georg baselitz: bir ürküntü aralığı
MÜMTAZ SAĞLAM
Bu resimler; sanki, iri ve mavi gözlü geyiklerle kurulan göz teması sonucunda bizi kendi dünyalarına çeken, avlanan ile özdeş bir konuma getirerek yalnızlaştıran bir etkiye sahiptir. Geyiklerin konumlandığı boşlukta, ters yüz edilen ve havada asılı duran her şeyi, kendi gibi çaresiz, yalnız ve tedirgin bir hâlde gösterdikleri için, dokunaklı ve rahatsız edicidir. Ayrıca, ölüm gerçekliği ile yan yana duran soğukluğun yarattığı kopuk, donuk ve mesafeli ilişkiyle güç kazandıkları ortadadır. Hiç kuşkusuz ki Baselitz, bu imgeleri kullanarak, beden üzerinden gelişen ve işleyen bir hafızayı deşmekte, psikolojik gerekçelerle arızalı bir geçmişe dair sahneleri yeniden canlandırmakta ve ardından onları adeta imha etmektedir.
Bir deneyim alanı olarak şekillenen ve biçimsel keşiflerle kendini yenileyen Georg Baselitz’in sanatı; son dönemde, üslûp evrelerine dönüşen özel hayatına yönelik referanslar üzerinde yapılanır. [1] Resmin temsili anlam ve işlevini öteleyen alternatif önerilerden birini de karanlık, puslu ve tekinsiz bir atmosfer etkisini taşıyan düzenlemeler oluşturur. Bu süreçte, simge değeri üzerinden anlam yüklenen ve Kuzey Avrupa coğrafyasını çağrıştıran yeni imgeler karşımıza çıkar. At, geyik ve kartal gibi figüratif unsurları barındıran, onları soyut düzeneğe mal eden, imge-mekân seçenekleriyle birlikte kullanarak bir kurgu deneyinin karanlık zeminine yerleştiren bir yaklaşım belirginlik kazanır.
Yabansı hayatı simgeleyen hayvan imgeleri, resimlere çoğu kez mistik ve düşsel bir boyut kazandırır. Farklı bir psikocoğrafyanın, yerine göre de nostaljik bir düşlemin parçası olarak, sanki başka bir dünyadan gelen hayaletlere dönüşerek duygu karmaşası yaratacak şekilde Baselitz resmine sızarlar. Özellikle geyik figürü, tedirgin edilmiş masum bir varlık hâlinde öne çıkar. Ürpertici bir görüntü tasviriyle, yabancılaşma gerçekliğine dair bir söylemin kültürel bilinçdışındaki şeklini oluşturur. Tarif edilemez bir şekilde duygusal ve/fakat o ölçüde de karanlık bir uzamdan bakan, ölüm ya da av düşüncesi etrafında örgütlenmiş anonim bir imge gibidir.
Dikkat edilirse Baselitz; bu resimlerinde, aslında unuttuğumuz bir dünyanın varlıklarını melankolik bir duyumsamayla dışavuran, düşünsel geri dönüş fikriyle hareket etmektedir. Sanki; bitirilen her şeye rağmen, hayali bir mekânda geride kalan zamana dair hüzünlü bir kabulleniş içindedir. Bu nedenle ısrarla teşhir ettiği geyik imgesi, büyük oranda mevcut anlatısına ikâme edilen, öteki hayat tasavvuruna eşlik eden, ölüm dürtüsünü görselleştiren indirgenmiş saplantılı, tinsel ve mistik bir modellemedir.
haf bir tedirginlik hali
Baselitz bu kapsamda, 2023 yılında The Painter in His Bed adıyla New York’ta ve 2024 yılında da A Confession of My Sins adıyla Londra’da düzenlediği iki ayrı sergide, simgesel tasvirin öznesi haline getirdiği hayvan figürlerini etkili bir şekilde kullanılır. [2-3] İlk sergide yer alan ve sergiye de adını veren The Painter in His Bed adlı çalışma, siyah üzerine beyaz gri renklerle çizilmiş dört adet geyik figürünü içerir. Çizgi yoğunluğu-lekesel alanlar ve dinamik hatlarla kurulu, estetik bağlamı baskıresme özgü kontrastlık etkisiyle tamamlanmış büyük boyutlu bir tuval çalışmasıdır. Ayrıca baş ve boynuzlarıyla elde edilen adeta kazınarak dokunmuş bir dinamik desen bütünlüğü içindedir. [4] Özellikle siyah boşlukta ikili ve dörtlü gruplar hâlinde baş aşağı salınan geyik figürleri, dilsel ve kültürel anlamları sarsan, duygusal ve aykırı bir yorumun ürünü olarak dikkatleri çeker.
