gizli, geçici, sahte / 2: muğlaklığa sürüklenen çaresiz içerik

GÜLAY YAŞAYANLAR

“Gizli, Geçici, Sahte sergisinde iyice belirginlik kazanan bu tür ifade arayışları, özellikle üreticisi açısından bir başkaldırı niteliği taşımakta ve şimdiyi dizayn etmektedir. Sözgelimi, Karanlık Alan nitelemesi, doğrudan karamsar bir tasavvurun; dahası genel bir olumsuzlama eyleminin teyidi olup, post-romantik ve travmatik gerekçelerle kurulu bir mekân yaratma deneyiminin örneği olarak karşımıza çıkarılmaktadır. Hayal gücü başta olmak üzere; bedensel ve duyusal hazlarla iç içe geçen bu söylem biçimini; zaman ve mekânla girişilen bir düşünsel performans olarak da nitelemek yerinde olur.”



Bu deneyimin ruhunda öne çıkan aritmik düzen, algı ve duyumları boşluk içinde sıkıştırır. Böylece ortaya çıkan ve anlamdan yoksun bırakılan biçimler ya da bir türlü anlamını oluşturamayan amorf yapılar, düşleri bile hareketsiz bırakan karanlık bir muammanın içeriğine bulanırlar. Söz konusu gri alan, yeni üretim pratiklerine zemin hazırlayan tüm bilgi ve eylem hallerinde hegemonik bir yapılanmaya karşı başkaldırı niteliği taşır. Zamanın da ötesine geçen bu düzensizlik hali, tahammül sınırlarını aşarak şekillenen kurgulara evrilir.

Sıra dışı, biçimsiz ya da kusurlu yapıların oluşturduğu bu gizem, sahici olana özgü nitelikli bir ilişkisellik yaratır. Şeylerin absurd düzeni, mistik bir büyü yaratırken, görünen gerçeklikler de kendi sınırlarını aşarak iç yüzlerini ortaya çıkarır. Günümüzde dolaysız bir biçimde dönüşen anlam, açık ve algılanabilir olanı reddetmekte, kesin ve net çizgilerle ifade edilen şeylerin düzeni bile, çoğu kez bakışımızı zaptetmeye yetmemektedir. Ve artık çok iyi biliyoruz ki; muğlaklığa sürüklenen içerik, yeni bir serüvene, yeni bir eşik atlamaya ya da kavranılamaz olana duyulan ihtiyaçla ilişkilidir. Bu yüzden burada, belirsizliğe tırmanan bir vecd hali ya da boşluğun genleştiği şizoid bir durum söz konusudur. Ve/fakat; bu tür bir içerik bütününde kendi ekseninden sapan anlam, yeni beklentilere de olanak tanıyabilir. Hakiki olanın gerçekliği üzerinden kurgulanan, sırların yağmalandığı, baştan çıkarıcı bir tahrip unsuruna dönüşebilir. Zamanın her anına tecavüze meyilli bir paradigma içinde; belirsiz ve muğlak olanı, gerçekliğin tahakkümünden koruyan bir gizlenme alanı böylece çıkar ortaya… Hatta bu ortamda sanatçı, kendine parçaları dağılmış, yenilmiş veya ruhen iflas etmiş yeni kahramanlar bile yaratabilir.

Son dönem sanatında iyice belirginlik kazanan bu tür ifade arayışları, özellikle üreticisi açısından bir başkaldırı niteliği taşımakta ve şimdiyi dizayn etmektedir. Sözgelimi, Karanlık Alan nitelemesi, doğrudan karamsar bir tasavvurun; dahası genel bir olumsuzlama eyleminin teyidi olup, post-romantik ve travmatik gerekçelerle kurulu bir mekân yaratma deneyiminin örneği olarak karşımıza çıkarılmaktadır. Hayal gücü başta olmak üzere; bedensel ve duyusal hazlarla iç içe geçen bu söylem biçimini; zaman ve mekânla girişilen bir düşünsel performans olarak da nitelemek yerinde olur.

Özetle söylemek gerekirse; bu şekilde işleyen her mekânsal duyum; korunma ve gizlenme stratejileri için elverişli bir ara alan’a ya da esaslı bir olumsuzlama mantığına yaslanarak dirençle kurulmuş bir öte yer’e karşılık gelmektedir. Özellikle şimdi’nin deşildiği bu yaklaşımı belirleyen narsisistik tutku ve kaygılar, yeni kültürel okumalar ve geride bırakılmış kavram öbekleriyle ilişkiye geçmektedir. Böylece oluşan ideolojik boşluktan, kimi kez ironiye dönüşen marazî derinlikten yeterince yararlanılmaktadır.

Sonuçta, burada kullanılan dil tümüyle sosyolojik ve psikolojik veriler üzerinden hayatı yeniden kodlamayı, öncelikle de bakanın karmaşık sorunlarına zor da olsa dokunmayı ve dönüştürmeyi öngörmektedir. Zaten rengi tanımsız karanlık bir alanı belirleyen ruh, yansıtılan arzu ve ihlâllerin gücü ölçüsünde, tam da budur.


İzmir – Londra, 2017

yazının ilk kısmı için bakınız: https://saglamart.com/gizli-gecici-sahte-1

ayrıca bakınız. https://saglamartspace.com/ulusal-sergiler