imgelem, mekân ve zaman

İmgelem, zaman ve mekân kavramları üzerinden Türk resim sanatına yönelik  eleştirel bir yaklaşım ve okuma öneren bu metin ve düzenlediğimiz sergi; Türk sanatında imgelem gücünün tezahür edilişine, ifade edilen imgelemi bütünleyen(resmi kuran) mekânsal oluşum ve zamanın tespit ediliş şekillerine odaklanmaktadır. Bu üç unsurun aralarında kurulan ilişki, birbirlerini belirleme etkileri ve gerçekleşen anlatımın estetik düzeyi ve kalitesini, Türkiye’deki sosyal ve kültürel gelişim ekseninde değerlendirmeye çalışmaktadır. Doğu ve Batı coğrafyalarının kesişme noktasında yaşanan değişim çabaları içinde; ait olduğu kültürel ortam ve toplumsal yapı ile sorunlu görünen ve kopuşlarla açıklayabileceğimiz bir sanatsal yenilenme programının, sınırlı temsilin açmazlarını aşarak ürettiği estetik çözümler kuşkusuz çok önemlidir.

İmgelem, Zaman ve Mekân, Küratör: Mmtaz Sağlam, Koleksiyon: TCMB Sanat Koleksiyonu, Haydar Aliyev Merkezi, 13 Mayıs – 31 Temmuz 2015, Bakü – Azerbaycan. Sergi hk. ayrıca bakınız: https://saglamartspace.com/yurtdisi-sergiler

Sergide Eseri Yer Alan Sanatçılar: Mübin Orhon, Selim Turan, Sabri Berkel, Zeki Faik İzer, Burhan Doğançay, Erol Akyavaş, Adnan Çoker, Devrim Erbil, Tomur Atagök, Mehmet Gün, Adem Genç, Halil Akdeniz, Utku Varlık, Alaettin Aksoy, Komet, Mehmet Güleryüz, Ergin İnan, Neşe Erdok, Mithat Şen, Serhat Kiraz, Kemal Önsoy, Elif Ayiter, Tayfun Erdoğmuş, Serdar Arat, Canan Tolon, Ahmet Oran, Ekrem Yalçındağ.


İmge, daha çok “zihinde beliren bir resim, bir kavram, bir fikir ya da bir izlenim” gibi anlamlarla yüklü bir sözcüktür. Zaman içinde bu kapsama sanatsal düzlemde benzetme, çağrıştırma gibi karşılıklar da eklenmiştir.[1] İmgelem meselesi, esasında bu görselleştirme sürecinin resimde ne şekilde işlediğini, ne tür benzeşim tekniklerine başvurulduğunu, görsel dilin seviyesini, uyandırdığı etkileri ve gerçekleşen dolayımı tartışmaktadır. Çünkü; imge üretme işlemine dönüşen imgelem eylemi, bir zihinsel ve görsel pratik olarak; derinliği ve etkisi ile değerlendirilebilir konumdadır. Dolayısıyla özellikle plastik sanatlar alanında resim üzerinden yapılan çözümlemeler; imge düzeni, genel imgelemin niteliği ve işleyişi üzerinden giderek bir döneme özgü algılama, düşünme, dönüştürme, ifade etme alışkanlıklarını, yaklaşımlarını çok net ifade eden sonuçlara ulaşmamızı sağlar.

Bu kapsamda baktığımızda; Türk sanatında, hayal gücünün olanaklarıyla şekillenen, anlatımcı bütünlüğünü bir hikâyeye bağlayan ve bunu canlandıran resimleri uzunca bir süre görmek zordur. Doğulu gelenekte bu tür anlatılar daha çok söz ve yazı dilinin imkânlarıyla ifade edilmiş, görsel temsil ise ancak bu söz ve yazı eksenli performansı destekleyen tamamlayıcı bir unsur olarak var olabilmiştir. Demek ki; bu gelenek, görsel temsili en basit kurgusuyla yeterli gören; dış-dünyayı, olay ve olguları uygun bir mizansen oluşturma, benzeşim ve aktarım fikriyle ifade etme noktasında kararsız, çekingen kalan bir karaktere sahiptir.

Yaratıcı tahayyül/imgelem, aslında; klasik bağlamda resmimizde ele alınmış; atölye ve dönem ruhu bağlamında üslup geçişleriyle çözülmüş ve yorumlanmış, sistemli arayışlara sahip bir durum/husus değildir. Fotoğrafın hazır sunduğu dış-dünya gerçekliğine ilgi duyarak hareket eden 19. yüzyıl genç Osmanlı ressamları, aktarma mantıkları itibariyle resmi figürden azade kılarak; sessiz, ıssız ve durgun bir yorumla ifade etmişlerdir. Burada hazır görüntünün olanaklarıyla kurulan dünya, saray bahçelerini dünyevi bir dil yerine tutuk ama içkin bir yorumla vücuda getirilmiş bir görsel algıyla ve kısmi bir imgelemle karşımıza çıkarmıştır.

Bir anda ve öncesi bulunmayan bir hamle ile tuval resmine el atan bu hevesli genç Osmanlı/Türk ressamları, dinamik başlangıçlara özgü tutukluğu kısa sürede aşarak; Türk resmi adına daha kabul edilebilir bir yaklaşımın arayışı içine girerler. Fotoğraftan görüntü aktarımı ile kısıtlı bir çerçeve içinde kendini sınayan bu ressamların; bir bağımsızlaşma fikrinden hareketle; keskin gerçekçi dille zımni olarak elde edilmiş imgesel durumdan uzaklaşarak, yine ölçülü ve tevazu içeren ama daha öznel vurgularla biçimlenen tahayyüle doğru savrulmaları önemlidir. Bu kapsamda Hüseyin Zekai Paşa, Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid Bey ile başlayan Halil Paşa ile Hoca Ali Rıza ile devam öznelleşme süreci, sözünü ettiğimiz özgürleşme bağlamında resmi bir iç dünya tasavvuru olarak tesis eden bir anlayışın zeminini oluşturdu. Böylece, dış-dünyaya kontrollü bir bakış ve yorum geliştirerek, bir yüzleşme olanağı yaratan asker kökenli bu sanatçıların oluşturduğu manzara ve ölüdoğalar, doğal olarak figürü öteleyen bir uygulama tercihi olarak öncelikli konumlarını pekiştirdi.

