SÖYLEŞİ

ömer uluç ile söyleşi

sorular / yorumlar ve cevaplar

MÜMTAZ SAĞLAM / Ekim 2003 – İstanbul

"

ÖMER ULUÇ: "Malzeme çeşitliliği, yeni yöntemler, itiraf etmeliyim ki bana bir coşku veriyor. Bu bir deneysellik, bilimsellik, teknoloji merakı değil sonuçta. Yeni boyutlar, yeni yolculuklar, bilinmeyen alanında dolaşma ve yol almak... Ancak bir oyun+kurgu’nun olması, oyunsu nesneler anlamına gelmiyor. Bu imgeler bence giderek, yıllardan bu yana garip bir ırkı oluşturdular. İnsan, hayvan, yaratık, canavar, ziyaretçi, hortlak, cin vb... Hepsi imgesel, mizâhî, ancak bir şeyleri temsil ediyorlar bizleri; onlar biziz, kendimiz... Yaşadığımız karmaşanın ürünleri. Karmaşanın bizim coğrafyamızda nasıl daha da büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Sonuçta ben bu karmaşadan çıktım diyebilirim."

Ömer Uluç ile Söyleşi

Ömer Uluç, Yengeç II, Üç Küre Üstünde (Portre) / Crab II, On the three Globes (Portrait), 2003, Polyester döküm / Cast polyester, 55x50x30 cm.

Mümtaz Sağlam / Son yapıtlarınızda artık iyice belirginleşen yüzey tercihleri ve malzeme seçiminde; nesnenin hem kendi için, hem kendi başına, hem de tüm cisimsel kimliğiyle ele alındığını görüyoruz. Bu gelişmeyi, Uluç resminin “resim dışına atıflı yaratıcı bir irade” denetimindeki değişkenliği ile ilişkilendirmek olası. Ya da bu durumu, bütüncül anlamda sanatınızın yaşamla iç-içeliğini ve güncelle olan bağlantısını somutlayan bir açılım olarak yorumlamak doğru olur mu?

Ömer Uluç / Nesnenin malzeme kimliğinin öne çıkarılması ya da örtülüp yok edilmesi, benim için önemi olan estetik kaygılar değil. Ben bir üslûp yarattım, yalnız resim için değil, tüm anlatımlar için. Dolayısıyla nesnenin kurguya ve oyuna katılışıyla ilgiliyim daha çok. Kurgu, esasında bu nesnenin kendisinden, özgüllüğünden başlıyor. Sonrasında dönüşümler ve bir oluşum… 

Nesne, yani bir oluşum içinde bir forma varmış malzeme, benim için bir avlanma, öylesine bir tutku… Kendi alanını sürekli genişleten, sanki sınırlarında hayaletleri ve gölgeleri avlayan birisi… Sonunda nesne avcısı bir anlamda özgürlüğe varır. Sanatçının kendi özgürlüğünü, kendisini yani, kendi sanatını kısıtlamasını, yasaklar koymasını anlamak olanaksız benim için. Ben risk alan, hızlı hareket eden birisiyim dolayısıyla, bu benim üslûbumdan, hareket boyutumdan geliyor belki. Sonuçta gördüğüm her şey ve parçaları, tabii ki bu genişlemenin ve alanın içinde. Böylece görülen güncelleniyor. Evet, özetle buna bir açılım denebilir, uzunca bir geçmişi olan.

MS – Bir olasılıklar tartışmasının sahnesi’ne dönüştüğüne inandığım Ömer Uluç resminde, boyama ve biçimleme ile gerçekleşen deneylere ilişkin gözlem ve sonuçların çok önemli ipuçlarını içerdiğini düşünüyorum. Yüzey ile nesneyi ya da imgeyi reel anlamda çatıştıran bu resimler, açık söylemek gerekirse; tüm sanat geleneği ve geleceği ile, yeni ve güncel olana gerekli mesafede kendini konumlandırmayı iyi biliyor. Uluç resminin bu aralıkta sergilediği genel duruşun biçimsel dizgeler itibariyle açılımı sizin bakışınızla neler olabilir?

