gülay yaşayanlar: belirsizliğin biçimi ya da saf biçim algısı üzerine

MÜMTAZ SAGLAM

“Gülay Yaşayanlar, 2015 tarihli “Belirsiz Şeyler” adlı dizi resimlerinde; duygusal bileşenleri kadar, aynı oranda sanatçı ile mesafesini koruyan ama dolayımıyla tam da onun beklentilerine yanıt veren stratejik bir indirgeme çabasının ürünleri karşımızdadır. Toplamda benzer örüntülerin mevcudiyeti ile üstü kapalı çağrışımlarda bulunan ve yabancılaştırıcı müdahaleler içeren bu şeyleştirme deneyimi, bildiğimiz ve kavradığımız tüm tanımları isterse maskeleyebilmektedir. Oluşan biçimi özel kılan şey; onu bir anda öznel vurgular halinde yansıtan bir örüntü dokusuna sahip oluştur. Daha çok dönemsel ayrımlara işaret eden bir prototip üzerinde gelişen bu söylem; lirik bağlama çekilerek psişik gerçekliklere ilişkin bir metafora dönüşür.


Gülay Yaşayanlar, “Belirsiz Şeyler, #110”, 2017, Kağıt Üzerine Karışık Teknik Uygulama, 56×76 cm. https://saglamartspace.com/gulay

Saf biçim’e, onun yapısal katmanları üzerine odaklanmak, aslında resmin evrensel anlamı üzerine düşünmek demektir. Saf biçimi belirleyen yalınlık, resmin kendisini; içinde saklı duran bilinci doğrudan sunan bir durumdur. Elde edilen görsel bütünlük, bilinç ile uzlaşan bir ilişki biçiminin en sahici sonucudur. Ve böylece konusu öncelikle kendi varoluşu ve saf biçimi olan bir resim bir anda oluşturulmaktadır.

Gülay Yaşayanlar resminde bitişik ve eşzamanlı katmanlardan oluşan imgesel yapı kurma fikri ile merkezinden uzaklaşarak kendi alanını belirleyen plastisitenin ayrıca ele alınması gerekir. Karşılıklı kısa yörüngesel hareketlerle içiçe geçerek oluşan bu yapı, eşzamanlı planların birbirine eklemlendiği bir işlemle psişik boyuta çekilmektedir. Dolayısıyla burada, kavrayış süreci aracısız bir koşulda özneyi terk ederek cisimselleşmektedir. Nesneye dönüşen şey, artık iyi biliyoruz ki, temsil olanaklarını sorgulayan, kendini tanımlamaya yönelik açmazları gidermeyi düşünen deneysel bir olgudur. Bununla birlikte özneyi terk ederek bağımsızlaşan bu üretimi niteleyen bir lirizmden de söz etmek kaçınılmazdır. Baştan beri korunan, müphem karanlığı ve derinliği oluşturan gerilimli ilişki, söz konusu lirik bağlamda içkinlik kazanmaktadır. Örüntüye dönüşen iç ayrımlar, duyarlı katmanlar ve pütürlü dokular; doğrudan bir akışla söz konusu içkinliği boyutlandırır. Düşünce ve duygunun dar ve kapalı bir yapıda sıkıştırıldığı, yoğunlaştırıldığı özel bir örnek halini alır. Bir bakıma formatını kaybetmiş, görsel olduğu kadar düşünsel bir katılık ve yoğunlukla vücut bulmuş şey’dir artık…

Duygusal bileşenleri kadar, aynı oranda sanatçı ile mesafesini koruyan ama dolayımıyla tam da onun beklentilerine yanıt veren stratejik bir indirgeme çabasının ürünleri karşımızdadır. Toplamda benzer örüntülerin mevcudiyeti ile üstü kapalı çağrışımlarda bulunan ve yabancılaştırıcı müdahaleler içeren bu şeyleştirme deneyimi, bildiğimiz ve kavradığımız tüm tanımları isterse maskeleyebilmektedir. Oluşan biçimi özel kılan şey; onu bir anda öznel vurgular halinde yansıtan bir örüntü dokusuna sahip oluştur. Daha çok dönemsel ayrımlara işaret eden bir prototip üzerinde gelişen bu söylem; lirik bağlama çekilerek psişik gerçekliklere ilişkin bir metafora dönüşür. Eleştirel bir içerik yüklenmek yerine anlatımcı bir yaklaşımın alanına da teğet geçer ve biçimci bir kaliteye sırtını dayar. Oysa bu resimler, sanatçının peşinde olduğu doğrudan biçimleme anlayışını, örüntüler halinde netleştiren bir plastisite, bir dil ve özdeşlik ilişkisi çerçevesinde tarihsel bir değer kazanma amacındadır. Somutlaşan belirsiz nitelemeler, bozuma uğramış imge; tarihsel sürece ve zaman bırakılmış şeylere denk gelmektedir. Dolaysız bir şekilde benliğe ilişkin yansımalara dönüşen, algı alışkanlıklarımıza müdahale eden bu resimler, değer yargılarımızı silip yok etmeye meyillidir. Peşine düşülen belirsizlik, temel bir kavram olarak bir sıfırlanma halini anlatmaktadır burada.

