ramazan bayrakoğlu: bomba / ortak belleği sarsmak

GÜLAY YAŞAYANLAR

Ramazan Bayrakoğlu, Bomba’da yer alan fotoğrafik imge, revizyondan geçirilerek kavramsal bir çerçeveye oturtulmuş, bir senaryo-imge haline büründürülmüştür. Görüntünün düşünsel bir kolajı andıran birim alanlardan (parçacıklardan) oluşması ise, işin travmatik yanını arttıran bir katkıya dönüşmüştür. Burada aslında idealist bir biçimleme tutkusuyla, resim mekanı fotoğrafik imge üzerinden yeniden düzenlenmektedir. Böylece; ihtişam kazanan bomba, her zaman patlamaya hazır kutsal bir metin halinde önümüzde durmaktadır. “


Ramazan Bayrakoğlu, “Bomba”, 2010, Karşık Teknik-Uygulama, 220×350 cm.

Gerçekçi söylem ya da yöntemlerin aşırılaştıkça izleyeni de içine alan bir keyif, endişe ortamı yarattığını gözlemlemekteyiz. Geliştirdiği nesne-yapıt anlayışı üzerinden estetik algının işlevi ve duyusal bağlantıları üzerine çalışan Ramazan Bayrakoğlu’nun da bu kapsam içinde değerlendirilebileceği ya da benzer bir çabanın içinde olduğu açıktır. Sözgelimi, 2010 yılında ürettiği “Bomba” adlı işinde, temsil ilişkilerini gözeterek kurduğu imgesel düzende, bir yandan gerçeği ve gerçekçiliği tartışırken diğer yandan politikleşen okumalara zemin hazırlamaktadır.

“gerçeğin siyahlığını” [1] dolduran sapkın nesne ya da estetik iktidarın yeni gücü

Burada görüntünün cazibesiyle tezat oluşturan şiddet vurgusunun dinamik bütünlüğü söz konusudur. Bu nedenle, artık estetik dokuya işlenen bir şiddet istenci ya da gerçeğin boşlukta konumlanmış eyleme hazır nüfuzlu bir görüntüsü karşımızdadır. Fetişleşen şiddet, kılık değiştirerek ideolojinin kendisi olmuştur burada. Bomba imgesinin olumsuz çağrışımlarıyla zihni alt-üst eden yeni uzamlar; sessizlik, hiçlik ve boşluk gibi kavram ve durumlar, resmin yeni referanslarıdır artık.

Bomba’da yer alan fotoğrafik imge, revizyondan geçirilerek kavramsal bir çerçeveye oturtulmuş, bir senaryo-imge haline büründürülmüştür. Görüntünün düşünsel bir kolajı andıran birim alanlardan (parçacıklardan) oluşması ise, işin travmatik yanını arttıran bir katkıya dönüşmüştür. Burada aslında idealist bir biçimleme tutkusuyla, resim mekanı fotoğrafik imge üzerinden yeniden düzenlenmektedir. Böylece; ihtişam kazanan bomba, her zaman patlamaya hazır kutsal bir metin halinde önümüzde durmaktadır. 

Öte yandan, resmedilen bombanın yer aldığı gri, dar ve sıkıntılı mekan; iktidar ilişkilerine dair çatışmalı gerçekliklerin gizlendiği bir yüzey gibidir. Burada bir tasarım ürünü olarak ortaya çıkan bomba, içindeki siyah gerçeğin yüceltilmesi yoluyla seyreden öznenin belleğine iyice kazınır. Sanatçının Bomba’ya yüklediği bu metaforik anlam, her türlü önyargıdan sıyrılarak temsilî gerçekliğe atıflı imgesel düzende kendi koordinatlarını belirler. Çünkü; bu mekânda konumlanan aşkın fallus imgesi, şimdiki zamanın dünyevî boşluğuna dalmak üzeredir. Böylece izleyeni sürekli tatmin eden bu imge, saldırgan fantezilerimize bulaşarak bizi de yok edici ritüellerin bir parçası haline getirmektedir. Barındırdığı ölümcül durumla, burada ayartıcı bir konuma sahip olmaktadır. Bu doğrultuda; tahayyül edilen toplu imhaların belleğimizdeki izni sürmek ya da bombanın yarattığı ölüm kozmolojisini kurgulamak yine izleyene düşen görevlerden biridir.

Bayrakoğlu’nun işinde dış dünyayı imha etmeye odaklı parlayan “kılıf”, aynı zamanda kendi düşsel uzamını yaratan asimetrik bir organ ve/veya yeni iktidar biçimlerine bir meydan okumadır sonuçta. Dolayısıyla imha çağrışımı bir inşa çabasıyla birleşmiştir burada. [2] Bombanın neredeyse bir duygulanım aracı olarak üretildiği düzende; trajikleşen bu tür bildirimlerin, her türlü iktidar yapılanmasını sarsan “özgürleştirici hamleler” olduğundan bahsetmek mümkündür.


Bkz. Sanat Dünyamız, Sayı: 130, Eylül-Ekim 2012.

[1] Gerçeğin siyahlığı tanımlaması Zizek’ten alınmıştır. Bkz. Slavoj Zizek, Kırılgan Temas, Çeviren: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2002, sf.111.

[2] Bkz. Beatriz Colomina, Mahremiyet ve Kamusallık, Çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Metis Yayınları, İstanbul, 2011, sf. 10.