halil akdeniz: kültür katmanlarına sıkıştırılmış zaman üzerine
GÜLAY YAŞAYANLAR
“Halil Akdeniz’in resimlerinde, farklı kültürel dönemlere ilişkin kullanılan imler aracılığıyla, parça yüzeylerde kültür, ölüm, sahicilik gibi kavramların da eşzamanlı bir sorgulamadan geçtiğine tanık oluruz. Ancak, sanatçının bu yeniden kurma eyleminde kültürel dizgeler de yıkıma uğrar sonuçta. Tekrar edilen, atılan, yeniden içeri alınan imler aracılığıyla “olanaklı bir sonsuz alan” yaratılırken; aynı zamanda söküp çıkarılan-eklenen tuval birimleri de tam bir sökme-kurma eyleminin oyunsu (ve deneysel) hazzını devreye sokmaktadır.
Kültürel olguların zaman içinde yarattığı çatışmalı durumu algılamak ve bunları günümüze ilişkin değerler açısından yeniden ifade etmek, ayrıntılı bir araştırma/bilme ve bulma eyleminin sonucu olsa gerek. Bu şekilde elde edilen kültürlerarası ya da tarihsel gönderimli örnekler, tıpkı Anne Game’in de dediği gibi, modern toplumu anlamlı kılmak için zikredilirler.1 Bu süreçte sanatçının, bugünü nitelemek, çağdaş toplumdaki çoğul anlam yapısına katkıda bulunmak ve düzene karşı tedirginliği dile getirmek için, tarih ve kültür tabanlı bu “kanıt” imlere ihtiyacı vardır. Çünkü sanatçı, seçtiği bu verilerle sadece kültürel katmanları buluşturmanın dışında, yaratma evrenindeki kırılma ve ayrışmalara da gönderme yapar.
Sanat anlayışını buna benzer bir hareket düşüncesine dayandıran Halil Akdeniz’in resimlerinde; farklı kültürel kodları oluşturan birim elemanlar, farklı zaman dilimlerine denk gelen heterojen bir yüzeyde yan yana gelebilmektedir. Bir bakıma “yok olan ve üst üste yığılan zamana” ilişkin adlandırmalar; geçmişle günümüz arasındaki hareketliliği, seçilmiş imlerin suretinde sakin ama gerilimli bir şekilde yansıtırlar. Tuval alanında hiyerarşik bir yapılanmayla öne çıkartılan bu imgelerin sosyo-kültürel bir analizi gerçekleştirme yetileri sanki teste tabi tutulur. Bu işleme sahne olan resim yüzeyi ise, yer yer şok edici imlerle dolaysız bir biçimde karşılaştırır bizi. Aslında, bu tanıdık kültürel dil ve işaret sistemi, içinde bulunduğumuz (kamusal) mekanlarda hiçbir bulanıklığa yer vermeden öylece durmakta, ve “ait olma” kavramının tam da içinde yer almaktadır. Hatta, bu tür imge ürünler, yarattıkları dile ilişkin birer miras olmanın ötesinde, oluşturdukları anlam katmanlarıyla da küresel bir “kışkırtıcı im” haline gelebilmektedir.
Bu arada Halil Akdeniz’in sanat tavrında yeni bir açılımı sergileyen, “bir tuvalde tek imge”den oluşan ve resim yüzeyini nesneleştiren son çalışmalarını, fetiş hale gelen görünümleriyle irdelemek gerek… Zamansal bir karmaşa yaratmak adına, ısrarla yan yana getirilen geçmişe ilişkin yüzeyler, “heterotopik” bir uzamda ya birbirini tanımakta ya da tümden bir ayrışmayı esas almaktadır. Başka deyişle, bir düzenleme mantığıyla ele alınan bu im/yüzeyler, zorunlu bir rastlantısallık sonucu bazen birbirlerini tedirgin etmekte, bazen de çoğalan bu imge dağarının yayılımı konusunda bize ipucu vermektedir.
Benzer şekilde Akdeniz’de varoluşsal bir değer kazanan yüzey kavramı, özellikle son çalışmalarda tuvalin bezinden sıyrılarak yeniden devreye sokulmasıyla somut bir gösterene dönüşür. Boşluk, artık orada cisim halinde elimizin altındadır. Kimi zaman boşluklara eklenen im/yüzeyler (parçalar), sonuçta bizi, ait olduğu zaman dilimine taşırlar. Bulunduğumuz zamanın boşluğu şimdi oradadır. Yani görüntü, artık gelecek zamanları da içine almakta ve tuvalin sınırlı boşluklarından taşarak içinde yaşadığımız anla buluşmaktadır. Böylece, sonsuz bir ayrıştırma-buluşturma dizgesi yeni görsel imler aracılığıyla zenginleşerek, tuval vasıtasıyla geleceğe ilişkin zaman-uzay ve mekan kavramları üzerine düşünmemize de vesile olur.
Bu doğrultuda; Akdeniz’in son resimlerinde, tekil bir yapı olarak var olan nesne tuvaller, çerçevenin dışına taşma eğilimindedir. Yeni ekleme ve yarılmalarla sonsuz olasılıklar içeren bir kurgu söz konusudur artık. Ayrıca bu yaklaşıma yön veren asimetrik yapılanmanın, önemli kuruluş ilkelerinden biri haline geldiğini de söyleyebiliriz. Öyle ki, tuvalin bir parçasını çıkarıp almanın ya da atmanın imkanı yoktur. Ortak bir uzamda kesintiye uğrayıp yeniden buluşan yüzeyler, deyim yerindeyse “zamansal yarılma”nın biçime yansımasından başka bir şey değildir.
