gülay yaşayanlar: onarım fikriyle içe katlanmış karanlık yapılar

MÜMTAZ SAĞLAM

Gülay Yaşayanlar ile karşımıza çıkarılan imgelem; tutku ve onarım fikriyle özdeş bir gözlemin, iç dünyanın ürettiği ilişkisel bir bütündür. Gerçekçi niteliğini içeriliş biçiminden almaktadır. İnşa ediliş sürecinde yaşanan benzerlik ve farklılık tartışmasını aşarak tersine içine katlanarak kesinliği olmayan (kayıp?) bir kütle tanımına yaklaşan bir belirlenim içindedir.Oluşan leke düzeni; başlangıç ve bitiş anı itibariyle tamamlanmış bir eylem ve üretimin bir sonucu değildir. Ortaya çıkan ya fazladan bir biçim’dir ya da daha basit deyimiyle herhangi bir şeyden daha fazlası’dır. Bu yüzden, katmanlanan-geçişli deneyler sürecinde biçimlenen bu yapı, bir tamamlama, onarma çabası olarak içkinleşen bir nitelik taşır. Sıradan ve fazladan görünen şeyler; estetik ve aktüel bir artığa dönüşerek bir başka eksiği tamamlamaktadır.



Gülay Yaşayanlar, “Belirsiz Şeyler”, 2015, Kağıt Üzerine Karışık Teknik Uygulama, 35×50 cm. https://saglamartspace.com/gulay

Gülay Yaşayanlar’ın “Onarımı Anlamak/ Understanding Repair” adını vererek tematik bir başlık altında toparladığı son çalışmalarına; anlaşılmayı reddeden, yıkıcı ilişkilere gönderimli bir biçimleme arayışının ürünleri olarak bakılabilir. Soğuk ve belirsiz bir yığılma alanında ikonsal duruşa bürünerek hızla çoğalan tuhaf yapıları barındıran bu marjinal yaklaşımda, giderek derinleşen kavramsal bir nitelik söz konusudur. Genel anlatı bütünlüğü itibariyle ortak kültürün ve tarihin imgesel tasvirine ya da tahayyülüne dönüşen bu pratik,  dil ve anlam ilişkileri üzerine gelişen ilginç performanslar üzerinde yapılanmaktadır.

farklılıklar içeren yeni yapıların idealizmi

Bu resimlerde belirleyici dinamik olarak benimsenen onarım eylemi, toplumda beliren uyum sorunları ve değersizleşme, tahrip olan ilişki biçimleri ve kaygı uyandıran gelişmeler sonucu yaşanan bozulma ile ilgilidir. Plastik bir eylemin sağladığı kısıtlı dil olanakları ile onarım fikrine ve eylemine öykünen serbest biçimleme; ortaya koyduğu görsel ürün/sonuç üzerinden eksik kalan, kaybolan, geride bırakılan ya da karanlıkta kalan şeylere temas etmektedir. Yani, bu iletişimi gerçekleştiren imge yığınağı, onarım çabasının yarattığı tedirgin edici boşluğu, küçük farklılıklar içeren ayrıcalıklı yapılar üzerinden duyumsanır kılmaya çalışmaktadır. Bir anda sanat pratiğinin kendisi ya da gerekçesi olan onarma işleminin, burada içsel bir direnç ve arayış hali olarak kavrandığını anlamak yerinde olacaktır.