ÖU – Olasılıklar sahnesi doğru bir tanımlama. O en önemliyi, özgürlüğü işaret ediyor, hayat + sanat’ın çeşitlilik ve zenginliğini. Sanattan tavır almayı ve süregelen bir duruşu benimsemeyi anlamadım. Duruşlar, yargılar sonunda saygınlık, yer tutma sistemlerini düşündürüyor. Daha başlangıçtı, bir süre sonra boya+boya’dan çıktım, boya inceldi, hızlandı. Daha sonraları yüzeyi çeşitli saydam katmanlarla derinlemesine belleğe doğru ya da çıkmalarla genişlemesine, geleceğe doğru açmaya çalıştım. Arkadan üç boyutlular geldi, yüzeyin bir yansıması olarak resim+heykel’ler başladı. Bu sergide bir ekleme daha var: resim+heykel+nesne. Burada söz konusu nesne, bir hazır nesneden üretilmiş döküm yoluyla bir çıkma, bir replik. Ancak boyanmış ve değiştirilmiş olarak devreye giriyor, kendi özgeçmişini kaybetmeden yanındaki iki, üç boyutlu formlarla bir oluşum yaratıyor, anlam değişip genişliyor. Burada karşıtlıklar ve benzerlerin çoğalması ile bir büyüme var. Eklemelerle bir büyüme, bir süregitme…

MS – Geçen yıl yayınladığım bir yazıda, resminize düzen dışılığa da yönelimli bir iradenin etken olduğundan, çok şeyin düzeni baştan ihlâl etmeye dayalı bir varoluş içinde netleştiğinden söz etmiştim. Bu süreçte, ayrıca kendi benzemezliğini ve tekilliğini hedefleyen bir ön-tasarım olgusundan da bahsedilebilir. Ya da, aktüel sorunlar belirginlestiren bir gerekçe arama oyunu olarak da görebilir miyiz yapıt üretme sürecinizi?

ÖU – Bu benzemezlik ve tekillik isteğinin dibinde öznelliği savunmak olduğunu söylemeliyim. Günün sosyal+teknolojik+politik güçlerine sanatsal sistemler de katılıyor. Öznelliği bastırıp kapatıyorlar. Belli sanat gruplarının popülist tercihlerle öznelliği sindirmeye kalkışmaları, bir düzlük, bir boşaltılmışlık yaratacaktır kanısındayım. Bireyden kurtulma, büyük düzlük, vasatların ufku… Bireyin çoğul içinde nihayet kayboluşu.

MS – Ömer Uluç’un sanatı; hem Doğulu, hem Batılı olabilen bir bilincin karma ürünlerini içerir. Esasen, yaIın ve ölçüde basit görünen bir tasarım, karmaşanın ifadesi diyebileceğimiz ya da örgütlü bir karmaşa şeklinde adlandırabileceğimiz bir düzen anlayışına sırtını dayar. Soyutlama ağırlıklı bir süreçte ve zamanla elde edilen figürasyon; eleştiri ve mizâh anlayışının, psiko/sosyal bir çözümleme yaklaşımının göstergelerine dönüşür. Dolayısıyla, norm-dışı bir algılama ve düşünme ile alâkalı gördüğümüz bu açılım, sizin ifadenizle sosyal ve kültürel düzlemde hangi karşılıkları bulur kendine? Sözgelimi, serginizde yer alan yapıtları düşündüğümüzde, “Gözler / İyi, Kötü ve Âşık Gözler” gibi bir bağlam, ne şekilde belirginleşir?

ÖU – Bu sorudaki çözümleme’nin benim pek alışık olmadığım bir duruş olduğunu söylemeliyim. Duruşlara çok güvenmiyorum. Gözler, bu konustuklarimizi toparlamak amacında. Çünkü her şeyin, tüm nesnelerin canlı olabileceğine, öyle algılanabileceğine işaret ediyor. Nesnelerin gözlerinin nerede olabileceğini kestirdiğinizde bir canlandırma dokunuşu yapabileceğinizi hissediyorsunuz. Herhangi bir yüzeyde, herhangi bir leke bir doğru dokunuşla canlanmıs oluyor.

