izmir: kent, sanat ve hayat ilişkisine dair notlar / 1

MÜMTAZ SAĞLAM

“İzmir kentiyle ilgili karakteristik unsurların peşinde şekillenen görsel birikime; bağımsız, radikal, özgün, deneysel ve kavramsal boyutlar yakalayan bireysel yaklaşımların bir sonucu olarak bakmak ve bu yönde yeni tanımlar geliştirmek mümkündür. Özellikle de, kent-sanat ilişkisinin boyutlarını göz önünde tutarak, plastik sanatlar ortamının İzmir’deki üretim dinamiklerinin ne şekilde belirdiğini anlatmak ve yaklaşık üç kuşak üzerinden bugüne akıp gelen yakın tarihin bir dökümünü yapmak yerinde olacaktır.



Cornelis de Bruijn, de Bruıjn 1698 tarihli İzmir görüntülerini de içeren çizimlerini, 200 kadar bakır gravüre dönüştürerek A Voyage to the Levant or Travels in the Principal Parts of Asia Minor adıyla 1702’de yayınlanmıştır.

İzmir’de üretilen sanat ile ilgili tartışmalar, burada süregiden gündelik hayatı doğru nitelemek ve değerlendirmekle ancak anlaşılabilir. Çünkü Akdeniz coğrafyasına özgü iklim ve yaşam koşullarının yarattığı etkinin, buradaki düşünce ve üretim biçimlerini belirlemedeki payı büyüktür. Büyük kent tipolojisini reddeden bir kültürün; bağımsız, yaygın ve kendi içine yönelen bir yaşam biçimini önerdiği ortadadır. Daha çok kent dışına yönelmiş, yazlık yaşama göre konumlanmış, eğlenme ve dinlenme ritüelleriyle ilişkili bir kültür üretiminin üzerinden nitelikli bir görsel alanı tesis etmek pek mümkün görünmemektedir. Bu yüzden İzmir’de yaşanan sosyal ve siyasal gerçeklikleri, bir sahil kenti konsepti içinde, yarı zamanlı yaşam ve üretim anlayışıyla ilişkilendirmek doğru olacaktır. Özellikle de bu kentte yaşayan, bu iklimi paylaşan sanatçıların yapıtlarında birbirinden çok farklı konulara odaklanmaları, üstelik bu ürünlerin derinlikli ve iddialı algılama biçimlerinin temsillerine dönüşmesi yeterince dikkat çekici bir olgudur. Dolayısıyla, İzmir kentiyle ilgili karakteristik unsurların peşinde şekillenen söz konusu görsel birikime; bağımsız, radikal, özgün, deneysel ve kavramsal boyutlar yakalayan bireysel yaklaşımların bir sonucu olarak bakmak ve bu yönde yeni tanımlar geliştirmek mümkündür. Özellikle de, kent-sanat ilişkisinin boyutlarını göz önünde tutarak, plastik sanatlar ortamının İzmir’deki üretim dinamiklerinin ne şekilde belirdiğini anlatmak ve yaklaşık üç kuşak üzerinden bugüne akıp gelen sanatçı yaklaşımları eşliğinde yakın tarihin bir dökümünü yapmak yerinde olacaktır.