Figürü dışarda bırakmasına rağmen, manzara ve ölüdoğa tercihi; aslında resimde var edilemeyen haleti ruhiyeye, kurulamayan öyküsel derinliğe, açılımı olmayan ve işlemeyen bir imgeleme karşılık olarak hazır çözümler üretmektedir burada. Özellikle Boğaz kıyılarında tespit edilen ışık ve atmosfer etkileri, süregiden hayata ve İstanbul’un güzelliğine dair potansiyel bir kaynak olarak, ayrıca imgesel bir tasavvura ihtiyaç bırakmayacak derecede yeterlidir. Hatta; saraydan kız kaçırma olayını betimleyen İbrahim Safi’de olduğu gibi, fona yerleştirilen Boğaz peyzajı, anlatılan hikâyeyi bir fazlalık olarak görmemize yol açacaktır. Öyle ki daha ileri bir algılama düzeyini temsil eden 1914 Kuşağı ressamlarında bile, illüstratif yönelim ve mizansen oluşturma çabaları, manzaraların ağırbaşlı, tevekkül içeren, bütünleşme esaslı kuvvetinin yanında ne yazık ki yine zayıf görünür.

imgelem, zaman ve mekân

İmgelem, zaman ve mekân kavramları üzerinden Türk resim sanatına yönelik  eleştirel bir yaklaşım ve okuma öneren bu metin ve düzenlediğimiz sergi; Türk sanatında imgelem gücünün tezahür edilişine, ifade edilen imgelemi bütünleyen(resmi kuran) mekânsal oluşum ve zamanın tespit ediliş şekillerine odaklanmaktadır. Bu üç unsurun aralarında kurulan ilişki, birbirlerini belirleme etkileri ve gerçekleşen anlatımın estetik düzeyi ve kalitesini, Türkiye’deki sosyal ve kültürel gelişim ekseninde değerlendirmeye çalışmaktadır. Doğu ve Batı coğrafyalarının kesişme noktasında yaşanan değişim çabaları içinde; ait olduğu kültürel ortam ve toplumsal yapı ile sorunlu görünen ve kopuşlarla açıklayabileceğimiz bir sanatsal yenilenme programının, sınırlı temsilin açmazlarını aşarak ürettiği estetik çözümler kuşkusuz çok önemlidir. Aynı şekilde Cumhuriyet dönemi ile birlikte, bir anda yörüngesini değiştiren bir kültür ortamında, didaktik yaklaşımlarla belirginleşen modernist uygulamalar, Batılı anlamda çağdaş resmin dinamiklerini kavramaya çaba gösteren sanatçıların geliştirdiği önerilerden oluşan görsel bir birikime işaret etmektedir. Bu iyi niyetli ve çalışkan kuşaklar sayesinde Türk resmi adına, yüzyılın ikinci yarısında yeni ve güncel arayışları olanaklı kılacak bir üretim dinamiğinin oluşması sağlanmıştır. Burada; özellikle 1950’li yılları takip eden süreçte, belirli bir düzeyde işleyen imgeleme yaslanarak, resimler üzerinden dönemsel gelişimi, kurgu anlayışlarını, mekânsal bağlamın ve zamansal yapının teşkil ediliş biçimlerini anlamaya koyulmak; büyük bir görsel birikimi yapısal ve düşünsel düzeyde değerlendirme olanağını bize tanıyacaktır hiç şüphesiz.

Özellikle sergide yer alan ve son otuz-kırk yılın değişik evrelerine ait betimlemeler sunan bu yapıtlar, imgesel yapılanma ve düşünüş biçimi üzerinden daha karşılaştırılabilir hususları karşımıza çıkaracaktır. Sözgelimi; mekânsal derinliğin psişik bağlam üretme potansiyeli, mekan tasviriyle alakalı tarihsel bir sorunun aşılıp aşılmadığına dair yeterince ipucu barındıracaktır. Keza, şimdiki zaman aralığında biçimlenip o anın belirsizliğine, boşluğuna kendini bırakan görsel tespitlerin, geçen zamanı niteleme gücü ve yeterlilikleri de bugün daha net anlaşılabilecektir.

Çağdaş Türk Resim Sanatında İmgelem, Zaman ve Mekân” adlı bu sergi ve katalog çalışması; yinelersek, Türk sanatında karmaşık görünen yaratıcı çalışmaları, kavramlar üzerinden niteleme ve tasnif etmeye yönelimli çabaların bir ürünü. Ayrıca bu yöndeki çalışmaların bir örneği olarak dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de sanatseverlere bu kapsamda ilk kez sunulacak olması çok önemli ve heyecan verici. Bu buluşma ortamı, hiç kuşkusuz ki, ortak değer ve yaklaşımlarımız üzerine yeni düşünme ve işbirliği imkanları sağlayacaktır.


[1] Bkz. Yurdanur Salman, “İmge-Zor Yakalanır Bir Görselleştirme”, Kitaplık; Sayı: 74, Temmuz/Ağustos 2004, sf.65.

koleksiyon ve eser bilgileri için bakınız: https://sanalmuze.tcmb.gov.tr/