ipek aksüğür: osman hamdi’ye çağının zihniyeti ve estetik değerleri açısından eleştirel bir bakış

MÜMTAZ SAĞLAM

İpek Aksüğür’ün sanat ve eleştiri tarihine mal olmuş bu önemli Osman Hamdi incelemesi aslında, bilinç niteliği gelişmiş bir Osmanlı aydınının; geleneksel algı koşullarına bağlı olarak oluşan estetik boyuta, çarpıcı, sarsıcı ve etkili figüratif bir dil ve söylemle nasıl müdahale ettiğini anlatır. 1980’lerle birlikte Osman Hamdi’ye ilişkin bakışların ve yorumların yaşadığı eksen değişikliği, büyük ölçüde bu inceleme ile ilişkilidir. 



Osman Hamdi Bey, Türbede Derviş/Şehzade Camii Türbesi, 1908, Tuval Üzerine Yağlıboya, 123×94 cm. MSGSU İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu. [https://irhm.msgsu.edu.tr/]

Osman Hamdi Bey’in yaşadığı dönemin tarihsel ev toplumsal koşulları ile egemen siyasi ve felsefî gelişmeler bağlamında sanat yaklaşımını tartışan önemli çalışmalardan birini 1984 yılında İpek Aksüğür kaleme alır[i]. Yeni Boyut dergisinde yayınlanan ve Osman Hamdi’ye Çağının Zihniyeti ve Estetik Değerleri Açısından Eleştirel Bir Bakış adlı çalışmada[ii] Aksüğür, 1980’li yılların ilk yarısında kısmen canlanan Oryantalizm tartışmaları paralelinde gündeme gelen Osman Hamdi olgusunu, neredeyse ilk kez ve önyargılı bakışların önünde yeniden konumlandırmayı dener. Ona göre, tipik oryantalist atıflarla biçimlenen Osman Hamdi’nin resimlerinde, bu ideolojiden ayrı değerlendirilmesi gereken pek çok husus bulunmaktadır. Bu nedenle; Nurullah Berk, Sezer Tansuğ imzalı Osman Hamdi’yi aşırı bir duygusallık ya da önyargıyla olumsuzlayan mantığın ötesinde kalarak; onu ve sanatını belirleyen ortam koşullarını dönemin zihniyeti ve estetik algısı bağlamında kapsamlı bir şekilde çözümlemeye girişir.

Öncelikle Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde Doğu ve Batı kültürlerinin, düşünce sistemlerinin hem karşılaşmasından hem de çatışmasından doğan bir gerilimin, bu dönemin aydınlarının genel algısını, düşünce yapısını, dolayısıyla bazı açmazlarını belirlediği ortada olan bir gerçektir. Özellikle Tanzimat ile başlayan yenilikçi hamlenin, kurumsallaşma atılımlarının temel dayanaklarını oluşturacak olan sosyal, siyasal ve ekonomik yapının henüz oluşmadığı bir durumda, kültürel anlamda girişilen sentez çabalarının melez ve sıkıntılı sonuçlar yaratması kaçınılmazdır. Aksüğür’ün deyimiyle bu çelişik bütünlük; sanat alanında yeni teknik ve biçimler ile İslâm-Türk zihniyetinin, organik bir sentez oluşturmadan yan yana ve üst üste yaşama zorunluluğunu beraberinde getirmektedir. Batılı modelleri taklit ile bir çözüm arayışına giren Türk Sanatçısının, bilinçaltı süreçleri devreye girdiğinde karşısına çıkan zihinsel ikilem, söz konusu üslûp çelişkilerinin gerçek nedenidir. Dolayısıyla bu türden saptamalar çerçevesinde Osman Hamdi’nin sanatının da bu sıkıntıdan etkilenmesi kaçınılmazdır. Geleneksel İslâm zihniyetini dışlamayan Osman Hamdi’nin uyguladığı Batılı konsept, aslında çağına özgü bir zihniyet çelişkisinden gücünü alır. Günümüzde Osman Hamdi’nin özellikle son dönem çalışmalarını önemli kılan temel hususlardan biri de budur.


pozitivist düşüncenin biçimlediği bir bakış

Osman Hamdi’ye ve kısmen son dönem Osmanlı elitine yönelik bir algılama önerisi sunan pozitivizmin döneme etkin olan düşünce yapısı da bu bakışı, eleştirel mantığı, sorgulama ve karşılaştırma isteklerini beslediği bilinmektedir. Aksüğür, o dönemde çevrilen bilim ve düşünce kitaplarının, psikolojiyle anatomiyle ilgili yayınların Osmanlı aydının bir kısmının dünya görüşünü belirlediğini ileri sürmektedir. Ancak her şeye karşın pozitivist yaklaşımlı doğa taklitçiliği ile geleneksel ahlâk değerleri, bağdaşmayan iki ayrı dünya görüşü olarak döneme egemen olan estetik yargıyı belirlemiştir. Aksüğür bu kapsamda, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi’nin 1911-1914 yılları arasında pozitivist düşünce doğrultusunda doğayı doğru taklit etme yanlısı yazarların yanı sıra, bu görüşü dışlayan resmin ahlâkî boyuttaki işlevini öne çıkaran yazarların da bu tartışmaya katıldıklarını söyler.

