devrim erbil: çırpıntı

GÜLAY YAŞAYANLAR

Devrim Erbil, Çırpıntı ile dokusal yayılım gösteren bir düzen mantığını, anlamı özgür bırakarak izleyenin tercihlerine dayalı bir ilişkiye göre şekillendirmektedir. Böyle bir aura’da, bizi kendine çeken anlam yapısını kavramak ise, birbirine tutturulmuş yeni biçim şemalarını çözmekle mümkündür. Tıpkı, Fredric Jameson’un dediği gibi, “içeriğin her tabakası, kılık değiştirmiş bir biçimden başka bir şey değildir.” Ayrıca izleyicinin belleğinde var olan çelişkilerin de, muhtelif anlam katmanlarında karşılık bulması, sanatçının söyleminin ne ölçüde sorunsallaştırıldığının da kanıtıdır. Çırpıntı’‘da verili olandan hareketle resimsel olanı belirleme çabası, esasında Erbil’in kronolojik anlamda geldiği noktanın her defasında yeniden tespiti gibidir.


Çırpıntı’nın yüzeyi, büyük ölçüde dış dünyaya gönderimsiz, sanatçının görsel tasarım bilinci ve estetik tutkularına denk düşen bir kararlılığın yansıma alanıdır.
Devrim Erbil, “Soyutlama”, Triptik, 1989, Tuval üzerine Yağlıboya, 183×450 cm, Yıldız Üniversitesi Sabancı Kütüphanesi Koleksiyonu. (https://www.devrimerbil.com/)

Çırpıntı‘da sanatçının yaratma hazzıyla ortaya çıkan coşkulu bir atmosferin varlığı da sezilir. Renk etkilerinin baskın olmadığı bu heterojen yüzeyde; titreşim ve yinelemeleri ifade özelliği olarak benimseyen üslûp tavrı, bir denetim mekanizmasının ürünü gibidir. Bu yaklaşımın, uzlaşmalı bir imge yığınını (kuşlar veya dalgalar), görünen alan içinde doyma noktasına taşıması doğal bir sonuçtur. Bu arayış, sanatçının önerdiği tasarıma ulaşana dek sürebilir. Erbil’in resim yüzeyini düzenleme aşamasında gösterdiği özen kadar; istifleme eğiliminden, yani üst üste yığılmış gibi duran motiflerden uzaklaştığı anı iyi saptaması da buna en iyi örnektir.

Devrim Erbil / Çırpıntı

Öte yandan yapıtta, “çırpıntı” halinde bir yayılım gösteren düzen mantığının, anlamı özgür bırakarak izleyenin tercihlerine dayalı bir ilişkiye göre şekillendiği açıktır. Böyle bir aura’da, bizi kendine çeken anlam yapısını kavramak ise, birbirine tutturulmuş yeni biçim şemalarını çözmekle mümkündür. Tıpkı, Fredric Jameson’un dediği gibi, “içeriğin her tabakası, kılık değiştirmiş bir biçimden başka bir şey değildir.” Ayrıca izleyicinin belleğinde var olan çelişkilerin de, muhtelif anlam katmanlarında karşılık bulması, sanatçının söyleminin ne ölçüde sorunsallaştırıldığının da kanıtıdır. Çırpıntı’‘da verili olandan hareketle resimsel olanı belirleme çabası, esasında Erbil’in kronolojik anlamda geldiği noktanın her defasında yeniden tespiti gibidir.

Çırpıntı’nın biçimsel yapısını belirleyen efektler, çoğu kez yüzeyin gerisindeki devinimi ve esasta anlamı bütünleyen katkılara dönüşür. İzleyicinin de anlama bulaştığı bu evrede, görünen içeriğin yepyeni bir kurguyla düzenlendiği duygusuna kapılabiliriz. Sözgelimi, resmedilen çırpıntı anı‘nın, izleyicide kuşkulu bir coşkuya yol açtığı bile rahatlıkla düşünülebilir.

Ayrıca Erbil’de rastlanan duygusallığın, kısmen nesneniz bir düzlemde doygunluk kazanarak algılanabilir olana dönüşmesi, şüphesiz izleyeni de temsil edilen zamanın- mekânın atmosferine taşır. Bu özgür duyarlığın yarattığı haz ve coşku istenci, büyük ölçüde seyredenle de örtüşür. Açıkça Erbil’in aktarma alanı haline gelen bu yüzeyin genleşerek tuvalin dışına taşması, ritmik bir gösterge sisteminin de konumunu belirler. Hatta buradan hareketle, gösterilen’e ilişkin evre’nin, bir sonraki yapıtın öncelikli belirleyeni olduğu düşünülebilir. Bu bakımdan izleyicideki okuma ve seyir sürecinin, yapıtı sadece tercih edilen bir nesne konumundan alıp, anlam üretimine uygun bir yapıya dönüştürmesi, resimsel olanın görünür kılındığının da kanıtıdır bir bakıma.

Sonuçta; Çırpıntı’nın yüzeyi, büyük ölçüde dış dünyaya gönderimsiz, sanatçının görsel tasarım bilinci ve estetik tutkularına denk düşen bir kararlılığın yansıma alanıdır.


Devrim Erbil 100 Yüze, Bilim Sanat Galerisi Yayınları, 2000.

ayrıca bakınız. https://saglamart.com/devrim-erbil-butunlesik-bir-deger-olarak-lirik-ve-soyut-olan