elina brotherus: iç deney nesnesi olarak portre-peysaj

GÜLAY YAŞAYANLAR

“Elina Brotherus, burada peysaj ile birlikte uzamın da üç boyutlu bir efsaneye dönüştüğünü, dahası boşluğun artık anlatısal olmayan’a evrildiğini gözlemlemek mümkündür. Tam bir iç deney nesnesi olarak peysajın merkezinde konumlanan özne, gerçekle olan bağını mikro düzeyde kurar gibidir.”


Elina Brotherus, “Der Vanderer”, 2003, Renkli Fotoğraf, 80×100 cm.

Boşluk kavramındaki hareket alanlarını sonsuzluk, hiçlik, ışık gibi verilerden yola çıkarak oluşturduğumuzda, görme deneyimlerimizin şekillenerek, sessiz ama “yerçekiminden sıyrılmış” ağırlıksız bir düzlemde yeniden tezahür ettiğini duyumsarız. Ayrıca böyle bir duyusal evrende, bakışın görüntüyle olan içsel diyaloğu, şaşırtıcı bir gerçeküstücülüğü de beraberinde getirebilir. Burada bakışın sınırları sorgulandıkça; tuhaf bir bilinç hali, bildik algı deneyimlerimizin bozulmasıyla ya da mucizevi algı oyunlarının aldatıcı tabiatı ile karşılaştırabilir bizi. Tıpkı Elina Brotherus’un alçak ufuklu peysajlarında açığa çıkan fantastik boşlukta gözlenen düş oyunlarında olduğu gibi… Bu düşsel yaşantıyla anlamlı hale gelen boşluk, kendi varlık alanının ötesinde gizemli atmosferini yaratırken, özne de soğurduğu boşlukla varlık ilişkisini sürdürür. Bu noktada, güçlü bir duyusallık deneyimiyle baş başa kalan özne için boşluk, “şaşırtıcı bir seyahat” ya da, sona eren bir dünyanın bulanıklığına eşdeğer bir şeydir artık…

Aslında, Brotherus’un kuzeyli sanatçılara özgü bir psişe’nin varlığıyla örülü otoportre ve peysajlarında yoğun olarak aktardığı duygulanımlar, seyredeni adeta metafizik bir yolculuğa davet eder. Sanatçı, içinde yaşadığı ama uzaktan baktığı atmosferin boşluğunu hissetme ve “oraya ait” olan gerçek espası zorunlu olarak fotoğraflarına dahil etme kaygısı içindedir.

Bir tür peysajlı otoportreler olarak da nitelendirilebilecek biçimsel anlamda hiper-kurgusallığı barındıran bu (yeni-romantik) serilerinde, esasında portre ve peysajın grift bir ilişkisi söz konusudur. Burada peysaj ile birlikte uzamın da üç boyutlu bir efsaneye dönüştüğünü, dahası boşluğun artık anlatısal olmayan’a evrildiğini gözlemlemek mümkündür. Tam bir iç deney nesnesi olarak peysajın merkezinde konumlanan özne, gerçekle olan bağını mikro düzeyde kurar gibidir. Aslında; sanatçı, bildiri niteliği taşıyan bir aidiyet statüsü oluştururken, diğer yandan tipik duyarlılıklar zincirini açığa çıkarmaya yarayan başat bir figür olarak kendine egemen olmaktadır. Şüphesiz Brotherus, bu aykırı uzamlar diyarında kendisiyle giriştiği iyi hedeflenmiş kurmaca bir dünyanın da öngörüsü içindedir. Burada insanî oyunların alaşağı edildiği bir yaratıcı psişe’nin varlığı ile ortaya çıkan kurgusal düzen, öncelikli bir koşuldur.

Son çözümlemede homojen boşlukların yer aldığı seçilmiş -perspektifli- güzergahlar, normalliğin sınırlarını zorlayan reel dünyanın ritüelleri gibidir. Öte yandan Boşluk kavramı da zaten, öncelikle öznellik kurgusuna dahil edilen algısal dönüşümlerin bir tür keşfinden ibaret değil midir?


ayrıca bakınız: http://www.elinabrotherus.com/