A Confession my Sins adlı serginin lansman görüntüsü olan Blue Eyes Deer adlı dev boyutlu tuvalde ise; mavileşmiş mat bir zeminde, akışkan boyalarla turuncu-sarı renklerle belirlenen figürasyon, son dönemin en etkili yorumlarından biri olarak öne çıkar. Boşlukta baş aşağı konumlanan iki geyik figürü izleyiciyle sarsıcı bir bakışım içindedir. [5] Bu kompozisyonda yan yana dizilmiş ikili figür düzeni içindeki, kendi bağımsız varlığını koruyan, klonlanmış bir şekilde çoğalan geyikler, çoğaldıkça av-avlanma ve ölüm yargısına çağrışımlı bir hâldedir. Kolektif hafızaya mahsus bir kabule karşı, bedenlerinin donuk ve mesafeli bakışıyla yakıcı bir gerçekliğe sürüklenir. Öte yandan sarkıtılmış imgenin bakış diyalektiğini absurd bağlantılarla tespit eden, duyarlı renk ilişkileri ve ince çizgi dokusuyla örülmüş bu resim, alt üst edilme meselesine izleyeni dahil eden bir içerime sahiptir. Yapıştırmaca mavi gözler, tedirginlik içindeki bu bakış ilişkisini sabitleyen, dahası mutlak yakınlığın gerekçesi olan bir dolayım unsuru gibidir…
Bu resimler; sanki, iri ve mavi gözlü geyiklerle kurulan göz teması sonucunda bizi kendi dünyalarına çeken, avlanan ile özdeş bir konuma getirerek yalnızlaştıran bir etkiye sahiptir. Geyiklerin konumlandığı boşlukta, ters yüz edilen ve havada asılı duran her şeyi, kendi gibi çaresiz, yalnız ve tedirgin bir hâlde gösterdikleri için, dokunaklı ve rahatsız edicidir. Ayrıca, ölüm gerçekliği ile yan yana duran soğukluğun yarattığı kopuk, donuk ve mesafeli ilişkiyle güç kazandıkları ortadadır. Hiç kuşkusuz ki Baselitz, bu imgeleri kullanarak, beden üzerinden gelişen ve işleyen bir hafızayı deşmekte, psikolojik gerekçelerle arızalı bir geçmişe dair sahneleri yeniden canlandırmakta ve ardından onları adeta imha etmektedir.
Burada, bir kriz-anlatı eşiğinde, ölçüsüz bir keskinlik ve şaşırtıcı bir gerçeklikle karşımıza çıkan geyik figürleri, simgesel ve aykırı bir temsili doğayla ve insanlarla eşitlemektedir. Korku ve endişe anıyla sabitlenen bu soyut öngörü, geçmişten canlanan dramatik bir sahne olarak zihinlere kazınır. Bir enkaz ya da kalıntı unsuru olarak resmi öngören bu yaklaşım, geçmişle olan hesaplaşmasını, arada kalan çocukluk ve ilkgençlik yıllarına ilişkin yansımaları ancak bu fantazmagorik imgelem dahilinde ifşa eder. Geyik figürleri de zaten, bir kavrayış belirsizliğinden ziyade, hafızada yer eden işlevsel bir figürü, aykırı ve öznel bir göstergeye dönüştüren hikâyenin sadece kırılgan bir parçasıdır.
Mümtaz Sağlam, Copyright © 2024 / All Rights Reserved.
Ayrıca Bakınız: https://saglamart.com/baselitz-in-son-sergileri-2
[1] Georg Baselitz, 1938’de Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde Saksonya Bölgesinde kırsal bir yerleşim olan Deutschbaselitz’de doğdu. 1957’de, Doğu Berlin Güzel Sanatlar ve Uygulamalı Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi aldı. Aynı yıl, Batı Berlin Sanat Akademisi’ne geçti ve çalışmalarını 1962’de orada tamamladı. Kariyerinin başlangıcında resme egemen olan iki akıma, Doğu Bloku Sosyalist Realizmi ve Batı soyutlamasına alternatifler arayan Baselitz, bu ana akımların dışındaki sanatla ilgilenmeye başladı. Art Brut, Dada ve Sürrealizm’in yanı sıra Varoluşçu edebiyattan esinlendi. 1969’da eserlerini baş aşağı oluşturmaya ve sergilemeye başladı. Bu yenilik, figüratif konularının psikolojik yükünü korurken kompozisyonlarının soyut niteliklerini vurgulamasını sağladı. 1980’li yıllardan bu yana uluslararası sanat dünyasında derin bir etkiye sahip olmuş olan Baselitz, 20. yüzyılın ikinci yarısında Alman sanatını şekillendiren, II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu travma ve trajedilere tepki olarak, benzersiz ve tamamen bireysel kalan sanatsal bir üslûp geliştirdi. Bknz. https://www.whitecube.com/artists/georg-baselitz
[2] Georg Baselitz, The Painter in His Bed, Kişisel Sergi, Gagosian New York, 4 Kasım – 22 Aralık 2023, New York.
[3] Georg Baselitz, A Confession of My Sins, Kişisel Sergi, Küratör: Martin Gayford, White Cube (Bermondsey), 10 Nisan-16 Haziran 2024, Londra.
[4] Georg Baselitz, The Painter in His Bed, 2022, Tuval üzerine yağlıboya, dipersiyon yapıştırıcı ve plastik, 300×500 cm. https://gagosian.com/exhibitions/2023/georg-baselitz-the-painter-in-his-bed/
[5] Georg Baselitz, Blue Eyes Deer, 2023, Tuval üzerine yağlıboya, 305 x 480 cm. https://flash—art.com/2024/05/george-baselitz/