ihmal edilmiş bir kent imgesi üzerine ya da izmir’i resimle anlatmak

Tarihsel süreçte; farklı din, dil ve etnik kökenden gelen, farklı kültür ve medeniyetleri temsil eden insanların bir arada uyum içinde yaşadığı İzmir, kozmopolit yaşam biçimini yakın zamana dek örneklemiştir. 16. yüzyıldan itibaren Akdeniz’de önemli bir liman kenti haline gelen İzmir, Batılı gezgin ve ressamların ilgi merkezlerinden biri olmuştur. Özellikle Yakın Doğu’ya, İstanbul’a ve Rusya’ya yönelik seyahatlerin ilk durağı olarak kullanılan İzmir’de bir süre kalan ve Batılı gezgin ve ressamlar arasında kentsel topografyayı en iyi yansıtanların başında Cornelius de Bruijn gelir. Ayrıca Thomas Allom, Konstantinos Kaldis, Sir David Wilkie, Jean Baptiste Hilair ile ismi bilinmeyen pek çok ressamın gezi notlarını ve çizimlerini gravür tekniği ile görselleştirerek yayınladıkları bilinmektedir. Bu kapsamda geçtiğimiz yıl Arkas Sanat Merkezi’nde düzenlenen 18. ve 19. Yüzyıllarda İzmir: Batılı Bir Bakış adlı bu konudaki bilgilerimizi yenileyen çok sayıda bilgi ve belgeyi içeren kapsamlı sergiyi anmak gerekir. Burada sunulan gravür ve resim örneklerinden de anlaşılacağı üzere, daha çok denizden karaya doğru yönelen bir bakışla panoramik bir görüntü halinde tasarlanan İzmir görünümlerinde liman bölgesindeki yoğun yapılaşma dikkati çeker. Ama ufuk hattı belirgin olan bir peysaj mantığıyla oluşturulan bu çizimlerde, yapıları tek tek ayırt etmek olası değildir. Daha çok çizgi yoğunluğu halinde tanzim edilen görüntülerin genel bir siluet oluşturma endişesiyle biçimlendiği görülür. Bu bakış açısı, çoğu kez değişmez imge alanı olarak resmin sağ üst kenarına bir kale (Kadifekale) imgesini konumlandırıp, alt tarafa ise cami görüntüleri yerleştirerek kompozisyonu tamamlar. Tıpkı İstanbul görünümlerinde olduğu gibi bu resimlerin bir kısmının İzmir’i hiç görmeyen ressamlar tarafından yapıldıkları, okudukları ya da dinledikleri İzmir’i hayalî olarak betimledikleri kesindir.

Gezgin Batılı sanatçılar ile başlayan gravür ağırlıklı kent görünümlerinin yerini levanten ailelere mensup ressamların İzmir’de süregiden gündelik hayata ilişkin izlenimlerini içeren resimler alır. Ancak bu birikimin pek çoğunun adı tespit edilemeyen ressamlara ait olduğunu söylemek gerekir. Ayrıca bir kısmı bugün koleksiyonları süsleyen bu resimlerin, İzmir’e atıflı manzaralar olmaktan ziyade anonim peysajlardan, ölüdoğa düzenlemeler ve portrelerden oluştuğu da bir gerçektir. Bu nedenle Batılı gezgin ressamların gözüyle ifade edilmiş İzmir gravürlerinden sonra, kente ilişkin tarihsel, toplumsal ya da kentsel değişimi belgeleyen görsel verilere fotoğraf teknikleriyle elde edilen görüntülere dek ulaşmak neredeyse mümkün değildir. Bu arada, özellikle 16. ve 19. yüzyıllar arasında kendine özgü bir ifade alanı olarak beliren Osmanlı minyatür sanatında, İzmir’e ait bir anlatının ve görüntünün bulunmaması da dikkate değerdir.

izmir’de gelişen resmin kısa tarihi

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde yeni ve Batılı bir algılama biçimi olarak beliren resim sanatı, İstanbul merkezli ve devlet destekli bir gelişim arz eder. Öncelikle askeri kurumlarda hemen ardından da Sanayi-i Nefise Mektebi’nde eğitimini tamamlayan yetenekli genç ressamların oluşturduğu öncü kuşağın içinde İzmirli ressamların sahne alması için cumhuriyetin ilk yıllarını beklemek gerekir. Çünkü, işgâl ve savaş ortamındaki İzmir’in askerî ya da sivil kökenli yeni bir sanat oluşumunu yaratması ve yaşatması doğal olarak mümkün görünmemektedir. Ancak 1910’lu yıllarda İzmir’e yerleşen, İzmir’de görev yapan yine bir şekilde askerlikle alâkalı isimlerin bu konuda öncülük yaptıkları bilinmektedir. Askerlik günleri serüven dolu Fuad Mensi Dileksiz ve Binbaşı Nazmi Bey (Çekli) gibi… İzmir’de ortaya çıkan resim hareketinin başlangıcını bu isimlerle başlatmak ve 1920’lere akan süreçte bu seyrin netleştiğini ifade etmek bu yüzden yanlış olmayacaktır.