Öte yandan, Halil Akdeniz’in resimlerinde öne çıkan ve titizlikle oluşturulduğu anlaşılan doku-yüzey, sanki insanın derinliklerini kurcalayan bir akışkanlığa ve dolanıma sahiptir. Burada yüzeyde varolan kendiliğinden oluşumların, “kısmi espas” yaratması adına bozulmadan bırakıldığı kolayca görülebilir. Kullanılan boşluğun rengi bazen yeşile bazen de granit rengine dönüşerek, her zaman gizemli bir atmosferin hem içinde hem de ötesinde yer almaktadır. Belli ki, kimi zaman farklı renklere bürünen bu alt yüzey-boşluk-uzam, bir kez tezahür etti mi, tüm sıradanlığıyla plastik unsurları taşımak üzere iş başındadır. Hatta denebilir ki, Akdeniz’in resimlerinin büyüsü burada, esasında bir kimlik özelliği haline gelen bu “nesneleşmiş” doku-yüzeyde saklıdır.
Aynı resim yüzeyinde dolanan “özgürleşmiş boşluk” ise, bir yandan hem gösterilenin yoğunluğuna işaret ederken, öte yandan yapıtın cisimselliğini sahici kılmaktadır. Bir bakıma da, seyredenle kurulan-imkansız-bir uzlaşma’nın ilk evreleri oluşmaktadır burada. Bu türden bir düşünme eyleminde, kültürel analizin kayıtları, parçalar halinde boşlukta tezahür ederken aynı zamanda sınırları çizili, sınırsız bir anlam alanı devreye sokulmaktadır. Tıpkı sanatçının ileri sürdüğü/gösterdiği yapıtın kimliğini oluşturan öncelikli im/ge/ler gibi…
Aslında Halil Akdeniz’in resimlerinde, farklı kültürel dönemlere ilişkin kullanılan imler aracılığıyla, parça yüzeylerde kültür, ölüm, sahicilik gibi kavramların da eşzamanlı bir sorgulamadan geçtiğine tanık oluruz. Ancak, sanatçının bu yeniden kurma eyleminde kültürel dizgeler de yıkıma uğrar sonuçta. Tekrar edilen, atılan, yeniden içeri alınan imler aracılığıyla “olanaklı bir sonsuz alan” yaratılırken; aynı zamanda söküp çıkarılan-eklenen tuval birimleri de tam bir sökme-kurma eyleminin oyunsu (ve deneysel) hazzını devreye sokmaktadır.
Özetle, kültür alanlarına sıkıştırılmış zaman ve merkezsizleştirilmiş bir uzam, soyut düzlemde kültürel mirasın sürdürülmesi adına her defasında kendini yeniden yapılandırır. Zaten geçmişle bugün arasında bir sentez işlevi gören dilsel göstergeler, metaforik bağlamda, denge ve haz kavramlarının varlığında etkisini ve gücünü bütünler. Tıpkı Adorno’nun -metni bir örümcek ağına benzeterek- “ağa yapışıp kalan metaforlar, onu besleyen avlardır”2 sözünde olduğu gibi…Halil Akdeniz’de de, bu imge-dil sistemi resmin esas avları haline gelerek toplumun kültürel belleğine ilişkin yeni ve öz/n/el bir yorumu bize sunmaktadır. Böylelikle sonu gelmez bir süreklilikte bulunduğu zamandan kopar/t/ılan imler, yeni uzamında kâh bütün bir yüzeye hakim olurken, bazen de günümüz çatışkılarının içinden sıyrılıp güncel olanla diyaloğa girebilmektedir.
Sonuç olarak, bu resimleri izlerken Halil Akdeniz’in kullandığı imlerin zaman dışından gelerek, boşluğun iktidarıyla eşleşmesi sonucu oluşan yeni çekim alanlarının gerilimli hazzına bırakırız kendimizi. Tıpkı evrensel bir uyumun yarattığı sessizlik gibi, bizi sarmalayan ve içine alan bir tasarımla buluşuruz. Dahası minimal evrende yaratılan bu ritüel, artık içeriğin (konseptin) zorunlu evrelerini oluşturmaya adamıştır kendini. Açıkça izi sürülen bu kültürel ve zamansal ilişkilendirmelerle Halil Akdeniz, bugüne ait yeni ve güncel olanın ne olduğu sorgulamasını da bir bakıma yapmaktadır. Zaten, Halil Akdeniz’in tuval yüzeyinde bulguladığı ve ısrarla izini sürdüğü görsel unsurlardan oluşan “analiz araçları” aslında potansiyel yaşantı içeriklerinin de bir kanıtı değil midir?
Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2022, Tüm hakları saklıdır. / All Rights Reserved.
notlar
1 Bkz: Anne Game, Toplumsalın Sökümü, Çeviren: Mehmet Küçük, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1998. s. 52.
2 Theodor W. Adorno, Minima Moralia, Çeviren: Orhan Koçak, Ahmet Doğukan, Metis Yayınları, İstanbul, 2000, s. 89.
(Agora, Mayıs/Haziran 2002)
https://saglamart.com/halil-akdeniz-kulturu-gorsel-dil-ile-kodlayan-bir-pratik-2