Sözgelimi, baştan bu yana belirtildiği üzere, bu tasavvur, görsel dil ile mümkün olan bir boşluğa, müphem bir derinlik ve karanlığa yerleşmiştir. Görsel dilin ikna gücüyle, boşlukta biçimlenen mesafesiz bir mevcudiyet arayışı; kendi görsel düzenini çelişkili bir bütünlüğe hasretme eğilimindedir. Her defasında yeni bir form oluşturma çabasıyla ilerleyen üretim sürecinin soyut ve metafizik bağlamda yapılanan kavramsal çerçevesini bilince dayalı bir dönüştürme ve güçlü görselleştirme iradesi belirler. Tipik temsil stratejilerinden uzak bir şekilde biçimlenen ve öznelliğin simgesi haline gelen imgeler ile dış dünya arasında tezat teşkil etmesi bakımından bu yaratıcı yaklaşım önem kazanmaktadır.

Son bir kez daha değerlendirdiğimizde; ayrıcalıklı bu sanat tavrı, sanki algılar ile düşünceler arasındaki geçişli bir alanda türetilmiş melez unsurları içermektedir. Çoğu yerde bir farklılık olarak nitelenen şey, atıfların belirsizliği ve imgenin giderek silinen kimliği ile alâkalıdır. Çünkü atıflar netleştikçe, imgenin tarihsel derinliği ve değeri açıklayıcı bir zemin oluşturacaktır olan bitene… Serbest okuma çabaları ise yalnızca, imgeyi bu muğlak alandan çekip çıkararak; ona anlam kazandıran bağlantıları tespit etme eylemidir. Fakat resmin esasen temsili reddeden bir tefsire olanak verdiği asla unutulmamalıdır. Kesin önermeler içermeyen bir dilin taşıdığı bu anlatı, ancak soyut görüntünün imâl ettiği duyguyla ve anlamla kendini bütünlemektedir.

Yine de; belirsizliğin egemen olduğu, kararlı bir biçim algısının ısrarla karşılıklar ürettiği bu tasvirde, esasta çok sayıda yönsüz gönderme mevcuttur. Atıflar doğrudan karşılığını bulmaz. Bu yüzden açık ve anlaşılır anlam içermeyen, metin içinde boş biçim sözcüğüyle ifade ettiğimiz durum, aslında kavramsallaşma düzeyinin başladığı ana karşılık gelmektedir. Gizli ve saklı duran anlam, aslında boş biçimle kurulan mecazî ilişkinin sonucunda ulaşılan varsayımsal bir içeriktir yalnızca. Bu bakımdan, boş biçim simgesel bir durum, kavramsal bir kategori, koyu, yoğun ve karanlık bir şey’dir öncelikle… Boş biçim, ayrıca görsel olarak, kıvrımları, derinliği ya da katmanları olan, kendisi üzerinde durmamızı sağlayacak ölçüde nesnel yapısı olan bir şeydir.

Özetle, bu resim; anlaşılır kılınmayan nesne-imge düzeni ile kategorik olarak onu gizemli hale getiren eleştirel bir dilin üzerinde yapılanır. Mecazlar üzerinden yürüyen, görselliğe düşünsel ve estetik açılımlarla karşılık yaratan her okuma, içine düştüğü ironik ve paradoksal durum itibariyle önem kazanır. Mecazen boş biçim olarak tanımladığımız yapı, bir anda tekinsiz ortamıyla gerçekçi bir düzlemde insanî meselelerle, yorum ve çözümlemelerle buluşur. Bulut, kaya, canavar gibi adlandırma gayretleri aslında gösterge üzerinden yürüyen nafile tanımlar geliştirme yönelimidir. Bu nedenle, düşünsel ilişkileri görselleştirme deneyimi olarak karşımızda duran bu tavrı; esas itibariyle bilinçte yoğunlaşan estetik öngörülerin, soyut ve kavramsal düzeye yansıdığı görünümlerin peşinde bir yaklaşım olarak nitelemek daha doğru olacaktır.

Doğal olarak mevcudiyet, kimlik ve konum bilinci gibi kavramlara yönelen, bu resimle uzlaşma girişimimiz, görsel dilin nitelediği tuhaf boşluğu duyumsayan bir eleştiri çabası olarak anlaşılmalıdır. Adeta benliği deşen, içsel şiddeti ikâme etmeye hevesli görünen bu yapıları üretme düşüncesi; bilincin yoğun, dinamik ve gizemli işleyişine dair pek çok şeye işaret etmektedir. Ve/fakat; Gülay Yaşayanlar resminin, aslında bu türden bağlantıları reddeden, kendini başkalaştıran ve bağımsızlaştıran; dolayısıyla da belirsizliğin biçimi ya da boş biçim olarak kavramlaştırdığımız bir potansiyele odaklandığını unutmamak gerekir.


Bkz. Mümtaz Sağlam, Gülay Yaşayanlar / Tahayyül ve Mesafe, Mas Matbaası, Eylül 2015, İstanbul.

see: https://saglamart.com/gulay-yasayanlar-a-queer-imagination-that-rids-the-structure-of