Önerilen dil ve mantık ilişkileri bağlamında yaklaştığımızda, onarılma ihtiyacı içinde olan şeyden ruhsal ve sosyal bağlamda tahrip olan, travmaya maruz kalan kastedilmektedir. Bozuk olanı tamir ederek yeniden kullanışlı hale getirme çabasından ise; yitirilmiş bir değer ya da durumu düzenlemeye yönelik hamleleri anlarız. Özü itibariyle yaratıcı bir etkinlik olarak görülebilecek tamir işlemi, aslında tamamlayıcı bir sürece dönüşmesi bakımından ayrıcalıklı görülmektedir. Başka bir deyişle; söz konusu tahribatı giderme kararlılığı ile yürüyen performansın yabancılaştırıcı bir dönüşümle yeni bir form halinde karşımıza çıkardığı şey, aslında kendini hep saklayan ve eksiklik duygusu içinde kalandır. Özellikle tamir edilmiş gibi duran, türü ve şekli belirsiz yapıları taşıyan kompozisyonlar; tuhaf, sınırlı ve kapalı görünen bütünlükleriyle karşımızda durmaktadır. Yerleştikleri alanda karanlık bir bağlam yaratan bu unsurların, hepsine bir yer/mekan önerilmekte; beyaz boşlukla derinlik kazanan bu kişilikli yapılara özel bir içkinlik ve boyut kazandırılmaktadır.

Baştan söylemek gerekirse; dolaysız ve doğrudan bir üretimle bütünlüğünü ve katmanlarını oluşturan bu tuhaf yapı, esasta figüre ya da nesneye atıflı bir arayış içinde değildir. Bu yüzden anlama aşamasında zorlandığımız tasavvuru, “bilinçte psişik bir gerçeklik olarak beliren şeyler” ifadesiyle tanımlamak olasıdır.[1] Resmi oluşturan tekil yapının geçişli ve olabildiğince enerjik bir bütüne dönüşme hali, imgede mevcut olan gerilimi besleyen bilincin dönüştürücü gücünü gösterir. Nitekim; nihaî durumunu araştıran bir değişim içinde, yoğun ve sıkışmış bir enerji ve anlam deposuna dönüşen imge, benzeşim için çağrıştırdığı nesneyi ve anlamı hızla reddetmektedir. Hepsi ya da hiçbiri olabilen, geçişli ve iç dinamiğini koruyan kapalı ve meçhul bir yapı (kütle) olarak kendini bütünler. Her biri beyaz boşlukta yalnızlaştırılmış, keşfedilme önerisiyle kendi dışındaki şeylerle ilişkisiz kılınmış bu imge yığınağı bir tecrit mantığı üzerinde yapılandırılmış gibidir. Dahası tüm öyküsel bağlantıları iptal ederek görsel olanı doğrudan işaret eden, öncelikli olarak ve sadece onu gösteren bu mantık, aslında özgürleştirici bir hamledir. Resim alanı boşaldıkça karmaşık bir hal alan bu biçimleyici eylem; farklı değerlendirmelere ait izler taşıyan gölgeli, içe katlanmış unsurlar üzerinden, ara yüzeylerinde pek çok anlam olasılığını barındıran güçlü yapıları üretmektedir.

Soyutlama yönelimiyle kavramsal bir bütün olarak inşa edilen bu resimsel öneriler, öncelikle kapalı ve kendi içinde parçalı bir düzeneğe dönüşecek şekilde biçimlenir. Bu yüzden resimlere yönelen irdeleyici bakışlar, daha çok kabuksu yapı içinde hapsolan birimlerin ve izlerin muğlak ilişkisine odaklanır. İçeride yaşanan kapalı dünyaya ilişkin şeyleri ayrımsamaya çalışır. Kendi içine kapanan yapı, iç-gerçekliğinde ayrışarak parçalara bölünen, kendini onarma çabası içinde bükülen sistematik bir kurguya sahiptir. Burada çoğu kez siyahın içine alarak hapsettiği şeyler’den, imgelem ile gerçek olan arasındaki tuhaf boşlukta biçimlenen unsurların anlaşılması gerekir. Söz konusu tedirgin edici boşlukta biçimlenen; karmaşık ve katmanlı bu anlatılar, güncel duyarlığın yansımalarını içeren ayrıcalıklı yapılar haline gelmektedir. Özellikle karanlık madde, kayıp kütle, vb. kavram ve durumlardan hareket ederek, daha çok zihinsel süreçlerde nihaî halini ve imge idealizmi olarak da tanımlayabileceğimiz bir ikonografiyi tamamlama arayışı içindedir. Biçimleme yönelimi; iç dünya ile düş gücünün ölçülü dışavurumunu, bir uzam ve derinlik sorunu eşliğinde sunarak ilginç bir tasavvuru mümkün kılmaktadır. Yani, soyut ve kavramsal bir düzeye tekabül edecek şekilde heykelsi bir imge-nesne dolayımı söz konusudur burada.


