1950 sonrası türkiye’de sanat: yeni ifade arayışları

MÜMTAZ SAĞLAM

1950 sonrası beliren yeni ifade arayışları; görsel dilin yeni teknolojik olanaklarla uyumlu bir bütünlük oluşturacak şekilde kurulduğunu; tematik bağlamın bu esnekliği ve melez üretimi talep ettiğini, üslûp sürekliliğinin bir ayrıcalık olmaktan çıkarılarak, eklektik ve entelektüel bir iradenin desteğiyle görsel alanda üretimle ilgili pek çok şey değişmeye başladığını göstermektedir. Günümüzde kolektif iradeyle biçimlenen; yaşadığımız karmaşık dönemi yansıtan görsellikleri önemsememiz ve değerlendirmemiz gerekir. Yine bu kapsamda; örnekse, sanat ve felsefe tartışmalarının doğrudan etkili olduğu, yıkım ve savaş estetiğinin belirlediği, toplumsal cinsiyet, beden ya da feminizmle alâkalı mevcut imgelemin, yer ve zaman ile ilişkisini irdeleyen çözümlenmesinde büyük fayda vardır.


1950 sonrası beliren yeni ifade arayışları; görsel dilin yeni teknolojik olanaklarla uyumlu bir bütünlük oluşturacak şekilde kurulduğunu; tematik bağlamın bu esnekliği ve melez üretimi talep ettiğini, üslûp sürekliliğinin bir ayrıcalık olmaktan çıkarılarak, eklektik ve entelektüel bir iradenin desteğiyle görsel alanda üretimle ilgili pek çok şey değişmeye başladığını göstermektedir.
Zeki Faik İzer, “Matisse ve Picasso’nun Romen Bluzlu Kadın Tablosundan Esinlenme”, 1976, Kağıt Üzerine Guajboya, 98×64 cm. (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Sanat Koleksiyonu, https://sanalmuze.tcmb.gov.tr/


1950’li yıllardan itibaren Türkiye’de gelişen resim sanatında belirginleşen dönüştürücü iradenin gücünü ve önemini, yurtdışında yaşayan ve çalışan ressamlarımızın yaklaşımları üzerinden tespit etmek mümkündür. Bu bakımdan; Avrupa tarzı soyut-dışavurumcu resim yaklaşımının radikal çıkışı içinde yer alan ve Paris Okulu bünyesinde önemli sergilere katılan Selim Turan, Nejad Devrim, Mübin Orhon ve Hakkı Anlı gibi sanatçıların üretimleri, bu aşamada tarihsel bir belge değeri taşımaktadır. Nitelikli bir bilinçle resim anlayışlarını dönüştüren bu sanatçılarla birlikte, resim sanatında yaşanan gelişmeleri Batıyla eşzamanlı bir olgu, ortak düşünsel ve duygusal tepkilerin bir parçası olarak değerlendirme imkânımız mevcut hâle gelmiştir.

Daha çok soyut leke temsiliyetiyle hareket eden bu tür yaklaşımlar, dikkat edilirse soyut dışavurumcu ressamların hayat ile sanat arasında sağladıkları tekinsiz ilişkilerin bir sonucu gibi de durmaktadır. Resmin dinamik bir şekilde, duyguların ve tepkilerin bu derece canlı kaydedildiği bu anlatı oluşturma pratiği, aslında kasvetli ve hüzünlü bir evrensel içeriğe yaslanmaktadır. Hiç kuşkusuz, özne tartışmalarının yanı sıra II. Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan travmaların, güven uyandırmayan yalnızlaştırıcı toplumsal gelişmelerin yarattığı psikolojinin de burada etkisi bulunmaktadır. Bu yüzden, özellikle yurtdışında sanat hayatını sürdüren sanatçılarla ilgili yapılacak olan yeni çalışmalarda; yabancılaşma, yersizyurdsuzlaşma ve vatan özlemi gibi kavramları temel alan tartışmaların, sürgün olma hâliyle ilgili açıklamaların yeni anlamlar yükleneceği kesindir.

