sırdaş görüntüler

GÜLAY YAŞAYANLAR

“Mehmet Ergüven, Sırdaş Görüntüler’de erotizm, şiddet ve yabancılaşma gibi motifleri içeren bir dizi anlatıyı aşırı yoruma dönüştüren bir kimlikle karşımızda. Sahip olduğu dil kıvraklığıyla, metni pek çok terim ve kavrama dayandıran ilginç ve zengin üslûbuyla, giriştiği cüretli görme deneyiminin sırlarını okuruyla paylaşmakta…”


Sırdaş Görüntüler’de yer alan “Üç Yüz-Üç Öykü” adlı ilginç denemede Ergüven, yine gösterilen ve gizlenen anlam dizgelerini Egon Schiele, Salvador Dali ve Andy Warhol’un portre fotoğraflarında bulmaya çalışıyor. (Duane Michals, “Andy Warhol”, 1958, Siyah Beyaz Fotoğraf, 16x 24,2 cm.
http://www.artnet.com/artists/duane-michals/andy-warhol-iiRA_duAqmhAc1vxdfTlDw2)

Yazma eylemi Maurice Blanchot’ nun da dediği gibi, “kendini zaman yokluğunun büyüleyiciliğine bırakmaktır.” [i] Karmaşık bir öz-devinim sonucu ulaşılabilen yazı üretimi, aslında bir zamansızlık boyutunda gerçekleşen imgesel yoğunluğu yansıtır bir bakıma. Mehmet Ergüven; bu bağlamda Sırdaş Görüntüler’de görüntü nesnesi ve anlam ilişkilerini irdeleyen ve nitelikli yorumlarla donanmış bir kitapla çıkıyor karşımıza. Fotoğraftan resme uzanan ve gösterilemez olan ya da içiçe geçen anlamların yüzeye çıkartılması Sırdaş Görüntüler’in zihinsel evrenini oluşturmakta.

Mehmet Ergüven’in, anlam-yorum eksenindeki dolaşımını ağırlıklı olarak fotoğraf üzerine kurması önemli bir yenilik aslında. Medyatik çağın etkili bir mekanik yineleme göstergesi sayılan fotoğrafların “bir başka kişinin (ya da şeyin) ölümlülüğüne, değişebilirliğine ve belli bir zaman diliminin tanıklığını yapma”daki yeterliliğine güvenle işe başlıyor Ergüven.[ii] Ve fotoğrafın, seyredenle olan alış-verişinde rüşvet vermeyen, duygulanım anının tek kanıtı olan zenginliğine inanarak hareket ediyor.     

Kitabın “Görüntüye Anlam Vermek” adlı birinci bölümünde, seçilmiş fotoğraflar üzerine geliştirilen okumalarda, göze çarpan bulgulara değinmekte yarar var.  Wilhelm von Gloeden’in Flütlü Oğlan fotoğrafındaki açılım, bir haz nesnesi olarak gencin eril masumiyeti üzerine kuruluyor. Başı hafifçe öne eğik duran erişkin oğlanın insanda travmatik etkiler yarattığını, ama fotoğrafın içerdiği cinselliğin örtük ve kullanımsız bir boyuta evrildiğini ekleyebiliriz bu noktada. “Sahnelenen Coitus Öncesi”nde yer alan Blucin, Amerikan Rüyası adlı fotoğrafta ise, yazının tematiğini oluşturan cinsellik, sertleşmiş meme uçları ya da kalkık phallus’un bir eğretilemesi olarak belirleniyor. Burada örtük olarak cinselliğin de, aslında geri teptiğini vurgulayan yazar, bu ve benzeri görüntülerin gereken erotik haz gösteriminden yoksun olduklarını söylüyor.

sırdaş görüntüler, gösterilen ve gizlenen anlam dizgeleri

Ayrıca yazar; “Üç Yüz-Üç Öykü” adlı ilginç denemesinde yine gösterilen ve gizlenen anlam dizgelerini Egon Schiele, Salvador Dali ve Andy Warhol’un portre fotoğraflarında bulmaya çalışıyor. Üç sanatçı portresindeki ortak bildirinin saldırganlıkla ilgili olduğunu söylüyor. Bu fotoğraflar, yabancılaşma ve yalnızlık ortamında sanki dünyanın silinmesini isteyen marijinal öznelerin varlığına işaret ediyor.