Burada gerçekle imgesel olan arasında geçen büyük oyuna geliyoruz. Gerçeğin bir parçası olan bir leke, bir dokunuşta bir figür-imge oluyor. Dolayısıyla karmaşanın da gözleri var. Karmaşadan alınan çıktıların da… 

Bknz.

“Mümtaz Sağlam ile Sorular, Yorumlar ve Cevaplar / Questions, Interpretations and Answers with Mümtaz Sağlam”, Ömer Uluç – Gözler (İyi, Kötü ve Âşık Gözler / Eyes (The Good, The Bad and The loving) Sergi Kataloğu, Editör: Nihal Elvan, Türkçe-İngilizce, Çeviriler: Mary Işın, Grafik Tasarım: Sadık Karamustafa, Yapı Kredi Yayınları, Türkçe-İngilizce, Karton Kapak, İstanbul, Ekim 2003. sf. 25-40. 

Ömer Uluç ile

Ömer Uluç, Yatan Kadın / Reclining Voman, Ayrıntı / Detail, 1999, Karışık Teknik Uygulama / Mixed Technique, 70x140x50 cm.

 MS – Ömer Uluç’un resimleme girişiminin yinelemeyi andıran benzer hareket ve davranışlarla  çeşitlendiği, nihai evrede birbirinden farklılaşarak kendi görsel düzenini tayin ettiği görülmekte. Dolayısıyla, daha çok oluş sürecinin resmi var eden, giderek “soyutlamaya, kaba ve gülünç olana atıflı dejenerasyoncu bir tavrı” öne çıkardığı bir gerçek. Özetle belirtmek gerekirse, Uluç resminde bozum düşüncesi ve eyleminin niteliği üzerine neler söylersiniz?

ÖU – Bozum kavramı ve bozma eylemlerinin, benim sanatımın temellerinden biri olduğunu söylemeliyim. Gene de bu bir savunma, öznelliğin savunması. Günümüzün de, daha önceki dönemlerin de bir bölüm sanatçısı, fazlasıyla olumlamaya dönük olmuşlardır. Öncülük ve güncelliğin fanatiklerinde daha da çok belki. Olumlama gerçeğin içinin boşaltılmasıdır. Suyun yüzeyinden geçilir, dibi görünmez. Diğer taraftan olumsuzlama bir bozum, bir bozma süreci eylemidir. Hegel’in (Kojève) dediği gibi, bu özgürlüktür. “Özgürlük, ontolojik olarak olumsuzluktur demek, ancak olumsuzlama olarak vardır ve oluşur demektir”. Özgürlüğü burada yaratıcılık ve özgünlüğe varabilme olarak alıyorum.

MS – Resminizin temel ve değişmez unsuru olagelen, boşlukta asılı duran arma motifler, deyim yerindeyse resim yüzeyinde (hatta resim alanını ihlâl edercesine) dolaşmakta. Bu imgelerin biçim-anlam ilişkileri bağlamında ele alınmasından önce, “malzeme estetiğinin sunduğu sürpriz gelismelerin ilginç ve oyunsu nesneleri” olarak görülmeleri üzerine ne dersiniz?

ÖU – Malzeme çeşitliliği, yeni yöntemler, itiraf etmeliyim ki bana bir coşku veriyor. Bu bir deneysellik, bilimsellik, teknoloji merakı değil sonuçta. Yeni boyutlar, yeni yolculuklar, bilinmeyen alanında dolaşma ve yol almak… 

Ancak bir oyun+kurgu’nun olması, oyunsu nesneler anlamına gelmiyor. Bu imgeler bence giderek, yıllardan bu yana garip bir ırkı oluşturdular. İnsan, hayvan, yaratık, canavar, ziyaretçi, hortlak, cin vb… Hepsi imgesel, mizâhî, ancak bir şeyleri temsil ediyorlar bizleri; onlar biziz, kendimiz… Yaşadığımız karmaşanın ürünleri. Karmaşanın bizim coğrafyamızda nasıl daha da büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Sonuçta ben bu karmaşadan çıktım diyebilirim.