Yüzyılın ikinci yarısından itibaren farklı coğrafyalarda biçimlenen Türk resim sanatının gelişim evrelerinde, her biri ayrı bir duruş biçimi belirleyen sanatçıların; ağırlıklı olarak soyut ve dışavurumcu bir nitelik bağlamına, anlık oluşumları ustaca inşa eden bir mantıkla resim yaptıkları görülür. Burada oluşan birikimin ardından, soyut ve soyutlama konusundaki kararlı duruşlarını, kavramsal bir etkinlik çerçevesinde değerlendirerek güncel olay ve olgularla ilişkili hale getiren pek çok ismin, dünya sanatındaki gelişmelere paralel bir üretim pratiğine yöneldikleri ortadadır. Türkiye’de çok partili siyasal sisteme geçişle bağlantılı toplumsal gelişmelerin ve askeri müdahalelerle kesintiye uğrayan siyasal ortamın bu dönüşümü etkilediği unutulmamalıdır. Tam da bu aşmada (1970’li yıllara doğru) endüstrileşme, kente göç ve gecekondulaşma gibi sorunlarla ilişkili bir içerik üzerinde yapılanan yeni ifade arayışlarının bir anlatı modeli olarak geliştiği görülecektir. Edebiyat, tiyatro, sinema ve plastik sanatlar alanında, toplumsal sorunlara odaklanan figürasyon ile yer yer naif bir anlatımcılıkla bütünlenen yeni dil ve söylem biçimlerinin geliştirildiği ve yoğun biçimde gündeme taşındığı da anımsanmalıdır. Toplumcu gerçekçi duyarlık, resimde uzun bir süre etkisi devam eden figüratif bir etkinin kaynağı olarak önem kazanmıştır. Özellikle de Mehmet Güleryüz, Neşe Erdok, Komet ve Alaettin Aksoy gibi sanatçıların, bu kaynaktan fazlasıyla beslendikleri, 1990’lı yıllarda yaygınlık kazanan yeni figüratif eğilimler bağlamında, buradan gücünü alan özgün figüratif denemeler ürettikleri görülür.

1970’li yıllarda yeşeren sosyal ve siyasal bilinç göstermiştir ki; sanatçılar, toplumsal gelişmelerin eleştirisinden doğal olarak sorumlu kişilerdir. Ancak 1980’li yıllarla birlikte, daha çok figüratif resmi ilgilendiren bu eleştirel yükümlülük, hafiflemiş ve paylaşılır hâle gelmiştir. Böylece öznel nitelikleri devreye sokan, romantik bir duyumsama ile gerçeküstücü bir tahayyüle başvuran, simgesel bir dili kullanan zengin anlatı bütünlükleri karşımıza çıkmıştır. Özellikle yeni ve farklı olana duyulan talep bu dönemde belirleyici olmuş ve yaygınlaşan post-modernizm tartışmalarıyla gündeme gelen kavram ve sorunlarla ilişkili anlatıların önem kazandığı görülmüştür. Özne, kimlik, beden ve öteki gibi kavram ve sorunlarla ilgili görünen, içeriksel yükü ve görselliyle mevcut tartışmalara eşlik eden bir üretim çeşitliliğinin artık devrede olduğu, yaşanmakta olan radikal değişime katkıda bulunduğu bile açıkça ileri sürülebilir.

Öte yandan; görsel dilin yeni teknolojik olanaklarla uyumlu bir bütünlük oluşturacak şekilde kurulması; tematik bağlamın bu esnekliği ve melez üretimi talep etmesi, üslûp sürekliliğinin bir ayrıcalık olmaktan çıkarılması ile açıkça görülmüştür ki; eklektik ve entelektüel bir iradenin desteğiyle görsel alanda üretimle ilgili pek çok şey değişmeye başlamıştır. Dolayısıyla, günümüzde kolektif iradeyle biçimlenen; yaşadığımız karmaşık dönemi yansıtan görsellikleri önemsememiz ve değerlendirmemiz gerekir. Yine bu kapsamda; örnekse, sanat ve felsefe tartışmalarının doğrudan etkili olduğu, yıkım ve savaş estetiğinin belirlediği, toplumsal cinsiyet, beden ya da feminizmle alâkalı mevcut imgelemin, yer ve zaman ile ilişkisini irdeleyen çözümlenmesinde büyük fayda vardır. ayrıca bakınız:


Bkz. Anlatı, Yer ve Zaman, TCMB ve Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi Yayını, İstanbul, 2019.

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/soyut-ve-soyutlama-egilimleri-baglaminda-turkiyede-resim-sanati

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/guncellenen-tcmb-sanat-koleksiyonu