Cumhuriyetin ilânını takip eden sürede kentte kültürel hayatı devletin ideolojik bakışı doğrultusunda tanzim etmek üzere 1932 yılında kurulan İzmir öncelikli kurumsal yapı olarak öne çıkar.Kentin kültür ortamını geliştirmek, halkın sanat eğitimi için ortamlar hazırlamak amacıyla etkinlikler düzenleyen İzmir Halkevi, 1950 yılında dönemin iktidarı tarafından kapatılana dek çok önemli ve etkin bir kurum olarak görev yapmıştır. Ar Komiteleri aracılığıyla genç yeteneklere ve ilgisi olanlara sanat kursları düzenlemiş, sergi mekânları sunmuş, sanatı sevdirme ve yaygınlaştırma amacıyla ciddi çalışmalara öncülük etmiştir. Ar Komitesi’nin yürüttüğü plastik sanatlara ilişkin çalışmaların sonuçları, Halkevi salonlarında yapılan ve düzenli hale getirilen resim sergileriyle izleyiciye sunulmuştur. İlki 23 Nisan 1937’de açılan bu sergilere İstanbul’dan da katılımların sağlandığı, Ali Avni Çelebi, Nazmi Çekli, Kadri Atamal, Celâl Uzel, Ali Rıza Hiti ve Jak Edizel gibi sanatçıların eser gönderdiği; Fikirler dergisinin 166, 167 ve 168. sayılarında yer alan ve Celâl Uzel imzalı Ar Komitesinin Çalışmaları adlı yazıdan anlaşılmaktadır. Bu yazıda ayrıca, Ar Komitesi’nin 1938 yılında yaptığı toplantıda her yıl düzenli olarak sergi açmak, Fuar alanında bir galeri oluşturmak, civar il ve ilçelere sanatsal faaliyetleri taşımak, eğitim kurumlarında resim kursları düzenleyerek sanat beğenisini geliştirmeye çalışmak konularında da uzlaşıldığından bahsedilmektedir. Bu arada, İzmir Halkevi’nin yayın organı olan Fikirler dergisinin, Celâl Uzel, Abit Elder (Âbidin Elderoğlu), Kadri Atamal, Ali Rıza Hiti gibi ressam yazarların katkısıyla İzmir’de yaşanan resim sanatıyla ilgili münferit olayları takdim ettiği ve halkı bu yönde bilgilendirdiği de görülür. 

1950’li yıllar öncesinde İzmir’de gelişmekte olan plastik sanatlar ortamının en önemli isimleri arasında Fuad Mensi Dileksiz, Jak Edizel, Nazmi Çekli, Hasbiye Balkan, Fahir Aksoy, Nihat Acemi, Kadri Atamal, Macit Aral, Ali Rıza Hiti, Celâl Uzel, Âbidin Elderoğlu ve Vedat Mavitan’ı saymak gerekir. Ressam, yazar ya da resim öğretmeni olarak, bir yandan resim sanatının inceliklerini anlatırken, İzmir ve çevresini ya da buradaki gündelik hayatı tuvallerine taşımış, diğer yandan da kendi resimlerinin gelişim koşulları için mücadele vermişlerdir.


İstanbul Art News, İzmir Özel Eki, Aralık 2014, İstanbul.

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/izmir-kent-hayat-ve-sanat-iliskisine-dair-notlar-3