Aksüğür, Osman Hamdi döneminin estetik anlayışının, bu çelişik bakışla biçimlediği düşüncesindedir. Bu tespit, aslında son minyatür ustalarından itibaren, doğal görüntünün nakli ve düzeyi aşamasında Türk sanatçısının yaşadığı uzun süre aşamadığı bir psikolojik sıkıntıya işaret eder.[iii] Osman Hamdi’nin dönemi içerisinde sahip olduğu bilinç niteliği ile döneme egemen olan gelenekçi ve ahlâkçı anlayışlarla mücadele içinde olduğu rahatlıkla söylenebilir. Özellikle zamanla netleşen natüralizm tutkusu ve gelişen fotogerçekçi duyarlığın elde ettiği başarılı sonuçlar bir yana, işlediği konuların mahiyeti bile tek başına bu mücadelenin niteliğini belirler. Aksüğür’ün de örneklediği üzere söz gelimi 1880 tarihli Rahle Önünde Kız adlı figürlü kompozisyonun genel yapılanışı bile nerdeyse bu tespiti destekler.[iv] Resme egemen olacak şekilde bir kadın figürünün ele alınması, bu figürün rahle önünde Kur’an okur bir vaziyette resmedilmesi ya da yere kitapların serpiştirilerek mihraba çekici bir kadın figürünün yerleştirilmiş olması başlı başına cesaret içeren, farklı ya da  aykırı kompozisyon denemeleridir.[v] Aksüğür de bu tercihleriyle Osman Hamdi’nin geleneksel zihniyete başkaldırdığını iddia eder. Sanatçının üslûbunun pekişmesiyle bu karşı duruşun daha vurgulu hâle geldiğini söyler. Özellikle figür üzerinden fani güzelliğin ısrarla ayrıntıların gerçekçi bir üslûpla betimlenmesi dil/söylem bakımından büyük önem arz etmekle beraber kadına verilen öneme, önceliğe de işaret etmektedir.

Zaten; Osman Hamdi’nin sanatını, döneminin düşünsel/sosyal gelişmeleri bağlamında anlamaya çalışmak, döneme egemen olan zihniyet ve algı koşulları çerçevesinde değerlendirmek, ortaya çıkan estetik ve plastik niteliği doğru okumamız için bize gereken zemini hazırlar: Bu yüzden, döneminden daha eski bir zaman boyutunu adeta bir giysi-dekor hazırlığının sonucu olan sahne mantığı ile değerlendiren Osman Hamdi’nin girişimi farklı bir anlam kazanır. Figür tercihi ve kompozisyon içindeki kullanımı bakımından son derece ileri bir yorumun peşine düşen Osman Hamdi’yi, mekân tespiti ve figür-mekân ilişkisi noktasında bazen çaresiz bırakan nedenselliği de yine bu şekilde doğru açıklayabiliriz. Ya da, kompozisyon içinde yer alan unsurların birbiriyle başlangıçta kuramadıkları ilişkiyi, ancak Türk resminin gelişim sürecinde yaşanan hareket izleniminin, yaşam enerjisinin resme akıtılamaması sorunlarıyla birlikte daha sağlıklı tartışabiliriz.

Aslında Osman Hamdi resminin gelişim seyri içinde parçalar düzeyinde elde edilen gerçekçi yorum başarısının zamanla istek ve arzulu çabaların bir sonucu olarak bir kompozisyon ve ifade sorunu oluşturmayacak noktaya taşındığını ve resmin bütününe yayıldığını belirtmemiz gerekir. Ancak bu neredeyse Osman Hamdi’nin en son ürettiği yapıtlarda mümkün hâle gelebilmiştir. Türk Resim Sanatının en popüler figür kompozisyonundaki ikna edici potansiyeli, bir biçimsel sorunlar dizgesi olarak değil; dönemin ortaya koyduğu çelişkilerle beslenen bir görsel zenginlik olarak görmek daha doğru olacaktır.


