doig: manzara ile mecaz arasında biçimlenen bir dil hikâyesi

GÜLAY YAŞAYANLAR

Doig’in gerçeküstücü manzaraları, mecazlarla yüklü bir dilin hakikatleri olarak belirginleşmektedir. Ancak, bu (zihinsel) tasvirlerin içerdiği halüsinasyon potansiyeliyle ilişkiye girildiği anda görüntü bulanıklaşmaktadır. Ve bitmeyen bir gerginlik içinde, hep bir ölüm sessizliği yaşanmaktadır. Dolayısıyla burada; endişe, korku ve arzu gibi çelişkili görünen psişik bileşenlerin yarattığı gerilimli atmosfer, simgesel bir gerçekliğe ve romantik bir yoruma evrilmektedir.


Peter Doig, “Swamped”, 1990, Tuval Üzerine Yağlıboya, 197 x241 cm. (Foundadion Beyeler Collection – https://www.artsy.net/artwork/peter-doig-swamped)

Manzara resmini geleneksel anlamıyla benimseyen Peter Doig, onu sıra dışı referanslarla biçimlenen, zihinsel bir söylem ve üretim alanına dönüştürür. Gizemli olduğu kadar tedirgin edici de olan bu manzaralar, bilinmezlik hissiyle huzursuzluk arasında gidip gelen ama aynı zamanda sakinleştirici olanı ihlâl etmeye meyilli bir aura içinde yapılanmaktadır.

Tipik manzara algısını zorlayan, tekinsiz boşluklara sızarak kavramsallaşan bu yorumlarda; gerilim, korku ve tedirginlik duyumu aslında tüm yüzeye yayılmıştır. Burada sarsıcı bir tasavvurla yeni bir zihin-zaman evreni yaratıldığından şüphe yoktur. Söz gelimi, uzak ve ıssız bir (tropik) ada imgeleminin oluşturduğu enerjinin geri planında sanki münzevi bir kader oyununun deneysel mizanseni tayin edilmektedir. Ya da, sürekli olarak benlik vurgusunu merkeze alan bir dizi hikâye, doğaüstü güçleri kutsayan kışkırtıcı bir mesel olarak anlatılmaktadır.

Peter Doig burada, gerçeklikle olan çatışmalı durumları gözeterek, bu tür bir ruhsal mekânın ihtiva ettiği şeylere dair yeni keşiflerin peşindedir. Saf renkleri kullanarak yarattığı büyülü gerçeklikle, sessizliğin hüküm sürdüğü resim mekânında neredeyse telepatik duyumlar yaratmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında, mental bir ikame mecrasına dönüşen resmin, hiyerarşik bir derinlik etkisiyle genişleyen mekânı üzerinden benzersiz bir hayalgücüne eşlik ettği kolayca anlaşılır.

Örneğin, fantastik bir yolculuğun simgesi olarak sıklıkla kullanılan kano imgeleri, istikrarsız bir ruhun tezahürü gibidir. Suya yansıyan siluetler, bu yolculuğun zorlu geçen ve hasar bırakan sahnelerle yüklü olduğu hissini uyandırır. Bulanık karaltılarla dolu bir seyir durumudur bu. Gidilen ya da durulan yerler son derece tekinsizdir. Yaşanan belirsizlik, güvende olma hissini yok etmekte; doğal olarak mevcut hâletiruhiyeyi, uğultulu ve güvencesiz karanlık bir alana taşımaktadır. Masalsı bir dünyaya ve huzursuz bir şimdiye atıflı bu egzotik seyahat; aslında resimlerin anarşik iç düzeniyle eşdeğer bir özgürlük arayışına da tekabül etmektedir.

cüretkâr ve ihtiyatlı bir yalnızlığın korunduğu rüya sahneleri

Gizemli bir haz ve hüzün döngüsüyle yaban dünyanın panik yaratan büyüsünü bir dilin ikame edildiği alan haline getiren Doig, sanki kişisel bir film hikâyesine odaklanmış gibidir. Bu yüzden resimler, her otobiyografik ayrıntının yaşandığı ve soluklandığı, cüretkar ve ihtiyatlı bir yalnızlığın korunduğu alanlara dönüşmektedir. Çocukluk düşlerinden başlayarak zamandizinsel (makul) bir olay örgüsünün dışına taşarak, bir nevi anısal kefaret anlatılarını yüzeye kazımaktadır. Bu dramatik durum, ormanın derinliklerinden düşsel bir menzile uzanan ya da ölüm metaforu haline gelen bir kanonun sessiz yolculuğuyla görünür kılınmaktadır.

Peter Doig’in özgün görsel dilini oluşturan bu tür sezgisel imgeler, aslında Doig’in dengeli ve durağan görünen, kısmen geleneksel vurgularla donatılmış zihinsel öngörüleri ve üst kurmacaları üzerinden yeni-modern süreçte beliren bir hikâye anlatma sorunsalına doğrudan işaret etmektedir.

Dolayısıyla bu resim tavrının, üst üste yığılan ve düzeni bozan atık ya da katmanlarla vücut bulan istisnai karakteri; bizi, kaotik ve tuhaf bir biçimleme deneyimine taşır. Bu durumun giderek ilgi çekici bir hale geldiği ve esrarengiz düşleri daha abartılı kıldığı görülmektedir. Nitekim, doğanın ritmiyle uyum içinde olmanın ötesine geçen ve çocuksu düşlerle zenginleşen bu imgelem, aslında aşırılıklarla yüklü bir fanteziye dönüşmektedir. Böylece doğanın bakir görüntüsüyle elde edilen ruhsal bir atmosferi, sürekli olarak sarsmayı deneyen sanatçı; esasen, yaşam ve ölüm gerçekliğine atıflı bilinmezlik, mahrumiyet, yok oluş, sırlar ve kayıplar gibi kavram ve durumlarla ilişkili düşünsel bir performansı gerçekleştirmektedir.

post-romantik bir özgürleştirici dil

Peter Doig’in gerçeküstücü doğal ortam tasvirleri, sonuçta mecazlarla yüklü bir dilin hakikatleri olarak belirginleşmektedir. Ancak, bu (zihinsel) tasvirlerin içerdiği halüsinasyon potansiyeliyle ilişkiye girildiği anda görüntü bulanıklaşmaktadır. Ve bitmeyen bir gerginlik içinde, hep bir ölüm sessizliği yaşanmaktadır. Dolayısıyla burada; endişe, korku ve arzu gibi çelişkili görünen psişik bileşenlerin yarattığı gerilimli atmosfer, simgesel bir gerçekliğe ve romantik bir yoruma evrilmektedir.

Doig hiç şüphesiz ki; psişik deneyimlerinin saydam bir örtüsü haline gelen zihin manzaraları ile güçlü bir hikâye anlatıcısıdır. Bir akış bütünlüğü içerisinde; aşınıp giden düşleri, anı birikintilerini ve doğanın tahrik edici mucizevi gücünü kullanarak, muallakta kalan bir iç-görünün zihin coğrafyasını, son derece özgürleştirici bir dille ortaya koymaktadır.


Gülay Yaşayanlar, Copyright © 2022, Tüm hakları saklıdır. / All Rights Reserved.

Peter Doig ile ilgili diğer yazılar:

1- Mümtaz Sağlam, “peter doig: bir hayal mimarisinin ürünü olarak manzara”, https://saglamart.com/peter-doig-manzara

2- Mümtaz Sağlam, “imkânsız bir zamanda öte-mekânlar yaratma pratiği”, https://saglamart.com/peter-doig