hüseyin zekâi paşa: değişim arayışıyla biçimlenen bir özgürleşme hikâyesi
MÜMTAZ SAĞLAM
Fotoğraf kaynaklı disiplinin ve gerçekçi etkinin boyaresim (pentür) değerleriyle izlenimci duyuşlara taşıyan bir resme dönüşümü, Hüseyin Zekâi Paşa’da da örneklendiği üzere hiç de kolay değildir. Ve neredeyse, fotoyorumcu ressamların sanat hayatlarının devamı, bu etkiden kurtularak özgürleşmelerine bağlıdır. Benzer durumun Hoca Ali Rıza için de söz konusu edilmesi; bunun bir rastlantı olmaktan öte; sahici resmin ve ressamlığın bir ön koşulu haline getirilmesiyle ilgilidir.
Osmanlı devlet yapısının talep ettiği Batılı formasyona sahip subayları yetiştirmek amacıyla kurulan askeri okulların müfredat programlarında, üç boyutlu ve derinlikli betimleme anlayışının anlatıldığı bir dersin yer aldığı bilinmektedir. Burada öğrenim gören subay ressamların, manzara fotoğraflarını temel alan resim uygulamalarında, verili bilgiyi görselleştiren tedirgin bir biçimlemeyle yetindikleri görülür. Zamanla sivil kurumlara ve ressamlara da sirayet eden bu ilginin, erken dönem Türk ressamlarındaki ortak üslûp tavrının ve öne çıkan gerçekçi yorumun temel karakterini belirlediği söylenebilir.
19. Yüzyıl sonunda asker kökenli ressamlar tarafından dinamizm kazandırılan resim hareketinin önemli temsilcilerinden biri olan Hüseyin Zekâi Paşa’nın yapıtları, sözünü ettiğimiz fotoğraf kaynaklı aktarıma sırtını dayayan kısıtlı bir gerçekçilik anlayışının ürünüdür.[i-ii] Bu kapsamda, sanatçının değişim potansiyelini açık eden ve birbiriyle çelişen pek çok yorum karşımıza çıkar. Naif bir duyarlığın açık izlerine bürünmüş Yıldız Sarayı Bahçesinden[iii] adlı resimle başlayan bu süreç, Cami [iv] ile son derecede durgun aynı zamanda gerçekçi ama farklı bir gelişimi takiben Erenköy’den adlı manzaraya, ya da bir dönemin ortak görsel belleğini kuşatan ve resim sevgisinin kaynağı olan Natürmort’a[v] ulaşır. Ortaya konan bu tuhaf, sarsıcı ve gerçekçi ürünleri, aynı zamanda samimi ve duyarlı bir yaklaşımın sonuçları olarak görmek, bir dönemi niteleyen ve yaşanan değişim iradesini belgeleyen yapıtlar olarak değerlendirmek gerekir.
itinalı bir şekilde tesis edilen acemilik
Hüseyin Zekâi Paşa’nin bilinen ilk resimlerinden biri olan Yıldız Sarayı Bahçesinden adlı resim, 19. Yüzyıl Fotoyorumcu Ressamları tarafından ortaya koyulan ortak üslûp tavrıyla yakınlık içindedir. Tarihi tespit edilemeyen bu çalışma, fotoğraf görüntüsü model alınarak yapılan; sakin, duru ve düşsel bir mekân boyutu oluşturmaya adanmış nafile bir çabanın ürünü gibidir. Ancak dikkat edildiğinde, yaygın doğalcı biçimlemeden farklı durduğu anlaşılır. Dış dünya unsurlarının birer yapıntı biçiminde betimlendiği, ayrıntılarla dolu bu resim; bir sahne dekoru gibi durmaktadır. Basit perspektif kurallara uyulmaya çalışılarak kısmi bir derinlik hissi yaratılan kompozisyonda, özellikle renk geçişleriyle derinlik etkisi pekiştirilmek istenmiştir. Açık bir illüstrasyon (resimleme) yaklaşımıyla oluşturulan bu çalışmanın, itinalı bir şekilde tesis edilen acemilik etkisiyle buluşturulduğu, bu vesileyle minyatür geleneğine atıflı bir dil bağlantısının kurulmaya çalışıldığı bile düşünülebilir.