oryantalizme yaklaşan bir üslûbun izinde

Yazısının son kısmında Osman Hamdi’nin Oryantalizm ile söz konusu edilen ilişkisini sorgulayan Aksüğür; Osman Hamdi’nin “… yüksek kültür simgelerini seçerek, kültüre yaşamdan kopuk bir değer olarak sahip çıkma …” noktasında oryantalizme yaklaştığını kabul eder. Genel figürasyonun, sunulan dekor ve kostümlerin Türk yaşamını olduğundan farklı bir zamanda (geçmiş) ve daha Doğulu bir karakterde resmedildiği ortadadır çünkü. Ancak Aksüğür, resimlerin mesajı dikkate alındığında bu yakınlaşmanın bittiğini ifade ederek Osman Hamdi’de daha akılcı ve gerçekçi bir yaklaşımın söz konusu edilebileceğini söyler. Biçimsel düzen ve kuruluşu aslında Oryantalist üslûpla ilişkili bir konu alanına çekmek isteyen Osman Hamdi, aslında bütündeki konsantrasyonu biraz parçaların (giysi, eşya, takı, şamdan, çini, kabartma vb nesnelerin) görkemiyle ifade etmeye yönelince kaybetmeye başlamıştır. Dikkat edildiğinde Osman Hamdi’nin tek bir nesne, eşya, imge üzerinde gerçekçi bakışla yakaladığı görsellik inanılmaz derecede başarılıdır. Bir sanduka örtünün neredeyse tüm aidiyetini buradan saptamak mümkündür. Ya da bir şamdanın maddesel özelliklerini detaylarıyla sıralamak olasıdır. Yani Osman Hamdi’nin büyük değerler taşıyan ve Oryantalist tutkusunun birer örneği olan figürlü kompozisyonlarında belirtilmiş her imge kendi içinde büyük bir yorum ayrıcalığı ve başarısı ile betimlenmiştir. Bu durum, Türk Resminin başlangıç döneminde nesne-figür yorumunda ulaşılan olağandışı bir nokta olarak karşımızda durmaktadır.

İpek Aksüğür’ün sanat ve eleştiri tarihine mal olmuş bu önemli Osman Hamdi incelemesi aslında, bilinç niteliği gelişmiş bir Osmanlı aydınının; geleneksel algı koşullarına bağlı olarak oluşan estetik boyuta, çarpıcı, sarsıcı ve etkili figüratif bir dil ve söylemle nasıl müdahale ettiğini anlatır. 1980’lerle birlikte Osman Hamdi’ye ilişkin bakışların ve yorumların yaşadığı eksen değişikliği, büyük ölçüde bu inceleme ile ilişkilidir.  


Ayrıca bakınız: https://saglamart.com/refik-epikman-osman-hamdi

[i] İpek Aksüğür [Duben](1941 İstanbul) 1963 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde Agnes Scott College’de sanat tarihi ve felsefe alanında eğim gördükten sonra Chicago Üniversitesinde siyaset bilimi alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 1972-1976 yılları arasında New York’ta desen eğitimi görür. Türkiye’ye döndükten sonra Milliyet Sanat Dergisi, Tarih ve Toplum, Yeni Boyut ve Sanat Çevresi gibi dergilerde sanat eleştirileri yazar. 1984 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde Türk Resmi ve Eleştirisi (1880-1950) başlıklı doktora tezini tamamlar. Bu çalışma, 2007 yılında kitaplaştırılır. Ayrıca Seksenlerde Türkiye’de Çağdaş Sanat: Yeni Açılımlar (2008) ve Çağdaş Düşünce ve Sanat (1991) gibi kitapların da eş editörlüğünü yapmıştır.

[ii] İpek Aksüğür, Osman Hamdi’ye Çağının Zihniyeti ve Estetik Değerleri Açısından Eleştirel Bir Bakış, Yeni Boyut, No: 3/21, Mart 1984, Ankara, sf. 6-14.

[iii] Benzer şekilde, uzun yıllar sonra Zeynep Sayın, Fotoyorumcu Türk/Osmanlı sanatçıların ve Şeker Ahmed Paşa’nın duyarlı ve gerçekçi dil arayışlarında onları kısıtlayan İslâmî-Doğulu kültürel ve psikolojik etkilerin, inançla ilgili çekincelerin nasıl devreye girdiği gerçeğiyle ilişkilendirdiği yazıyı anımsamak yerinde olacaktır. Bknz. Zeynep Sayın, İmgenin Pornografisi, Metis Yayınları, İstanbul 2003.

[iv] Osman Hamdi Bey, Rahle Önünde Kız, 1880, Tuval Üzerine Yağlıboya

[v] Osman Hamdi Bey, Mihrap, 1901, Tuval Üzerine Yağlıboya. Asıl adının Yaradılış olduğu iddia edilen Mihrap adlı resminde model olarak kullanılan figürün Osman Hamdi Bey’in Marie [Naile] Hanım ile evliliğinden olan kızı Leyla olduğu anlaşılmıştır. Resimdeki kadının hamile olduğu iddiası ise, Leyla’nın 1902’de doğum yaptığı bilgisiyle karşılaştırılınca kesinlik arz eder. Dolayısıyla bu resme ilişkin çözümlemelerde, figürden hareketle yapılan erotik tespitler bir anda değerini yitirir. Aynı tablonun esas adının da Yaratılış olduğu düşünülünce, Osman Hamdi’nin anne olma sürecinde kızına ve doğum olayına odaklanmış bir düşünceye dayandığı anlaşılıyor. Tıpkı Kaplumbağa Terbiyecisi’sinde olduğu gibi, Mihrap’ta da belirli oranda görmek istediğimiz, beklentilerimize uygun bir mizanseni devreye sokuyoruz.