MS – Resminizde, baştan bu yana, anonim bir karakterde beliren figürsü imgenin (korkuluk, cin, yaratık vb.) ironik ve gerçekçi bir boyutta kendi anlamlarını yarattığı söylenebilir. Bana göre, hangi yöntem ve teknikle olursa olsun, betimlenen (bozuma uğratılan) ve minimal düzeyde bir simgeye dönüştürülen her figür-imge; kaotik bir belirsizliğin, kavramsal duyuşlarla beslenen bir bulanıklığın ve yabancılaşmanın da işlerini taşımaktadır. Yanılıyor muyum?

ÖU – Diyaloglar yeni kavramları getirir, yeni somut sonuçlara gidiş anlamına gelir. Ben bunu daha önceleri birkaç kez yaşadım. Diğer bir deyişle, bu konuşmalar biraz çetrefil ve belki de tekrarlı olsa da, bir yandan yeni yapacaklarını düşünme ve bazı sezişler demek oluyor benim için. Bu “biz diğerleri”, benim eski çalışmalarımdan, altmışlı yılların sonuyla yetmişli yılların başlarındaki desenlerden başlıyor. O soyut desenlerin bir çeşit figürler, bir tür canlıların resimleri olduğunu düşünmüştüm hep. Sonra hızın başlaması ve büyümesi, sarmallar, geniş titreşim bantları… Dolayısıyla bunlar eski ve kökenlerden gelen; genetik, kozmik, mekanik devinimler vb. “Kürenin dönüş hareketi, genetik sarmallar ve ses + ışık titreşimleri”… Ayrıca tüm bu açıklamalar, göndermeler ya da yarı iç konuşmalar da sürekli… Yeni eklemeler geliyor ve giderek genişliyor. Bu bağlamda “Yanılıyor muyum?” sorusuna cevabım şudur: “hayır, yanılmıyorsunuz”. 

Mümtaz Sağlam  Copyright © 2025, All Rights Reserved

prof. mümtaz sağlam Sanatçı, sanat yazarı ve küratör. Plastik sanatlar alanında gündemde olan konular, kuramsal tartışmalar ve öne çıkan sanatçı tavırları ile ilgili çok sayıda yayını bulunmaktadır. İzmir ve Londra’da yaşıyor ve çalışıyor.

ÖMER ULUÇ SAGLAMART’TA

ULUÇ RESMİ ÜZERİNE

Ömer Uluç, Hindustan I, Ayrıntı/Detail, 1999, Ahşap Üzerine Karışık Teknik/Mixed technique on wood, 186×275 cm.

Son sergilerinde artık iyice belirginleşen düzenleme eğilimi ve hazır nesne tercihi göz önüne alınınca, Ömer Uluç resminde ifade/üslûp sorununun iyice farklılaştığı görülür. Soyutlama eğilimli bu resim yaklaşımında "nesne", hem kendi için, hem kendi başına ve hem de resim için, görsel bir metafor olarak tüm cisimsel haliyle ortadadır. Bu evrede Uluç'un betimleme düzeyindeki "gerçekçi" boyutu öne çekmek, tekil yapılarla resmi kuşatan bu minimal kompozisyon anlayışının nesne yorumunu; yapısal bütünlük açısından değerlendirmek yerinde olur. Aslında, Ömer Uluç'un 1990'lı yılların sonunda resme resmin dışını katma girişimi, tuval dışına itilen figürün (yapıntının) fiziksel gerçekliğini resme katarak oluşturduğu ve (gerçek olduğu için) gerçekçi duran rölyefsi etki, bu gelişmenin ara evresidir hiç şüphesiz. Özellikle kare formatlı tuvallerin köşelerinden aşan bu yapıntılar, resmi niceliksel açısından da bir olasılıklar tartışması alanına çekmektedir.

ÖMER ULUÇ

TAVANARASI RESSAMLARI

1950 yılında, Nuri İyem, Ferruh Başağa ve Fethi Karakaş, Beyoğlu; Asmalımescit Sokağı'ndaki, S. Önay apartmanının çatı katını atölye olarak kiralar. Resim kursları verilen bu mekânda, Tavanarası Ressamları adlı bir kümelenme oluştururlar. Erdoğan Behnasavi, Baha Çalt, Atıfet Hançerlioğlu, Ömer Uluç, Haluk Muradoğlu, Ümit Mildon, Vildan Tatlıgil, Atıf Yılmaz gibi değişik alanlarda öğrenimlerini sürdüren ve resmi bu atölyede öğrenen Tavanarası Ressamları, ilk sergilerini 1951 yılı Mayıs ayında Fransız Konsolosluğu’nda açar.

