve Batı soyutlamasına alternatifler arayan Baselitz, bu ana akımların dışındaki sanatla ilgilenmeye başladı. Art Brut, Dada ve Sürrealizm’in yanı sıra Varoluşçu edebiyattan esinlendi. 1969’da eserlerini baş aşağı oluşturmaya ve sergilemeye başladı. Bu yenilik, figüratif konularının psikolojik yükünü korurken kompozisyonlarının soyut niteliklerini vurgulamasını sağladı. 1980’li yıllardan bu yana uluslararası sanat dünyasında derin bir etkiye sahip olmuş olan Baselitz, 20. yüzyılın ikinci yarısında Alman sanatını şekillendiren, II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu travma ve trajedilere tepki olarak, benzersiz ve tamamen bireysel kalan sanatsal bir üslûp geliştirdi. Bknz. https://www.whitecube.com/artists/georg-baselitz
[2] Baselitz, 2005 yılından önceki eserlerinden bazılarını değiştirerek yeniden üretmeye başlar. Kendi sanat tarihinin önemli evrelerine geri dönme amacıyla hareket eden sanatçı, geçmişte geliştirdiği önemli imgelerin yeni versiyonlarını araştırır. Bu yönelim aslında kendi geçmişini kazan ve aynı zamanda biçimleme alanını daha da genişletmesini sağlayan bir özgürleşme deneyimi olarak nitelenebilir. Son resimlerinde, ağırlıklı bir şekilde hafızaya dayalı portreler üreterek, kendi yaşlanma sürecine odaklandığı görülür. Ayrıca bir diz portre ve kompozisyon denemeleriyle sanat tavrına yakınlık duyduğu sanatçılara yönelik açık göndermeler de bulunmaktadır. Bakınız: https://www.whitecube.com/artists/georg-baselitz
[3] New York Gagosian’da düzenlediği Springtime adlı sergide tuvallerini bir kolaj olarak takdim eder. Kadın naylon çorapları erotik ve fetişist bir unsur olarak resim yüzeyine figürlerin ayak ve bacak kısımlarına eklenir.
[4] Georg Baselitz, Oh, rosy, oh rosy (Ach, rosa, ach rosa), 2015, Tuval üzerine yağlıboya, 300 x 290 cm. https://www.whitecube.com/artworks/oh-rosy-oh-rosy-ach-rosa-ach-rosa
[5] Bu tür kompozisyonlar için bahsedilen Otto Dix’in 1924 tarihli The Artist’s Parents adlı resmine yönelik kurgusal ilişki ve biçimsel referanslar, daha sonra gündeme gelen Marcel Duchamp örneğine göre daha farklıdır ve resmin bağımsızlığını sarsmayan bir düzeydedir.
[6] Georg Baselitz, Ankunft/Varış, 2018, Tuval Üzerine Yağlıboya, 440×300 cm. ve Georg Baselitz, Nackte Ankunft / Çıplak Varış, 2018, Tuval Üzerine Yağlıboya, 440×300 cm. Bu diptik kompozisyon, 2019 yılında Venedik’te düzenlediği Academy adlı kişisel sergisinde ilk kez sergilenmiştir. Bakınız. https://gagosian.com/quarterly/2020/02/22/essay-baselitz-bildung/
[7] Georg Baselitz, Mark Rothko, 2018, Tuval Üzerine Yağlıboya, 164.9×100 cm. Bu çalışma Baselitz’in 2019 yılında New York Gagosian Gallery’de düzenlediği Devotion adlı sergide yer alan sanatçı portreleri arasındadır.