Aslında, Hüseyin Zekâi Paşa; resim düşüncesini, daha sağlam bir inşa ve nakil mantığı üzerinde kurduğunu Söğüt Ertuğrul Gazi Türbesi [vi]adlı resminde net bir şekilde ifade eder. Burada fotoğrafın taşıdığı düzlemsi etkinin aşılarak, üç boyutlu ve derinlikli bir resme doğru evrildiği açıkça görülmektedir. Bu gelişim çizgisi, sanatçının emekliliğini takip eden yıllarda oluşturduğu Erenköy’de Köşk[vii]adlı kompozisyonla dinamizm kazanmış ve olgun bir sürece ulaşılmıştır. Tarihi belirsiz olan Erenköy’den adlı peyzajda da yine, içerdiği estetik bütünlük ve değerle olağandışı bir algıyı ve performansı yansıtmaya koyulmuştur.[viii] Burada, resmi durgunlaştıran pek çok husus yerini, izlenimci duyarlığa, samimi ve heyecan dolu ışıklı vurgulara bırakmıştır. Bu yüzden Erenköy’den, üslûp geçişleri aşamasında, Zekâi Paşa’nın yaratıcı kimliğini yansıttığı, biçimlerin yumuşamasıyla bütünlüklü bir görsel etkiye sahip, belki de en başarılı yorumu olarak öne çıkmaktadır. Ve sanatçının resmini daha sahici ve özgün kılma adına harcadığı çabayı çok net ifade etmektedir.
doğulu tasavvurla uzlaşan görsel bir dil düzlemi
Hüseyin Zekâi Paşa’nın erken dönem kompozisyonlarında, kararlı değişim iradesinin neden olduğu bir gerilim ve ciddiyetten, dahası bir durgunluktan ya da enerji yoksunluğundan söz edilebilir. Bu yüzden, kısıtlı görünen bir görsel dil düzleminde gerçekleşen gelişme idealini yansıtmakla birlikte, tam anlamıyla ortaya çıkan çelişkili bir bütünlüğü de açık ederler. Çoğu kez arızalı olduğu vurgulanan bu durum, resmi başkalaştıran güzelliğin nedeni olmaktadır açıkça. Büyük ölçüde burada gözlenen temel teknik sorunlar, bilgi ya da gözlem yetersizliğiyle ilgili olduğu kadar, bilinçli ve istekli bir şekilde peşine düşülen ve derinlik etkisini imha eden ayrıntıcı belirleme yöneliminden, görüntüyü net ve doğru bir biçimde aktarabilme endişesinden kaynaklanmaktadır. Tam da bu aşamada, Zekâi Paşa’nın adıyla özdeşlik kazanan bir yaklaşımla ve renkçi duyuşlarla zenginleşen büyük boyutlu ölüdoğa yorumları devreye girer. Zekâi Paşa; ölüdoğa meselesini Doğulu bir tasavvur hadisesi olarak tanımlayabileceğimiz bir algının peşinde, dönemsel beklentilerin karşılığı olarak biraz daha aşırı-yoğun ve estetik düzeye taşımakta, naivite riskini açıkça ıskalamaktadır. Bu yüzden; büyük sayılabilecek bir boyutta kurguladığı Natürmort, olağandışı bir iç-dünyanın coşkulu ve görkemli bir ürününe dönüşmektedir.[ix] Burada gözlenen ölçülü realizm, resmi netleştiren yapı sorununa çözüm getirmiş, ancak çizgisel örüntü ve işçilik, bir anda dinamik ve yoğun boyasal dışavurumla buluşan iradenin teslimine girmiştir. Üstelik, ışığı resmin bütününe değil de bir bölgesine odaklayan Zekâi Paşa, ilginç bir biçimsel deneyi de gerçekleştirmektedir.