onarım fikriyle içiçe geçmiş karanlık yapılar

Özetle; tahrip olanı niteleyen lekeli alanlardan müteşekkil bu yapılar; farklı kalınlıkları, boya yoğunlukları ya da elde ettikleri karanlık boyutla hemen başkalaşır. Doğrudan bir görüntüyü çağrıştırmayan bu unsurları, istemdışı oluşan ve biçimsizliğe atıflı imler olarak değerlendirmek doğru olur. Ayrıca farklı tür ve imleri betimleyen bu resimlerin; fikri bütünlüğün uygun temsilini arayan, şahsîleştirici müdahaleler ile buna uygun karşılık üreten bir disiplininin ürünü olduğu söylenebilir. Ve böylece, bir akışımın sonucu ortaya çıkan görsel durum (resim), süreç içinde yaşanan içsel ve düşünsel yoğunluğun karşılığıdır.

İmgelem ise burada, zihin kapasitemizi yoklayan, kesinliği olmayan gönderimleriyle eklektik bir alan üzerinde, basit ve o ölçüde muğlak olanın karmaşası içinde yapılanmaktadır. Onu bu derece sabitleyen şey büyük oranda duygulanımı, zihinsel durumlarla ilişkilendiren kararlılık; sınırları ihlâl eden ve zihni bulandıran anarşist pratik’tir. Bu bakımdan imgelem, yapıyı mutlak bir şekilde inşa eden bir eyleme karşılık gelir. Kesin olan şey, ayrımların ve referansların net olmadığıdır. Dolayısıyla çağrışımların kavranan imgelem üzerinden koyu ve karanlık tarafa yönelmesi kaçınılmazdır. Özellikle bilgi üzerinden biçimlenen okuma olasılıkları, tümel bir varlık kavrayışı ile kuşku ve kaygı gibi duygu durumlarını yedeğinde tutan bir açılımı mümkün hale getirir. 

Sonuçta; karşımızdaki imgelem; tutkulu bir gözlemin, iç dünyanın ürettiği ilişkisel bir bütündür. Gerçekçi niteliğini içeriliş biçiminden almaktadır. İnşa ediliş sürecinde yaşanan benzerlik ve farklılık tartışmasını aşarak tersine içine katlanarak kesinliği olmayan (kayıp?) bir kütle tanımına yaklaşan bir belirlenim içindedir.Oluşan leke düzeni; başlangıç ve bitiş anı itibariyle tamamlanmış bir eylem ve üretimin bir sonucu değildir. Ortaya çıkan ya fazladan bir biçim’dir ya da daha basit deyimiyle herhangi bir şeyden daha fazlası’dır. Bu yüzden, katmanlanan-geçişli deneyler sürecinde biçimlenen bu yapı, bir tamamlama, onarma çabası olarak içkinleşen bir nitelik taşır. Sıradan ve fazladan görünen şeyler; estetik ve aktüel bir artığa dönüşerek bir başka eksiği tamamlamaktadır.

Dolayısıyla; sanatçının toparladığı, dönüştürerek yan yana getirdiği imge ve nesne yığılımı, böylece hayat ve sanat üzerine bilgi üreten estetik bir çözümlemenin sonuçları olarak görülebilir. Adeta bir görsel arşive dönüşen bu düzenleme, soyut ve kavramsal yanıyla radikal görünen ama o ölçüde de duygusal bileşenleri olan bir tavrın sahiciliği üzerinde bizi düşünmeye davet etmektedir.  

İzmir-İstanbul, Eylül, 2014


[1] Bkz. Gilles Deleuze, Hareket-İmge, Çeviren: Soner Özdemir, Norgunk Yayıncılık, Mart 2014, İstanbul, sf. 9.

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/temporal-indefiniteness-defined-by-space

ayrıca bakınız: https://gulayyasayanlar.info