HALAT, HORTUM VE METAL BORULAR

Ömer Uluç, 1990'lı yılların sonunda başlayan resme resmin dışını katma girişimiyle, aslında tuval dışına itilen figürün fiziksel gerçekliğini resme katmaktadır. Gerçek olduğu için, gerçekçi duran bu rölyefsi etki, aşırı bir biçimleme eylemidir hiç kuşkusuz. Özellikle kare formatlı tuvallerin köşelerinden taşan bu tasavvurun hemen ardından karşımıza çıkarılan halat, hortum ya da metal borular ile elde edilmiş heykelsi üretimlerin, Uluç'un sanat tavrını zenginleştiren önemli görsel katkılara dönüştüğü ortadadır.

aykırı göstergeler düzeni

Ömer Uluç'un baştan beri varlığını koruyan nesne/figür yorumundan, derinliksiz resim düşüncesine öncelik veren bir bakıştan söz etmek gerekir. Bu yaklaşımda; kısmen okunur imgeleri içeren resim yüzeyi; düzlemsî karakterinde sonuna dek ısrar etmektedir. Dış dünyayla ilişkisi sınırlı görünen nesne/figür yapılanmasında, konusuz bir resmi öneren ironik uyarılar da gizlidir. Neredeyse konu açılımının önüne set çeken bir aykırı göstergeler düzeni özenle seçilmektedir

ÖMER ULUÇ RETROSPEKTİFİ

UFUK ÇİZGİSİNDEN ÖTEYE / 2025

Ömer Uluç nesne- heykeller

Ömer Uluç, Kedi ve NişanlısıCat and Fiancee, 1998 (Ayrıntı / Detail), Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Koleksiyonu / Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Foundation Collection, İstanbul Modern Sanat Müzesi / Uzun Süreli Ödünç / Istanbul Museum of Modern Art / Long Term Loan.

MUSEUM EXHIBITION

ömer uluç: ufuk çizgisinden öteye / beyond the horizon

Sergi, Küratörler: Öykü Özsoy Sağnak, Nilay Dursun, Asistan Küratör: Naz Uğurlu Benek, 21 Mart – 12 Aralık 2025 İstanbul Modern, İstanbul. 

Ömer Uluç’un sanat pratiğinde öne çıkan farklı ifade biçimlerini çeşitli temalar altında bir araya getiren sergi, üretim tarihi 1960’lardan 2010’a kadar yayılan kapsamlı bir seçkiye yer veriyor. Kâğıt üzerine desen ve çizimden tuval üzerine akriliğe, kolajdan heykele birçok disiplinden örnekler barındıran sergide, Uluç’un kauçuk, keçe, alüminyum, akrilik levha, PVC ve polyester gibi malzemelerle ürettiği çalışmalar da izleyiciyle buluşuyor. Ömer Uluç: Ufuk Çizgisinden Öteye, insanlık ve evren arasındaki karmaşık ilişkiyi irdeleyerek, döneminin geleneksel sınırlarını aşan sanatçının 300’ün üzerinde yapıtını sunuyor, zaman ve mekân ötesi bir deneyimle, Uluç’un yaratıcı dünyasını keşfe çağırıyor.  

KİTAP – KATOLOG YAYINLARI  VE AFİŞLER

Ömer Uluç

Ömer Uluç, Galeri Artist Yayını, 235 sayfa, Türkçe, Editörler: Mukadder Şimşek ve Zeki Umay, Tasarım: Ömer Uluç, Karton Kapak, İstanbul, Nisan 2002.  

Ömer Uluç

Ömer Uluç, Söyleşi Afişi,  Organizasyon: Mümtaz Sağlam ve Zeki Umay, Tasarım: Hakan Kırdar, DEU GSF Resim Bölümü, 14-15 Mayıs 2002 İzmir.

Ömer Uluç

Ömer Uluç, 1993-1994-1995, Metin: John Berger, Görüşme: Carole Boulbés, Galeri Nev Yayını, Türkçe-İngilizce, Çeviri: V. Kanetti ve Gönül Çapan, Karton Kapak, 65 Sayfa, İstanbul, 2010.  

