kültürel belleğin akışkan mekânı / londra

GÜLAY YAŞAYANLAR

“Londra aynı zamanda; yeni-modernist tereddütlerin incelikle hesaplandığı, tutkuların ve geleceğe yapılan yatırımların düşünsel gerekçelerinin üretildiği kültürel bir stüdyoyu andırmaktadır. Entelektüel üretimin konumlandığı müze ve galeriler, gündelik hayat içerisindeki sanat tüketimi talebini bütünüyle karşılamaya hazırdır. Bellek ve zamanın izlerinin birbirine karıştığı ilişkisel bir ağ, farklı bir göstergeler dizisi üzerinden kenti gezenleri kendine bağlar. Sanatsal ivmeyi yakalama ve kaydetme telaşı, aslında buradaki makro kosmos’a dahil olma deneyimidir.



Gözde Yenipazarlı, Londra”, C-print, 100×150 cm, 2013. https://saglamartspace.com/ulusal-sergiler

Gözde Yenipazarlı, Londra’da süregiden gündelik hayatı yerinde ve yürüyerek keşfetme eğilimindedir. Büyülü bir kenti duyumsama yaklaşımı içinde çektiği görüntüler, toplumsal dokudan ara kesitler sunan aktivist bir eylemin sonuçları gibidir. Burada mekânlara sıkışıp kalmış, kentin kendine has kültürel hayatına ilişkin vasıflı örneklere kaynaklık eden; fotografik bakışa yön veren dinamiklere ve dolayısıyla sonuca yansıyan, yaşantı içeriğine ve yoğunluğuna da ayrıca temas etmek gerekir.

Londra; her şeyden önce teorik bir üretimin merkezi ve nesnesidir. Sanki, yazılı bir metinden oluşan, sürekli bir enerjinin salındığı ya da her an yeniden üretilebildiği akışkan bir mekândır. İnsanların bir arada yaşadığı bu muazzam ama denetimli yığında, gerçekten de hayat, sanatsal bir yoğunluk kültürü’yle harmanlanmaktadır. Bilinçdışı katkılarla oluşan entelektüel birikim, hem kültürel yapıyı hem de sanat algısını hızla dönüştürmekte, bunu kontrol eden bir iktidar vurgusunu ise şiddetle hissettirmektedir. Bu kapsamda önerilen kamusal alanlar, kentin hayat tarzı ve kimliği hakkında son derece fazla bilgiyi barındırmaktadır. Burada kültür mekânları arasında sıkışıp kalan, yani tedirgin edici bir aralıkta hem içerde hem de dışarıda tutulana da kucak açan hegomonik bir yapı inşa edilmektedir. 

Londra aynı zamanda; yeni-modernist tereddütlerin incelikle hesaplandığı, tutkuların ve geleceğe yapılan yatırımların düşünsel gerekçelerinin üretildiği kültürel bir stüdyoyu andırmaktadır. Entelektüel üretimin konumlandığı müze ve galeriler, gündelik hayat içerisindeki sanat tüketimi talebini bütünüyle karşılamaya hazırdır. Bellek ve zamanın izlerinin birbirine karıştığı ilişkisel bir ağ, farklı bir göstergeler dizisi üzerinden kenti gezenleri kendine bağlar. Sanatsal ivmeyi yakalama ve kaydetme telaşı, aslında buradaki makro kosmos’a dahil olma deneyimidir. İnsana ve tepkilerine duyarlı hale gelen kent, içten içe derinleşen etkileşimli yapısıyla, tıpkı travmatik bir bedene dönüşen büyük bir müzeyi andırır. Dahası, kültürel rekabetin doğası gereği bir yandan gelecek planlanırken, diğer yandan kültürel programların iyimserliği içinde güncel tartışmaları tarihsel bir arka plana iteleyen parodik sunumların (bir pazarlama stratejisi olarak) şıklaşan kurgusu ürküntü yaratmaktadır. 