Ergüven’in foto-yorumlarında, görüntüyle kurulan öznel iletişim, yapıtın anlaşılırlığının sağlanmasında öncelikli bir etken durumunda. Bu; yazarın bazı kavramlar ile birlikte içinde yaşadığı dönemle olan hesaplaşmasını da gündeme getirmekte: Örneğin, toplumsal yaşantıda seyirlik hale gelen şiddet olgusu, her an bir sanat yapıtı olarak gösteriye dönüşebilir yargısını, güncel yaşamdan alınmış bir şiddet görüntüsüne dayandırarak, fotoğrafı bu algı düzeyinde bir kez daha izleyiciye sunuyor. Ergüven’in şiddeti; “özü itibariyle sözlü ya da yazılı dilin tüm göstergelerinin dizgesi olarak, dilin tükendiği yerde anlaşmaya çağrıdır” diye tanımlaması da, aslında her gün yüz yüze geldiğimiz şiddete ve cinsel tacizlere dayalı olayların çerçevesinde oldukça çarpıcı ve uyarıcı bir saptamadır. Ergüven’in fotoğraflardaki erotizm, şiddet ve yabancılaşma gibi unsurların gözlemine dayalı düşüncelerini, görüntüye odaklanan şeffaf bir okuma’nın ürünü olarak görmek mümkündür. Baudrillard’ın “görüntü, suskunluğu ve kıpırtısızlığıyla dramatiktir” [iii], sözlerinde gizlenen içkinlik, ancak görüntüye yaklaşım düzeyiyle hissedilebilecek bir derinlik boyutudur. Tıpkı Ergüven’in ısrarla işler kıldığı yapı-çözücü yaklaşımda olduğu gibi…

Ergüven; “Görüntüyle Teke Tek” adını verdiği ikinci bölümde, uzun süredir ilgi alanını oluşturan resim yapıtlarına, anlatı yapısının görsel düzeni ve içeriği doğrultusunda bir yazınsal ilgiyle yaklaşıyor. Resmin tematik kurgusu kadar, figür-mekân ilişkilerine ve özellikle portrelerin tüm zaman bağlantıları boyunca süregelen psişik evrenine uzanan sorunlar irdeleniyor. Barthes bir yazısında, “eleştirmenin yaptırımı, yapıtın anlamı değil; yapıt konusunda söylediğinin anlamıdır” demektedir. [iv]  Ergüven de bu bilinçle, bir üst-dil düzleminde resmin durağan yapısını devinimli ve sonsuz derinlikli bir olgu halinde tanımlamak ister. Bu süreçte, Blanchot’nun da belirttiği gibi, “yanlış anlama bile, anlamaya yarayacaktır” [v] önermesini, eleştirel yaklaşımına esneklik kazandıran bir ilke bazında değerlendirir, sanki. Sözgelimi, önümüze sürülen portrelerin ardında beliren kaotik etkinin izleyici tarafından da algılanması, aslında heyecan verici pek çok okuma performansı gerektirir. Bu yüzden, portre türüne ait görüntülerin (Ergüven’in de örneklediği gibi) karakter çözümlemesi tarzında bir psikolojik algı ve izleme boyutunda değerlendirilmesi yerinde olur.

Yazar, “Görüntü Üreticisiyle Yüz Yüze” adını verdiği üçüncü ve son bölümde ise, belli sanatçılardan ele alınmış yapıtların, estetik ve teknik sunum kapasitesinin üreticileriyle karşı karşıya getirir bizi. Artık, bir tavır-üslûp çözümlemesi çerçevesinde; yaratıcı kimliğin, estetik yeterlilik ve üretilenle ilişkisinin sorgulanma aşaması söz konusudur. Ne var ki, sanatçının yapıtıyla hesaplaşma sürecinden, ruhsal kimliğini parçalamadan çıkabilmesi neredeyse olanak dışıdır.

Mehmet Ergüven, Sırdaş Görüntüler’de erotizm, şiddet ve yabancılaşma gibi motifleri içeren bir dizi anlatıyı aşırı yoruma dönüştüren bir kimlikle karşımızda. Sahip olduğu dil kıvraklığıyla, metni pek çok terim ve kavrama dayandıran ilginç ve zengin üslûbuyla, giriştiği cüretli görme deneyiminin sırlarını okuruyla paylaşmakta…


Türkiye’de Sanat, Sayı: 24, Mayıs/Ağustos 1996.

[i] Maurice Blanchot, Yazınsal Uzam, Çeviren: S. Öztürk Kasar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1993, s.25.

[ii] Susan Sontag, Fotoğraf Üzerine,Altıkırkbeş Yayınları, Çeviren: Reha Akçakaya, İstanbul 1993, s.30

[iii] Jean Baudrillard, Kötülüğün Şeffaflığı, Çeviren: E. Abora-I. Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1995, s.44.

[iv] Roland Barthes, Yazı ve Yorum, Çeviren: Tahsin Yücel, Metis Yayınları, İstanbul 1990, s.91.

[v] Maurice Blanchot, Yazınsal Uzam, s.252.

ayrıca bakınız: https://saglamart.com/mehmet-erguven-pusudaki-ten