Ömer Uluç, Heves Kuşu Durmaz Döner, Bird of Desire Circles Without End, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, Türkçe-İngilizce, 336 sayfa, Ciltli, Hardcover, İstanbul, Haziran 2005.  

Ömer Uluç

Ömer Uluç, Painting+Sculpture, Editör: Veysel Uğurlu, Metin: Robert C. Morgan ve Turgut Cansever, Çeviri: Robert Bragner, Tasarım: 2 Tasarım, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, İngilizce, Karton Kapak, İstanbul, Ekim 1999.  

ömer uluç kitabı

Ömer Uluç / Umut Burnundan Dolaşarak, Söyleşiler, Alef Yayınları, Genişletilmiş 2. Basım, Türkçe, 412 sayfa, Karton Kapak, İstanbul, Ekim 2019.  

Ömer Uluç, Aralıkta Gidip- Gelmeler / To and Fro in the Space in Between, Metin: Mine Haydaroğlu, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, Türkçe-İngilizce, Karton Kapak, İstanbul, Ocak 2006.  

Ömer Uluç, 1995-1996-1997, Metinler: John Ash ve Ahmet Soysal, Çeviri: Yurdanur Salman, Tasarım Konsepti: Ali Taran Creative Workshop, Yapı Kredi Kültür Merkezi Yayını, Türkçe-İngilizce, Karton Kapak, İstanbul, Nisan 1997.  

Ömer Uluç, Armalar-BrassonGaleri Nev Yayını, Schoeller kağıda ipekbaskı tekniğiyle basılmış sanatçı imzalı 100 nüsha, ciltlenerek çoğaltılmıştır.  (Katkıda Bulunanlar: Ali Artun, Haldun Dostoğlu, Ali Gültekin) Ankara Kasım 1985. 

Ömer Uluç

Ömer Uluç, Parçalanmanın Kimyası / The Chemistriy of Fragmentation, Sağ El, Sol El Desenleri – Right Hand, left End Drawings, Metinler: R. Morgan, O. Koçak, M. Başaran, A. Sönmez ve diğerleri, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık,  Türkçe-İngilizce, Karton Kapak, İstanbul, Kasım 2009.  

ömer uluç

Ömer UluçDönemler Dönüşümler, 1969-2006, Metin: Ayşegül Sönmez, Mac Art Gallery Yayını, 65 sayfa, Modern Yayını, İstanbul Aralık 2006.    

Ömer Uluç, Ufuk Çizgisinden Öteye / Beyond the Horizon,  İstanbul Modern Yayını, İstanbul 2025.    

ÖMER ULUÇ

Ömer Uluç (1931 - 2010) 1953’te Robert Kolej'den mezun olduktan sonra ABD’de önce mühendislik, ardından resim eğitimi alır. 1951’de Nuri İyem öncülüğünde kurulan Tavanarası Ressamları olarak adlandırılan grupta yer alan sanatçı, 1965’te Paris ve Londra’da, 1972–1973’te ABD ve Meksika’da, 1974–1977 arasında Nijerya’da ve 1982’ten 2010 yılındaki vefatına kadar ise Paris ve İstanbul arasında yaşamını sürdürür. Çeşitli coğrafyalarda yaşaması ve seyahatlerinin de etkisiyle, keskin bir ironi ve mizâh anlayışıyla insanlar, hayvanlar ve doğadışı varlıklardan oluşan bir canlılar albümü yaratan Uluç, modern sanatın keşif ve araştırma ruhunu sürekli taze tutan bir sanatçıdır.

İZMİR - LONDON

saglamart; dinamik bir anlayış ile hareket eden, kültür-sanat ortamındaki olay ve olgulara, sanatçı tavırlarına, yapıtlara ve yayınlara odaklanan bağımsız bir yayın etkinliğidir. Tüm hakları saklıdır. All rights reserved. Görüntü ve yazılar izinsiz kullanılamaz. Images and texts cannot be used without permission.

Copyright ©
Can Sağlam - Gülay Yaşayanlar Mümtaz Sağlam, 2025.