Londra’da insanlar aslında post-kapitalist durumlarla yüzleşmektedir. Özellikle kültürel beklentilerine karşılık ararken, metropollere özgü endüstriyel yatırımlara ilişkin tartışmalara tanık olur. Bu nedenle sanatsal ve kültürel yapılanma ile ekolojik doku ilişkisi, sözgelimi sorunlu bir alan olarak öne çıkmakta, sosyal etkinlikler ve nefes alma alanları incelikle düşünülerek planlanmaktadır. Londra’nın demografik yapısıyla ilişkili talepler doğrultusunda her gün için tasarlanan zihinsel programlar, hiç olmadığı kadar hızlı işlemektedir. Bu nedenle, ara zamanlarda ve ara yerlerde tüketilen kültürün niteliğinin ne düzeyde olabileceğini bile kestirmeye çalışan bir kültür mühendisliği sanki devrededir. Kozmopolit yapının farklılığı ile tüketilen sanata yönelik projeler üzerinden kente sağlanan katkıların sorunsallaştırıldığı önemli tartışmalar yaşanmaktadır bu kentte… 

Entelektüel üretimin ve ahlâkın her gün daha estetize bir hal aldığı Londra’da, emek harcanarak elde edilen üretimin biçimlenişine dair oluşan sanatsal öngörü, bir tasarım sorunu ya da esaslı hakikât olarak önem kazanmaktadır. Endüstriyel gerekçelerle çatışan durumları ve emek süreçlerini anımsatan tarihsel ve kurumsal tartışmalar ya da belirlenmiş diğer pek çok şey, sürekli değişen ve dönüşen kültürel belleğin dayanakları olarak hala çok değerlidir. Ve yeni sorular için ise yeterince kışkırtıcıdır: Evet; Londra’ya özgü bir arzu haritası yapmak mümkün müdür? Biçimsel olarak gördüğümüz şeyler ile Londra’ya has gerçeklik sorunsalı, toplumsal düzeyde farklı isteklere mi yanıt vermektedir? Yani mekânlar, nesneler, olgular ve durumlar üzerinden gelişen birtakım alt dinamiklerle kenti değerlendiren bir duyarlığı geliştirmek yeterli midir? Londra’nın gelecekteki hayatının ne olacağı, ne tür değişikliklerin yaşanabileceği kestirilebilir mi? Londra’ya özgü gerçeğin içeriğinden bahseden ve şimdiden adil olan herhangi bir metin yazılmakta mıdır örneğin? Oscar Wilde, Bernard Shaw, Wirgina Wolf ya da George Orwell’ın Londrası’nın, artık kent üzerinde söz sahibi olmayan sınıflarla, zihinsel emek üzerinden gelir sağlayan nitelikli grubun eriştiği bir bilgi ya da ideal olması paradoksal bir durum değil midir? Belki de bu nedenle Royal Academy’den mezun genç sanatçıları birer meta haline getiren Londra; deyim yerindeyse William Turner’in sisli ve bulanık fırtınalarında kendini bulmaya çalışmakta gibidir.  

Ayrıca eklemek gerekirse; kent ile birey arasındaki duygulanımların artışı ile ters orantılı bir biçimde gelişen ve mesafe yaratan bu boşluk duygusu, giderek bir soruna dönüşecek midir? Yeni kültürel sorumluluk, Damien Hirst’un heykelini sahiplenmeyi önerirken, kamusal alandaki bu radikal dönüşüme (Shard örneğini anımsayalım) ne yanıt verileceğini hep birlikte göreceğiz.  

Sonuçta; kültürel hiyerarşinin her gün artarak güçlendiği Londra, yeşil dokuya sinen manolya, ve zambak gibi kokuların eşliğinde insanların yaşama özlemlerinin değişmez erotik mekânı olmaya devam etmektedir. Burada; seçilmiş özel imgelerle savrulan zaman, yaşam alanlarını dönüştüren yeni temsil stratejilerinin turistik önemini ve devamını sağlamaktadır. O yüzden de; bilinçdışını istilâ etmeye yönelik kırmızı üzerinden işleyen bu tür temsillerin, psişik yaptırımlarla özdeş hale gelmesine şaşırmamak gerekir. 


İzmir-Londra, Kasım 2017

Bkz. Gözde Yenipazarlı / Walking Anywhere, Metinler: Gülay Yaşayanlar ve Mümtaz Sağlam, NG Sanat Galerisi Yayını, Ocak 2018, İzmir.

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/gozde-yenipazarli-london