İstiflenmiş meyveler ve nesnelerle kurulan bu tür kompozisyonlarla Zekâi Paşa; resim yeteneğini, ifade gücünü sanki kendi kendine sınamakta, daha yoğun ve aşırı düzenekleri talep eden bir ısrarcı bir yaklaşım içinde görünmektedir. Böylece resim bilgisini ve düşüncesini terk eden, duygu durumunu yansıtan bir yaklaşım geliştirerek tam bir teslimiyetle resme zaman ayırmakta; ayrıntıyla boğulan bir resim bütünlüğünü elde etmeye çalışmaktadır sanki…
NOTLAR
[i] Fotoğraf kaynaklı disiplinin ve gerçekçi etkinin boyaresim (pentür) değerleriyle izlenimci duyuşlara taşıyan bir resme dönüşümü, Hüseyin Zekâi Paşa’da da örneklendiği üzere hiç de kolay değildir. Ve neredeyse, fotoyorumcu ressamların sanat hayatlarının devamı, bu etkiden kurtularak özgürleşmelerine bağlıdır. Benzer durumun Hoca Ali Rıza için de söz konusu edilmesi; bunun bir rastlantı olmaktan öte; sahici resmin ve ressamlığın bir ön koşulu haline getirilmesiyle ilgilidir.
[ii] Hüseyin Zekâi Paşa (1860-1919) Üsküdar doğumludur. Kuleli Askeri İdadisinde Süleyman Seyyid Bey ve Osman Nuri Paşa’dan ilk resim derslerini almıştır. Harbiye yıllarında ise, resim yeteneği nedeniyle II. Abdülhamit tarafından sarayda görevlendirildiği bilinmektedir. Yıldız Sarayında Şeker Ahmed Paşa ile birlikte görev yapmıştır. Saraydaki görevlerinden 1909 yılında emekli olmuştur. Aynı zamanda bir eski eser uzmanı olan Hüseyin Zekâi Paşa, elyazması, hat ve çini ürünlerinden oluşan kapsamlı bir koleksiyona sahiptir. Bilgi ve birikimini yazar olarak da ifade etmeye çalışan Zekâi Paşa; resim sanatı, mitoloji ve arkeolojiyle ilgili yayınlar gerçekleştirmiştir. 1914 yılında yayınlanan Mübeccel Hazineler adlı ilk kitabı, “arkeolojik malzemelerin görsel malzeme ile belgelendiği”, eski eserler ve ören yerleri üzerine düşüncelerini ve gözlemlerini içen bir çalışmadır. 1919 tarihli Bedayi-i Asar-ı Osmaniye adlı ikinci kitabı ise, mimari ile İslâm düşüncesi üzerinedir. Ayrıca bu çalışmada Osmanlı dini mimari yapıları, Osmanlı Sultanları ve Topkapı Sarayı ile ilgili bilgilere de verilir. Hüseyin Zekâi Paşa Batılı ülkelere hiç gitmemiştir. Buna karşın Batılı resim tekniklerini öğrenmiş, geliştirmiş ve Batıdaki sanat hareketlerini takip etmiştir. Paul Signac gibi İstanbul’u ziyaret eden yabancı sanatçılara ilgi göstererek onları Üsküdar’daki konağında ağırlamış, böylelikle Batı’daki sanat ortamı ve gelişmeleri de yakından takip edebilme olanağını kendine yaratmıştır. (Bknz. Aykut Gürçağlar, “Asker, Sanat Koruyucusu, Ressam, Yazar: Hüseyin Zekâi Paşa”, Antikdekor, Ocak 2016, Sayı: 116, sf. 86-95)
[iii] Hüseyin Zekâi Paşa, Yıldız Sarayı Bahçesinden, Tuval Üzerine Yağlıboya, ?x? cm. (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)
[iv] Hüseyin Zekâi Paşa, Cami, Tuval Üzerine Yağlıboya, 87×116 cm. (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)
[v] Hüseyin Zekâi Paşa, Natürmort, 1909-10, Tuval Üzerine Yağlıboya, 140×140 cm. (Özel Koleksiyon)
[vi] Hüseyin Zekâi Paşa, Söğüt Ertuğrul Gazi Türbesi, Tuval Üzerine Yağlıboya, 77×100 cm. (Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu) Bu resmin bilinen iki versiyonu daha bulunmaktadır.
[vii] Hüseyin Zekâi Paşa, Erenköy’de Köşk, 1911, Tuval Üzerine Yağlıboya, 46×61 cm. (Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu)
[viii] Hüseyin Zekâi Paşa, Erenköy’den, Tuval Üzerine Yağlıboya, 60×81 cm. (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu)
[ix] Hüseyin Zekâi Paşa, Natürmort, Tuval Üzerine Yağlıboya, ?x? cm. (Türkiye İş Bankası Koleksiyonu)
ayrıca bakınız: https://saglamart.com/oludoga-osmanli-turk-resminde-tuhaf-bir-gosterim-alani