hannah höch: bir re-composition ustası

MÜMTAZ SAGLAM

Hannah Höch’ün foto-montajları, dönemin toplumsal ve siyasal koşullarına atıflı bir içerik üzerine yapılanmaktadır. Başvurduğu eğretileme, esasta dokunaklı bir eleştiriyi hedefler. Dolayısıyla mesajda düğümlenen yapıtlar, Höch’ün siyasal tavrının ve düşüncesinin açıklamalarıdır aynı zamanda. Buradaki genel tavrın, Georg Grosz ile kurduğu yakınlık gözden kaçmaz. Gerçekten de Höch; uzun süren yaşamında geride bıraktığımız yüzyılın sahne olduğu gelişmeler karşısındaki insanlık durumuna yönelik tanıklığını, Grosz’a göre daha enformatik bir düzlemde gerçekleştirme şansını yakalamıştır.”



2001 yılında Stuttgart Dış İlişkiler Enstitüsü’nün (Ifa) tarafından İzmir’de düzenlenen sergisi nedeniyle yeniden keşfetme olanağını bulduğumuz Hannah Höch (1889 – 1978); Dada hareketinin genel konseptine bağlı bir eksende, sanatını  ironik ve politik söylem üzerine oturtmuş önemli bir Alman sanatçıdır. Höch’ün sanatını; hem Dada’cı sanat perspektifinden, hem de yapıtlarının kendine özgü (kadınsı) duyarlığı açısından değerlendirmek gerekir. Aslında ilk aşamada fark edilen ifade özelliklerinin, daha çok teknikle alâkalı aşırılıkların sonucu gibi durduğunu söylemek doğru olur.  Bu yüzden, Dada düşüncesini de kısmen önceleyen bir yorum iradesi dikkati çeker burada. Hatta; Dada’nın karşı niteliğinin Höch’de, sanatsal süreçle barışık kalmaya eğilimli ölçülü bir yeniliğe dönüştüğü bile söylenebilir.

Bilindiği üzere Höch’ün foto-montajları, dönemin toplumsal ve siyasal koşullarına atıflı bir içerik üzerine yapılanmaktadır. Başvurduğu eğretileme, esasta dokunaklı bir eleştiriyi hedefler. Dolayısıyla mesajda düğümlenen yapıtlar, Höch’ün siyasal tavrının ve düşüncesinin açıklamalarıdır aynı zamanda. Buradaki genel tavrın, Georg Grosz ile kurduğu yakınlık gözden kaçmaz. Gerçekten de Höch; uzun süren yaşamında geride bıraktığımız yüzyılın sahne olduğu gelişmeler karşısındaki insanlık durumuna yönelik tanıklığını, Grosz’a göre daha enformatik bir düzlemde gerçekleştirme şansını yakalamıştır. Bu yüzden sanatçının yapıtlarında siyasal göndermelerin yanı sıra tekniğin kuşattığı yaşamda kaybolan değerlerin vurgulandığı da duyumsanır sanki. Bu da açıkça, savaşlar sonrası Batı toplumlarında yaşanan endüstriyel gelişmenin sakıncalarına yönelik bir tavır olarak yorumlanabilir.

Bu arada Höch’ün kesme ve yapıştırma eyleminde sergilediği maharet ayrıca kayda değerdir. Birleşen görüntü parçacıkları imgesel tasarımın bağımsız unsurları gibi dururken, birbirleriyle sorunsuz uyuşan yapıntılara dönüşür aynı zamanda. Tasarımın uyumunda bir ön koşul gibi duran seçkinci duyarlık, bir yandan da Höch’ün yapıtlarına sinen dönem atmosferinin varlık sebebi gibidir. Gerçekten de, 1950’li yıllardan itibaren, sanatçının yapıtlarına (suluboyaları dahil) yönelik genel bir gözlem, savaşlar ve sonrasına ilişkin sürecin belleklerimizdeki imgesiyle neredeyse tümden çakışmaktadır. 

Sonuçta Höch’ün fotomontajları, modern ve postmodern dönemde öne çıkan sanata dair düşüncelerinin sanki bir bileşkesi olarak karşımıza çıkar. Modern olanın estetik/plastik değerleriyle örülen bu tavır, öte yandan anlam yapısı itibariyle aşkınlaşan karma bir niteliği de sahiptir. Bu anlamda bakıldığında Hannah Höch’ün bir re-composition ustası olarak, kolaj/montaj düşüncesinin ifade olanaklarını sorgulayan ve Eberhard Roters’in de deyimleştirdiği üzere, kararlı bir karışımcı olduğunu vurgulamak gerekir.